Özetle, haset ettiğimiz şeylerin aslında bizdeki eksikliklerin bilinçaltı farkındalığı ve bu konuda kendimizi geliştirmemiz gerektiğine işaret eden sinyaller olduğunu anlatıyor. Bu bir kişini yeteneği, görünüşü vs her şey olabilir. Enerjinizi kıskanmaya değil de kişisel gelişimine harcarsanız negatif duygular azalır, kendinize yöneldiğinizde haset duygunuz da azalıp biter diyor, mutlu son. Yapabilene. Yapamayana iyi hasetler.
“İstek ve arzularını hayata geçirebilen anneler, kızlarının da bunu başarmadaki yolunu açar.”
“Çevresinden dışlanmamak ve yakın ilişkilerini kaybetmemek adına, çoğu kadın benliğinden ödün verir; onu özel yapan ve öne çıkaran gıpta yaratabilecek niteliklerinden vazgeçer; çevresiyle eşit-miş gibi davranarak onu özel kılan renklerini soldurur.”
“Başarılı erkeklerin çoğunlukla etrafı çevrelenmiştir, gerek hemcinsleri gerekse kadınlar tarafından hiçbir şekilde yalnız bırakılmazlar. Buna karşılık başarılı kadınların çevresi ne yazık ki seyrelir, her iki cins de başarılı kadınları yalnız koymayı yeğler. İlişkiler için ve içinde yetiştirildiğinden, yalnız kalmak bir kadın için başarısızlığı, sevgisizliği simgeler. Başarısının keyfini yaşayacağına, kendini bunun acı faturasını ödüyormuş gibi hisseder. Bu gibi sonuçları sezinleyen pek çok kadın, bu faturayı ödememek adına başarısını durdurur ve rekabetçi ortamlardan kaçar.”
“Kadın, özellikle haset ve rekabetin haşin tepkilerine maruz kalmamak veya eş duyumsamamak için ve ilişkinin bozulmasını da göze alamadığından fazlaca görülmemeyi (ya da kazanmamayı) tercih eder; yani rekabetten kaçar ….. Ortalıkta görünüp çatışma ve rekabet yaşamaktansa, herkesle eşit seviyedeymiş gibi olmak, herkesçe sevilmek, bu nedenle de performansını düşürmek tercih edilir.”
"Rekabetin yaşandığı durumlardai kazanan erkekler sonuçta rakip yıkılsa, yok olsa ya da ölse bile 'kahraman' mertebesine çıkarılır. Kadın benzer durumlar yaşadığında, toplum yenilenin tarafını tutar. Böylelikle kurgulanmış kadın 'kahramanlar' genelde rakibinin haset ya da rekabetinin kurbanı olanlardır."
“Öne çıkan niteliklerini örtbas etmek, gerçek ya da sahte alçakgönüllülük, başarısını kabul etmekte direnç, yaptıklarından gurur duymaya direnmek, çevresinde haset uyandırmaktan ya da rekabeti kışkırtmaktan çekinen kadınların sıklıkla başvurduğu bilinçdışı savunmalardır.”
“…suçu başka yerlerde, özellikle kendinde arıyordu. Eğer arkadaşlarının üçü de ona mesafeli ve soğuk davranıyorsa, bu onun yanlış bir şeyler yapmakta olduğu anlamına geliyordu….. haksızlığa uğrayan kendisi olmasına rağmen, onlara kendi haksızlık ediyor-muş gibi yaşıyordu. Adeta arkadaş grubu onun kötü, suçlu olduğuna karar vermiş olan görünmez bir mahkeme heyeti gibiydi. O da sorgusuzca bu hükmü giyinmişti.”
“Kırılganlık had safhada olduğunda, insanın sağlıklı muhakemesi de sarsılır. Başkalarına karşı öfke ve şiddet kullanmak yasaklanınca, bu duygular kimi insan tarafından içe atılır ve kendi kendini tahrip eden bir kısırdöngüye dönüşür.”
“Fiziksel saldırganlığın erkeksi bir eylem gibi algılanması nedeniyle, kadın saldırganlığı daha örtük, gizli ve dolaylı yüzleriyle ortaya çıkar: ihanet, ayağını kaydırmak, aforoz edip dışlamak, sevgi ve yakınlık esirgemek, mobbing, ilişki kesmek, mesafe koymak vb.”
“Alçakgönüllük, kendini göstermeme, rekabete girmeme, başkaldırmama, hoşnutsuzluğunu belli etmeme, uyumlu olma toplumca kadınlarda beğeni ve onay gören davranışlar olmuştur. … Saldırganlıkta toplumsal cinsiyet farkları ele alındığında, kızlar çoğunlukla öfke ve saldırganlıklarını kendine döndürür; bu da özgüven kaybı, aşağılık duygusu ve onay bağımlılığına yol açar.”
“Karşılıksız sevgi sunmak, duyarlılık ve vericiliği arttırmak ilişkilerde, haset, kıskançlık ve rekabete yer vermemek için sıkça başvurulan bir bilinçaltı savunmadır.”
“Pamuk prenses masalındaki üvey anne aslında gerçek annedir. Kızının büyüyüp serpildiğini izlemekte ve bu arada da toplumsal ataerkil bakışta gençlik ve çekiciliğini kaybetmekte olan kadın/annedir. Ancak gerçek annelere hasat ve kıskançlık yakıştırılmaz ve annelerin bu gibi güçlü, zarar verici duygulardan arınmış olması beklenir. Bu nedenle klasik masallarda acımasız ve haset dolu bir üvey anne simgesi yaratılmıştır.
Ataerkil sistem kadınları ve özellikle de anneleri öfke, intikam, kızgınlık, rekabet, haset gibi güç ve ivme katan duygulardan arınmış görmeyi ister. Bu güçlü duygulardan arınmışlık, geleneksel bakışla ideal kadını simgeler.
..böylelikle anneler insanca güçlü duygular yaşadıklarında kendilerini suçlu hisseder, bu duygularını bastırma, yok görme ya da dolaylı yoldan yaşama geçirme yolunu seçerler.”
“Eskiyen ilişkilerde, babaya karşı yaşanan içerleme, kızgınlık ve öfke nedeniyle, anneler çoğunlukla oğullarına açıkça ya da örtük bir şekilde taraf olurlar. Böylelikle oğullar ev içindeki birincil (ödipal) rekabetten kolayca galip çıkar.”
“Babaların aktif ve sorumlu olarak evin içinde var olduğu durumlarda, çoğunlukla erkek çocuklar rekabet, çatışma ve kavga gerektiren tutumları baba yoluyla öğrenir…..böylelikle erkekler dış dünyadaki hayata ve karşılaşmalara evin içindeki kızlardan daha hızlı hazırlanabilir.”
“Erkek çocukların ayrışma çabalarını destekleyen anne ve baba, kızların ayrışmasına benzer bir destek göstermez.”
“Duyguların da kendince bir ömrü vardır ve (kronik hale getirilmedikçe) zaman aşımına uğrar, şekil ve renk değiştirirler.”
“Abartılı methetme aslında gizli haset ya da kıskançlığın diğer göstergesidir.”
“Farkında olmadan yapay kışkırtıcıların etkisinde kalmak, yapay ihtiyaçlar kadar yapay mutsuzluklar ve yapay hasetler doğurur.”
“Kiminle sosyalleşileceğini, yakınlaşacağını, arkadaş olunacağını, kiminle mesafe kurulacağını çoğu ortamda kadınlar belirler, bir çok erkek de bu külfeti kadınlara bırakır.”
“Kurbanını arkadaşlık çemberinin dışında tutarak çok eğlenirmiş gibi yapmak da, kadınların karşı tarafta haset uyandırarak kendi haset ve rekabet duygularını dindirdikleri yerdir.”
"Genelde erkekler görülür, kadınlara ise bakılır. .. Erkek egemen toplumlarda erkekler görünürlük, sayılırlık üzerine kadınlarsa görünmezlik ve sayılmazlık üzerine yetiştirilir. Böylelikle kadınlar insanlara bakacağına, kimin kime baktığına bakar, kimin görülmekte olduğunu izler. Ya da kendilerine başkalarının gözüyle bakmayı öğrenirler."
"Yüzyıllar boyun salt cinsellikleriyle nesnelleştirilmiş olan kadınlar, yetenekleri, zekaları ve başarılarıyla değil, dış görünümleriyle görülmeye ve değerlendirilmeye göre koşullandı. Bu nedene kızlar, gerçek değerleriyle görülemedi, onlara sadece değerlendirilmek üzere bakıldı."
"Görülmek, yaptıkları ve başarılarıyla görülür olmak yeni nesil kadınlar için artık farklılaşmış, bir yaşam duruşu kadar, başarılarının da vazgeçilmez bir ödülü haline gelmiştir. Ancak bu sonucu hiç tedirgin olmadan, kaygısız ve komplekssiz yaşayabilen kadın sayısı hala azdır. .. Görülmemenin, dolayısıyla olumlanmamanın sancılarını iyi bilen kadınlar, bunu hemcinslerine karşı etkili bir silah olarak kullanırlar."
"Hiyerarşik sistemlerde en etkili bekçiler, denetlenecek toplumun kendi içinden seçilir, çünkü onlar kendi toplumlarının sözel ve davranışsal kodlarını çözmeyi, bedensel dillerini okumayı, söylemlerindeki altyazıları çıkarmayı daha iyi bilir. Toplumun güç ve zaaflarını tanır, neyi nereden daha iyi kontrol edeceğini bilir. Bu ilkeye dayanarak ataerkil sistem, kızların denetimini kadınlara (anneler ve kaynanalar) devretmiş, böylelikle evin dışındaki iktidar ilişkisi, evin içinde tekrar üretilerek işler hale gelmiştir. Sonuçta kaderini değiştirmeye çalışan bir kızın önüne öncelikle annesi, kız kardeşleri (veya diğer kadınlar) çıkar. .. Annelerin kızlarını korumak adına sistemin bekçiliğini yapmaları, kızlar tarafından derin bir ihanet gibi yaşanır.....Özüne yönelik bu derin ihaneti hissetmemek, kızmamak, ilişkiyi koparmamak ve hissedebileceği öfke ve şiddeti duyumsamamak için kızlar kendilerini uyuşturur."
"Haset ve kıskançlık eziklik ve küçük düşmüşlük yaşattığı için toplumsal erkek imgesine yakıştırılmaz. Ancak toplumdaki kıskançlık cinayetleri de çoğunlukla erkekler tarafından işlenir."
Yazar konuyu etraflıca derli toplu bir şekilde ele almış. Etrafında olanlara ve kendine anlam vermeye çalışan birisi için oldukça faydalı bir başlangıç kitabı. Teoriyi günlük hayata indirgemiş ve bu konuya kafa yoran insanlara yol göstermiş.
“Yakın ilişkilerde rekabet duygusu her an alevlenecek çıra ateşi gibidir. . . . Geleneksel sevgi ve yakınlık söylemleri bu gibi duyguların âdeta yakın ilişki içinde barınmadığını ima etse de bilinçaltımızın oyunları farklıdır.”--Leyla Navaro, Haset ve Rekabet
"... rekabet karşısında kadınlar kendi güçlerini yok etmeye çalışarak kendi üzerlerine kapanır, felç olmuş gibi davranarak öfke, saldırganlık, şiddet duygularını kendilerine döndürür." 🌬 Kadın İnsan Hakları Eğitimi Programı ile biraraya geldiğimiz kadınlar olarak kitap kulübü yapmaya karar verdik. Bu kapsamda okuduğumuz ilk kitap Leylâ Navaro'nun Haset ve Rekabet Kendi Kuyruğunu Yiyen Yılan oldu. 💜 Kitabın 150 sayfa olduğunu gördüğümde "aaa hemen okur bitiririm" diye düşünmüştüm. Ancak o kafadaki düşünceler kitabın ilk sayfasından itibaren kayboldu. Okurken insanı savuran bir kitap. Okudukları anlamak, görmek, deneyimlerde yeniden var etmek gerekiyor. Hatta son kısımlarda karnıma darbe almış gibi bile hissettim. 🪻 Navaro, insanların kafasında hep olumsuz anlam çağrıştıran haset duygusunu anlatıyor. Aslında her zaman olumsuz olmayacağını, has(r)etimizi iyi yöne çevirebilirsek neye has(r)et ettiğimizi görür ve kendimizi daha iyi anlayabiliriz. 🫂 Tabi bu haset ve rekabetin bir de toplumsal cinsiyet tarafı var. Buraları da çok iyi veriyor Navaro. İçimde bitmek tükenmek bilmeyen öfkemi kafamda daha bi' netleştirebildim. Özellikle kadınlara tavsiyemdir, okuyunuz. Hem kendinizi hem duygularınızı hem de yaşadıklarınızı anlamaya yardımcı bir kitap.
Haset ve Rekabet duygusunun içinde barındırdığı hisler ve bunun yönetimi üzerine odaklanan bu kitap, bakışını toplumsal cinsiyet eksenine de taşıyarak deneyimler arasındaki farkları açıklamaya çalışıyor. Bununla birlikte bu duyguların çemberinde Ouroboros, kendine döndürülen haset ve rekabet duygularının sonuçlarıyla başa çıkma ve yüzleşmeye dair bir sembol olarak yer alıyor. 2011 yılından bu yana dinamiklerde değişiklikler olduğundan ve daha çok iki cinsiyet üzerinden bakmayı tercih ettiği gerekçesiyle eleştiriye tabi tutsam da kendini anlamaya ve geliştirmeye çalışanlar için yararlı olabileceğini düşünüyorum. Ancak altını da çizmeliyim ki birini esin kaynağı olarak değerlendirmeye başlamak, haset bağını ortadan otomatik olarak kaldırmıyor ya da o kişiyi düşünmenin önüne geçmiyor fikrimce. Çünkü yok etme fantezileri kurduğun birinden ilham alarak bir anda onu sevemeyiz diye düşünüyorum.
Bu kadar kısa bir kitapta bu denli derli toplu ve derin tahliller okumak o denli şaşırtıcı ve güzel ki …Has(r)et ettiklerimizin ne denli hasret çektiklerimiz olduğunu fark etmek ve bu enerjiyi kanalize etmek için harika kapılar açan çok güzel bir kitap . Yazarın kadın ve erkek dünyasına ilişkin tahlilleri ve anne- kız, kadın -kadın ilişkilerini tahlili de bir o kadar çarpıcı. İyi ki bu kitapla karşılaşmışım dedirten bir kitap oldu benim için .
Kitap konuya genel bir bakış için güzel. Ama yeterince kapsamlı olmadığını düşünüyorum. Örnek hikayeler gerçekten çok yapay, hele birkaç tanesinin çözümlenmesi çok oldu bitti şeklinde anlatılmış, bana inandırıcı gelmedi. Bazı konulara yaklaşımda anlatım çok kısa kesilmiş, aradaki önemli bir bağlantı noktası adeta eksik.
Tekrarlarla birlikte görece yüzeysel işlenmiş olsa da, konunun önemi nedeniyle değerli bir kitap.
Kitabı özellikle haset duyanların, kendilerindeki zararlı işleyişi iyileştirmeleri adına okumaları gerekiyor ve ne yazık ki hasede maruz kalanlara tam anlamıyla yardım edemiyor.
Haset duyanların içinde kopan fırtınalara empati yapabilmemizi sağlıyor :)
Metin içinde bazı yerlerde tekrarlar fazla olsa da konu hem ilgi çekici hem de oldukça derin. Yazarın akıcı bir anlatımı var. Örneklerle de zenginleştirilince konu çok anlaşılır bir şekilde sunulmuş oldu.
Bazı noktalarda tekrar olduğunu düşünüyorum. Ama farklı bakış açıları katan bir kitap oldu. Haset ve rakabete özellikle toplumsal cinsiyet temelinden bir bakış açısı sunuyor. Duygularımızı daha iyi anlamamızı sağlayacak bir kitap. Tavsiyemdir.
Genel olarak akıcı bir kitap ancak tek eleştirim bazı cümlelerin birbirini tekrar edici nitelikte olmasından ötürüdür. Belki anlam derinliği kazandırılarak bu sorun alışabilir. Onun dışında savunulan tezi mantıklı buldum. Öneririm.
Marianne Williamson'un (1982) dile getirdiği gibi: En derin korkumuz yetersizliğimiz değildir. En derin korkumuz ölçülemez gücümüzdür. Bizi en çok korkutan karanlığımız değil, kendi ışığımızdır.
Bu kadar anlamlı kitapla yollarım kesiştiği için şanslı hissediyorum.Pamuk prenses masalı üzerinden tanımlanan her türlü tespiti büyük bir ilgiyle okudum.(Tüm kitapta olduğu gibi)