Her geçen gün hızlanan hayatlarımızda, bugün artık sakinliğe yer yok. Sükûnet modern dünyanın kuralları altında ezilen günlük yaşamımızın kurbanı oldu desek yeridir. Peki sakinlik kavramını, hayatı kolaylaştıran ve zenginleştiren bir kaynak olarak görmek mümkün değil midir?
Wilhelm Schmid, Sakin Olmak’ta işte bu sorunun cevabını tartışıyor. Yaşadığımız çağın hararetli ve telaşlı temposuna kapıldığımızdan beri sükûnet hayatımızdan çekildi. Sakin olmayı kolayca, kendiliğinden başaramıyoruz. Oysa modernlik insanları öylesine savuruyor ki, sükûnete duyulan özlem ve ihtiyaç büyüyor. Peki sakinliği nasıl geri kazanabiliriz? Onu bir erdem olarak görmek, hayata bakış açımızı nasıl genişletir? Sükûnette pratik bir yaşam yolu bulmak mümkün müdür? Sükûnete ermek, ancak yaşlanma sürecinde mi mümkündür? Yaşamla barışık olmak, dengede yaşamak, hayata şükran duygusuyla yaklaşmak, sakinliğin kazanımları olabilir mi?
Mutsuz Olmak ve Aşk adlı kitaplarıyla tanıdığımız felsefeci Wilhelm Schmid, Sakin Olmak’ta hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sakinlik kavramını ele alıyor ve onu doygun bir yaşamla ilişkilendiren önemli ipuçları veriyor.
Wilhelm Schmid ist ein deutscher Philosoph mit dem Schwerpunkt auf dem Gebiet der Lebenskunstphilosophie.
Nach einer Kindheit und Jugend in bäuerlicher Umgebung (seine Eltern waren Landwirte und hatten sechs Kinder), einer Lehre als Schriftsetzer und vier Jahren bei der Bundeswehr holte Wilhelm Schmid am Augsburger Bayernkolleg 1980 das Abitur nach. Von 1977 bis 1980 war er in Augsburg Vorsitzender der dortigen Jungdemokraten, der damaligen Jugendorganisation der FDP. 1980 begann er ein Studium von Philosophie und Geschichte an der Freien Universität Berlin, der Pariser Sorbonne und der Universität Tübingen, das er 1991 mit einer Doktorarbeit über Michel Foucault abschloss.
Er übernahm Lehraufträge an der Universität Leipzig (1990–1991), der Technischen Universität Berlin (1991–1992), der Pädagogischen Hochschule Erfurt (1993–1999) und der Universität Jena (1999–2000). In Erfurt habilitierte er sich im Jahr 1997 mit seiner Arbeit „Grundlegung zu einer Philosophie der Lebenskunst“. 2004 Ernennung zum außerplanmäßigen Professor an der Universität Erfurt, wo er bis zur Altersgrenze unterrichte. Gastdozent (DAAD-Kurzzeitdozenturen) an der Universität Riga/Lettland (1991–2000) und an der Staatlichen Universität Tiflis/Georgien (1997–2006). Von 1998 bis 2007 arbeitete er regelmäßig als „philosophischer Seelsorger“ am Spital Affoltern am Albis (bei Zürich). Seine Bücher erreichten bis 2018 eine Gesamtauflage von etwa 1,5 Millionen Exemplaren und wurden in zahlreiche Sprachen übersetzt.
W. Schmid bu kısa kitabında sakin olmayı becermeyi, sükunete duyulan özlemi yaşlanma, yaşlılık, ölüm gibi felsefi kavramlar üzerinden günlük düşünce kalıpları ile anlatıyor. Yaşımdan dolayı olacak ilgi çekici buldum. Ben de yazar gibi kahve zevkimin gittikçe çoğaldığını farkediyorum ve onun gibi “yaşama duyulan açlığın yeni bir ortaya çıkış şekli mi” diye soruyorum kendime. İnsanı yormadan bazı düşüncelere yönlendirmesi hoşuma gitti. Bir de Tanıl Bora’nın rikkat, niyaz, namütenahi, diğerkam, tefekkür, behemehal gibi eski kelimeleri ısrarla kullanmasına takılmasam daha da keyif alabilirdim.
Çıldırayazan aile fertlerimi anlayabilmek, mümkünse yardımcı olabilmek ve kendim de zamanı geldiğinde umutsuzca bir panik ve öfkeyle etrafa saldırmamak için okudum bu kitabı. Bu amaçlara ulaşmamı sağlayacak bir kitap değilmiş diye kibarca sıyrılayım mevzudan. :)
Sakin sakin kitabı okuyordum ki kitabın sonunda ölümü yaşama bağlama telaşı beni çileden çıkardı. Sen onca sene felsefe yap, dirsek çürüt geldiğin nokta ruh-kuantum- enerji vs diye saçmalamak olsun.
Öldüğünde dünyanın bünyesine karıştığınizda dünya yaşadıkça yaşarsıniz anca; gübre olursunuz yani. Bedeni ruhtan ayıracaksanız eğer, illa ki onu öldürmeyecekseniz; Van Gogh gibi resimler çizin, ya da ne bileyim Dosoyovski gibi yazın, Marks gibi düşünün, boylece belki ölümsüz olabilmek için bi şansınız olur bay Schmid. Kuantalayarak ışıyacağız diye komik bi iddaya sığınmayınız. Ya da benim gibi hiç kasmayın bence bu da iyi bir seçenek. Sakin olmak önemli tabi, ben onu beceremiyorum. Hele otu b.ku kuantum diyerek açıklamalara maruz kalınca :)
Kompletne bzdury, prześlizgiwanie się po powierzchni tematu, garść banałów. Gdybym dała tę książkę mojej mamie, to by nią we mnie rzuciła z tekstem, jak jej ma to pomoc w pogodzeniu się ze starością. Autor jednocześnie twierdzi, że należy pogodzić się ze swoim podeszłym wiekiem (no sh*t, Sherlock), który jest tak samo dobry jak młodość, a przy tym gloryfikuje tę młodość, jakby cierpienie, choroby i ograniczenia w ogóle jej nie dotyczyły. Całość przypomina mi książkę o umieraniu Terzaniego, który cieszył się, że ma raka, bo ten pozwalał mu odkryć siebie samego. Spoko odkrywa się siebie samego, kiedy stać kogoś na mieszkanie na Manhattanie, ma się dostęp do świetnej opieki, i praktycznie zero obowiązków rodzinnych czy związanych z finansami. Tak samo tutaj - łatwo pogodzić się ze starością, jeśli spędzamy ją w otoczeniu kochającej rodziny, przyjaciół, w miejscu, które lubimy, z wystarczającą ilością pieniędzy odłożonych na koncie. Żałuję, że spędziłam godzinę na czytanie tego.
Yaşadığımız tek yaşamı, güzel bir yaşam yapmak cümlesiyle özetlenebilecek görüşü savunan yazar; kitabında "Sakin Olmak"tan çok, "Yaşlanmak" üzerine odaklanmış. Bence yazarın kendi ruhsal çıkmazlarına yönelik olarak yazdığı bir kitap bu. Zira yaşlanan insanlara motivasyon vermek amacıyla yazılmış görünse de; bilakis motivasyon bozucu bir havası var. Melankoliyi eleştiriyor lakin her bölümde bariz olarak melankoli seziliyor. 12. bölüm mesela. Neredeyse her iki cümleden birinde ölüm geçiyor. Yaşlanan insanlara nasıl teselli verebilir ki?
2 yıldıza aldanmayın genel olarak felsefesi hoşuma gitti, ben zaten 70yaşında artık her şeyi yapmış ve bundan dolayı ÇOK AMA ÇOK huzurlu bir şekilde verandamda oturmak ve bulmaca çözmek ve arada bir şeyleri o yaşlı insanlara has çiğneme şekliyle çiğnemek için dünyaya gelmişim(yemin ederim iple çekiyorum bu vakitleri ama zaman çok yavaş geçiyor). 21. yüzyıl sosyal medya çağına has ÇÜRÜYORSUNUZ SARKIYORSUNUZ YÜZ ÜSTÜ BİLE YATMAYIN İĞRENÇ OLURSUNUZ durumlarına serin su gibi gelen bir kitap. 2 yıldızdan daha fazla veresim gelmedi sadece, öyle hissettim. her neyse şimdi hayatımda ilk defa schopenhauer okumaya gidiyorum, nedense sinirleneceğim gibi hissediyorum. iyi akşamlar diliyorum.
Kitap genel olarak hayatta sakin olmak üzerine değil de yaşlanmak ve ölüm fikri karşısında sakin olmak üzerine. 10 bölümden oluşan minicik denemeler, yaşlanmak, yaşlanma deneyimi karşısında sakin olmak, bu deneyimi kabul etmek ve olabildiğince güzel yaşamak, en nihayetinde de ölüm karşısında sakince durabilmek üzerine tatlı metinler. Tanıl Bora da mis gibi çevirmiş, güzel okunuyor.
Yazarin en begendigim kitabi oldu. Sanirim annesini kaybetmesinin bu kitabi yazmasinda cok katkisi olmus. Kitapta yazarla birlikte huzur icinde bir yaslilik yolcuguna ciktim
SCHMID, Wilhelm: „Gelassenheit. Was wir gewinnen, wenn wir älter werden“, Berlin 2016 Gelassenheit ist zwar eine Eigenschaft, die in jedem Alter gefragt ist. Der Autor richtet sich aber speziell an ältere Menschen und zeigt einen Weg in zehn Schritten auf. Es ist „Art of Aging statt Anti Aging – eine Kunst des Älterwerdens.“ (Seite 11) In zehn Schritten wird ein Weg aufgezeigt um diesem Lebensabschnitt einen Sinn geben. 1. Gedanken zu den Zeiten des Lebens Es geht darum um sich bewusst zu werden, was eigentlich LEBEN ist. Älter werden ist ein lebenslanger Prozess, der schon im Mutterleib beginnt. Jeder wird älter. „Das Älterwerden ist einem auf den Fersen wie ein Stalker, der sich an kein Distanzgebot hält und dafür nicht einmal belangt wird.“ (Seite 23) 2. Verständnis für die Eigenheiten des Alt- und Älterwerdens Wichtig ist es die Eigenheiten jedes Lebensabschnitts zu kennen. Man weiß bereits viel und kann daher allem viel gelassener begegnen als in jungen Jahren. „In vielerlei Hinsicht durchlaufen wir beim Altwerden die Entwicklung vom Anfang des Lebens noch einmal, allerdings in umgekehrter Richtung.“ (Seite 37) 3. Gewohnheiten, die das Leben leichter machen In der vierten Lebensphase solle man seinen Ort mit seinen Gewohnheiten nicht mehr verlassen. Nicht verpflanzen. 4. Genuss von Lüsten und Glück Bescheidene Lüste sind willkommener als in jüngeren Lebensabschnitten. Man hat mehr Ziele, je weniger Zeit das Leben noch zulässt. Der Blick nach vorne wird durch einen Rückblick verstärkt ersetzt. Sex ist in der heutigen Zeit auch bei älteren Menschen kein Tabu mehr. 5. Umgang mit Schmerzen und Unglück Wir wollen ewige Gesundheit, was aber nicht gibt. Man muss mit Schmerzen und Unglück umzugehen lernen. Die ursprünglich kirchlichen Todsünden sind heute abgeschafft, aber eine neue Todsünde hat sich breit gemacht: die Depression. 6. Berührung, um Nähe zu spüren Auf Berührung sind Menschen ihr ganzes Leben angewiesen. Bei Älteren ist es noch wichtiger, weil sie fühlen und spüren, dass sie noch leben. „Die Berührung ist eine Aufmerksamkeit, ohne die ein Mensch seelisch und schließlich körperlich auszudörren und zu verwelken droht.“ (Seite 69) 7. Liebe und Freundschaft, um in ein Netz eingebunden zu sein „Ein Mensch genügt, um gemeinsam mit ihm dem Leben Sinn zu geben.“ (Seite 81) 8. Besinnung, um heiter und gelassen zu werden „Die Zeit der Fülle und Erfüllung ist gekommen, in der das ganze Leben zu überblicken ist und so kann es bedeutet, gewogen und bewertet werden. Woher komme ich, welchen Weg bin ich gegangen, was habe ich erreicht.“ (Seite 87) Nur vor sich selbst kann sich der Mensch rechtfertigen. 9. Ein Verhältnis zum Tod, um mit ihm leben zu können Der Tod ist das sicherste im Leben. Im Alter muss man aus dem Leben noch etwas machen. Es gibt keine Unsterblichkeit. 10. Gedanken zu einem möglichen Leben nach dem Tod Wie ein Kind auf die Unendlichkeit zu vertrauen kann das Leben erleichtern. „Schon rein körperlich scheint es keinen wirklichen Tod zu geben. Alle Atome und Moleküle gehen früher oder später in andere Atom- und Molekülverbände über, nichts davon wird zu nichts.“ (Seite 109) Wir Menschen haben nur ein einziges Leben und damit umgehen zu können versucht der Autor mit einfachen Regeln.
..tā kā jau kādu laiku esmu "kļuvis vecāks", šī grāmata manā dzīvē ienāca kā saule oktobra pēdējā dienā :) tā ir bagāta ar ieteikumiem par ieradumu utt. man patika :)
44 yaşımın son demlerinde okumanın bir şeyler katacağını düşünerek storytelde dinlemeye başladığım, çoğu konuda ufkumu açan bir dinleme süreciydi. Yazarın sadece ölüm ve son üzerine olan düşüncelerinde katılmadığım yerler olduğunu söyleyebilirim.
Her okurun bitirdiği kitaptan yapacağı kazanım farklıdır. Ben bardağı dolu tarafından görmeye çalıştığımdan 3 yıldız veriyorum.
Yazarın diğer kitaplarında aşina olduğum sohbet edercesine, samimi üslup bu eserde de var. Anlatı akıcı.
Belli bir yaşın eşiğinde okunması faydalı diyebilirim.
Schmid, huzurun ve dinginliğin bir erdemden çok, bilinçli bir tercih olduğunu savunuyor. Ona göre, sakinlik sadece dış koşullardan bağımsız bir iç huzur değil, aynı zamanda hayatla kurduğumuz ilişkinin bir yansıması.
Kitap, stoacılıktan Zen felsefesine kadar farklı düşünce geleneklerinden beslenerek, kaygıyı yönetmenin ve huzuru içselleştirmenin yollarını araştırmaya çalışmış. Çalışmış diyorum çünkü hedeflediklerini tam olarak sunamamış hissi verdi.
Хороший задум, але слабка реалізація. Хотілось більше конкретики, деталей і розмірковувань про кожен період життя. Останні кілька сторінок, містять цікаві, а проте не надто оригінальні думки про життя після смерті. Але навіть це не вплинуло на загальне враження. Це публіцистика, а не філософія.
Vilhelms Šmids darbā "Rimtums" runā par to, kas mūsu sabiedrībā ir teju vai tabu tēma, proti, kā cilvēkam sagatavoties mūža nogalei. Šmida vēstījums ir gaužām vienkāršs: vecumdienas ir laiks, kas būtu jāizbauda, taču jāapzinās, ka vecums rada arī ierobežojumus. Tieši tāpēc autors aicina būt rāmā mierā ar sevi un apkārtējiem, izvēlēties mierpilnu, rimtu ikdienu, priecāties par mazajiem ikdienas sīkumiem un baudīt lietas, vietas un cilvēku sabiedrību, kas katru bagātina.
Yaşlılığa hazırlanırken herkesin elinden bir kez geçirmesinde yarar var. Yaşlılık ile ilgili yaygın kabullerin sorgulandığı kitapta yazarın her türlü yorum hakimiyetine de bir karşı çıkışı var. Wilhelm Schmid "...bir yorum tek başına egemenliğini kurarsa, başka bir yorum getirmek ödev haline gelir, çünkü yorum monokültürleri hayata karşı tehdittirler..." diyor. Doğru :)
Bu kitap yaşlıları anlamak için gayet faydalı diyebilirim. Bunun yanında sakin olmakla ilgili gençlerin de işine yarayabilecek önerileri var.
Konunun yer yer modernizmle ilişkilendirilmesi, modernizmin yaşlılara bakış açımıza bile nasıl büyük etki ettiğini farketmem açısından çok faydalı oldu.
WILHELM SCHMID, Filozof, PhD, Prof, ALM-2014, TR-2015 (2.Baskı), İletişim Yayınları, Çeviren: Tanıl Bora, 100 sf. Altmışıncı doğum günümde, çok güzel geçen ve bir daha asla yaşayamayacağım ellili yaşlara veda etmenin hüznüne kapıldım. On yıl önce, kırklı yaşlara veda etme burukluğuna kapılmıştım, kırkların bir kıymet-i harbiyesi vardı, gelecek yıllarsa hiç güven vermiyordu. Elbette, bunlar rakamlardır sadece ama sinsice yaklaşıp birden bilince sıçrayıveren gerçekleri haber verirler: GEÇMİŞ ZAMAN SÜNER, GELMEKTE OLAN ZAMAN BÜZÜLÜR, ölüm yaklaşır.
Kesin olan bir şey var: Kendilerini gülünç düşürmek pahasına genç kalmak isteyen o yaşlılardan olmak istemiyorum. Yaşamının geçmekte oluşuna duyduğu öfkeyi hayat belirtisi gösteren her şeyin üzerine kusan hiddetli bir moruk olmak da istemiyorum.
...Tüm gücümü yaşlanmaya karşı mücadelede tüketmek yerine, KIRIŞIKLIKLARIMA GÖMÜLÜ hayatımı daha kendi bilincinde olarak yaşamak isterim ben.
İnsanın kendi yaşlanmasıyla yaşamasını öğrenmesi, vaktiyle gayet doğal olan bir şeyi sanata dönüştürmeye dönük yeni bir ödev koyar önümüze: ANTİ-AGING yerine ART OF AGING, yaşlanma sürecinin zıddına bir hayat kurmaya kalkışmak yerine onunla birlikte yaşamaya çalışan bir yaşlanma sanatı.
Modern çağda yaşlanmanın bir sorun olması, anlamsız sayılmasından, dahası erken teşhis edilerek kararlılıkla mücadele verilmesi gereken bir hastalık gibi görülmesindendir; ...modern çağın ifrada varan BENİZMİN'in bir ürünü olabilir; ebediyen genç kalacak bir Ben'in propagandacısıdır bu izm: HER YERDE HAZIR ve NAZIR ve EBEDİ BİR BEN... FOREVER YOUNG.
Forever Young ilkesini DOĞA da bilir zaten, yalnız onun yaklaşımı modern kültürden epey farklıdır: ...doğa uzun yaşlanma sürecini tercih eder. Böylece serpilmekte olan yaşama destek vermeye, tecrübeleri aktarmaya ve yeni tecrübeler edinmeye zaman kalır.
Nebati bir dille söylersek bu yoruma uygun yaşam sürmenin anlamı şudur: İyi kötü serpilebilen bitkiler gibi, KENDİSİ için ve BAŞKALARI İÇİN ÇİÇEK AÇMAYA devam etmek, ayrıca SOLMAYA da RAZI OLMAK. Süregittiği yaşamı kutlamak, hem kendi yaşamının hem kendisinin ötesinde tüm YAŞAMIN KEYFİNE VARMAK. Hayatın KEMALE ERMİŞ DOLGUNLUĞUNU tecrübe etmek ve onun ZAMANSAL SINIRINI sükunetle KABULLENMEK.
Yaşlanmaya yüklenebilecek kültürel bir anlam, hayatı kolaylaştıran ve zenginleştiren kaynakların ŞİMDİDE KEŞFİ'dir. SÜKUNET, bu kaynaklardan biridir işte. Onun eksikliğini çekiyor gibiyiz: Modernlik insanları öyle bir savuruyor ve hayatlarını öylesine darmadağın ediyor ki, sükunete olan özlem büyüyor.
(Sükunet, modern çağda) Ateşli aktivizmin, bilimsel-teknolojik iyimserliğin kurbanı oldu. Sükunetteki saldırganlık bir erdem olarak addedilmiyordu. Onun yerini alan sahte COOLNESS (cool/serin duruş), her şeye rağmen sükunetin İNSANİ SICAKLIĞININ ve DERİNLİĞİNİN hatırasını uyanık tuttu. Hayatın belirli bir evresi, uzun süre, sükunet için yaratılmış gibi görünüyordu: Yaşlanma devresi. Ne var ki bu da ateşli bir evreye dönüştü, sakin olmayı bir türlü kolayca, kendiliğinden başaramıyoruz. Onu nasıl geri kazanabiliriz?
Sükunete ermek ancak yaşlanma sürecinde mümkündür belki de: Yaşamımızdaki her şey bir hayat memat meselesi değilse artık, hormonlar biraz yatıştıysa, tecrübe hazinemiz arttıysa, görüşümüz genişlemiş, insanlara ve şeylere dair kestirimlerimiz daha isabetli hale geldiyse, sakin olmak daha kolay gelebilir. Bu kitap, gözlemlerden, tecrübelerden ve düşüncelerden hareketle SÜKUNETE GİDEN 10 ADIMI bulma denemesidir. Sakin bir sükunettir burada meselemiz, diklenmeden, tahrik etmeden ("Bakın, nasıl da sakinim" demeden).
Bu yolda atılacak İLK ADIM, yaşamın devreleri üzerine düşünmeye hazır olmak, her devrenin aynı olmadığının farkına varmak, ona daha iyi uyum sağlayabilmek için yaşlılık ve yaşlanma devresinin özelliklerine ilişkin anlayışımızı geliştirmektir.
Her birinin hakkını verebilmek için, YAŞAMIN DEĞİŞİK MEVSİMLERİNİ göz önüne getirmek yararlı olabilir. GÜNÜN AKIŞINA benzetebiliriz galiba: SABAHLARI bazısı yataktan zıpkın gibi fırlarken, bazısı kalkmakta güçlük çeker. Ama peşinden, taze günün heyecanı çok defa yüksektir: Sonsuz zaman vardır elde, birçok olanak önünüzde seriliyordur, tüm kuvvetiniz yerindeyken bunları gerçekleştirmek için çalışacağınıza sevinirsiniz, gündelik işler arada hallediliverir, derken hiç farkına varmadan ÖĞLE ARASI gelip çatar. Sonsuz uzayabilecek bir ÖĞLENDEN SONRA uzanır bunun ardında. Rehavet basar, tembellik eklemleri uyuşturur, beklenmedik bir şekilde, esneyen bir boşluk meydana gelir, nasıl başa çıkacağınızı bilemezsiniz. GÜNÜN SONA erdiğinin, oysa yapacak o kadar çok şey kaldığının aniden idrakiyle, gündelik hayatın sıfır noktası gelip çatar. Paniğe gerek yok, AKŞAM YEMEĞİ'nden sonra günün geri kalanı emre amadedir. Ne var ki akşamları aile içinde, dost ve ahbaplarla sohbet etme ihtiyacı daha acildir, sonunda yorgunluk çöker ve kendini UYKUYA teslim etmekten başka bir şey kalmaz yapacak.
Yaşlanmanın ilerleyen safhalarında sakin olmanın İKİNCİ ADIMI, yaşamın bu evrelerinin hususiyetlerine dair bilgi edinmektir.
YAŞAMIN İLK ÇEYREĞİ, sabahın erken saatlerine tekabül eder. İlk kalkış zahmetli olsa bile, yaşamlarının ilk yıllarında ve on yıllarında genç insanların önünde sayısız olanak uzanır: HER ŞEY OLABİLİR KİŞİ. ...Ufkun açık olduğu hissiyle dolu bir yaşamdır bu, YAPABİLME İMKANININ mevsimidir. "Bunu yapabilirim" demek, isteseydim yapabilirdim, anlamına gelir bu mevsimde.
Bazen ergenlikten fasılasız büyük yaşam BUNALIM'ına geçilir, olanakların gerçekleştirileceği ilişkilerdeki ve faaliyetlerdeki ilk hayal kırıklıkları belki de bir QUARTERLIFECRISIS'e (Çeyrek yaş bunalımı) yol açar.
YAŞAMIN İKİNCİ ÇEYREĞİNE geçiş uçarcasına yaşanan bir değişim gibidir, ancak öğlene doğru, otuzuncu yaş günü civarlarında, ufkun uzun süredir göründüğünün aksine sonsuza kadar böyle açık olmayacağı sezgisi devreye girer. ...şu soru ilk defa bu sıralar gelip çatar: PLANLARIMIN HANGİLERİNİ GERÇEKLEŞTİREBİLECEĞİM? Uzun vadeli projelere girişmek, sözgelimi AİLE KURMAK, MESLEKİ HEDEFLERE ULAŞMAK söz konusu olduğunda, zaman bastırır. Nihayet bir şeyleri KESİNLEŞTİRMEYE, ...kendinle, başkalarıyla ve dünyayla ilişkini değerlendirmeye dönük İÇ BASKI, dış baskıdan daha büyüktür. Bu evrenin alamet-i farikası, SAHİDEN YAPABİLDİĞİNİ kanıtlamak için, dilek-şart kipiyle ("isteseydim yapardım") vedalaşmaktır. Hayatın ortasında, STRESLİ fakat KUVVETLİ ve YENİLMEZ olmanın güçlü duygusu, yaşlanmayı tekrardan unutmayı kolaylaştırır.
Sonra kırk ile elli yaşları arasında insanlar koşar adım günün öğlen vakitlerini kat ederler, modern toplumda 80, 90 veya 100 yıllık ömür beklentisi tamamen ihtimal dışı olmadığına göre, HAYATIN ORTASINDA'dırlar. Artık gelecek yılların sayısı geçmişlerden az olacaktır. Yaşlanmak, iz üzerindeki avcı gibi ensesindedir insanın; arada mesafe bırakma kuralına uymaz ve bunun için suçlayamazsınız da onu. ...ergenliğin şaşkınlıklarını andıran ve tıpkı onun gibi yıllara yayılabilen TÜRBÜLANSLARLA iç içe geçer. Yaşam duygusunun mükellef bir öğle yemeğiyle doyduğu fakat aynı zamanda biraz da uyuştuğu bir dönemde, bir ŞOK gibi gelir bu. Bu dönemde sakin olmak, ancak kendini bu geçiş sürecine teslim etmeye iyice hazırsanız mümkündür.
ORTA YAŞ BUNALIMI VE YAŞ DÖNÜMÜ yıllarında yaşama bakış açısı esastan değişime uğrar: Uzun müddet ileriye bakılan, önü açık ve geleceğe dönük olan yaşam, gitgide geriye bakılan bir yaşama dönüşür. ...Yaşamın SINIRLILIĞINA dair bilginiz artar; fakat yine de çok teorik düzeyde kalır bu bilgi, çünkü sınır genellikle hala çok UZAK'lardadır.
YAŞAMIN ÜÇÜNCÜ ÇEYREĞİ, etkinliklerle dolu uzun yıllar ve onyıllar sunabilir, yaşam sevinciyle yoğunlaşmış etkinliklerdir bunlar, hayattaki OLANAKLARIN AZALDIĞINI İDRAK etmek de o sevinci yoğunlaştırır. Yaşlanan insan, olanakların ortadan kalktığını öğrenir. BÜYÜK İSYAN başlar bunun üzerine: TAMAMI BU OLMUŞ OLAMAZ YA! Birçokları o zamana kadarki faaliyetlerini bir kenara bırakıp, var olan ilişkilerini kesip YENİ BAŞTAN BİR ŞEYLERE EL ATARAK olanakların daralmasını önlemeye çalışır. Yaşam devranının öğleden sonrasında da yine kendine mahsus ve harika bir kabiliyet kendini gösterir. "yapabilirim" artık eskisinden çok daha fazla bir şey ifade eder: HER ŞEYİN NASIL YÜRÜDÜĞÜNÜ BİLİYORUM, aşina işleri uykuda bile idare edebilirim. ...Yeni ilişkiler başlatmak zorlaşır, buna karşılık ötekilerle ilişkide samimiyet bir değer olarak öne çıkar, arkadaşlıklar daha bilinçli yürütülür. Bir zamanlar çok keskin yaşanan duygu dalgalanmaları biraz yatışır, yaşam kendi yolunda gidiyordur, bazen neredeyse sıkılırsınız: HER ŞEY DAHA ÖNCE OLMUŞTUR ZATEN, GÜNEŞ ALTINDA YENİ BİR ŞEY YOKTUR. ...Sakin olmak, şu göze görünmez "HALA" kelimesiyle dost olmaktır şimdi. Onun sıklaşması, şaşmaz biçimde, sürecin ilerlemekte oluşuna işaret eder: "Yaşınıza göre hala iyi görünüyorsunuz!" "Hala dinçsiniz!" "Bunu hala kafadan hesaplayabilmeniz harika!" "Hala böyle genç işi giyinmeniz ne güzel!" ...HALA böyledir ama BÖYLE KALMAYACAKTIR.
DÖRDÜNCÜ ÇEYREK: ATİK dönemin ardından BİTİK dönem (75-80 yaş) gelir, ...keskin bir yaşlanma başlar. ...TÜM KABİLİYETLERİN EROZYONUNA geçileceği bir vakit mutlaka gelecektir, ...acı verici kopuşlarla. ...bir tek olanak kalır geriye: Yaşamın yalın gerçekliği. ...Hayatın akşam vakti denmiş olan dönem. ...modern kültür kimseyi hazırlamaz buna. ...Yaşlanmanın, gençlerin hiç bilemeyeceği zahmetleri vardır: Giderek karmaşıklaşan teknik aletlerin nasıl kullanıldığını anlamak. Başka zamanlarda kolayca atlanan aşamaları tek tek geçebilmek. Küvete girebilmek, sonra geri çıkabilmek. ...Zamanında gururla isyan ettiği yerçekim kuvveti onu merhametsizce aşağı çeker. ...Çocukluk, varoluşsal muhtaçlık içinde bulunduğumuz başkalarının BİZE bakmasından kendi KENDİMİZE bakmaya bir geçiş ise, yaşlılık tersine KENDİMİZE bakmaktan başkalarının BİZE bakmasına geçiştir.
Yaşamı kolaylaştıran ALIŞKANLIKLARIN en iyisi, yaşlanmaktaki hayat ağacını en geç üçüncü çeyreğinden sonra artık başka bir yere dikmeye kalkışmamak, onu bulunduğu yerde, mekanda kendi alışkanlıklarıyla bırakmak olurdu herhalde. Alışkanlıkların anlamı zaten fazla güç harcamadan onların içinde eğleşebilecek olmanızdadır: İşte bunun için, ALIŞKANLIKLARINIZIN DÜZENLİ BAKIMI'nı yapmak, sakin olma yolunda atacağınız ÜÇÜNCÜ ADIM'dır. ...Alışkanlıklar dinlendiricidir, çünkü tekrar edilebilirliğin ve GÜVENİLİRLİĞİN damgasını taşırlar. Yaşam Sanatı ALIŞKANLIKLARIN BİLİNÇLİ İDARESİdir aynı zamanda, alışkanlıklarda çoktan belirlenimini bulmuş bulunan bütün o şeylerin SİZE YÖN GÖSTERMESİNE İZİN VERMEKTİR.
HAZLARIN ZEVKİNE DAHA BİLİNÇLİ VARMAK, burada bulunacak ANLAM içinde mutluluğu tecrübe etmek, sükunete giden yoldaki DÖRDÜNCÜ ADIM'dır. ...MÜTEVAZI HAZLAR, eskisinden daha hoşa gider bu sırada. Bunlar artık sonsuz defa tadılamayacaklarının bilinciyle değer kazanırlar. ...Tat alma kabiliyetinin BİLİNÇLENMESİ, yaşlanmayı "kabul etmenin ve sevmenin" bir nedenidir, çünkü "bu kabiliyeti kullanmayı bilirseniz, sevinçle dolarsınız" (Seneca'dan). Ben kendimde, Kahve zevkinin yanı sıra, SEYAHAT ZEVKİNİN gitgide çoğaldığını fark ediyorum, acaba yaşama duyulan açlığın yeni bir tezahürü mü bu? Zamanım azaldıkça, aklıma daha fazla seyehat hedefi geliyor. ...HATIRLAMA ZEVKİ'nin anlamı artacaktır. ...Hayat hikayemizi meydana getiren tek tek bir yığın hikayeyi hatırlayışımız kimileyin bir İCATTIR aynı zamanda, yaşamın dolaşık iplerini "anlam ifade edecek" bir kırmızı ipliğe sarmayı amaç edinen bir icat. ...Yaşlanınca azalacağına yoğunlaşan bir zevk, SOHBET ZEVKİDİR, belki ayrıca kendisi için ve başkaları için bir şeyler YAZIP KAYDA GEÇİRME ZEVKİ.
...Gecenin eşiğindeki akşam semasına atıfla, YAŞAMIN MAVİ SAATİ diyebiliriz buna; insanı rahat bir köşeye yerleşip laflamaya, olup bitenlerin ve kafada dolaşanların sohbetini yapmaya teşvik eder. İş ki, KARŞILIKLI birbirinizin sözlerine kulak verin, habire yavan tekrarlarla birbirinize eza etmeyin. ...Anlatmak isteyen ÇOK insan vardır, kulak vermeye hazır ise PEK AZ. İnsanların sırayla konuşup dinleyeceği sohbet salonları -kendiniz de organize edebilirsiniz- buna çözüm olabilir.
...Birçoklarında BAHÇE ZEVKİ gelişir. Toprak anayı iki eliyle kavramak, insanı değiştirir. Bahçede zaman bir çember içinde döner, yaşananların birçoğunun zaman algısına iyi uyar bu: Toprak döngüsel zamanı temsil eder, yaşlananlar modern çağın çizgisel zamanına göre kendilerini buna daha yakın hisseder. ...İnsanlar bahçeleri niye severler? Çünkü bahçeler, tıpkı dinler gibi, insanı tüm zamanlar boyunca acıtmış olan FANİLİK yarasına merhemdirler. ...Sükunetle yaşamanın imtiyazı, HER ZEVKİN PEŞİNDE KOŞTURMAK ZORUNDA OLMAMAKTIR - Seneca'nın söylediği gibi, "HİÇBİR HAZZI ÖZLEMEMEK ALIR HAZLARIN YERİNİ". ...meşgale anlamında etkin olmaya devam etmek, zinde kalmak, kendini eğitmeyi sürdürmek, bir şeylere bağlanmak ve arkadaşlıklara özen göstermek.
Yaşam, DEĞİŞTİREMEYECEĞİNİZ birçok şeyi, özellikle de ACI ve felaket tecrübelerini, sükunetle kabullenmeyi dayatıyordur zaten. ...Sakin olmaya giden BEŞİNCİ ADIM, küçük dertlerle ve büyük sorunlarla başa çıkmak için KABULLENME kuvvetini artırmaktır.
Modern çağda bu dünyadaki mutluluğa olan İMAN, yaşamdaki bütün olumsuzlukları def edebileceğimiz beklentisini beraberinde getiriyor; salt olumlu olanın cennetsi hakimiyetinin hüküm sürdüğü mutlu öte dünyaya duyulan DİNSEL İMANLA dikkat çekici bir benzerliği vardır bunun.
İnsanlar TEMAS'a yaşam boyu muhtaçtır. Doğumdan itibaren, bağışıklık sisteminin inşasına, bağlanmanın ve güven hissinin oluşumuna katkıda bulunur temas. ...Temas aramak, sakin olma yolundaki ALTINCI ADIM'dır. ...Temas, onsuz kalan bir insanı ruhen ve sonunda bedenen de kuruma, sararıp solma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacak bir rikkattir (incelik/naziklik). ...Bedensel temas kadar RUHSAL TEMAS da önemlidir, tek bir DOSTLUK ve SEVECENLİK edimiyle yeşerebilecek duygulardır burada söz konusu olan.
Huzursuzluktan göreli azatlık olarak sakin olma'nın ne KAYITSIZLIK'la ne DUYGUSUZLUK'la alakası vardır. DUYGULAR yaşamın baharatıdır, onlar olmadan her şey YAVAN olurdu. ...Burada öne çıkan SADECE İYİ DUYGULAR DEĞİLDİR, çünkü duygular da KUTUPSALLIK kanununa tabidir (Gölge olmadan ışık olur muydu?) Zihinsel dokunma ve dokunulmanın sessiz bir yolu OKUMAK'tır.
Dokunan, onaylayan İLİŞKİLERE ÖZEN GÖSTERMEK, sükunete giden YEDİNCİ ADIM'dır. ...Yaşlanırken ARKADAŞLIĞIN önemi paha biçilmezdir. ...onunla gevezelik edebilirim, içimi dökebilirim ona -abartmadan ama, onu da çöp bidonuna dönüştürmeden. Arkadaşlığın güzelliği, SAMİMİYET'tir: Arkadaş, ondan HİÇ BİR ŞEY İSTEMEDİĞİM VE BEKLEMEDİĞİM insandır, NASILSA ÖYLE OLDUĞU İÇİN beraber olmaktan memnunumdur onunla. Orada beni SEVEN, benim de kendisini SEVDİĞİM birisinin olması bana sevinç verir; o beni anlayışla karşılar, ben de onu anlayışla karşılarım; onun nezdinde İMTİYAZLIYIMDIR, o da benim İMTİYAZLIMDIR. Arkadaşlıkta sükunet: Arkadaşlar genellikle BERABER OTURMAZLAR, bir yığın marazadan esirger onları, cinsellik nadiren konu olur, bu da fazla marazayı önler. ...hep safi mutlulukla geçmez... Çok defa, birbirini bir süre GÖRMEMEK (sorunları aşmak için) yeterli olur zaten.
(Arkadaşların ölümüyle) dünya, yabancı çehrelerle meskun bir ÇÖLE dönüşmektedir (H.Arendt).
Sükunete giden yolda tayin edici önemde olan SEKİZİNCİ ADIM, kendini dinleyip TEFEKKÜR etmektir (düşünmek). (Bu) ANLAM ARAYIŞI'dır, BAĞLAM ARAYIŞI'dır, bağlantılar kurabildiğinizde, hedefine ulaşmış olur: "Şimdi bir anlamı oldu işte!" Burada söz konusu olan, nadiren yaşamın anlamıdır, genellikle YAŞAMIN İÇİNDEKİ ANLAM'dır, tek tek fenomenlerin ve deneyimlerin anlamıdır.
...Varoluşun en yüksek mahkemesi, YAŞAMA KENDİ VERDİĞİMİZ ANLAM'dır, insan ancak kendisi önünde verir hayatının hesabını.
...Demokritos'a (Atom düşüncesinin öncüsü-MÖ 5.-4.yy) göre tefekkürle kendini dinlemek, ŞEN GÖNÜLLÜ'lüğün (Euthymia) zuhurunu sağlayacak bir sebepti. Onun DIŞSAL İYİLER'den ve DUYUSAL TATMİNLER'den bağımsız olarak EN YÜKSEK İÇSEL İYİ saydığı NEŞE öylesine efsanevidir ki, GÜLEN FİLOZOF olarak geçmiştir tarihe. Kesinlikle ŞEN olmanın temel esaslarından biri budur: MİZAHA YATKINLIK ve GÜLEBİLMEK. Ama dur durak bilmeden de değil. ...Şen insanın mutluluğu, DOYGUNLUĞUN, KEMALİN mutluluğudur. ...Neşenin TEMEL ruh hali, bütün ayrıntılarda değilse de esas itibarıyla YAŞAMLA BARIŞIK OLMAK'tır. ...Yaşamla barışıklığın refakatçisi, SAKİN OLMAK'tır. ...Şen bir sükunet, HÜZNÜ de dışlamaz. ...BİLGE insan, o an ELİNDE OLANLA YAŞAMAYI BİLEN'dir.
Sükunete giden yolda DOKUZUNCU ADIM, yaşamın yaklaşmakta olan SINIRI karşısında bir TAVIR takınmaktır. Ölüm, yaşama bir anlam veren hadise olarak yorumlanabilir, çünkü yaşamı değerli kılan sınırı çiziyordur. SINIRLI tasarruf edilebilen şey DEĞERLİDİR, bu nedenle değerli taşlara çakıl taşından daha fazla kıymet biçilir. ...Ölüm üzerine düşünmek, ...yaşamda benim için neyin önemli olduğuna açıklık kazandırmak içindir.
Sükunete giden yoldaki muhtemel ONUNCU ADIM şudur: Yaşamı, sonlu yaşamın ötesinde açılan bir SONSUZLUK boyutuna açmak, en azından tasavvur etmek bunu. ...ENERJİ ölmez. ...Sadece bedensel açıdan bile tam bir ölüm olmaz gibi görünür: Bütün atomlar ve moleküller er geç başka atom ve molekül bileşiklerine aktarılırlar, hiçbiri hiçlenmez. Bedenin verili biçimiyle varoluşu sona erer fakat bütün bileşenleri BAŞKA BİÇİMLERE dönüşür.
İnsan yaşamını doğanın muhteşem bir icadı olarak görebiliriz. Saçma bir icat olmasın aynı zamanda? Belki, fakat öyle olsa bile, bu şahane saçmalıktaki İSTİSNAİ durumun ZEVKİNE varmanın, onun hep YENİ İMKANLARINI KEŞFETMENİN ve onun GERÇEKLİĞİNİ GÜZELLEŞTİRMEYE KATILMANIN CAZİBESİNİ artırır yalnızca. YAŞAMI ZENGİNLEŞTİREN imkanlardan biri de BENİM, benim YAŞAMIMIN ANLAMI budur, ta başından en sonuna kadar. HERKES için böyledir bu.
Storytel’de Murat Eken’in sesinden dinlediğim bu denemeler bütünü Tanıl Bora’nın harika çevirisiyle akıp gidiyor. Sakinlik halinden ziyade ölüm ve yaşamın kısalığı üzerine kafa yorduruyor. Yaşamın kısalığı üzerine düşünceler çoğunlukla Seneca’ya atıflar içeriyor. Son bölümde yazarın öleceği günü nasıl geçireceğini tahayyül etmesi benim için de muazzam bir düşünce egzersizinin kapısını açtı. Gerçek şu ki ölüm üzerine düşünmek içinde bulunduğumuz anı daha sahici geçirip nereden gelip nereye gittiğimizi sorgulamaya itiyor.
"Her akşam yatağa giderken geçen o günüm icin derin bir şükran duyar, geçip gittiği icin de uçurum boyu hüzünlenirim. O günün geceye atlayan eşiği bana hep yaşamın sınırını hatırlatır. Tüm yaşam küçülüp bir tek güne sıkışır, boynu geceye doğru eğilen bir gündür o. Gece belki yeni bir sabahın gecesidir ama bu teselli etmez ki beni. İş, yaşam emeğini tamamına erdirmenin aydınlık neşesi ile ona veda etme zorunluluğunun koyu matemini teraziye koymaya geldiğinde, son bir dengeyi nasil bulabileceğimi sorarım kendi kendime, şimdiden yaşamın büyük gününün sonuna bakarken."
Yaşanmışlıkların getirdiği bir bilgelikle yazılmış kitaplar insana bir başka huzur ve aydınlanma getiriyor. Wilhelm Schmid'in başka kitaplarını da okumuştum fakat özellikle bu kitap yaşadığımız hayatı anlamlandırma noktasında başka bir önem taşıyor.
Modern hayatın hızına kapılan ve yaşlanma sürecine dair yeni bir perspektif arayan herkes için ilham verici bir eser. Schmid, yaş almanın sadece kayıplardan ibaret olmadığını, aksine sakinlik, bilgelik ve derin bir farkındalık kazandırdığını anlatıyor.
Yazarla tanışma kitabım oldu. Ve bu dingin tanışmadan memnun da kaldım. Belki 30’larda olmak, belki 2020 yılının getirdiklerinden midir bilmem.. Bana iyi geldi.
Eines der Bücher was einen tatsächlich beruhigt und berührt. Ich mag den Blickwinkel und die Perspektive auf die Dinge und wie man sich gelassener fühlt. Es macht Spaß die Tipps für sich zu erleben und zu begreifen.
Eine angenehme Lektüre, bei der ein gutes Gefühl zurückbleibt – wenn auch wenig konkrete Fakten. Ich behalte das Buch und lese es in 10 Jahren noch einmal.
Yaşlanan bir felsefeciden yaşlılık üzerine yorumlar. Cok güzel pasajlarda insanlık durumları üzerine güzel tespitlere rastlayacağınız yazılar. Kendinizi bulacağınız değil içinden geçerken "evet, buymuş" dedirtecek hallerimiz yazıya dökülmüş örneği. Oldukça özet, kolay anlaşılır, bazı yerlerde sıkıcı gelebilecek (yaşlanmak pek eğlenceli değil) bir kitap. Hayatın ileri yaşlarını düşünenlere göre