Ecel teri kumsalın ortasından bir bıçak gibi geçiyordu.
B. Nihan Eren'den "Gece"li "Gün"lü öyküler YKY'den çıktı. Daha önce yine YKY'den çıkan Yavaş ile dikkati çeken Eren, uzunca bir aradan sonra dopdolu bir kitapla öykü severlerin karşısında. Hayatların tehlikeye girmesi üstüne kurulu sert öykülerden oluşan bir ikiz kitap "Kör Pencerede Uyuyan".
On bir öykülü Gece ile dokuz öykülü Gün'ü içeriyor. Geçip giden zamanın yarattığı binbir çeşit kaygı; insanlar, evler, eşya; doğa ve kent Eren'in kaleminde acı bir alaya dönüşüyor.
Derenin üzerinde vızıldayan sivrisinekler, mutfakta homurdanan bir buzdolabı, karpuzun tezgâha sızmış şekerli suyu ve acı dolu bir keder ile nereye yöneltileceği kestirilememiş bir isyan, orada duruyordu. Portakalı soymuş, karısının başucuna koyup gitmişti.
1981'de Tekirdağ'da doğdu. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Tv Bölümünü bitirdi. Yeditepe Üniversitesi'nde Karşılaştırmalı Edebiyat alanında yüksek lisans yaptı ve burada araştırma görevlisi olarak çalıştı. Halen, Marmara Üniversitesi'nde İletişim Bilimleri'nde doktora çalışmasına devam ediyor ve senaryo yazarlığı yapıyor. Öyküleri Adam Öykü, Notos ve Kitap-lık dergilerinde yayımlandı. Yavaş 2008 Kör Pencerede Uyuyan 2015
Tenime, dilime,saçımın her bir teline hücum etti tüm kelimeler! Okudum ağladım, hem anlatının güzelliğinden hem de anlatılanın acısından... .... Kapak resmi, başka bir anlatım güzelliği! .... Yazar ile ilk tanışıklığım “yeni e” dergisinin ağustos sayısında ki söyleşisi ile oldu. Bugün kitabını okuduktan sonra dergideki söyleşiyi tekrar okudum: “Sürekli geriye bakarak, pişmanlıkla ve kabul edemeden yaşamanın kendine ve hayata yönelik bir körlük getirdiğine inanıyorum. İşte bu karakterlerin her biri kendi içlerini gören bir pencereden bakıyorlar, ama umut yok, zaman geçmiş, olan olmuş. Yalnızca geçmişe bakarak kendini incelemek işte böyle bir körlük getiriyor, hep kendi pencerelerindeler çünkü. İçe dönük bir pencere bu, kör bir pencere.” Böyle söylüyor Nihan Eren ve kısa anlaşılır cümleleriyle tane tane anlatıyor. Oysa ki kör pencereler de kırık, görüyorum. Ümükte yutkunulmuş, insanın her suskunluğu kırmış onu. Rahatlığına (?) aldanıp giyilen tabanı dümdüz ayakkabınız bir gün sizi acil servise kırık ayağınızla getiriverir. Her adımınızda tabanınıza vuran minicik vuruşlardır bunun müsebbibi, içinize attığınız,atarkende kalbinizi de kırdığınız her bir şey gibi. Artık zorunlu giymeniz gereken topuklu ayakkabınızla, kırık kör pencereye de vurun ki dağılsın! Belli ki çatlaktan sızan ışık yetmiyor:)
‘İçinde bir müzik barınırdı.’ ‘Ve böylece müzik durdu.’ Bu iki cümlenin arasını, incecik işlediği öyküleriyle genişleterek ve derinleştirerek doldurmuş B. Nihan Eren.
Yazarın ikinci öykü kitabı. İlkinin 7 yıl sonrasında yayımlanmış. İlk öykü kitabından farklı. Hem dil olarak hem de kurgu olarak farklı. İkinci öykü kitabı "Gece" ve "Gün" olarak iki parçaya ayrılmış. "Gece" başlığı altında 11 öykü var ancak bunlar iç içe geçmiş durumda bir bütünü oluşturuyorlar, geceyi. "Gün" başlığı altında ise 9 öykü var, aynı şekilde. Karakterler, detaylar, anlatı bu başlıklar altında birbirini tamamlıyor. Yazar, henüz okumadım (sırada o var) ama üçüncü öykü kitabında da benzeri bir kurguyu devam ettiriyor. Bana öykü ile kısa roman arasında gelgitli duygular yaşattı. "Gece" okuru içine çekmek bakımından daha etkili, atmosferi daha güçlü. Ancak her iki başlık altında da parçaların kendi içinde, bütünün ise son tahlilde olabileceği kadar güçlü olduğu kanaatinde değilim. Sanki adını koyamadığım bir eşik var dil&üslup olarak ve yazar iyiden çok iyiye geçiş adına bu eşikte takılıp kalıyor. Her iki öykü kitabını da severek okudum, iyi olduklarını düşünüyorum ama bana öyle geliyor ki tanımlayamadığım eşiği bir aşabilse çok daha iyi olabilirlermiş gibi hissetmekten de kendimi alamıyorum.
Nihan Eren’in hikaye anlatıcılığıyla tanıştığım için aşırı mutluyum. Özellikle ilk bölüm Gece öykülerini çok etkilenerek okudum. Gündüz de aynı kıvamda devam etseydi hiç tereddütsüz 5 yıldızlıktı benim için.
"Tahir ve gibilerinin, sıklıkla yaptığı şey, iyiliğe, bir tek iyiliğe inanıp onu beklemeleriydi. Ama iyilik bir türlü gelmiyor, kasvetli ve sinirli yüzlerde, sabırsız ve telaşlı yüreklerde, gergin ve asabi el kollarda gerisingeri gönderiliyordu."
"Üşümek ne acıklıydı. Her gün, Istanbulu boydan boya geçip, küflü bir bodrum katına inip de bölük pörçük uyumaya bir tek filmlerde katlanılabilirdi."