Tο "Tέλος της πόλης" συγκροτείται από δύο αυτόνομες ιστορίες που αναπτύσσονται πάνω στον ίδιο καμβά: τη ραγδαία και ισοπεδωτική μεταμόρφωση της Kωνσταντινούπολης που κορυφώνεται στα τέλη του 20ού αιώνα. H πρώτη ιστορία, "O κήπος των τεσσάρων ατόμων", αφηγείται την παρακμή μιας αρχοντικής οθωμανικής οικογένειας μέσα από τη ζωή τριών γυναικών που συγκρούονται μεταξύ τους. Στη δεύτερη ιστορία, που εκτυλίσσεται στο παραδοσιακό χαμάμ του Γαλατασαράι C.C., κυριαρχεί ο κόσμος των ανδρών: βασικός ήρωας ένας καλλιεργημένος αρχοντάνθρωπος που καταλήγει να μαζεύει πετσέτες στο χαμάμ. Kαι στις δύο ιστορίες οι αδιέξοδοι έρωτες, η ανατροπή των παραδοσιακών αξιών και η τραγική μοίρα των ηρώων συνθέτουν το εκπληκτικό μωσαϊκό μιας ιστορικής πόλης που δεν μπορεί να συμβιβάσει το ένδοξο παρελθόν με το αβέβαιο μέλλον της.
21 Nisan 1955 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Mardinli bir ailenin çocuğudur. Babası avukat İsmail Mungan, annesi Habibe Mungan'dır. İlk, orta ve lise yılları Mardin'de geçti; Mardin Lisesi'nden mezun oldu. Mardin eserlerinde sıkça kullandığı mekanlardan birisi oldu. Bu çevrenin taşıdığı farklı kültürel yapıyı, insan olgusunu eserlerine başarılı bir şekilde yansıttı. Yazar, 1972'de Ankara'ya yerleşti. Lisans ve yüksek lisansını Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladıktan sonra başladığı doktora çalışmasını yarım bıraktı, Ankara Devlet Tiyatroları’nda altı yıl, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda üç yıl dramaturg olarak çalıştı. Gazete ve dergilerdeki ilk yazılarını 1975’te yayımlayan Mungan; yazı hayatı boyunca şiir, öykü, roman, deneme, tiyatro oyunu, sinema yazısı, senaryo, masal, şarkı sözü gibi farklı türlere ait eserler verdi.
Murathan Mungan’ı ilk defa okuyuşum oldu. 2-3 hatta 1 yıldız verenleri görünce çok şaşırdım açıkçası. Yazarın henüz ilk dönem eserlerinden biri Son İstanbul. Bu açıdan bakarsak çok başarılı bir metin. Yorucu bir güzelliği var Son İstanbul’un (olumlu anlamda söylüyorum). Bu yorucu güzellik, okuru tüketmiyor, tersine kitabı elden düşüremiyor okur (bu noktada ben). Bu kitapta hiçbir kelime fazla veya aşırı değil. Her kelime/cümle, hak ettiği yerde kullanılmış. Bilinç akışı tekniğinden rahatsız olmadım ben, aksine iki uzun öyküyü de bir üst seviyeye çıkarmış.
Dört Kişilik Bahçe: Fatma Aliye ve Talia’nın diyalogları, tek kelimeyle kusursuz...
ÇC: Her insanın -okurken- kaldıramayacağı ağır yaşamlar. Bir o kadar da hüzünlü ve gerçek. Hamam’ın bu derece büyük bir “space” olduğunu ve bu “space”in nasıl hayatları içine sığdırdını bilmiyordum.
Çok sevdim, severek okudum, herkese de tavsiye edeceğim.
Murathan Mungan'ın nereden nereye geldiğini görmek açısından iyi oldu ama yazım tarzı o zamanlar baya kötüymüş. metinlerin üzerinde çok çalıştığı çok belli ama anlatmak, vermek istediğini tam verememiş. sanki böyle 5 dakika eksik piştiği için hafif çiğ kalan pilav gibi. yerken keşke 5 dakika daha pişseymiş daha iyi olurmuş diyorsunuz ama bi yandan yemeye devam ediyorsunuz. parantez içi yazmayı aşırı kullanmış ve okumayı anlamayı epey zorlaştırmış. o parantez içlerini metne yedirmesini tercih ederdim. Biraz hata bulmak için okumuşum gibi görünüyor ama öyle değil, daha önce lal masallar ve cenk hikayelerini de okuyup beğenmemiştim ama beğendiğim kitaplarının aşığıyım, favori yazarlarımdan kendisi ve biliyorum ki aslında anlatmak istediği şeyi muazzam anlatabiliyor. Murathan Mungan külliyatını okuyacağım gibi bi hedefiniz varsa okuyabilirsiniz bu kitabı da ama romanlarından aldığınız tadı bulma ihtimaliniz pek yok. goodreads 5 değil de 10 üzerinden şey etse şu yıldız işini aslında. 2 yıldız olunca ıyh hiç okunmaz bu nefretlik bi kitap havası oluyor. halbuki 6/10 bu kitabımız. elimdeki kitapları bitirince harita metod defteri'ne başlayacağım, kötü anıları arkamızda bırakalım değil mi Murathan bey.
murathan mungan'ın yalnızca bir kitabını okumuştum şiir haricinde, onun da üzerinden 1o yıla yakın zaman geçmiştir. son zamanlarda ise ilgimi çekmeye başlamıştı kitapları. tamamen adından dolayı bunu okuyayım dedim. yanlış bir tercih değilmiş, baya beğendim kitabı. isminin de hakkını verdiğini düşünüyorum, okuduğum süre boyunca insanların yaşadıkları şehrin ve hayatlarının değişimini bize de yaşattı murathan mungan.
"herkes bir roman gibi yaşadı hayatını. (bense bir cam kavanozda geçirdim.)"
"yaşamın her anında her rolü üstlenebiliyoruz. sinik, ürkek, korkak, hain, saldırgan, vahşi, fedakar olabiliyoruz. bu yüzden yoğun, karmaşık ve alabildiğince hain, mutsuz ve acımasızız. çünkü yalnızız. yapayalnız. çünkü sevmeyi bilmiyoruz. sevilmeyi de. çünkü hayatı öğretmediler bize."
Hikayelerin, insana dair olana duygusal, estetik ve dürüst yaklaşımını çok etkileyici bulsam da (ki Mungan bu anlamda başarılı bir yazardır zannımca) hikayelerin odak noktasının bazılarında ilerledikçe değiştiğini, teknik açıdan da biraz daha düzenlenebileceğini düşündüm.
Her iki oykude çok derinden sarsti beni. Degisimin yok olusun acisini hissettim. Istanbulun kimliksizliginin kendini yitirisinin huzun dolu oykuleri.. Cignenen yasam lar...
çarpici, acitan, bazen yüz kizartan gerçekler... hüzünlü gerçekler.
seri okunan ama zaman zaman 'yeter bu kadar karanlik' diyerek ara verdiren bir kitap. belki M. Mungan o yillarda (1980-1981) kendini böyle bir karanlikta hissediyordu.
ayna, SIR, büyü, bugu, tarih...ve daha pekçok imge ile yüklenmis cümleler var...bazilarinin derinligi karsisinda insan kalakaliyor...ama mesela bir 'lal masallar'daki kurgusal ustalik ve dildeki kivam henüz hissedilmiyor.
iyi ki Mungan okumaya bu kitapla baslamamisim...eger öyle olsaydi, diger kitaplarini edinmekte isteksiz davranabilirdim.
Son tahlilde, bu günkü günde, basimizin üstünde yeri var: aldik, okuduk, kendimizce duygulandik, incelikler üretmeye çalistik.