Nermin Yıldırım’dan aşka, hayallere, aklın ve kalbin cilvelerine dair, çok acıklı, pek neşeli, rengârenk bir serüven…
“İnsan kalbini kaptırsa bile hiç değilse aklını korumalı!”
Size öyle bir hikâye anlatacağım ki, anlatacaklarım bitti¬ğinde, öğrendiklerinizin bir kısmını unutmak isteyeceksiniz. Heyhat, hepimiz unutmayı becerecek kadar şanslı değiliz. Bazen hayatınızda tüm taşların yerli yerine oturduğunu, ömrünüzün kalanını birbirine geçmiş Lego parçaları arasın¬da sessiz sedasız tamamlayacağınızı düşünürsünüz. Bu, ev¬vela güven ve huzur duymanızı sağlar, sonra da sıkıntı. Ben sıkıntı safhasındaydım.
Aşk acısıyla boğuşan Feribe, acı veren tatlı hatıralarından kurtulmak için soluğu Mazi İmha Merkezi’nde alır. Ne var ki burada verilen unutma dersleri ve her hafta yapmak zorunda kaldığı ödevler, hayatını büsbütün allak bullak edecek, kahramanımız bir yandan sabık sevgilisini unutma yolunda ilerlerken bir yandan da aklının köşesinden bile geçmeyecek maceralara sürüklenecektir.
Kişisel ve toplumsal bellek ekseninde yazdığı romanlarla tanıdığımız Nermin Yıldırım’dan bu defa aşka, hayallere, aklın ve kalbin cilvelerine dair, çok acıklı, pek neşeli, rengârenk bir serüven…
Nermin Yıldırım, Türk edebiyatçı, yazar. 2002 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü’nden mezun oldu. Üniversite yıllarında Alem-i Nisvan adlı feminist bir fanzin çıkardı. Mezun olduktan sonra çeşitli gazete ve dergilerde muhabir, editör ve köşe yazarı olarak çalıştı, reklam ajanslarında metin yazarlığı yaptı.
Manchester Letters, Tramline Project gibi uluslararası edebiyat projelerine katılarak, çeşitli ülkelerin yazarlarıyla ortak çalışmalar yaptı. Köln Kültür Dairesi’nin davet ettiği ilk Türk yazar olarak, 2013 kışını dünyanın farklı ülkelerinden sanatçıların ağırlandığı program kapsamında Köln'de geçirdi. Romanları yabancı dillere çevrilen ve pek çok uluslararası edebiyat festivaline konuk olan Yıldırım, Barselona ve İstanbul’da yaşıyor. Aralık 2013’ten bu yana Ot Dergi’de Dış Hatlar adlı köşesinde öyküler yazıyor. Nermin Yıldırım, Türkiye PEN üyesidir.
konu çok iyi ama dil o kadar sorunlu ki, konuya yazık olmuş. olay günümüzde geçiyor, anlatan kişi günlük dil kullanıyor ama araya eski kelimeler sokuşturulmuş. zorla yapılmış gibi, muzip bir hava yaratayım derken zorlama bir dil elde etmiş. betimlemeyi aşırı abartmış, üst üste defalarca aynı şekilde ve uzunlukta gereksiz betimlemelerle dolu kitap. bu betimlemeler kitabı gayet yormuş, daha sade olsa daha vurucu olurdu. sanki tüm metni yazdıktan sonra kelime kelime üzerinden tekrar geçip bu kelimenin yerine gündelik olmayanını yazayım çalışması yapılmış gibi. editörün müdahale edebileceği bir durum mudur bilemiyorum ama ben editörü olsam gündelik dilde bu kadar yaygın kullanılmayan kelime kullanılmasını tavsiye etmezdim.
karakterler içinde kendimi yakın bulduğum, ilgi kurabildiğim bir karakter olmadı. ana karakterin yorumlarından diğer karakterleri görüyoruz, ki yorum yapmak için yeterli değil.
önyargılı olduğum bir yazar idi kendisi, önyargım yargıya dönüştü.
Nermin Yıldırım'ın okuduğum ilk kitabıydı ve diyebilirim ki kendisi roman yazmayı biliyor :) Bilindik bir konuyu ele alıp (eternal sunshine of the spotless mind'da anlatılan konu) onun üzerinden birinci tekil şahısla, dozunda mizahi bir dil kullanarak aldatma konusunu islemiş romanında. Kurduğu cümleler ve kullandığı dil öyle basit değil, gayet koca koca laflar etmiş yer yer, üstünde uzun uzun düşünülmeden kurulacak cümleler değil bunlar. Ya da belki yazar cok yeteneklidir bilemedim :) Aslında basit gibi görünen bir konuyu çok güzel bir anlatımla iyi bir metin haline getirmiş diyebilirim. Benim keyif alarak ve bir cırpıda okuduğum bir roman oldu, diğer kitaplarını da okuyacağım mutlaka.
Unutma Dersleri, aşk acısıyla mücadele etmesi gerektiğine karar veren bir kadının öyküsünü eğlenceli, akıcı ve hicivsel bir serüven şeklinde anlatıyor. Romanın örgüsü sosyal bilim kurgu tadında mekan ve tecrübelerin çevresine dolanmış. Dönem, kurumların bireylerin yaşamlarına müdahele ederken sınır tanımadığı bir dönem; günümüzden bir iki vakit ötesi. Mazi İmha Merkezi gibi distopik ve yarı karanlık bir işletmeyi şehirde kimse yadırgamıyor.
Feribe, kitabın “antikahramanı”. Yasak aşkına dair gerçeklerle yüzleşmeyi geciktirip oyalandıkça, hayata, işine ve arkadaşlarına karşı kayıtsızlığına rağmen olan biteni ağız dolusu anlatışı ve kendiyle dalga geçişi bizi öykünün içine çekiyor.
Nermin Yıldırım’ın komplekssiz, zengin Türkçesi ve popüler kültür öğelerine atılan paslar bizi dikte edilen bir kurguya değil, bir tanışımızın keyifli muhabbetine ortak ediyor.
Feribe, karakterinin derinliği yaptığı iş, tavırları ya da görünüşüne dair edindiğimiz ipuçlarıyla oluşmuyor. Feribe, kitabın ilk sayfalarından itibaren zaman zaman karşımıza oturtup akıl verdiğimiz bir arkadaşımızın ta kendisine, zaman zaman ise kederimizi örtmek, işleri ötelemek için gerçeklerden, dostlarımızdan kaçmaya hazır bekleyen kendi yansımamıza dönüşüyor. Bu gelgit sırasında Feribe’ye koşulsuz olarak bağlanıyoruz. Bizi her an ekme ihtimaline karşılık ne yakın arkadaşı Süheyla, ne de okurken ben romanın sonuna dek onu terkedemedik.
Arada bireysel gelişim endüstrisine, kurumların müşterileri ile olan ilişkilerini modern ticaret ve iletişim teknikleri ile perdeleyerek yönetmelerine tatlı tatlı giydirilmiş.
Keder, aşk acısı, birey mutsuzluğu, aldatma gibi kavramlar kendilerine kültürümüzde abartılarak atfedilen önem dikkate alınmadan (ama varlıkları da yadsınmadan, zira kitabın varoluş nedeni de bu kavramlar) eğlenceli biçimde soyutlanmış.
Henüz okumamış olanlara "Unutma Dersleri"ni hararetle tavsiye ediyorum.
"Bir yanlışı sırf güzel olduğu için sevebilir insan."
"Heyhat hepimiz unutmayı becerecek kadar şanslı değiliz."
"Zira bazen kalp; minik, çalışkan bir fabrika gibi heves, heyecan ve aşk üretir, biriktirir. Depo dolup taştığında nakil için başka bir kalp bulmak lüzumu baş gösterir."
"Bilmezden gelmek, kadim bir ayakta kalma yöntemidir."
"..herkes, aslında kimse tarafından pek de umursanmadığını iyi bilir. Bütün o vıcık vıcık samimiyet gösterileri, manasız sohbetler, hep bu galiz hakikati örtmek için değil midir?"
“Pasaportumun bana verdiği yetkiye dayanarak susmayı tercih ettim.”
“Olmayınca, hayal kırıklığıyla şaşkınlık arasında tatsız bir şey hissettim içimde. Hadi onun adına da eblehlik diyelim.”
“..her sabah uyanmayı neden ısrarla sürdürdüğümü bilmeyişim gibi, sebebini anlayamadan apar topar evlenmiştim.”
“Benim onlara da alerjim var. İnsanlara, dokundukları, söyledikleri, yaptıkları her şeye alerjim var.”
“Eğer tutunacak sağlam bir dalımız yoksa, dünya bizi kırpan, güden, yola getiren; ümitsiz, isteksiz, sefil meczuplara dönüştüren, heves kırıcı bir yerdi. Hayat öldürürdü. Zaten yaşamanın nihai amacı da ölmek değil miydi?”
“Kalbim fena kırılıyordu. En ufak şeyi bahane edip her fırsatta kırılıyordu zaten kahrolası, galiba Çin malıydı.”
“Elbette çelik gibi sinirlere, safi samandan bir kalbe sahip olmayı isterdim, ama bahtıma her şeyin kırılganı düşmüştü, ne yapabilirdim?”
“Geçmişe ait ne varsa hepsi yaraya ve yasa dahildi.”
“-İntihar etmeyeceksek, içelim bari- deyip kendime bir duble içki hazırladım. Bazılarımız ölemeyecek kadar korkak, hayatta kalacak kadar cesur olur. Bazılarımız da işte böyle sadece sarhoşken cesurdur.”
“..insan korumalı kendini. Hem mutsuzluktan, hem de kaybı halinde yine mutsuzlukla neticelenecek mutluluktan.”
“Başlangıçta öyle görünmese de birinin yokluğuna alışmak, varlığını benimsemekten kolaydı. Kimsenin yokluğu, varlığı kadar yaralayamazdı insanı. Yok vardan az acıtırdı.”
“İnsan hakikaten tek eşli olabilir miydi, tenin arzularıyla kalbin kutsal bağları arasında uzlaşı sağlanabilir miydi, bilmiyordum. Dünya başka bir yer olsa, kalbimizi geniş tutma, daha çok kişiyi sevme ehliyeti taşıyabilirdik belki. Ya da tek biriyle yaşlanmaya karar vermişken bile, onunla artık yaşayamadığımız heyecanları başkalarıyla paylaşabilirdik."
"Hayatlarımız, şımarık turistlerin küçük kaçamaklar için uğrayabileceği sayfiye yerleri değil beyefendi. İnsan kalamayacağı yerlere gelmemeli, tutamayacağı sözleri vermemeli. Sahip olmadığı şeyleri, aşkı mesela, onun için her şeyden vazgeçmeye hazır birine vaat etmemeli. Umursamadığı bir kalbin kapısını, sırf meraktan çalmamalı insan. Kalbimin kapılarını açarken size -Ne olur beni incitmeyin- demedim. İnciteceğinizi çünkü, -düşünmemiştim- demek istiyorum. Yapamıyorum. İçimden bir ses diyor ki bana -İncitmiş biri olarak, incinmeyi de hak ettin elbet. Her kalp, diğerinin intikamını alır; herkes, başkalarının kırdıkları tarafından kırılır. Adaletin bu ilahi tecellisine ayılamadın mı hala? Uyansana!"
"Hoş, mutluluğun hükümranlığına inanmam. Velhasıl, mutsuzum diye hasta sayılmam."
"İnsanı karşısındakinin masumiyeti kadar yaralayan başka bir şey daha yoktu."
"Kalbin zamanı ile dünyanın zamanının denk düşmediği günlerden biriydi. Hoş, kalbin neyiyle dünyanın neyi denk düşüyor ki. Asıl imkansız aşk, hayatla aramızdaki."
"Asık suratlı, şüpheci, kötü niyetli ve bokuyla kavgalı tiplerdi."
"Gerçek bir geri zekalısın ve bu yüzden hayatın boyunca mutlu olacaksın"
"İnsan kalbi acayip, ne çabuk ısınıyor. Çabuk ısınıyor, çabuk kırılıyor.. Ama soğuması için epey zaman gerekiyor, tamiriyse mümkün mü bilemiyorum.."
"İnsan, gözü, içine bakmaktan kamaşınca dışını göremiyordu. Yüzlerce kişi sele kapılıp giderken mesela, ıslak terliğe değen çoraplarına canı sıkılıyordu. Fenaydı insan, çok fena.."
"Uzun süre aynı kişinin avucunda atmaktan yorulmuş bir kalp, yine o kişi için bir tur daha hızlanır mıydı?"
"Çok çaresiz, müthiş karışık ve fevkalade bitkindim. O halde ne hissetsem çiğ, ne düşünsem yanlış, ne yapsam skandal olurdu."
"Ayrılırken anahtar teslimi yapan çiftlere benziyor olmalıydık. Umurumda değildi. Zira vazgeçmenin insanı hafiflettiğini öğrendiğim bir demdeydim."
"Bazen kadınların sadece gelinlik giyinmek için evlendiğini düşünüyorum. Ya da tek başlarına seyretmekten sıkıldıkları boş duvara, iki kişilik çerçeveli resimler asabilmek için. Neticede, altına sığınacak bir çatı, içine saklanacak bir çerçeve lazım herkese. Sonra orada sıkışıp nefessiz kalınca da, kaçmaya yetecek kadar cesaret. Kimseyi yargılayacak değilim. Neticede hepimiz aynı denizde boğuluyoruz. Batan geminin mallarıyız biz. Bu lahit bizim."
"Benim bildiğim şu, vazgeçmek bazen sahip olduğumuz şeylerin en iyisidir. -Elimden tut yoksa düşeceğim- demiş Atilla İlhan. Galiba kimi durumlarda o, -Elimi bırak yoksa düşeceğim- diye okunabilir."
"Kızgın değilim. Kendimi de dahil ederek, biz insanların birbirimizi incitme konusundaki cömertliğine üzülüyorum sadece. Her öpücüğün ve hatta sözcüğün, emanet ettiklerimizde bir ağırlığı olduğunu unutmasak, basit meraklar uğruna başkalarının hayatlarında yangınlar çıkarmasak keşke. Ama kime anlatıyorum.. Tek ısırık uğruna cennetten kovulmuş ırktan böylesine diğerkamlık beklemek abesle iştigal değilse ne?"
UTANMASAM KİTABIN BÜTÜN SATIRLARINI tek tek çizecek kadar bir okuma sunuyor Nermin Yıldırım insana..! Muhteşem bir dil, inanılmaz sarsıcı bir üslup, akıl almaz ifadelerin tam nokta atışıyla beş duyunuza gelişi..! Tüm kitaplarını okuyacağım. Şiddetle öneriyorum.
Yaratıcı bir kurmaca Ayça Şen Başkan ile Turist Ömer arasında gerili bir ip üzerinde cambazlık yapan Türkçeye, ısrarla şaka yapma telaşına kurban gitmiş. Nermin Yıldırım romanlarında alışık olduğumuz derinlik, yerini bu kez sığ bir ışıltıya bırakmış. O kadar bekledik. Yine bekleriz, iyi yazardır biliriz.
Storytel üzerinden dinlediğim Unutma Dersleri benim yazarla tanışmama vesile oldu. Başlarda dili ve tarzı bana çok ilgi çekici ve farklı geldi, sonradan diline alıştığım için mi bilmiyorum ama kitap bana uzun geldi. Yine de severek okudum diyebilirim. Feribe adlı baş karakterimizin çektiği aşk acısını unutmak istemesi üzerine Mazi İmha Merkezi isimli bir kuruma gidişini, orada başına gelenleri ve unutma sürecini okuyoruz. Yer yer beni güldüren, hüzünlendiren ve düşündüren bir kitap oldu. Nermin Yıldırım okumaya mutlaka devam edeceğim, zira nedense içimde yazarın başka kitaplarını okuduğum zaman daha çok seveceğim romanlarını bulacağıma dair bir his var. Okuması ve özellikle storytel’de Deniz Yüce Başarır sesinden dinlemesi çok keyifliydi uygulamayı kullananlara öneririm. Kitabı da Nermin Yıldırım’la benim gibi daha önce tanışmamış okurlara tavsiye ederim, başlangıç için güzel olabilir.
Konunun ilginçliği ve bir hisle Nermin Yıldırım'da özel bir şey olduğunu düşünmem beni bu romana çekti yıllar evvel. Kısmet oldu okudum bu karantina günlerinde.
Nermin Yıldırım'ın hakkını yemek istemem, bir roman daha okuyacağım ondan. Ama bu roman olmamış. Ana roman kişisi Feribe'nin anlatım biçiminden zerre hoşlanmadığım, hatta ona katlanamadığım halde hikayeyi takip etmek için kitabı bırakmadım. Son sayfaya kadar ümidimi korudum, sabrımı zorladım. Lakin tüm soruların cevaplandığı son kısımlarda bile içim rahatlamadı. Düğümlerin hiçbiri karmaşık olmadığı için çözülmeleri beni mutlu etmedi.
Olaylar zorlama bir mizahla sündürüldü de sündürüldü, çabucak bitmesini istediğim bir işkenceye dönüştü. Tonlarca amaçsız diyalog ve hezeyan yüzünden hikayenin hızı düştü. Komik, hüzünlü, ironik olmayan cümle hengamesi içinde parıldayan bir kaç cümle de romanı kurtaramadı.
Daha söyleyecek çok şeyim var ama şimdilik bu kadar.
Nermin Yıldırım 2000li yılların çıkarttığı en iyi yerli romancı bana kalırsa.
Hayranım dili kullanmasına, basit görünen bir konuyu ustalıkla derinleştirmesine, mizah gücüne, hafif ve uçucu görünen konunun içinde ilerlerken, aniden tokat gibi yaşadığımız dünyanın, ülkenin politik gerçekliğini yüzümüze çarpmasına...
Bir de gençliği 90larda geçen herkesin gülümseyerek hatırlayacağı ayrıntıları romanlarının diline çaktırmadan yerleştirmesine...
Çok, çok başarılı. Bütün romanlarını beğendim ama galiba en çok bunu sevdim. Özellikle aşkı bir türlü anlatamayan Ahmet Ümit'in Aşk Köpekliktir'ini okuyup, kitabı biraz asabiyetle kapadıktan sonra, tesadüfen bu kez bir kadın yazarın dilinden aşkı, aşk acısını, o hastalıklı acıyı bastırma, dindirme, unutma mücadelesini böylesine ustalıkla, incelikle, bin bir özenle nakşedilmiş ifadelerini okumak, çok iyi geldi. Şiddetle tavsiye ederim.
tam da hayatimin birini unutmaya calistigim doneminde okudugum icin midir bilmiyorum ama beni cok etkileyen bir kitap oldu. altini cizdigim yerler o kadar fazla ki kalemi elimden birakamadim. baslamadan once gercekten unutmakla ilgili dersler alacagimizi bilmiyordum (evet hem feribe hem benim icin ders oldu) ve verilen dersler, soylenen sozler hepsi bana iyi geldi. unutmaya calismak ayni zamanda bir hatirlama isidir de! ve belki hatirladikca daha kolay unutuyoruz bazi seyleri.
nermin yıldırım'ı ilk okuyuşum. güzel bir fikri, dünyanın en çok sıfat, deyim, mecaz ve veciz söz kullanan karakterini yaratmak uğruna harcamış gibi hissettim okurken.
Unutma Dersleri yazarın ilk okuduğum kitabıydı. Kullandığı dildeki değişkenlikten etkilenmemek elde değil. Geçişler çoğu zaman yorar insanı fakat burada tersi bir durum gelişti. Okudukça okuyasım geldi. Kısıtlı zaman dilimi ayırdığım bir kitaptı. Uzun soluklu okuma için doğru bir eser seçtiğimi düşündüm ama.
Kitabı dinlediğimiz ana karakter Feribe’nin büyük hatalarla ve acılarla dolu hayatının bir kısmına dâhil olmak çoğu zaman ilgi çekiciydi. Mazi İmha Merkezi (MİM) adlı bir unutma desteği sağlayan şirketi keşfetmesiyle hayatının detaylarına girdik. MİM enteresan bir şirketti sahiden ama paragözlüklerinin yanı sıra istenen etkiyi yarattıkları da aşikârdı. İzledikleri metotların birçoğunun psikolojide yer aldığını varsaydım okurken. Ama elbette araştırmak gerekli.
Feribe’nin hayatı algılayış şekli, geçmişinden taşıdığı yıkımlar doğru zamanda aktarıldı okura. Kurgu finale kadar gerçekten ilgi çekici ilerlemekteydi. Final kısmına geldiğimizdeyse bir miktar incindim sanırım. Kurgudaki karakterin depresyonunun bireyselliğini üzerinden atıp dünyanın acılarına şahitlik ettiği ve şükretmeyi keşfettiği bir kısım kesinlikle beklemiyordum. Ki buradan sonrasında yapay duyar hissi kaldı damağımda. Evet, bahsedilenlerin gayet farkındaydım fakat gerçekten son kırk sayfada bunlara değinmek gerekli miydi? Bu tarz mevzuların içeriğe serpiştirilme tarzı yaklaşımı sevemedim oldum olası. Belki bundan dolayı gelişti rahatsızlık hali ben de.
Bunun dışında yine finalle alakalı çeşitli kaygılar taşıdım okurken. Daha iyisi olmalı gibi bir fikriyatım yok. Sadece yanlış yönlendirmelerin ardından bak bu aslında böyle minvalinde gelişen bir son beklememiştim yazardan. Kitabın neredeyse büyük bir kısmını zaten olanı yazıp şaşırtarak gitmişken neden bu şekilde devam ettiğini algılayamadım. Finale dair gerçekten sindirdiğim ve bayıldığım tek detay sesin akıbetiydi galiba.
Yazarın bizlere bir umut ışığı sunduğunun da farkındayım. Bu tarz titrek parıldamaları her daim sevmişimdir. Lakin ışığı tutma şekliyle barışamadım sanıyorum ki. Lakin yadsınamayacak bir gerçek olarak fikir, kurgunun akıcılığı, içerisindeki imgeler, şarkılar ve akış içerisinde yarattığı atmosfer kesinlikle özgündü diyebilirim.
Nermin Yıldırım, akıcı anlatımıyla okuması keyifli bir yazar fakat eserlerini art arda okuma hatasına düşerseniz ruh halinizi negatif etkileyebilecek bir kalemi var. Sanırım ben her ay bir kitap şeklinde ilerleyerek biraz darlandım...
Feribe'nin kitaba adını veren macerasını okurken her zaman olduğu gibi son ana kadar düğümün nasıl çözüleceğine dair tahminlerim vardı ama fikrim yoktu... Mazi Unutma Merkezi'nde unutma dersleri alırken baş karakterin etrafında gelişen olaylar akıcılığı sağlarken okurun dikkatini de sürekli kitapta tutan ana etmenler. Galiba ben bu kitapta en çok cüceyi sevdim :)
Unutmak zaman kavramından ayrı düşünülebilecek bir şey değil, bu bağlamda eserde Saatleri Ayarlama Enstitüsü'ne Hayri İrdal'a selam çakılması da mutlu eden bir detaydı.
Bu incelemeyi yazarken Nermin Yıldırım kitaplarında bahsi geçen şarkıların olduğu bir playlist var mı acaba diye düşünüyorum. Olsa ne güzel olurdu. İlk kitapta aklıma gelse ben yapardım. Yoksa yazık olmuş.
Bu aylık NY kotamı doldurdum, önümüzdeki ay okuyacağım eserde ve yorumunda görüşmek üzere.
Ya yazarın kalemini, anlatım tarzını sevmedim ya da kitap gereksiz uzun olduğu için bu anlatım tarzı beni sıktı. Yine de kötüydü diyemiyorum kurgu olarak ilgi çekiciydi ama pek sevmedim.
Beni yine 12den vuran bir romanı bitirmenin bahtiyarlığındayım ♥ Feribeciğim inanılmaz güzel bir karakter olmuş... Hem kızılan, hem sevilen türden... Okumadıysanız hala okumanızı tavsiye ederim naçizane...
Zamanı gelen kitaplar var. Aniden hayatınıza dahil olan. Üstelik kitap hakkında hiçbir bilginiz yokken birkaç sayfa karıştırıp, sonra kendinizi kitaba karışmışken bulabiliyorsunuz. Bu kitap tam da öyle bir kitaptı. Ofis masasında bırakılmıştı. Kimin bu kitap bakabilir miyim diye sorduktan sonra iş arkadaşım "tesadüfen aldım ben de. İnanılmaz harika betimlemeleri olan bir kitap. Unutamadığın birisi varsa rehabilite gibi" deyip gülümsedi. Aradığım kitapmış. Daha doğrusu kitap beni aramış. Zor zamanlar geçirdiğimi bilir gibi, her sabah bu yıl yaşadığım her şeyi unutmak istiyorum diyerek uyandığımın farkındaymış gibi. Galiba o yüzden kitabın son sayfasını öpüp de kapattım. Feribe'nin unutmaya çalıştığı, Feribe'nin acı çektiği her duygu, Feribe'nin kendi içindeki yalnızlığı. Hepsi oldum bu kitapla.
Hiç beğenmedim. Hiç bir edebi derinliği yok. Az kullanılan kelimeleri çokça kullanmaya kasmış yazar. Böylece entelektüel bir seviye yakalamaya çalışmış hissiyatı uyandı bende okurken ki; bu şekilde öyle bir seviye yakalanamayacağı için iyice anlamsızlaşmış. Ergen kitabı diyerek hakaret etmekte istemem ama hani çok yetişkin kitabı da diyemeyeceğim. Biraz damak tadı olan biri bu kitabı beğenmeyecektir.
Çok uzun zamandır bu kadar irrite edici bir yazın okumamıstım. Yazarlık atölyelerinde bir kitap nasıl yazılmamalı konusunda örnek verilip detaylarıyla irdelenmeli bu kitap. Konuyu kısaca anlatsam bir Yeşilçam parodisi çıkar ortaya ama konunun içinde yer alan mazi imha merkezi fikri hoşuma gitti. Bir yıldız mazi imha merkezi fikrine verdim. Yoksa hakkı edebi eser sayılamayacağından sıfır yıldızdı.
guzel bir hikaye anlatimi olsa da belki beklenti yuksekliginden belki baska bir sebepten kitaba,yazara veya hikayeye bayilmadim. evet guzeldi ve yazarin diger kitaplarini okumak isterim ama acelem yok :)
Nermin Yıldırım'ın okuduğum ilk kitabı olur kendisi. Konusu, dili ve kelimelerin özenli seçişi nedeni ile çokça sevdiğim kitaplar arasında yerini aldı. Feribe'nin trajikomik hikayesinde eminim herkes kendinden bir şey bulabilir.
Kahramanımız Feribe aşk acısından muzdariptir. Kısa bir zaman zarfında onunla tanışmış, şiddetle birbirlerine çekilmiş, beklenen çarpışma gerçekleşmiş, akabinde yangın bir aşka düşülmüş ama uzun ömürlü olamayan ilişkinin ardından, sevdiceği Feribe'nin kalbinde ve de ruhunda krater büyüklüğünde bir boşluk bırakarak gitmiştir. Bahsi geçen acı, işte bu aşka aittir.
Feribe atasözü olsam "denize düşen yılana sarılır" olurdum diyerek, normal şartlarda asla yapmayacağı bir şey yapar. Bu aşkı unutmak, sorunu kökünden çözmek için, o güne kadar varlığından bile habersiz olduğu Mazi İmha Merkezi'ne başvurur. Başvururken hayalinde, Jim Carrey'in hafızalara kazınan filmi Sil Baştan (Eternal Sunshine of The Spotless Mind) kıvamında bir çözüm beklentisi varken, gerçekler ona çok daha meşakkatli bir yol sunar. Feribe Mazi İmha Merkezinde katıldığı seanslarla hem kaybettiği aşkını, hem geçmişini, hem de yaşadığı hayatı sorgular ve gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalır. Zaman geçtikçe önünde, varlığından evvelce haberinin olmadığı, kendine doğru giden, sürprizlerle dolu bir yol açılır. Feribe bu yolculukta okuyucuyu da yanına yoldaş olarak alır.
Aslında kitap bıçak sırtı giden, hüzünlü bir hikaye anlatıyor. Ama öyle oyunbaz bir dille, o kadar eğlenceli anlatıyor ki, okuduklarımla, yüzümdeki gülümseme birbirine yabancılaşıyor ve ben oturduğum koltukta kocaman bir oksimorona dönüşüyorum. Su gibi akıp giden, hem de güldüren satırları okurken, güzel Türkçe'nin tadını çıkarıyor, anadilimin keyfini sürüyorum. Kitabın sağlam kurgusu okuyucunun ilgisini her daim canlı tutuyor.
Benim için çok eğlenceli bir okuma serüveni oldu Unutma Dersleri kitabı. Bir süre kitabın sevdiğim bölümlerini tekrar tekrar okuyacakmışım gibi geliyor. Hararetle tavsiye ediyorum.
Hayat kötü kitapları okumak için çok kısa. Bu kitabı neden beğenmediğim konusuna gelince, beğenebileceğim herhangi bir şey bulamadım kitapta. Dil çok sıkıntılıydı, edebiyat tutkunu bir liseli yazmış gibiydi. Kendimden biliyorum, sanki 10 sene önce yazdığım defterleri okumuş gibi hissettim. Her cümlesi gereksiz uzun, gereksiz kelimeler ve tamlamalarla dolu ve yorucuydu. Her köşeye bir benzetme sıkıştırıp köşe başlarına da aforizmalar ekleyerek okumayı çok fazla zorlaştırmış. Dili geçip de konu için kitaba sadık kalmaya çalıştım ama olmadı. Hepimizin izlediği bir filmde geçen konuyu alıp da bakın aslında benim fikrim farklı demek hiç de orijinal değildi. Yazardan okuduğum ilk kitap buydu, başka bir kitabını okumak için hiç ilgim yok şu anda.
Bu kitabın fazlası ile abartıldığını düşünüyorum. Feribe’nin hikayesi bana çok yavan sıradan geldi. Sevemedim bir türlü. Yazarın dili ise başlarda ne kadar farklı ilgi çekiçi gelse de sonrasında maalesef zorlama gelmeye başladı ve beni çol yordu. Okuyacaksanız şayet büyük beklentiler içerisine girmemenizi tavsiye ederim!