Uyku kaçıran bir Türkiye masalı... Bir varmış, bir yokmuş... Gazetecilik bu hale nasıl gelmiş?
Gezi günlerinde izlediğimiz penguen belgeselinin gerçek künyesi... O belgeselin yayınında ve yapımında emeği geçen kara tarih: Gazeteciliğin Osmanlı saltanatındaki ilk yıllarından cumhuriyet yıllarına; darbe dönemlerindeki pozisyonundan siyasi iktidarlarla ilişkilerine; 6-7 Eylül 1955'teki rolünden Maraş, Çorum, Sivas, "Hayata Dönüş" katliamlarındaki duruşuna; Ahmet Kaya lincinden Hrant Dink'in hedef haline getirilişine; 28 Şubat sürecinden Andıç olayına; 1990'larda sendikanın bitirilmesinden AKP döneminin havuz medyasına... Tarihimizdeki pek çok kırılma ânından gazetecilik üzerine notlar...
Gerçeğin peşine düşme işi gazetecilik, nasıl masal oldu? Ümit Alan, çarpıcı örneklerle, bugün dip noktasındaki gazeteciliğin adım adım düşürüldüğü halin izlerini sürüyor... Saray'dan Saray'a uzanan bir masal bu... Birileri muradına erse de biz çıkalım kerevetine diyemeyeceğimiz bir masal... (Tanıtım Bülteninden)
Saraydan Saraya Türkiye'de Gazetecilik Masalı |4/5|
Eskiden, büyüklerin gazete okumasına çok özenirdim. Henüz ufak bir çocuk olduğum için onlar gibi gazeteyi açamaz, özellikle sayfaları çevirmekte zorlanırdım. İleride bunu yapabilmenin hayaliyle büyüdüm ama benimle beraber teknoloji de büyüdüğü için artık haberler telefondan takip ediliyor. Peki artık telefondan takip ediyor, gazetelere güvenemiyor olsak da Türkiye’deki gazete tarihini bilmemezlikten mi geleceğiz? Günümüze kadar; ilk gazetenin yayınlandığı tarihten bu yorumun yayınlandığı gün yayınlanan gazeteye kadar gerçekleşen süreçte nelerin olup olmadığını görmezlikten mi geleceğiz?
Ümit Alan, gerçekleştirmiş olduğu bir çalışma ile bize Türkiye’deki gazeteciliğin bir özetini çıkarmış. Tanzimat döneminde devlet eliyle çıkarılan ilk gazete olan Takvim-i Vekayi’den günümüz gazetelerine kadar bir masal anlatıyor. Masal dememin sebebi, masalsı denebilecek bir dil kullanıyor olması.
Kitap ilk başlarda beklediğimden iyi çıktı. Sonra ise günümüze yaklaştıkça monotonlanştı. Kitabın tek sorunu sanırım bu. İlk yüz sayfada yakalanan masalsı ve okuru, okumaya teşvik edebilecek olan dil kitabın sonlarına doğru kayboldu ve belirli bir durumda hangi gazetelerin hangi manşetleri atmış olduğunu aktarmaya döndü.
Bence herkesin kitaplığının bir köşesinde bulunması gereken bir çalışma. Türkiyenin başına gelmiş büyük olaylarda hangi gazetenin hangi manşeti atmış olduğuna veya hangi gazetelerin kimler tarafından alınıp satıldığına bakmak için güzel bir kaynak oluşturulmuş. Bir yandan da, ülkemizde nasıl hiç gazetecilik yapılamamış olduğuna da iç yakıcı bir bakış. Elbette mesleğini hakkıyla yapan gazeteciler oldu ve olmaya devam ediyor ama öteki kısmın çoğunluğu oluşturduğunu ve bu kitabın da bu çoğunluktan bahsettiğini unutmayalım. Kitap konusunda yapmam gereken uyarılardan biri, Cumhuriyet tarihindeki büyük ve acı olaylar hakkında kitabın tarihsel bir bilgi aktarmak konusunda çoğu zaman ileriye gitmemesi. Kitapta sıkça bahsedildiği gibi, kitabın kapladığı alan genişlemesin ve konudan sapmasın diye yazar tarihsel olayların açıklamasına pek girmeyip üstünden geçiyor. Kitabı ilgilendiren konu olan gazeteler üzerinden bakıyor ve geçiyor. Demek istediğim, yakın tarih hakkında hiçbir şey bilmeyen birinin bu kitaptan tarih bilgisini geliştiremeyeceği. Geliştirir ama sırf yakın tarihe odaklanmış bir kitapta olacağı kadar olamaz, bence.
Ben bu yorumu yazarken kitap yurdunda üç liraya satılan bu kitap, bence eskiden gazetelerimizi koyduğumuz yerde durmalı. Şahsen ülkemizdeki gazetecilik tarihi konusunda birçok şey öğrendiğimi düşünüyorum.
Gazete eskimiş bir teknoloji olsa da haberciliğin, doğru haberciliğin asla eskimeyeceği güzel günler dileğiyle. Kendinize iyi bakın.
Ümit Alan'dan intihar eden gazeteciliğin dününe ve bugününe bir bakış. Sürükleyici bir kurgu eser gibi elimden bırakamadım.
İnsan okurken ister istemez şunu düşünüyor: 2015'in ilk yarısında değil de biraz daha bekleyip 1-1.5 sene sonra yayımlasaymış herhalde ülkenin geldiği noktada kitap 500 sayfayı bulurmuş.