“Başkasına ait bir memnuniyetin gölgesinde dinlenemezsiniz.”
Elinizdeki eser M.Ö 8000’lerde dilden dile anlatılan epik bir destan olabilirdi. O durumda tanrılar, kahramanlar, mucizeler ve büyük yıkımların öyküsünü okumayı bekleyebilirdiniz.
Aslında “8-9 Senedir Kendimi İyi Hissetmiyorum”da bunların hepsi var. Yalnızca olaylar günümüzde, belirsiz bir kentin belirsiz bir sokağında yer alan “Thunder & Shadows” isimli bir kahvehanede geçiyor. Kahramanları da Ekrem, Mustafa, Sezer, İsmet, Masis ve İkbal.
“Abi izin versen anlatacağım. Demem o ki önce şöyle düşündüm, acaba salonda bir hanım çalışsa çok şık gözükmez mi? Sonra dedim, tabii ki şahane bir şey olur. Arkasından aklıma bu arkadaşım geldi. Her türlü etnik yapıya ve inanca çok saygılı olan Thunder & Shadows’a siyahi bir hanım daha çok yakışır diye düşündüm.”
Dünyanın en saçma mekanında, birbirinden acıklı karakterler etrafında akıp giden bu hikaye bizi hem gülmekten dehşete düşürüyor hem de mikroskobik yaşamlarımıza dürüstçe bakmaya çağırıyor.
“En azından vicdanım rahat mı? Ben, en azından doğru olanı mı yaptım? Bu da yetmiyor değil mi? O zaman, yerimde kim olsa aynı şeyi mi yapardı? İnsanın kendisiyle aynı fikirde olamaması ne fena.”
Bütün enerjisini “iyi” ve “doğru” olanı yapmak için harcayan, ancak ifrata kaçıp büsbütün deliren ve en sonunda birbirinin içine lağımlar akıtan insanların dramını çok tanıdık bulacaksınız.
“Bir çoban gibi güdüyordum Mithat abinin hislerini. Onu erkenden uyandıran sıkıntıları, benim çok değerli koyunlarımdı sanki. Kız kardeşiyle ilgili kaygılarına kaval çalıyordum. Fazla üzüleceği bir konuya değerse dilim, hemen yolluyordum içimdeki sinsi köpeği. Hem onu kurtarıyordum hem de kendi köpekliğimi.”
2015'te, henüz 27 yaşında yayımladığı bu üçüncü romanı üzerinden kısa bir Feyyaz Yiğit romancılığı değerlendirmesi yapacağım. Üç romanını da okudum evet. Şöyle düşünüyorum; Feyyaz Yiğit henüz 30 yaşına gelmeden üç güzel mizah romanı yazmış, Albert Camus'nün Yabancı'sı, Kosinski'nin Bir Yerde ve Melville'in Katip Bartleby'si, ve tabii ki Yeraltından Notlar coğrafyasında rüzgar estirmiş, sadece TV ve sinema işleriyle değerlendirilerek ucuza kapatılmaya çalışılan genç bir büyük yazardır. Çok kendine özgü bir dili ve esprisi var. İster kara mizah deyin, ister karikatürize deyin, ister varoluşsal komedi deyin, -tekrar söylüyorum 30 yaşına bile gelmeden- edindiği bu dil ve düşünce becerisiyle hayran olunasıdır. Ben kendisine teşekkür etmekten başka bir şey yapamam. "Kıymeti bilinmiyor" dediğim de oldu ama bu kanı değerlendirmelerin özünü gündelik salatalara indirgeyebilir. Feyyaz Yiğit çok iyi romanlar yazmıştır ve yazmalıdır, en azından bunu umar, dilerim. Tarih denen o güvenilmez hikayeler bohçası kendisini güzel bir yere koyar mı bilemem, boş verin. Onu okumanın keyfini yaşamış, yaşayacak bizlere kitaplarının beyinde bıraktığı şekerli baharatlı tat yeter.
"Başkasına ait bir memnuniyetin gölgesinde dinlenemezsiniz."
Ekrem, Mustafa, Sezer, İsmet, Masis... Hepsi bir uğraş bulma amacıyla Thunder & Shadows'a uğramış ve aradıklarını burada buldukları için yaşamlarının büyük bir kısmını burada geçirmeye başlamış insanlar. Kimi aradığı sahiplenilme duygusunu, kimi yaşadığı toplumda kabullenilme hissini, kimi de sabahın ilk ışıklarıyla kalkmak için aradığı nedeni buluyor burada. Herkesin içinde bir yerlerde bir kırgınlık var, sayfalar ilerledikçe her karakter kendi hayat hikayesinden bahsetmeye başlıyor tek tek.
Feyyaz Yiğit'i çok seven biri olarak neden sürekli "Ben oyuncu değilim, yazarım." vurgusunu yaptığını anladım kitabını okuduktan sonra. Mizahi yönü kuvvetli, daha uçarı bir kitap bekliyordum fakat kitabının bir mizah barındırdığı söylenecekse buna ancak kara mizah denir. Sadece televizyon ve sinema işleriyle değerlendirmek Feyyaz Yiğit'e büyük haksızlık olur. Seveni varsa kitaplarına da mutlaka şans vermeli. Haftalık market alışverişinde poşetleri salamla doldurası, kendisine oralet ısmarlayası, bütün evi halıyla kaplayası geliyor insanın 8-9 Senedir Kendimi İyi Hissetmiyorum'u okuduktan sonra.
Başkasına ait bir memnuniyetin gölgesinde dinlenemezsiniz.
//
Feyyaz Yiğit'in neden herkese 'oyuncu olmadığımı söylüyorum; ben oyuncu değil, yazarım' dediğini şimdi daha iyi anlıyorum fakat sonunda bu sıfatlara çok takılmadan istediğini yapması gerektiğine kanaat getirmesi fikrini özellikle bu kitaptan sonra hunharca onaylama hakkına sahibim diye düşünüyorum. Yazsın, oynasın, daha çok yazsın ve daha çok oynasın; hepsine varız bence.
Kitap beklediğimden daha derin ve anlamlıydı bu arada. Nedense daha komik ve ne bileyim biraz daha uçarı bi' kitap okuyacağımı düşünerek başlamıştım, umduğumdan fazlasını buldum. Söz konusu Feyyaz Yiğit olunca çok da şaşırtmayan bir final aslında.
İnsanın bilardo masalı kıraathane açası geliyor okuyunca. Haftalık market alışverişinde sadece salam aldığı için bütün hafta salam yiyesi geliyor. Bütün evi halıyla kaplayası, bütün gün evde oturup oralet içesi geliyor.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Feyyaz Yiğit şüphe yok ki çok yetenekli bir isim. Hem mizahı hem kalemi güçlü bir yetenek.
8-9 senedir İyi Hissetmiyorum da gayet iyi başlayan, fikir olarak oldukça iyi bir kitap fakat başta vaat ettiğini sonrasında veremiyor, devam ettiremiyor. Sanki kitaba Feyyaz Yiğit başlamış da devamını bir başkası yazmış gibi. Bir yerden sonra kurgu fazlasıyla kontrolden çıkıyor, hatta can sıkıyor. Bağlantılı gibi duran ama kopuk, alakasız bir olay örgüsü. Çok gereksiz uzatılmış bazı bölümler özellikle sıkıyor ve tat kaçırıyor okurken.
Maalesef ilk 40-50 sayfasıyla 5 üzerinde 4 yıldız olarak başlayan kitap giderek düştü ve sonucunda 5/2'lik bir hale geldi.
Thunders and shadows ülke siyasetinin önizlemesi gibi. 20 yıldır kendini demokrat diye pazarlayan ülke siyasetçisinin, insanının içinde bulunduğu şizofrenik alem iyi bir dille ifade edilmiş. Doğruyu bilen ona ulaşmak isteyenler ile onu kullanmak isteyenler, yanlışta doğdukları için bir türlü benimseyemiyorlar durumu. İsmet'e gelince onun gibi bir aydın olsaydı memlekette keşke. Halbuki herkes masisi oynadı, öykündüğümüz dünyaya ait olmadığımızı bile uçmaya çalıştık. Kanatlar balmumu olunca yandık.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Klişe bir tanım olacak ancak yer yer güldüren, yer yer düşündüren bir kitap. İsmet, trolllükleri ve anlattığı hikayeleri ile çok başarılı bir karakter. Thunder&Shadows'un ortamı bir yandan doğal ve samimi dururken aslında yok artık denecek kadar absürd ve sürreal. Gülten hikayesinin birden kesilmesine ve kitabın sonuna bozulmuş olmama rağmen genel olarak beğendim.
This entire review has been hidden because of spoilers.
-FEYYAZ SEN BIR EFSANESIN KELIMELERLE ANLATAMIYORUM SANA OLAN HAYRANLIĞIMI-
Nasıl ki tesisatçı evinize gelir, "komple değişmesi lazım" der, işte böyle.
Yaşamanın hak olması ne acımasız. Nasıl da zorla yaşatıyorlar her şeyi.
Gece yarısı mavi bir ceket ya da pijama üzerine takılan bir kravat, kendinizi deli hissetmenize sebep olabilir ama şöyle düşünün, zaten kendinizi sağlıklı hissetmenize sebep olan nedir?
Normal ve acısız insandım ben. Normal olmanın verdiği o efsanevi acıyı düşündükçe normal bir adam olmadığımı düşünüyordum aslında. Acısızlık insanı mal eder. Mallık insanı mutlu eder. Mutluluk insanı normal eder.
Gözleriniz sadece ölülerde mana arar. Kıymet sadece ölmüşlerde görünür. Sözü dinlenecek kim varsa öldürdünüz be oğlum. Şimdi şu sahtekar vefanızla sürekli birbirinize iyiliğin, doğruluğun tarifini yapıyorsunuz.
"Kendimi sekiz-dokuz senedir iyi hissetmiyorum" cümlesini uzun zaman önce yutmuş, fakat hala sindirememişti. Midesinde hayatına devam eden bu his, fırsat buldukça sesini duyuruyordu."
"İnsanın kendisiyle aynı fikirde olamaması ne fena..."
Yeryüzünün en sert kahvesini yapsa ve en soğuk duşunu alsa da, yine de içine ve dışına yapışmış bu hüzünlü sükunetten kurtaramıyordu kendisini.
Bir şey düşündüğü yoktu, sadece düşünceli olma halini kendince dramatize ediyordu.
"Genç değiliz. Yaşlı da değiliz. Tedirgin yaşamaya çok alışkınız. Kötü besleniyoruz, kötü yaşıyoruz, sportmen ruhluyuz ama spor yapmıyoruz. Taşralıyız ama her yer taşra olduğu için göze batmıyoruz. Kendimiz gibi olanları çok kolay ayırt ediyoruz ama kendimiz gibi olanlarla dahi çok zor kaynaşıyoruz. Çok az şeye inanıyoruz. Bize öyle öğrettikleri için başarısızlığı sevmiyoruz. Ama el yordamıyla kendi kendimize keşfettiğimiz üzere, başarıyı da sevmiyoruz. Sinik, alaycı ve huzursuzuz. Kişisel gelişime, spritüalizme, ezoterik galaktik bilgeliğe veya burçlara inanmıyoruz. Ne idüğü belirsiz insanlarız. İdüğümüzü arıyoruz."
gibi bi gecede dogmamıs.. zaten aziz kedi'li roportajlarında bahsediyorlardı, yıllar içinde topladıkları fikirleri ile oluşturmuşlar gibi'yi diye.. abi bu kadar absürt ama bu kadar da edebi nasıl olabilir?se o kadar güzel :D ve lisede yaptığımız boş muhabbetler gibi değil. onlardan farkı kurgulu, altı dolu, ve hatta "mesajlı" olması. Birkaç altını çizdiğim şey var.. - görünmeyen dilleri ile birbirlerini yaladılar - ... 'ben de aptalım' demek olacatı onun için. dolayısıyla önüne getirilen ulvi sebeplere hemen yapıştı ve bir savaşçı oluverdi. - bu şüpheler haklı olabilir, her zaman için yanılıyor da olabiliriz fakat, insan gönlünü verebildiği sürece tüm bunların ne önemi var.. - aşağıdan gelen yankılı bant yırtma sesleriyle işin heyecanı katlanmıştı - gel abi gel, dur abi dur, GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL GEL (sic)
Uzun zamandır bir ara okuyacağım dediğim kitaplar serisine bu kitap ile başlıyorum. Kitabın ismini görünce depresif bir yazarın hikayelerini derlediği bir kitap gibi görünse de yazarı tanıyanlar için yüzde küçük bir tebessüm bırakıyor. Kitabı okurken Feyyaz Yiğit'in yaptığı diğer işlere bakınca bu kitapta da kendine has üslubunu fark ediyorsunuz. Kitabı okurken Feyyaz Yiğit'in diğer işlerinden olan Gibi dizisinin bir bölümünü izliyormuş gibi oluyorsunuz.
Hikayemiz Thunder&Shadows adında bir bilardo salonunda geçiyor. Nev-i şahsına münhasır karakterlerin bir araya geldiği bu mekan, tüm kültür ve dünya görüşlerine içten bir hoşgörüyle yaklaşan bir ütopya oluşturmak istiyor.
Sizin de okuma listenizde yer alan ama bir süredir zaman ayırıp okuyamadığınız veya ertelediğiniz bir kitapsa bu mizahı seven kişiler için keyifli bir okuma deneyimi sunuyor.
"Gülten Hanım, sırtınızda yaşlı bir adam cesediyle köy kahvehanesine öylece dalıp, insanlara kafanıza göre hayat dersi veremezsiniz." (sayfa 84)
Bu cümle kadar saçma, komik ve karanlıktı aslında kitap. Son 70-80 sayfasından hiç hoşlanmasam da büyük çoğunluğu beni epey tatmin etti. Kara mizah, yeraltı edebiyatı ve Feyyaz Yiğit sevenler mutlaka beğenecektir. Son kısmı daha iyi olsaymış 4 yıldız çıkarmış benden. Finali de çok karanlık ve ayrıksıydı aslında, bilemedim. Herkese karşı hoşgörülü görünen ama içten içe hiç öyle olmayan Ekrem'den bile bekler miydim bu kadarını, bilemedim. Olan garibim İsmet Amca ve masum siyahi kadına oldu. Neyse, Feyyaz'ın kitapları da dizi ve filmleri gibi herkese hitap etmeyen ama başka kafada bir şeymiş anlaşılan.
Absürt mizah sevenler için çok güzel bir kitap. Umut Sarıkaya'nın "Benim de Söyleceklerim Var" serisine yakın bir tat aldım. Feyyaz Yiğit'in Ölümlü Dünya'daki karakterine çok yakın karakterler olduğunu söyleyebilirim.
Kitabın başlığını ne kadar hak ettiğini son üç dört sayfada anlıyorsunuz. Kendini iyi hissetmeyen insanların kırılma anlarını anlatan, durumların absürdlüğüne kahkaha attırırken içinize korku da salan ama bence okunması gereken bir Feyyaz Yiğit kitabı.
Feyyazın ssenarist tərəfinə güvənərək aldığımız 3 kitabdan birini bitirdim. Gülməlidir amma bütöv deyil. Yenə də produktivlik və eksperiment adına yaxşı örnəkdir.
Kafamı dağıtan o kitap... Sonu hiç beklemediğim dramatiklikte bitse de inanılmaz iyi yazılmış, her cümlesinde feyyaz yiğit vurgularını duyduğunuz o kitap.
Cok kotuydu, Gibi’yi yazan insan nasil bu kadar kotu bisi yazabilmis olabilir diye inanmadigimdan sokla okudum. Ayrica erko yeto bir kitap. Asiri sasirdim
"Üç Günlük Dünya Edebiyatı" başlığı altında bir iddiasız ekol olma hissiyatı var. 8-9 Senedir Kendimi İyi Hissetmiyorum da bu iddiasız iddianın güçlü örneklerinden. Bitirilmeyen hikayelerin bitirilmemiş bir toplamı gibi duruyor. Feyyaz Yiğit'in etkileyici cümleleri, lezzetli ifadeleri kitabın ortalarına kadar okuyucuyu çok iyi hissettirse de kitabın ikinci yarısı olayların artışı sonucu yavanlaşıyor.
Keyifli ama sonlanmayan, bir şeyleri başaramamış bir roman. "Bir şeyler" ifadesinin muğlaklığı eserin muğlaklığı bir sac ayağı olarak kabul etmesinden geliyor biraz da. Her şeye rağmen okunması pişman etmeyecektir insanı.