“Ayışığında “Çalışkur” yalnız Haldun Taner’in değil, ilk kez 1954’te yayımlandığı göz önüne alınırsa, edebiyatımızın da en özgün ve öncü sayılabilecek öykülerinden. Taner, ince mizahını adeta bir öykü dersi vererek konuşturuyor.
“Bu kuruluş ve belgeleme, herhangi bir edebiyat ürününde sanatçının yazdığıyla sıradan okuyucunun zevk ölçüleri arasındaki büyük farkı bir eğleni havası içinde göstermesiyle tipik ve orjinaldir.” (Behçet Necatigil)
“Modern deneyci bir edebiyat yapıtıdır “Ayışığında “Çalışkur”. Üstelik Batı edebiyatındaki okunması ve anlaşılması güç deneysel metinlerin aksine inanılmaz derecede eğlencelidir. Ancak ilk başta çok kolay görünen bu metin, farklı okumalara olanak veren ve farklı konulara açılım sağlayan bir çalışmadır. Bu metni okumak, kişinin çevresini saran ideolojik söylemleri de okumasına olanak veren, düşünsel bir alıştırma niteliği taşımaktadır.” (Murat Gülsoy)
Haldun Taner, a well-known Turkish playwright and short story writer.He was born on March 16, 1915 in Istanbul. After graduating from the Galatasaray High School in 1935, he studied politics and economy at the University of Heidelberg in Germany, until a serious health problem forced him to return to Turkey, where he graduated from the Faculty of German Literature and Linguistics in 1950. He also studied theatre and philosophy at the University of Vienna between 1955 and 1957 under the direction of Heinz Kindermann (1894–1985), an Austrian theater and literary scholar.
As a well-disciplined writer accumulating a rich blend of culture, Taner wrote a great number of stories, generally humorous; essays, newspaper columns, travel writings and theatre plays, in particular, brought him several important awards including the New York Herald Tribune Story Contest First Prize (1954), the Sait Faik Story Award (1954), the International Festival of the Humor of Bordighera Award (1969), and so on. Among his plays, the most popular is Keşanlı Ali Destanı (Epopee of Ali of Keshan). His stories have been translated into German, French, English, Russian, Greek, Slovanian, Swedish, and Hebrew.
Taner affected Turkish theater with the so-called Haldun Taner Theater named after his school of cabaret theater style. In 1967, together with Metin Akpınar, Zeki Alasya and Ahmet Gülhan, he founded the Devekuşu Kabere (“Ostrich Cabaret Theater”).
Haldun Taner died of a sudden heart attack on May 7, 1986, in Istanbul. He was laid ro rest at the Küplüce Cemetery following the religious funeral service at the Teşvikiye Mosque on May 9.
Works:
Stories: Yaşasın Demokrasi (1949),Tuş (1951), Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu (1953), Ayışığında Çalışkur (1954), Onikiye Bir Var (1954), Konçinalar (1967), Sancho’nun Sabah Yürüyüşü (1969), Kızıl Saçlı Amazon (1970), Yalıda Sabah (1983), Plays: Günün adamı-Dışardakiler (1957), Ve Değirmen Dönerdi (1958),Fazilet Eczanesi (1960), Lütfen Dokunmayın (1961),Huzur Çıkmazı (1962), Keşanlı Ali Destanı (1964),Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım (1964), Zilli Zarife (1966), Vatan Kurtaran Şaban (1967), Bu Şehr-i Stanbul Ki (1968), Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1971), Astronot Niyazi (1970), Ha Bu Diyar (1971), Dün Bugün (1971), Aşk-u Sevda (19739, Dev Aynası (1973), Yâr Bana Bir, Anectode-Travel Writing-Interview:Devekuşuna Mektuplar (1960),Hak dostum Diye başlayalım Söze (1978), Düşsem Yollara Yollara (1979),Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil (1979), Yaz Boz Tahtası (1982), Çok Güzelsin Gitme Dur (1983), Berlin Mektupları (1984), Koyma Akıl Oyma Akıl (1985), Önce İnsan Olmak (1987)
Müthiş bir metin. Kitabın vermek istediği mesajları çok zekice verdiğine inanıyorum. Oyuncu bir metin ve bu oyunu kuruş bakımından edebiyatımızda özel bir yeri olduğuna inandığım kitaplardan biri.
Son zamanlarda okuduğum en iyi metinlerden biri. Kitabın fikri, yazımı, kurgusu mükemmel. Önce 28 sayfadan oluşan harika bir öykü okuyorsunuz. Sonra bu öyküye gelen eleştirileri ve ardından yapılan eleştirilere göre öykünün yeniden yazılmış halini okuyorsunuz. Kitabın bu üç ayrı bölümü de mükemmel yazılmış. Kısacık bir metinde ülkeye, topluma, eleştiri kültürüne dair ne kadar sorun varsa hepsini anlatabilmiş. Yazarın tarzına hayran kaldım. Kitabı farkeden ve okuduktan sonra bana da okutan Yazgülü'ye teşekkürü bir borç bilirim.
Müthiş bir postmodern oyun. Harika bir deney. Çok eğlenceli. Metnin kendisinin yanında kitabın biçimi de başka bir okuma sunuyor. Sanat ve toplum bağı üzerine güzel tartışmalar eşliğinde okunabilir.
Müthiş bir ironi ve mizah. Okur-yazar ilişkisi, sansür, sanatçıdan beklentiler, toplumsal algılar gibi konularda düşünmeye sevk eden kısa ama etkili bir metin. Hafta sonumu keyifli geçirmemi sağladı :)
Haldun Taner'i ilk defa geçtiğimiz sene, üniversitede aldığım seçmeli edebiyat dersiyle tanımıştım. Ders boyunca birçok Türk yazarın öykülerini okuyup incelemiştik. "Sancho'nun Sabah Yürüyüşü" ve "On İkiye Bir Var" ondan okuduğumuz öykülerdi. İki öykü de okuma tadıma öylesine hitap etmişti ki Haldun Taner'i kısa bir süre içerisinde tekrar okumak istemiştim.
O kısa süre geçti. Geçtiğimiz ay farklı bir üniversiteden bir arkadaşım, derslerinden birinde Haldun Taner'in incelemesini yazdığım bu kitabının okutulduğunu söyledi. Edebiyatta gördüğü en iyi ironi kullanımlarından birinin bu kitapta olduğunu da ekledi söylerken. Böyle bir övgüden sonra, zaten aklımın bir köşesinde olan Haldun Taner'i okuma isteğim tekrar canlandı.
Öncelikle şunu söyleyeyim, arkadaşım haklıymış, kitaptaki ironi kullanımı gerçekten de çok kuvvetli. Neredeyse bütün kitabı yüzümde gülümsemeyle okudum. Neredeyse diyorum çünkü beni üzen bir kısmı da var kitabın, değişemeyen Türkiye. Kitap yazılalı yaklaşık yetmiş sene olmuş ama Türkiye hala aynı, hicvedilen Türkiye. Biz yetmiş sene geriye mi gitmişiz, yoksa yetmiş senedir ülkece hiç yol katedememiş miyiz bilemiyorum. Belki de en kolayı, en iç rahatlatıcısı, yazarın çok ileri görüşlü olduğunu düşünmek olacaktır.
Kitap sadece anlattığı hikayeyle değil, hikayenin anlatış biçimiyle de oldukça yenilikçi ama ben sürprizi kaçırmak istemediğimden kitabın yapısından bahsetmeyeceğim.
Ayışığında "Çalışkur" tek oturuşta bitirilebilecek, kısa ama eksiksiz bir kitap. Tavsiye ederim.
Bayıldım! Nasıl başarılı bir öykü kitabı olmuş ya da deneme. Aynı öykünün, verilen tepkiler daha doğrusu direktiflerle ki bence kitabın mizahı da tam olarak burada, benim için en keyifli yanı da, sayfalar ilerledikçe, sağda eski, solda da kitabın revize halini okuyoruz. Kitap değişiyor, karakterler evriliyor. Özellikle bekçinin ve Dündar Beyin ikinci öyküdeki değişimleri eğlenceli, düşündürücü. Okuduğum en teknik ve özgün kitaplardan biri diyebilirim. Haldun Taner okuruna farklı bir deneyim yaşatmak istemiş bu kitabıyla belli ki, başarmış da.
1954 yılında yayımlandığı göz önüne alındığında sadece Türk edebiyatı için değil, evrensel olarak da oldukça yenilikçi ve deneysel olduğunu düşünüyorum. (1943'te şu şu ve bu var denilirse, düşünce suçumu kabul ederim.)
Daha önemlisi, mizahla harmanlanan bu yenilikçi girişim ve biçimsel farklılık: okurun edebiyattan beklentilerine yönelik bir cevaba kapı aralaması ile değerli hale geliyor. Yoksa her farklı olan güzel değil.
Edebiyatımızın tiyatro devlerinden Haldun TANER'in 'Herkes kendine göre eleştirip kusur bulacak. Sen bildiğini yap.' dercesine yazdığı öykü kitabı. Açıkçası çok güldüm yazarın eleştirenlere laf atmadan sanatıyla onları yermesi çok hoştu. Hayatın gerçeklerini bildiği halde ille de toz pembe gösteren gözlükler istiyor insanlar, Haldun TANER ise diyor ki 'Yemezlerr!'. Bayılıyorum insanı olduğu gibi, korkmadan ve yalansız dolansız anlatan insanlara! Bu arada hikaye tiyatro metni olarakta kullanılmış diye duydum. İzlemek ne keyifli olurdu ama.
Hikayenin iki versiyonunu da fazla beğenmedim, ikisi de idare ederdi. Ancak hikayenin iki versiyonu da okununca tek birinin yaratamayacağı bir etki ortaya çıkıyor. Ayrıca hikayeyle ilgili eleştiri ve yorumlar kurgulamak, sonra da hikayeyi bunlara göre değiştirerek yazma fikri oldukça hoş.
Cok komik, cok kisa ve cok zekice. 602. Gece’de bahsedildigi icin alip okudum. Postmodern olacagim diye orasini burasini yirtan bir eser degil, postmodern ogeler hikayenin kendisi zaten. Okunan asil kismiysa zaten guzel yazilmis bir oyku, kalani da basarili bir hicv. Ayrica acaba eskiden yayinlanmis kitaplarin asil hali nasildi diye de dusundurttu.
Ayrica icindeki bazi elestirilerin ileri goruslulugu cok guldurdu beni. (Spoiler) mesela eylul ayinda agustos bocekleri otmez elestirisi. Aklima Rings of Power’da zenci elflere cildiran insanlar geldi. Zaten elf diye bir sey yok, neden irkina bu kadar cildirdiniz? Benzer olarak: okunmayi guzel kiliyorsa, agustos bocekleri neden eylulde otmesin?
Farklı bir kurgusu var. Önce kısa bir hikaye. Sonra bu hikaye ile ilgili gelen eleştiri ve mektuplar. En sonunda hikayenin tekrar yazılması. Eğlenceli bir üslup ile toplumsal eleştiri.
Bu eser günümüzde şu an bile çıksa ne kadar ilerici, farklı ve muhteşem bir eser olurdu ki bundan 70 yıl öncesinde 1954'te yazmış Haldun Taner. Yazdığı her satırın okunması ve değerinin bilinmesi gerektiğini önce de yazmıştım ve bu kısacık öykü kitabı ile de bunu ne kadar hak ettiğini bir kez daha gördük. Toplumun ikiyüzlülüğünü, zihniyetini, olaylara bakış açısını ve sansürü çok keskin tespitler ve insan manzaraları ile inanılmaz başarıyla ince mizahıyla aktarmış bundan 70 yıl önce. Çok zeki olduğu kadar vizyon sahibi ve keskin kalemi ile incecik kitaptan nasıl bir şaheser yaratmış takdir edilesi büyük başarı hele bir de o dönem için.
Kitabı okurken kafanız biraz karışıyor ve allak bullak olup neler oluyor diyorsunuz ancak sonra Haldun Taner'in ironik üslubu, verdiği çok zeki mesajları ve öykü kurgusu ile uzun süre akıllardan çıkmayacak bir kitap okuduğunuzu farkediyorsunuz. Mutlaka okuyun..
Hikaye önce basit , sıkıcı ve avam gelmişti , daha sonra okuyucuların tenkitleri ve bu tenkitler doğrultusunda ; okuyucunun istekleri doğrultusunda hikayeyi yeniden yazıyor olması ; bana hikayenin aslının orjinalliğini gösterdi. Yüzümde bir tebessüm oluştu.
Haldun Taner'in ironilerine öyle kanıyorum ki, büyün olup biteni kitabın en sonunda anladım. "Allah allah," diyordum, "insanlar ne saçma eleştiriler yazmışlar. O da bunları ciddiye alıp yeniden mi yazmış yani, yoksa yayınevi mi yapmış bunu böyle? Aaaa bir de aynı insanlar ikinci defa eleştiri yazıp göndermişler. Ay o zamanlar ne güzelmiş, yazarla kolayca kontak kurulabiliyormuş."
Kitabı üç gün önce falan bitirdim ama alıklığımı kabullenmek biraz vaktimi aldı. O yüzden ancak şimdi yazabiliyorum. Ne yapayım, içim temiz herhalde. Yazar ne söylese inanasım geliyor.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Kitapta önce Haldun Taner'in Ay Işığında "Çalışkur" adlı kısa öyküsünü okuyoruz. Ardından öyküye gelen eleştirilere, mektuplara ve analizlere yer veriliyor. İşin enteresan tarafı kitabın son bölümünde de Haldun Taner'in bu öyküye gelen eleştiriler doğrultusunda hikayeyi nasıl değiştirdiğini, bold vurgularla karşılaştırma imkanı buluyoruz. 1950'li yılların gündelik yaşamını, sıradan bir apartmanda süregelen ilişkileri ve karakterleri takip etmek bu öyküyle oldukça keyifli hale geliyor...
Roman, öykü yazmakla ve hatta bir şeyler yazmakla ilgilenen herkese tavsiye edeceğim bir kitap. Yazmak üzerine kafa yormanızı sağlıyor, ne yazıyorum, aslında Ne demek istiyorumu düşünüyorsunuz arka planda. Murat Gülsoy, bu kitap için düşünsel bir alıştırma niteliği taşımaktadır demiş, kesinlikle haklı.
Çok şey söylemeyeceğim hakkında Öncelikle KESİNLİKLE OKUYUN diyeyim sonra şöyle özetleyeyim:
Yazılan bir hikaye... Hikayenin yayınlanmasından sonra hikayenin kahramanlarından da dahil olmak üzere gelen mektuplar. Hikayenin elden geçirilip yeniden yazılması. Bu haline yine aynı kişilerden gelen mektuplar...
Türk Edebiyatında mizahın ve sosyal iğnelemenin en harika örneklerinden biri...
Haldun Taner ustadan çok özgün bir öykü. Üstelik bu kuruluş orijinalliği yanında çok da eğlenceli, kolay okunan bir hikaye. Deneysel yapısının yanında ustada alıştığımız o mizah tadını da fazlasıyla aldığımız bu güzel eseri herkese öneririm. Öyküden uyarlanan Ayışığında Şamata oyununu da okuyacağım ilk fırsatta.
Haldun Taner, o döneme de hâkim, maalesef günümüzde de maruz kaldığımız "sansürcü, müdahaleci" anlayışı çok başarılı bir şekilde eleştirmiş. Aynı zamanda dar bakışlı ahlâk anlayışına ve kol kırılsa da yen içinde kalır düsturuna, "Kötülükleri gizleyelim, iyilikleri abartalım." düşüncesine çok yerinde dokundurmalar yapmış. Oldukça eğlenceli, aynı zamanda düşündürücü harika bir eser.
Bu kitap çok iyi ve farklı bir eser. Şu açıdan çok iyi ve farklı; yazar bir öykü yazıyor, buu öyküye tonlarca eleştiri geliyor, gelen bu eleştiriler doğrultusunda öyküyü yeniden yazıyor. Ortaya çıkan sonuç ise oldukça komik :)
Resmen anlamayıp ekşisözlükteki yorumları görünce bir “haaa” çekip tekrar okuduğum bir kitap. Türk öykücülüğünde daha yaratıcı bir eser var mıdır acep?
Gene ekşisözlükten çalıp söylersem• Minik Kelebek’i seven, bunu da sevdi