Onat Kutlar'ın unutulmaz kitabı "İshak" 50 Yaşında! Yayımlanışının 50. yılında, böylesine özgün bir kitabın özel bir baskısını sunuyor YKY: Hepsi numaralı 3000 nüshalık tek bir basım...
İshak'ın üstünden elli yıl geçti. Yankıları sürmekte ama... Yurt koğuşunda, kahve köşelerinde yazılmış dokuz kısa öykülü bu ilk kitap 1959'da a Dergisi Yayınları'ndan çıktığında Kutlar 23 yaşında, Kadırga Yurdu'nda kalan, taşralı bir hukuk öğrencisiydi. Edebiyatımızda ıskalanmamış kitaplardandır İshak, hak ettiği ilgiyi zamanında görmüştür: 1960 Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü verilmiş, sonraları yeni baskıları yapılagelmiştir. 1950'lerde Sait Faik'ten alınan güçle bir atılım içine giren modern öykücülüğümüzün tohumudur; bu yeni dönemin simgesidir. Günümüz öykücülüğü için de bir mihenk taşıdır İshak.
Mehmet Arif Onat Kutlar, also known as Onat Kutlar, was a prominent Turkish writer and poet, founder of the Turkish Sinematek and one of the founders of the Istanbul International Film Festival. Onat Kutlar was born in Alanya, Turkey in 1936. He was the grandson of Arif Pasha, an Ottoman governor of the Taif district and the son of Ali Riza Bey, a penal judge of the young Turkish Republic and later a farmer, and Meliha Hanim. He grew up in the city of Gaziantep. He studied law at Istanbul University and philosophy in Paris. His book, Ishak (1959), composed of nine short stories, most of which are written from the point of view of a child and are often surrealistic and mystical was the recipient of the 1960 "Turkish Language Association Short Story Award". According to the literary critic Fethi Naci, these represent a very early example of magical realism genre. He died on January 11, 1995 in Istanbul resulting from injuries sustained in a terrorist bomb attack (carried out by the terrorist organization PKK) which occurred on December 30, 1994 at The Marmara Hotel's cafeteria in Taksim. He was laid to rest at the Aşiyan Asri Cemetery. -From Wikipedia-
Kendi kuşağıyla birlikte kendinden sonra gelenleri de özgünlüğüyle çarptığını düşünüyorum İshak'ın. Farklı olmak için zorlamayla kazanılan bir özgünlük değil aksine yazarın aklı fikri zikrinin de özgün olduğu apaçık. Zehir gibi işleyen bir zihin, kelimelere tıkır tıkır dökülmüş.
Öykülerin genelinde atmosfer bakımından bir tekinsizlik var ve okurken okuyucuya inanılmaz derecede nüfuz ediyor.
Hayranlık uyandırıcı bir okuma deneyimiydi.
Farklı, zorlayıcı ama yine de iyi bir şeyler okumak isteyenlere ve bu uğurda debelenmeyi göze alanlara tavsiye ederim.
Onat Kutlar belki ölümünü haberlerde duyduğumdan beri hep yanı başımda durmuş bir yazar. Ondan önce tanımıyorudum. Ama neden bilmiyorum The Marmara 'daki patlamadan sonra hep yanı başımda taşıdım Onat Kutları. İlk önce "Bahar İsyancıdır" ı sonra İshak ı ama hiç açıp da okumadım. Belki kelimelerin bu gerçeklikle tekinsiz ilişkisi, görünenin ardındaki sırrı zorlayan seslerini duyabilecek kadar büyümediğim içindi bilmiyorum. Şimdi nihayet cesaret edip de okumuş biri olarak sanki zamanların, gerçekliğin ötesinden, kelimerle yeniden inşa edilmiş bir sırdan, dünyaya yeniden dönmüş gibiyim.
Bazı insanların bünyesinde bir el bir kafa bir göz ne ise yazarlık da öyle bir şey oluyor galiba
Sait Faik sonrası öykü kuşağının Vü’sat O Bener, Feyyaz Kayacan gibi bir başka ustası, türkçenin nasıl güzel kullanılabileceğini, ifadesinin gücünü göstermeyi başaranlardan. Başka dilde aynı tadı alamayacağınızı düşündüren şiir niteliğinde öyküler yazmış...
Bu kitabı yorumlamak bana düşmez. Zûl addederim bunu. İshak ve Yunus, özellikle de İshak. Bence İshak için özel oturumlar yapılması lazım. Bir tekinsizlik kol geziniyor, tüm hikayede. Ve fakat, bu sizi hiç mi hiç rahatsız etmiyor. Bu durum yazarın hakimiyetini gösteren bir şey. Keşke ondan daha çok öykü okuma şansımız olsaymış. Bir de hikayelere yaptığı giriş cümlelerini ben çok sevdim. Birden bire olaya dahil oluyor ve sorgulamıyorsunuz sizi sürükleyen yazarı. Evet evet, en az İshak kadar sevdiğim şey budur. Giriş cümlelerinin harikalığı... Son sözüm budur. Allah rahmet eylesin. Büyük bir yazarmış.
Her gün kitaptaki bir öyküyü okudum. Çünkü o kadar güzellerdi ki içimdeki bir ses her gün birkaç cümle okuyup onunla yetinmemi, diğeri kana kana su içer gibi birkaç saat içinde okuyup bitirmemi söyledi; ortasını buldum galiba. Onat Kutlar öyle cümleler kurmuş, öyle tasvirler yapmış ki, bir çocuğun gözünden yazmamış da çocuk olmuş, bir yaşlının ne hissettiğini anlatmamış da yaşlanıp hissettiklerini yazmış sanki. Üstelik yurt yatakhanelerinde, kahve köşelerinde yazdığı bir kitap bu!
İshak'ı okurken güldüm, ağladım, kızdım, heyecanlandım. Kurduğu evren, çocukken dünyaya bakınca gördüğümüz o yarı hayâl yarı gerçek evrene çok benzediğinden olsa gerek, sık sık çocukluğumu hatırladım, babaannemi, dedemi andım. "Kapandı artık" dediğim kapıları yeniden açtım, üstünü örttüğüm kuyulara yine girdim. Onat Kutlar'a sık sık rahmet okudum.
Böyle bir kitaptı işte İshak. Kütüphaneden alıp okudum, Yapı Kredi Yayınları'nın 50. Yıl için sınırlı sayıda -3000 adet- bastığı İshak'lardan 133.'süydü, benden evvel ödünç alan da olmamıştı. Kütüphane raflarında okurunu buluyor kitaplar, buna inanıyorum, biz onları bulduğumuzu sanıyoruz sadece. Hemen sipariş ettim; bundan böyle öyküde başucu kitabım İshak'tır.
"Tuhaf bir yaratıktır bu İshak. Yıllardır bir işi var. Aylı gecelerde ağaca konup yeryüzünü gözetler. Tahtakuruları gibi alışkanlıklarının alçak duvarları arasında yaşamayı seven bir yığın insanın çekip iyimser bir çamura batırdığı teraziyi dengede tutmaya çalışıyor. Bugüne kadar oldukça başarı ile yürüttü işini. Hep bu garip gözleri. O iki parıltı sarsıntısız görünen hayatımızın gizli bir köşesinde karanlık iki iğne deliğidir. Öbür yanına sonsuz bir görüntü evreni iletiyor. Bir anlam piresi gibidir İshak. Uzak yerleri atlar. Ama hep bu daldan yeryüzünü gözetler. Onu çok eskiden buldum. Kolayca tanıştık. Bu tümseğin eski günlerini de biliyor. Bana anlattı. Dinlemek İstersin değil mi! Yo... yo... gülme! Hakkımda neler düşündüğünü biliyorum ama açıklamanı istemem. Biliyorum. Neyse. Bu tümseğin eski günleri. O çürümüş, eski bir kıta gibi buraya gömüldü. Bu çizgi geniş bir çöküntünün, ve karın altını dolduran boz toprak uzun bir yangının artığıdır. Bu felâketler, bu görünmeyen nehir nice zaman yakınımızdan gürültüyle geçti. Kimse duymadı onu. İşte şimdi bu batık evren boynuzunun ucu görünen dev bir öküz gibi toprağın altında derin soluklarını deniyor. Dinle! Duyuyor musun?"(s.64)
Belki yirmi yıl kadar önce okumuştum, ben de bir iz bırakmamış ki tekrar okuyayım dedim. Genelin aksine kısa 9 öykü beni içine çekmedi. Yazarın Türkçe’yi çok iyi kullanması dışında tad almadım öykülerden. Bu yorumu öykü ustası sevgili Mevsim Yenice’nin kara listesine girme pahasına yazdım, şaka bir yana, iyi bir yazardan orta halli öyküler diyeyim özetle .
Yirmili yaşların başında kaleme alındığını öğrendiğimde imrendim gerçekten. Kuruluşu itibariyle de dokuz öykü için başarısız diyemem, metinlerdeki özgünlük ve yazarın gözlem gücü dikkate değer.
Okuması kolay olmayan fakat okuduktan sonra da tuhaf hissettiğim anlara sebep veren bir kitap İshak. Bu hissi sevdim.
Başını sonunu kestiremediğim bu metinlerde okur olarak olmamışlık hissine bürünmedim, bu metinleri çok sevemedim de. Çünkü bir metni sevmek bazen yazanla ortaklığa giden yolda buluşmayı gerektirir.
Bu metinlerde en çok ilgimi çeken şey biten bazı öykülerin ardında güçlü bir his bırakması, anlatılmayanı okurun tamamlamak için düşünmeye gitmesi yani farklı sonların, hislerin var olma ihtimali..
Öykülerin tekinsiz hissiyatı çok güzeldi. Bu hissiyay Kediler ve İshak öykülerinde özellikle çok belirgindi, zihnimde çok net imgeler kaldı bu iki öyküden.
Okuduktan hemen sonra iki puan verip yorum yazmayı ertelemiştim. Fakat yazara ve eserine haksızlık ettiğimi düşünüyorum. Puanım 3,5 yıldız. Yazıldığı dönem düşünüldüğünde kitabın edebiyatımızın mihenk taşlarından biri olduğu görüşüne katılıyorum. Diğer yandan bu kadar kapalı, simgesel, metaforik anlatım sevmediğimi söylemem lazım. Ayrıca içindeki her öykünün eşit derecede güçlü olduğunu düşünmüyorum. Ama yazarın yeteneğinin de hakkını vermek lazım. Sanat ve kültür alanında hayatımıza çok değerli katkıları olan Onat Kutlar Bey keşke daha çok kurgu eser kaleme alsaydı.
İshak içine giremediğim, ritmine uyum sağlayamadığım kitaplardan oldu. Aslında kaç zamandır okumak istiyordum, Ayfer Tunç’un nehir söyleşisindeki bu kitap hakkındaki çok övücü ifadeleri sonrasında da almıştım. Ama tarz olarak benimseyemedim. Müphemlik, muğlaklık bana fazla geldi herhalde. Bolano’dan hemen sonra okumak da belki bu kitabın benim açımdan bir talihsizliği oldu.
gerilim yüklü öyküler…gerçekten hep tekinsiz bir hava hakim hikayelerde. her an biri ölecek, intihar edecek, bir silah patlayacak gibi. çoğu da zaten bu şekilde sonlanıyor. 5-6 sayfa içersinde insanı nasıl bu gerilim havasına sokabiliyor, şaşırdım. her biri bir film karesi gibiydi. horozlar, kediler ve dördüncü en beğendiklerim oldu. deniz kıyısında bir kahvede dördüncü beklerkenki ruh halini çok sevdim. “ …denizden iki gemi, üç martı, dokuz sinek geçti. onuncu cama kondu, orada kaldı.”
Onat Kutlar'ın önsözüyle başlıyor İshak. Yirmili yaşlarının Antep'inde yazdığı öykülerin basılma hikayesinden bahsediyor. Sonra bolca avlulu, kedili, ölümlü, topraklı, anneli, yağmurlu ve İshak kuşununda olduğu öyküleri okuyoruz. Öyleyse, "Sen bana deli diye bak. Her şey çözülür."
edebiyatımızda 1950 tayfanın önce ve sonra gelen kuşaklarla aynı göğe baktığına inanmak güç; kime elinizi atsanız farkı hissediyorsunuz ve hiç pişman olmuyorsunuz. rahatlıkla velet diyebileceğimiz yaşında bu öyküleri nasıl yazmış ve üstüne bir daha öyküye dönmemesindeki asalete ne demeli? neyse ki sonrasında denemeler yazmış, sinemaya el atmış.
ritmine ayak durması zor, tek okumada anlaşılması güç ve okuyucuya fink atabileceği geniş alanlar bırakan bu dokuz öykünün başına yazar olağanüstü bir önsöz kondurmuş. öyküyle aranız yoksa bile kitapçıda bu dört sayfayı es geçmeyin :)
Onat Kutlar, teröre kurban verdiğimiz ve içimizi buruk bırakmış yazarımız. The Marmara oteli pastanesine bırakılan bomba onun hayatına mal olmuştu.
Öyküleri çok içten ve ince detaylarla bezeli yazarın büyük kitabı İshak'ı severek yeniden okudum. Yıllar sonra yaptığım bu yeniden okuma beni çok mutlu etti. Öykülerinde genelde küçk çocuklar, avlulu evler ve çok güzel detaylarla verilen ışık oyunları vardır Kutlar'ın. Işık, rüzgar, hava onun öykülerinde bir başka salınır.
10 yıl sonra ikinci okuma. Kendi duygularımın ifadesini tek yıldızlasam da, düşündüm: Ne okudum? Yazarlar ne için yazıyorlar? Herhalde sadece ilham geldiği için değil. Ve…. Nasıl yazıyorlar? Okur olarak şu sonuca vardım; ifade özgürlüğü olmayan toplumlarda, sanatta yaşamda güdük kalıyor.
Onat Kutlar terör saldırısına kurban gittiğinde ben daha çocuk yaştaydım. Televizyondaki haberleri ve ailemin üzüldüğünü hatırlıyorum. Ne kadar değerli bir yazarımızı kaybetmişiz.
Her okuyucunun kolayca benimseyebileceği bir üsluba sahip değil ancak Türkçe`yi kullanma şekli ve anlatımın sadeliği beni etkiledi. Kitaba ismini veren `İshak` öyküsünden bir alıntı: "Gözlerim kapalı, rüzgarın sesini dinliyorum. Dışarıda, uzaklarda bir yerlerde, deniz dalgaları kayalara çarpıyor. İçimde bir huzur, bir dinginlik var."
Her öyküsü için ilk okumada aynı yakınlığı hissetmedim ancak arada açıp açıp tekrar okumayi isteyeceğim kadar özgün hikayelerden oluşan bir kitaptı.
Okuma sürecimin uzaması metni ve değerini kavramamı biraz zorlaştırsa da Onat Kutlar İshak’ta harika öyküler yazmış. Ustalıklı bir dil, örtük bir anlatım ve imgeler üzerinden derin bir sezdirmeyle yürüyen metinler. Benim yazarım olmasa da bir yazar adayı olarak dil becerisi anlamında çok şey öğrenebileceğim bir usta.
Son öyküsü Kül Kuşları tam bir ders niteliğinde. Kitaba ismini veren İshak da tüm kapalı anlatımına inat muazzam bir anlatı. Kitapta ‘kedi’ önemli bir aktör be imge, Kediler başlıklı öyküyü çok sevdim. Bir de daha başlarda bulunan Yunus öyküsünü. Nasıl zahmetsiz anlatıyor insanların kaybolup gitmesini, buhar olmasını. Tam bir öykücü.. Zorlasa da tavsiye ederim ☺️
Onat Kutlar´ın post modern öyküleri... Bir hayal ve gerçek karmaşasında, kısacık bir kitapta kapılıp gidiyorsunuz sözcüklerin ardından. Avlulardaki kedilerin peşinden ilerliyorsunuz, oyunlar peşinde bir çocuk gibi. O çocuk cesareti, çocuk korkuları, çocuk imgeleri fışkırıyor sözcüklerin ardından, kan damlıyor, su akıyor. Babaannenin kokusu, bir at kişnemesi, sigara dumanı, kağıt destesi, kar. Postacı geliyor, kapıyı açmıyorsunuz. Kedilerinizin katili geliyor içeri buyur ediyorsunuz. Alıp götüren bir kitap. Dili güzelleştiriyor. Kapılıp gitmek tekrar tekrar dönmek gerek...Kutlar toplumsal durum ve olguları daha etkili biçimde ifade etme, daha incelikli tarzda yazma amacıyla simgelere başvuruyor; simgesel dilin evrensel anlam olanaklarını çoğaltıyor...keşke daha çok öykü yazsaymış....
S7 "İshak'ı yirmi yaşlarındayken yazdım. Büyük kente yeni gelmiş bir taşralıydım o sırada."
Bu cümle yazarın kitap basıldıktan 17 yıl sonra kendi için yaptığı yorum. Bugün ben, 57 yıl sonra, bunun tam tersini düşünüyorum. Taşraya yeni gelmiş bir büyük şehirli. Nefis bir türkçeyle, köy arkaplanında ve unsurlarıyla yazılmış, ama entellektüel seviyesi çok yüksek, psikogerilim öyküler. Edebi değeri çok yüksek bir kitap..
Satışı uzun zamandır yok, kenarda köşede kalmış bulursanız alın okuyun..
onat kutlar'ın 23 yaşındayken yayımlanan öykü kitabı "ishak" okuduğum hiçbir şeye benzemiyor. özellikle "kediler" ve "ishak" öyküleri o kadar muhteşem ki her bir cümlede hayret ediyor insan. kurduğu büyülü dünya ve atmosfer de cabası. geç olsun güç olmasın, mutlaka okunmalı.
"...Neyi ne kadar yapabildik bilemiyorum ama, Onat'ın ilk öykü kitabı İshak birkaç yıl sonra, 1959'da yayımlanınca öyküde madrigallerle ne yapmak istediğini anlıyorum…" Leylâ Erbil (Zihin Kuşları)
Muazzam bir okuma deneyimi. Öyle bir solukta okunacak türden değil, sindire sindire okunacak zorlayıcı fakat müthiş keyifli tekinsiz öyküler. Fantastik ve gerçeküstü öğelerle kurduğu öykü evreninden gerçek dünyaya bir kuş bakışı. Kesinlikle okunmalı.