1929-1932, Nâzım Hikmet'in biçim ve içerik özellikleriyle geleneksel şiir anlayışını kökünden yıkan örnekler sunduğu dönemdir. Benerci Kendini Niçin Öldürdü? bu dönemin ürünüdür.
Bu vezinsiz, serbest şiirlerinde Nâzım Hikmet, dizeleri, hatta sözcükleri kırarak merdiven basamakları biçiminde sıralar, keskin uyaklar, iç uyaklar kullanır, yeni konu ve sözcüklerle içeriği zenginleştirir.
Nazim Hikmet was born on January 15, 1902 in Salonika, Ottoman Empire (now Thessaloníki, Greece), where his father served in the Foreign Service. He was exposed to poetry at an early age through his artist mother and poet grandfather, and had his first poems published when he was seventeen.
Raised in Istanbul, Hikmet left Allied-occupied Turkey after the First World War and ended up in Moscow, where he attended the university and met writers and artists from all over the world. After the Turkish Independence in 1924 he returned to Turkey, but was soon arrested for working on a leftist magazine. He managed to escape to Russia, where he continued to write plays and poems.
In 1928 a general amnesty allowed Hikmet to return to Turkey, and during the next ten years he published nine books of poetry—five collections and four long poems—while working as a proofreader, journalist, scriptwriter, and translator. He left Turkey for the last time in 1951, after serving a lengthy jail sentence for his radical acts, and lived in the Soviet Union and eastern Europe, where he continued to work for the ideals of world Communism.
After receiving early recognition for his patriotic poems in syllabic meter, he came under the influence of the Russian Futurists in Moscow, and abandoned traditional forms while attempting to “depoetize” poetry.
Many of his works have been translated into English, including Human Landscapes from My Country: An Epic Novel in Verse (2009), Things I Didn’t Know I Loved (1975), The Day Before Tomorrow (1972), The Moscow Symphony (1970), and Selected Poems (1967). In 1936 he published Seyh Bedreddin destani (“The Epic of Shaykh Bedreddin”) and Memleketimden insan manzaralari (“Portraits of People from My Land”).
Hikmet died of a heart attack in Moscow in 1963. The first modern Turkish poet, he is recognized around the world as one of the great international poets of the twentieth century.
"Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar. Dikişsiz ak libaslı baş açık yalnayak ve yalın kılıçtılar.
Mübalâğa cenk olundu.
Aydının Türk köylüleri, Sakızlı Rum gemiciler, Yahudi esnafları, on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın düşman ormanına on bin balta gibi daldı. Bayrakları al, yeşil, kalkanları kakma, tolgası tunç saflar pâre pâre edildi ama, boşanan yağmur içinde gün inerken akşama on binler iki bin kaldı.
Hep bir ağızdan türkü söyleyip hep beraber sulardan çekmek ağı, demiri oya gibi işleyip hep beraber, hep beraber sürebilmek toprağı, ballı incirleri hep beraber yiyebilmek, yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber! diyebilmek için on binler verdi sekiz binini..
Yenildiler.
Yenenler, yenilenlerin dikişsiz, ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını. Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak Edirne sarayında damızlanmış atların eşildi nallarıyla."(s.245)
"Benerci, belki siz haklısınız, dedi. Belki haklısınız. Fakat, ben 'dünyayı düzeltecek ben mi kaldım'a kadar düştüm. Mümkündür ki, 'beş parmak bir olmaz'a kadar da alçalayım. Amma, bana öyle geliyor ki, sizin hakkınız var. Allahaısmarladık Benerci. Ben bu tarafa sapıp yoluma gidiyorum, sen de yoluna git.."
Sen çıkmadın çıkardılar karşıma seni! Kıllı, kara elleriyle tutup enseni gövdeni yerden bir karış kaldırdılar, sonra birdenbire bırakıp yere seni pantolonumun paçasına saldırdılar. ..... biz, gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama! ..... Ölüleri rahat bırak oğlum. Rahat bırak uyusun benim de gidenlerim! Sen de bilirsin ki ben ne dedemden miras bekledim, ne babamdan şeref, şan! Hasep, nesep, kan, soy sop işinde yoğum. Çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum ne de tecrübelik bir tavşan. Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim, ve bir kavganın adsız neferiyim .. (Bir Provokatör Üstünde Hiciv Denemeleri)
Ben ne halkın alınterinden on para çalmışım ne bir şairin cebinden bir satır ...(cevap:2)
Bir tanem! Son mektubunda : «Başım sızlıyor, yüreğim sersem!» diyorsun. «Seni asarlarsa senı kaybedersem;» diyorsun; «yaşıyamam! » Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı (Karıma Mektup)
Fakat ne hikmettir ki TARANTA - BABU büsbütün tersine burda bu!. Bir öyle şaşılası dünya ki burası, bollukla ölüyor, kıtlıkla yaşıyor. Varoşlarda hasta, aç kurtlar gibi insanlar dolaşıyor. ambarlar kilitli ambarlar buğdayla dolu .. Tezgahtar ipekli kumaşla dokuyabilir topraktan güneşe kadar giden yolu. İnsanlar yalınayak insanlar çıplak ... Bir öyle şaşılası dünya ki burası, balıklar kahve içerken çocuklar süt bulamıyor. Insanları sözle besliyorlar, domuzları patatesle. .. (Taranta-Babu'ya y Yedinci Mektup)
Hep bir ağızdan türkü söyleyip hep beraber sulardan çekmek ağı, demiri oya gibi işleyip hep beraber, hep beraber sürebilmek toprağı, ballı incirleri hep beraber yiyebilmek, yarin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber! diyebilmek ıçın on binler verdi sekiz binini .. Yenildiler. Yenenler, yenilenterin dikişsiz, ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını. Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak Edirne sarayında damızlanmış atların eşildi nallarıyla.
(Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı, 9. Şiir)
Yağmur çiseliyor, korkarak yavaş sesle bir ihanet konuşması gibi. Yağmur çiseliyor, beyaz ve çıplak mürted ayaklarının ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi. Yağmur çiseliyor, Serezin esnaf çarşısında, bir bakırcı dükkanının karşısında Bedreddinim bir ağaca asılı. Yağmur çiseliyor. Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir. Ve yağmurda ıslanan yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin çırılçıplak etidir. Yağmur çiseliyor. Serez çarşısı dilsiz, Serez çarşısı kör. Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü. Yağmur çiseliyor. (Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı, 14. Şiir)
Frantz Fanon'un psikoanalitik ve anti sömürgecilik üzerine eseri Yeryüzünün Lanetlilerinden tam 29 yıl önce çıkmış Benerci, hem Nazım hikmetin insani sosyopolitik duruşu hem de OLAĞANÜSTÜ hikaye anlatımıyla okuyucusunu sonunu bildiği halde içine çeken bir şaheser. Nazım Hikmetin yazım tekniğini beğenmesem dahi burada basamak satırlar, anlatıcının hitabetinin 1 den 3 e geçişi, bazen pür şiir bazen manzum hikaye bazen neredeyse fabl şeklinde geçmesi Nazım Hikmetin genel bağlamda hem uluslararası hem ulusal edebiyat birikiminden ne kadar payını aldığını gözler önüne seriyor. Hele ki bir sinema sahnesi var kitapta, gerçekten emperyalizmle dalga geçmenin zirvesi olabilir. Okuyun okutturun.
Benerci Kendini Niçin Öldürdü, tabii bunda yazarın suçu yok, bende özensizce derlenmiş bir kitap hissiyatı uyandırdı. Sanki bütün şiirleri bitince bu kitaba da geriye ne kaldıysa dolduralım demişler. Zaten YKY'nin Nazım Hikmet külliyatı bir tuhaf. Aynı şiirler farklı kitaplara tekrar tekrar konuluyor. Bir başka kitapta "Benerci Kendini Niçin Öldürdü?" yine vardı mesela. Bir de ne hikmetse yarısını koymuşlardı.
Bu kitaba Nazım Hikmet'in, hikaye tarzında, yer yer mensur eser özellikleri de gösteren çok uzun ve parçalı şiirlerini toplamayı tercih etmişler. Araya bir yere de çeviri şiirlerini koymuşlar (nedense çevirileri sona koymak akıllarına gelmemiş!). Benim çok sevdiğim bir şiir tarzı değil. Belki de o yüzden fazla keyif almadım. Taranta-Babu'ya Mektuplar çok güzeldi gerçi.
Nazım Hikmet'in bütün şiirlerini okumayı düşünmüyorsanız, bu kitabı almasanız da olur, derim ben.
Çok sevebildiğim bir kitap olmadı. Cemal Süreyya'dan sonra güzel bir şiir kitabı okumak için almıştım ama hem içindeki hikayeler hem de farklı şiir yaklaşımları beklentimden uzaklaştırdı.
Farklı bir şiir yaklaşımı var Nazım'ın değişik geldi ama sevdim. Bu kitaptaki şiirleri daha çok hikaye anlatımına yönelik olduğundan kitabı sevmedim.
"Ce livre, qui a été écrit contre l'impérialisme et qui vous parle de tous ceux qui ont sacrifié leur vie afin d'abattre l'impérialisme, prendra fin après avoir expliqué dans quelles conditions un révolutionnaire aura acquis le droit de se tuer."
Eğer Türk Edebiyatı'nın biraz daha şair rütbesine oturan insanlarını okumaya alıştıysanız sıkıcı gelecektir size. Ama yok ''Nazım ne yazsın okurum'' fanatiklerindenseniz bilemem. Ben hiç sevemedim, sıkıldım ve anlamsız buldum. ^^
okuduğum önceki eseri gibi insanı kendine çeken bir anlatımı var kitabın. bu eserde de ilginç bir hikaye var, anlatım bazen yavaşlıyor bazen düzyazıya kayıyor bazen karışıklaşıyor ama ana hikaye her zaman ilerliyor ve okuyucuyu yazıdan bağımsız kendine çekiyor sonraki sayfayı merak ettiriyor. bu eserde de emperyalizm, devrim, yoldaşlık falan filan sık sık değiniyor. her zaman arkaplanda nazım hikmet'in politik kimliğini hissetmek mümkün. iyi yada kötü demiyorum 🤷🏻♂️
babamda nazım hikmetin külliyatı varmış hepsini kucaklayıp eve getirdim o yüzden bu yıl biraz nazım hikmet yılı olcak. arka arkaya olmasa da bütün eserlerini yaza kadar bitirmeyi düşünüyorum. hepsine uzun uzun inceleme yazmak istemiyorum böyle bir iki cümle yeter belki hepsi bitince uzuuuuun bir inceleme yazarım.
Her sayfada tüylerimi diken diken edebilen ve ağzım açık, bu kadar gözlerim parlayarak ve bolca gülerek okuduğum tek yazar. Her kitabında, her satırında Nazım Hikmet'e daha çok hayran oluyorum. Hiç beklenmedik yerde, yeteri kadar etkilenmişken ve soluksuz okurken bir de toplumsal konulara ÇAT! diye değinmesi onu eşsiz kılıyor. Uzun zamandır bir kitap böyle yoğun duygular hissettirmemişti.
"Çıkmak istediğim yaldızlı bir merdiven yok. Kalbimin elinde ipekli eldiven yok.. Çıplak bir yumruk gibi kalbimi soymuşum. Kellemin içindeki için kellemi koymuşum..." Cevap :III Bir Komik Adem
şeyh bedrettin destanı, benerci kendini niçin öldürdü? ve taranta-babu'ya mektuplar. dünya proleterlerinin öyküleri. ne mutlu ki nazım hikmet bu topraklarda doğmuş, bizim dilimizde yazmış.