Tanbūrî Ali Efendi merhūm henüz bıyıkları terlemeğe başlayan genç Cemil’i evvelâ büyük bir hayret, sonra derîn bir heyecânla dinlemiş, titreyen elleriyle onun yüzünü okşamış, alnından öpmüş ve aşağı yukarı: “Evlâdım, bunca senedir bu sâzı çaldım. Eh, şöyle böyle biraz yendik de sanırdım. Şimdi, seni dinledikten sonra, bir daha tanbūru elime almayacağım” gibi bir cümle sarfetmiş ve toplantıda bulunanları bu sözleriyle allak bullak etmişdir.’
Tanbūrî Cemil Bey’in hayatını, sanata bakışını merak edenler için büyük bir hazîne olan bu kitap, doğumunun 150. yılı münâsabetiyle tekrar okuyucuyla buluşuyor.
Bu kitabı önce bir kitap fuarındaki sahaflar bölümünde görüp incelemiş, sonra 2012'de genişletilmiş yeni baskısının yapıldığını duyunca, çok özenli bir baskı olan bu nüshasını geçen yıl edinmiştim. Tanburi Cemil'in (1871-1916) ismini duymuştum ama hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Doğrusu klasik Türk müziği de ilgi alanlarımdan değil. Ama oğlu Mesud Cemil'in yazdığı ve ilk kez 1947 yılında yayınlanan bu kitap, kültür tarihimizin önemli bir ismini ve döneminin bazı farklı ayrıntılarını tanımanın yanısıra, dili, uslubu, zengin fotoğraf desteği ve ilginç ekleri bakımından da çok özel ve keyifli bir okuma ziyafeti seriyor önümüze. Tabii dili bazılarına ağır gelebilir, ama ilgi duyanlar için biraz gayrete değer diye düşünüyorum. Bizde biyografi/otobiyografi geleneği maalesef pek gelişmiş değil. Bu kitap bu açıdan da - sınırlı bir kesime hitap etse de - çok değerli bir örnek.