Bu kitapta, hem ülkeyi yönetmeye talip olduğum bazı siyasi yazılar, hem de politikayla hiiiç ilgisi olmayan makaleler bulacaksınız.
Misal ilk bölümde otobiyografimi kaleme aldım. Henüz genç bir kız olduğum için 7 yazıda bitti. Gülecek bir şey yok, daha bir espri yapmadım!
Kitapta ayrıca, diyetten antidepresanlara, astrolojiden sosyal medyayı nasıl kullanmanız gerektiğine, pek çok anekdot ve tavsiyem var. O bölüme bir kişisel gelişim kitabı muamelesi yapabilirsiniz. Yazıları dikkatle okuyup, benim yaptıklarımı asla yapmazsanız, kişisel olarak gelişeceğinize inanıyorum. Ama çok da fazla gelişmeyin. Madonna vücut geliştireyim dedi, kolları ne oldu gördünüz...
Yani ismine aldanıp sadece siyaset okumak için kitabı alan ve şu an iade etmeye karar verenler, paranızı geri vermeyeceğiz! Yedim bile ben o parayı! Simitle üçgen peynir aldım, yedim. Paranızı değil, ama ülkenin hali yüzünden kaybettiğiniz kahkahanızı geri verebilirim belki. Ümidim o.
Milletçe ortak üst kimliğimizin bir huni olabileceği, kafayı sıyırdığımız şu dönemde, bir iddiam var: Kapaktaki cankurtaran üniformalı temsili fotoğrafımın da anlattığı gibi, memleketi ben kurtarabilirim! En azından denerim. Durumumuz daha iyi olur mu, bilmiyorum. Ama daha kötü olamaz diye düşünüyorum! En azından acık güleriz be? Ha?
Gülse Birsel is a Turkish comedian, writer, screenwriter and actress.
She attended Beyoğlu Anadolu High school and got a degree in economics at Boğaziçi University. She started working for Aktüel magazine as a correspondent in her second year as an undergraduate. Finally, she graduated from Boğaziçi University as an economist and began working for Aktüel magazine as an editor in 1994. She went to New York and studied for a master's degree in the film program of Columbia University's School of the Arts.
She was first noticed through her articles in Turkish newspapers, titled "Metropol Manzaraları" (Views of the Metropolis, "Metropolis" is actually Istanbul), with her easily noticed funny touches of city life. She later presented a comedy show named "G.A.G.". Between 2004-2009, she was the screenwriter of the sitcom Avrupa Yakası, where she also played one of the leading roles. As of 2012, she is scripting and starring in a new sitcom, Yalan Dünya. She writes weekly for Sabah.
Gülse Birsel'i çok severim, ama bu kitap biraz çiğ kalmış sanki. Her gün aramızda yaptığımız siyaset geyiklerinden öte bir şey bulamadım kitapta. En kötüsü de okurken sıkıldım ki bu tarz bir kitap için beklenmeyen sonuç. "Vallaa bak", "yeminle" gibi bir konuşma ağzı da rahatsız etti nedense. Eleştirileri daha sert, tonu daha az laubali olsa keyif alabilirdim.
Tıpkı son bölümde Gazanfer Usta ile anısında bahsettiği (Son bölümü oldukça güzeldi onu da belirteyim, ama onu okumak için kitabı almaya gerek yok, kitapçıda ayak üstü okunur) "komedi oynarken gülmek" gibi olmuş. Komik şeyi anlat sadece, senin yavşamana gerek yok sevgili kitap.
Dost depresyon günlerinde, senin iyi taraflarını alıp, üzerine yüzde oyuz reklam abartısı katıp, seni sana satan başarılı pazarlamacıdır! Şu alıntısı özetlemiyorsa kitabı size söze gerek yok zaten. Gülse Birsel hem otobiyografiyi hem siyasal hicvi hem de diyetten iyimserliğe tavsiyelerle dolu yazıları bir kitaba sıkıştırmış. Bu zıt dünyaların yazıları nasıl bir uyum göstermiş anlatamam. Sonunda ki Gazanfer Özcan'a veda yazısını okurken azıcık ağladım. Kitapta hiç çekinmeden yaşıyla dalga geçmiş yazar. Hala gencim kurulmaları yok kendisinde. Kitap hakikaten eğlenceli ve nüktedan. Ciddi bir şeyler okumak istiyor ama canınız sıkılmasın istiyorsanız karşınızda görebileceğiniz en eğlenceli siyasal eleştiri var. Şöyle günlerde kaçırılmaması gerektiğine inandığım bir kitap .
Sevdiğim yazar, yazarda ben almam mı? Yalnız bu kitabından öyle kahkahalara boğulma beklentiniz olmasın. Güncel konular üzerinden yazmış, kendi mizahını da katmış.
Ulkenin hallerini gazeteci kimligiyle degil de mizahi bakis acisiyla , mizahi olaylari da siyasi bakis acisiyla yorumlayarak gercekten kitap boyunca kahkaha atmami sagladi Gulse Birsel. O beni guldurdu , Allah'ta onu guldursun.
Keşke Gülse Birsel daha çok siyasi hiciv türünde yazsa demeden edemiyor insan:) NOT: Diğer bölümleri de çok beğendim. Favori Gülse Birsel kitabım bu şu an:)
Giriş kısmı otobiyografisini anlattığı çok güzel ancak sonrasında ki sistem eleştirileri ve tespitleri çok sıradan ve yüzeysel olmuş. Esprilerin üzerinde pek düşünmemiş ve gelişine yazmış gibi geldi.
“Gülse” desem ziyadesiyle yeterli olur heralde. Çok özel bir kalem, başka bir kafası olduğu ve tatlı tatlı güldürdüğü aşikar. Kitabın en beğendiğim kısmı, Gazanfer Özcan’lı anektodlar şüphesiz. Belki haftanın yedi günü bilgisayar başında oturmaya mahkum ediyoruz onu ama, gün gelir de burayı okursa bilsin ki; çocukken hayalini kurduğu o harikulade tablo şu an gerçek. Bugün birilerini çok ama çok güldürüyor..
Gülse Birsel'i çok severim. Bence bu ülkenin gelmiş geçmiş en zeki komedyenlerinden birisidir. Avrupa Yakası zaten kadının ne kadar harika olduğunu ortaya koydu. Tüm zamanların en güzel dizisidir o. Şimdi bu bilgiler cepte. Peki bu kitaba neden 5 veremedim? Kendisini anlattığını ve dalga geçtiği ilk kısım harikaydı. Gülmekten öldüm. Siyasi hiciv yaptığı kısımlar ise imaların içinde fazla boğulmuş gibi geldi bana. Yani bunlar zaten orada burada bizim kurduğumuz cümlelerdi. Evet nokta atışı düşünceleri var ama bunları ucundan kıyısından bulanıklaştırmış ve kitapta yakalamak istediğim havayı kaybettirmişti :(
"Kasım 2015'te, işbu yazının da kaynağı olan, Memleketi Ben Kurtaracağım isimli kitabı yayımlandı son olarak -ki BEN kitabı okurken (bir-iki kere tebessüm etmemi saymazsak) GÜLMEDİM. İşte -sonunda- geldik yazının esas meselesine? Niye gülmedim? Gülse Birsel mizahı öldü mü? Yoksa ben büyüdüm ve kirlendi mi dünya? Kendimce işbu soruların cevaplarını vermeye çalışacağım..." http://ebediyenedebiyat.blogspot.com....
Çok severek okudum ve mizah bu deyip durdum sayfalar ilerledikçe. Daha önce yazdığı kitaplardan da bazılarını okuduğum için akıcı diline ve mizahına aşina olduğum Gülse Birsel harika bir kitap yazmış.
G.a.g programını bende severdim önce mizahi anlayışla Gulse birselide.. Ama bana kitap daha coknsuyaset uzerine kurulu kendi önyargılarını diye alıyormuş gibi geldi orta kısımlarından bas ve özellikle sonradaki yazı kadar zevk almadım.
2 felsefe tarihi kitabının arkasından mükemmel oldu! Hele bir de karantina ile birlikte can sıkıntısının verdiği "Ülke nereye gidiyor?"karamsarlığına bu esprili yaklaşım şu günlerde bir rahatlama sağladı. Ağlayıp durmak da olmaz, gülebilmek de önemli. Otobiyografik olan kısım en çok güldüğüm kısım oldu sanırım,özellikle küçükken hayali şarkıcı ve oyuncu olmak olan birisi olarak. Kendimle ilgili bazı şeylerin farkına bile vardım, terapi de oldu. Sonraki bölüm siyasi, haydi ağlanacak halimize gülelim tadında. Hicivden anlamak şart, yoksa çok yanlış anlaşılabilir. Çok güldüğüm bir bölüm oldu diyemem, ama hiç gülmedim de değil. Köşe yazısı tarzında olmuş çoğu. En beğendiğim kısmı iliştirmezsem olmaz: "Zaten bir ülkede sanatçılara, gazetecilere, fikir önderlerine, sivil toplum örgütü temsilcilerine, muhalefete sonsuz ifade özgürlüğü verilip karşı görüşler dikkatle dinleniyor, saygıyla öneriler dikkate alınıyorsa, o ülkenin sırtı yere gelmez." "İçimden, ayrımcılık sevenlere sakince yaklaşıp, aniden alınlarının ortasına "şak" diye sert bir fiske vurmak geliyor! Zira belli ki beyinde tutukluk yapan, mekanizmayı aksatan bir parça var." "Bu ülkede bir gün, paranın yenemeyeceğini ve en büyük servetin beton değil beyin olduğunu öğreneceğiz. Bir gün..."
Ve yasalara el kaldıran meclis üyelerinden rastgele birini seçip, öğretmen edasıyla "Anlat bakalım o el kaldırdığın torba kanunun içindekileri!" demek gerçek bir deha örneği. Cevap veremeyeni de atacaksın, işini layığı ile yapan birisi gelecek. Gerçekten mükemmel fikir. Tabii üniversite sınavında matematiğin yarısını yanlış yapıp matematik öğretmeni olanların ülkesinde o meclise üye bulunabilir mi, bilemiyorum... Farklı bir eğitim sistemi ile ancak.
Bir diğer dahiyane fikir, taksicilere ingilizce eğitimi (bu sanırım İstanbul hava alanında çalışacaklar için var sadece) polislere de psikolojik eğitim. Özellikle 2. çok önemli, gerçekten polislere öfkeyi kontrol etme, insan hakları, demokrasi gibi eğitimlerin sürekli olarak verilmesi ve takip edilmesi şart. "Kocan dövdüyse hak etmişsindir." diyen bir polis mesleğine devam edememeli!
"Ben tavır olarak oy vermiorum yeaa" deyip hâlâ konuşan ağzı, üstündeki burunla birlikte kırasım var!"
Yeni Türkiye'den aforizmalar çok net en güldüğüm sayfa oldu. Şuan bakarken yine gülüyorum, ileride okuyup yine gülerim. En çok güldüğüm bikaçını birakıyorum: - Fikirlerininizin hiçbirine katılmıyorum ve de onları ifade edemememiz için ağzınızı burnunuzu kıracağım! - Suçu ispatlanana kadar herkes gözaltındadır.
"Eski güzel günlerde, gündemde böyle sanatçı kavgaları, frikikler, yeni aşklar, selülitler filan olurdu." Ah bee! Hatırlıyorum. Avrupa Yakası, Benimle Dans Eder Misin, Var Mısın Yok Musun'a Adriana Lima'nın geldiği dönemler. Gülerdik, eğlenirdik, derdimiz tasamız yoktu. Televizyonda kadına şiddet temalı diziler, saçma sapan korku filmi gibi programlar yoktu. Çok güzel günlerdi çok.
Siyasi kısımdan sonra da genel, yaşamla ilgili bölüm geliyor. Orda da yine güldüm açıkcası. "Batılı kadınlar dışarıdan bakıldığında özgür ve kontrolcü bir patron, içten içe yavru kedidir. Türk kadınları tam tersidir!"
Depresyon ve optimizm bölümlerinin sonda olması harika olmuş, umuda ihtiyacımız olan bir dönemdeyiz. Ve en sondaki Gazanfer Özcan bölümü neredeyse ağlatıyordu! Gözlerim doldu ciddi ciddi. Her türlü duyguyu yaşadım bir günde Gülse Birsel sağolsun. Kalemine sağlık! Herkese tavsiye ederim.
İlk baskısı Kasım 2015’te yapılmış. Gülse Birsel’in okuduğum ilk kitabı oldu. Doğrusu beklediğimden daha az beğendim. Birikimiyle, eğitimiyle uyuşmayan fazlaca sokak dili bir üslupla yazmış Birsel. Keyifle, merak ederek okuyacağım derken olmadı. Esprileri kısa kesmek yerine üstüne üstüne ekliyor. Hayatını anlattığı kısımlar Türkiye’de komedi alanında bu kadar yer etmiş birinin hayatı hakkında bilgi vermesi açısından güzeldi.
“Ben de, kalabalık bir evde yaşıtı bulunmayan, ama çok seyircisi olan, böylece yalnızlığı severken, öte yandan ilgiyi üzerinde tutmaya bayılan biri oldum. Yani bir sanatçı! (15)
“Benjamin Buttob sendromu çağımızın yeni vebası. Allah rızası için izin verin yaşlanalım!” (125)
“Sonsuz gençlikle lanetlenen kuşak! “Gençlik” sürdükçe senden beklenti çok: İyi görüneceksin, enerjik olacaksın, her yere yetişeceksin, her şeyi takip edeceksin, lafını bileceksin! İnternetin yani akım ve esprilerini bilmek zorunda hissetmeyeceğim günler için tevellüdüm kaç olmalı dostlar?” (126)
“Batılının depresyonu strestendir. Bizse telaştan besleniriz. “Harekette bereket vardır”, stres bizim benzinimizdir. Depresyonumuz miskinlikte yeşerir.” (173)
Ne yazık ki, Gülse Birsel'in bu zamana dek çıkardığı en kötü iş. Halit Akçatepe'nin bir sözünü hatırlıyorum: "Bir komedyen izleyiciyi her seferinde başka bir hareketle güldürmek zorundadır. Aynı hareketi sık sık yaparsanız, izleyici size artık gülmez."
Kitaptaki politik yazılar bölümü tam bir facia. Birinci imalı yazı idare ederdi. Daha sonraki yazı ve bir sonraki yazı da aynı imalı anlayışla devam edince, iş çığırından çıkıyor. (Tekrar-1)
Yazıların neredeyse tamamında zaten Avrupa Yakası'ndaki bölümlerden beslenilmiş görüşler bulunuyor. Türkiye gibi bir coğrafyada, Gülse Birsel kadar başarılı bir yazar ne diye eski konuları tekrar tekrar işleme gereği duyar? (Tekrar-2)
Hayatta bazı insanlar vardır. Etrafınızda bulunması size neşe verir. Anlattıkları onlar anlattığı için mi sizi eğlendirir yoksa onlar sizi eğlendirecek doğru şeyleri mi bilirler, bilmeyiz. İşte Gülse Birsel de onlardan birisi sanırım. Onun günlük olaylar üzerine yazdığı bu kitap keyfimin pek olmadığı bir dönemde bana çok iyi gelmişti. Kafa dağıtmak için bence güzel bir kitap.
Yanlış hatırlamıyorsam kitapta şöyle bir şeyden bahsediyordu. Depresyondaki insanlar hayatın gerçeklerini daha iyi görüyormuş. O yüzden iyimser olmak biraz da aptal olmak demektir. Aptal olmak da mutlu olmak anlamına gelir. Bence mutlu olmak bu hayatta her şeyden daha önemli.
Beklediğimi bulamadım gerçi ne bekliyordum onuda tam bilmiyordum ya neyse.Bazi şeylerin üstüne üstüne basılması ironi olarak eleştirilmesi sanırım beni sarmadı.
Ah Gülse Birsel. İlk söylediğim kelimeyi (gag) bana oğreten kişi. Aslında en başta Gülse'in kaza kurşunu hayatını oğreniyoruz. Hâla aklıma geldikçe gülüyorum. Ardından mükemmel fikirleriyle sizi hem güldürüyor hem de düşündürüyor (Aman ona söylemeyin. Bunu yapmak istemiyormuş.) Sonlara doğru hayattan parçalarlar bizi güldürüp, en son Gazanfer Bey'i anlatıp içimizi hoşlaştırıyor.
Aslında kitaptaki en vurucu nokta, klavye kahramanlığının hiçbir şeye yaramadığını kendisi göstermiş olması. Bu yüzden bu kitaba bir kez daha aşık oluyor ve bu kısa yorum yazımızın sonuna geliyoruz.
Büyük Harfle Başlayan Küçük Not: Ne zaman bir şeyi yapamayacak gibi olursanız, Gazanfer Bey'in şu sözünü hatırlayın: "Evelallah yaparsınız."
Its more about the Satire, critisizing Turkey's modern day political issues generally, and mostly Erdogan. Some parts were kinda boring since it focuses on more criticism on politics which makes the book kinda political criticism book. I think she has long way to write better. My expectations were to see Satire on many fields rather than only on Erdogan. My point is 6 out of 10.
* politik konulardaki yazilar cok beylik * kose yazilari derlemesi modunda, tatsiz * daha serbest yazdiklarinin bir kismi hos * kapanis yazisi guzel, keske tum kitapta buna benzer hikayeler de olsaymis
Gulse Birsel'in kosesini duzenli takip eden biri olarak, kose yazilarindan derleme kitaplarini almanin manasizligini goruyor ve fakat yine de her seferinde aliyorum. Yolculukta, plajda, banka kuyrugunda beklerken vakit gecsin diye okuyabilirsiniz.