Çıktık hastaneden. Bahçedeyiz. Yeğenim kucağımda, annemle kardeşim yanımda. Bir an durdum, baktım etrafıma. Kış kıyamet. Banklarda yatanlar, ağıt yakanlar, dua edenler, domates ekmek yiyenler... Dert bir değil, bindir... Öyledir hastane bahçelerinde. Çünkü mesele hasta olmak değil, hastaneye düşmektir. Kardeşim, "Abi, bizim odadaki çocuğun babası ne dedi," diye sordu. Yutkundum, "Hiç," dedim. Dönüp yukarı baktım, adam pencereden bakıyor... Hemen önüme döndüm...
Yazarın kendi anılarından oluşan bir kitap. Basur ile ilgili olan bolum cok eglenceliydi. Onun haricinde anlatımda yer yer tekrarlara dusulmus. O da biraz olaylarin ilgincligini perdeliyor. Daha az tekrarla ve olay odakli anlatilsa bence daha surukleyici olabilirdi.
Birol Tezcan'ın acı gerçeklerle birlikte kırsal mizahı da sos olarak katıp kısa hikayeler biçiminde sunduğu kitap, hastanede yaşanan olaylara odaklanıyor. Çaresizlik, fakirlik ve bekleyiş gibi kavramların ete kemiğe bürünüp ben buradayım dediği hikayeler, kimi zaman vicdan sızlatırken, kimi zamansa bıyık altından güldürüyor. Kitaptaki en iyi hikaye Kahve Falı'ydı bana göre. Kitap tasarımından da kısaca söz etmek gerekli. Ot dergide yer alan bir hikayenin en vurucu kısımlarının belirtildiği sayfa tasarımı ile birlikte, yapılan ilustrasyonlar hikayelerin etkisini artırmaya yetiyor. Sadece yazıtipinden kaynaklı okuma zorlaşıyor. Bence bir yazıtipine ve koyuluk oranına göz atmalı tasarımcılar.