Museums and art galleries appear to be and would claim to be open to all, and yet, in fact, they are visited only by a small segment of the population. Who are those whose love of art brings them into museums? What distinguishes them from the majority of people who exclude themselves or who are effectively excluded?
In this classic study, Bourdieu, Darbel and Schnapper address such questions on the basis of a wide-ranging survey of museum visitors throughout Europe. By examining the social conditions of museum practices, they show that cultivated taste is not a natural gift but a socially inculcated disposition which is distributed unevenly, and which predisposes some to distinguish themselves through their love of art, while others are deprived of this privilege.
Bourdieu pioneered investigative frameworks and terminologies such as cultural, social, and symbolic capital, and the concepts of habitus, field or location, and symbolic violence to reveal the dynamics of power relations in social life. His work emphasized the role of practice and embodiment or forms in social dynamics and worldview construction, often in opposition to universalized Western philosophical traditions. He built upon the theories of Ludwig Wittgenstein, Maurice Merleau-Ponty, Edmund Husserl, Georges Canguilhem, Karl Marx, Gaston Bachelard, Max Weber, Émile Durkheim, Erwin Panofsky, and Marcel Mauss. A notable influence on Bourdieu was Blaise Pascal, after whom Bourdieu titled his Pascalian Meditations.
Bourdieu rejected the idea of the intellectual "prophet", or the "total intellectual", as embodied by Sartre. His best known book is Distinction: A Social Critique of the Judgment of Taste, in which he argues that judgments of taste are related to social position. His argument is put forward by an original combination of social theory and data from surveys, photographs and interviews, in an attempt to reconcile difficulties such as how to understand the subject within objective structures. In the process, he tried to reconcile the influences of both external social structures and subjective experience on the individual (see structure and agency).
Her bireyin, eserin sunduğu bildiriyi kavraması için belirli ve sınırlı bir kapasite vardır; bu kapasiteyse değerlendirilen mesajın tür kodu hakkında sahip olduğu genel bilginin sonucudur. Simgesel olduğu düşünülen sanat eseri sadece, onu deşifre edebilecek kişiler için var olur. Sanat eserleriyle tanışıklığı olanaklı kılan araçlar ise ancak süreç içinde edinilebilir. Eserle veya aynı sınıftan eserlerle sürekli yinelenen bir temas gerektirir. Bu da çevresinin veya aldığı eğitimin sonucudur.
Aynı bireyin veya en azından, bir toplumsal kategorideki veya belli bir eğitim düzeyindeki bireylerin pratikleri bir bakıma bir sistem oluşturur, kültürünün herhangi bir alanındaki belli türden bir pratik ile diğer alanlardaki benzer bir pratik arasındaki çok büyük olasılıklı bir bağ bulunur. Düzenli biçimde müze gezmek biraz da eşdeğer sıklıkla tiyatroya gitmeyi, aynı düzeyde olmasa da konsere gitmeyi gerektirir. Buna benzer biçimde, bilgi ve beğeniler de yan yana şekillenir. Bu deneyim yelpazesi eşitsiz dağılır ve kültürel konular burjuvazinin hak ve ödevleridir.
Kültürel eserlere erişim kültürlü sınıfın ayrıcalığındadır. Kültür konusunda iktidar verilmiş ayrıcalıklı olanlar, eseri algılamanın zorunlu olarak birikim gerektirdiğini, birikimi de edindiğini unutur ancak sanat sevdası ilk görüşte aşktan değil uzun süre içli dışlı olmaktan doğar. İlk bakışta ölümüne sevmek diye bir şey var elbette, ama bunun için önce okumak gerek (özellikle de çağdaş resim için). Kültürel olarak ayrıcalıklılar ve pis fakirler eser karşısında ne yapıyor
Kültürel olarak ayrıcalıklılar, eseri, sanatçının tarzının, döneminin veya ekolün üslubunun söz konusu olduğu yerle birlikte ele alır. Sanat sevdalısı eserin kuruluşunun ilke ve kurallarını birer ilke ve kural olarak formülleştirmeden ve bilinç düzeyine çıkarmadan içselleştirir. Kültürel olarak ayrıcalıklılar eserlerle içli dışlı olacak ve bu temas hali kültürel ihtiyacı doğuracaktır. Pis fakirler ise temas halinde olamadıkça kültürel etkinlik eksikliğin farkında bile olmayacaktır. Ayrıcalıklılar eser karşısında süreç içinde temas halinde olmanın verdiği sanatsal kod okuma sistemiyle mesajı alır. Pis fakirler ise mesaj kavrama olanaklarını aştığında alacalı bulacalı renk cümbüşü, gereksiz birtakım rengarenk lekeler olarak gördüğü şeye ilgisini kaybeder. Kendisi için fazlasıyla zengin olan mesaj tufanı karşısında boğulduğunu hisseder ve mesajın üstünde pek durmaz.
Pis fakirler açık sergiyi bir mağaza olarak görür, müzenin yol yordam bilen ayrıcalıklıları ise bundan hoşnutsuz olur. Tavır değişikliği, kutsal olmayan evren ile kutsal olan arasında bir çizgi çeken şu karşıtlıklarla özetlenebilir. Dokunulabilir – dokunulmaz; gürültü – düşünceli sessizlik; çarçabuk ve rasgele dolaşma – yavaş ve düzenli gezinme; satıştaki eselere alıcı gözüyle bakma – paha biçilemez eserlere yönelik saf beğeni.
Okunurluk bakımından oldukça kötü bir eser, her ne kadar dili genellikle teknik olmaktan uzaksa da kimi zaman okurun karşısına çıkan matematik formülleri, grafikler ve istatistikler yorucu oluyor; ampirik bir çalışma olmasının doğal sonucu ise de böyle bu. Fakat bu sorun, yani okunurluk sorunu bir yana bırakıldığında karşılaşılan şey, muazzam bir çalışma. Kitabın sonuç bölümünde "malumun ilamı" denilse çalışma için (ortaya konulan verilen zaten bir kitle tarafından bilinmesine gönderme yapılarak) malumun ilamından daha fazlası kesinlikle var. Bunun yanı sıra Bourdieu'nün eserleri için iyi bir başlangıç olduğunu sanmıyorum; açıkçası ben, onun düşüncesine ilişkin daha önceden edindiğim bilgiler (kimi okulda, kimi başka kitaplarda) sayesinde daha iyi bir anlamlandırma yaptım sanıyorum, ki bir yerde ilk kitabından son kitabına kadar Bourdieu'nün peşinden koştuğu ve anlayıp anlatmaya çalıştığı "kültürel eşitsizlikler"in bir parçası olarak anlaşılması bana kalırsa daha iyi bu metnin de.
"The charismatic ideology opposes the authentic experience of the work of art as 'affection' of the heart or immediate intuitive experience, with the painstaking steps of logical understanding and its cold commentaries, while ignoring the social and cultural conditions which make such an experience possible, and while at the same time treating the virtuosity acquired through a long process of familarization, or through the disciplines of a methodical apprenticeship, as a natural gift."
muito bom mas damn a pain to read
This entire review has been hidden because of spoilers.
bir sanat sevdalısı olarak bu alanda gördüğüm en profesyonel araştırma. sanat müzeleri genellikle halka açık ve çoğunluğu ücretsiz olduğu halde herkes kapıdan girmez. kim neden ve nasıl girer? ne hisseder? hayatı boyunca kaç müze gezmiştir? müze gezilerinin yoğunluğu ve zaman dilimi nedir? gibi pek çok ilgi çekici soruya cevap vermeye çalışan bu kitap akademik yazına uzak olanlar için yorucu olabilir. çünkü yapılan araştırmanın sorularından hedef kitlesine, analizinden sonuçlarına kadar apaçık her aşamasına yer verilmiş. kısaca şöyle: içine doğduğumuz aile, sınıf, şehir, ekonomik ve sosyokültürel yapı bizim sanata yaklaşımımızı belirleyen ana etkendir. aslında bu faktörler eğitim durumumuzu, seviyemizi, ardından seçtiğimiz meslek ve kazancımızı da etkilemektedir. kendini kabul ettirme ya da salt burjuva özentisi de olabilir kişiyi sanata yaklaştıran. ancak toplumsal refahın yükselmesi sanata eğilimi arttırıyor şüphesiz ve tabii ki "eğitim şart". eğitimin etkisiyle tüm bu saydıklarım dalga dalga iyileştirilebilir ve belki güzel gelecekte sanata daha çok zaman ve emek ayıracağımız günler gelir. ümitle.
“If this is the function of culture, and if the love of art is the clear mark of the chosen, separating, by an invisible and insuperable barrier, those who are touched by it from those who have not received this grace, it is understandable that in the tiniest details of their morphology and organisation, museums betray their true function, which is to reinforce for some the feeling of belonging and for other the feeling of exclusion.”
Absolutely brilliant. Also, absolutely unreadable. But definitely read it anyway because MAN this guy is a GENIOUS.
Très intéressant beaucoup de chiffres que je n’ai pas lu mais certains passages et points de vue sur l’accès à l’art, le microcosme du monde de l’art ou encore l’hypocrisie de l’art accessibles sont très pertinent.
This book is heavy on statistics and methodology but light on interpretation. I did not find it useful for understanding more of Bourdieu's theories on museums; I will turn to his essays instead.
Esse livro, apesar de ser dos 1960, traz diversos insights sobre o mundo da arte e dos museus e a socieadade. Além de muitas discussões de metodologias de pesquisas nesses temas e espaços - uma verdadeira aula sobre essa discussão que ainda permanece bastante contemporânea.
Mas, Gzuis, por que ler Bourdieu é sempre tão difícil???
(Lendo pela segunda vez, revisitando meu TCC, e agora finalmente conseguindo entender as contas e os dados estatísticos - mas ainda com dificuldade em Bourdieu haha)