Paperback. 13,70 / 23,00 cm. In Turkish. 136 p. Edited by Gülsen Iseri Cover design by Berkcan Okar Prepared by Dogukan Alyaz, Nurgül Kissacik, Sevval Ulusoy Hazirlayan : Günnur Aksakal "Che Guevera'nin bir kitabindan basladilar yakmaya. Kitap oldugu gibi atilsa yanmazdi. Önce kitabin kapagini yirtiyorlar, sonra beser onar sayfa tutup, dikis yerlerinden ayiriyorlardi. Ipli olanlari zor ayirdilar." Arafat'ta Bir Çocuk 12 Mart Muhtirasi'nin etkisi altinda yazilan, birbirinden bagimsiz sekiz hikâyeden olusuyor. Bir kusagin, ömrü boyunca izini tasiyacagi sürgün günlerini anlatiyor. Usta edebiyatçi Livaneli'nin kendi hayat deneyiminden damitarak kaleme aldigi bu hikâyeler, sürgün hayata dair olaganüstü gözlem ve tasvirlerle örülüyor. Zülfü Livaneli, bu kez hayal kirikligina ugramis, aldanmis, yalniz ve melankolik insanlari anlatiyor. Karakterlerin travmalari ve iç hesaplasmalari apaçik göz önüne seriliyor. Edebiyatin en eski temalarindan olan ve hâlâ güncelligini koruyan sinirlar, gurbet ve mültecilik konularina odaklaniyor. Isim babaligini Yasar Kemal'in yaptigi ve ilk kez 1978 yilinda yayimlanan Arafat'ta Bir Çocuk, sadece Türkiye'de degil, dünya çapinda ilgi gören bir edebiyat yapiti. Almanca ve Farsça gibi dillere çevrilen, Almanya ve Isveç'te televizyona uyarlanan bu eser yeni basimiyla okurlarla bulusuyor.
Tam adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. 1946 yılında Konya-Ilgın’da doğan Livaneli, yazarlık kimliğinin yanında saygın bir müzisyendir. Müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül almış ve eserleri John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından yorumlanmıştır. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Bugüne kadar üç uzun metrajlı film yönetti; "Yer Demir Gök Bakır", "Sis" ve "Şahmeran". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi bir çok televizyon şirketine satıldı.
Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk - Kul Forumu'nda yer aldı.
Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.
1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, orjinali ilk kez 1978’de çıkan "Nazım Türküsü"adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
Sabah Gazetesi'nde köşe yazarlığına yaptı. Bir dönem CHP'den Milletvekili olarak aktif siyaset hayatına da katıldı.
Yorumlara bakıyorum da, herkes sekiz farklı hikayenin bir arada derlendiği bir öykü kitabı olduğunu nasıl anladığını yazmış. Ben de ilk hikayeyi bitirip de bağlantılı zannederek ikincisinden hiçbirşey anlamayınca anladım :)
400 sayfalık kitabı kısa, 600 sayfayı orta uzunlukta, 800 sayfa için iyidir diyen biri olarak 8 sayfalık öyküler bana birşey ifade etmiyor. Bunu bir kez daha anladım. Ahmet Ümit - Şeytan Ayrıntıda Gizlidir de böyleydi. Daha kimin kim olduğunu, hikayenin konusunu anlamadan bitiyordu. Bu da öyle. Hiç keyif alamadım.
Ancak eğer her biri birer kitap olsaydı, 200 sayfalık bile olsa eminim ki çok daha fazla beğenirdim. Kaldı ki yazarın yarattığı bir evren yok. Başında "karakterler gerçek değildir" yazsa da pekala bu hikayelerden onlarca, yüzlerce oldu ülkemizde. Satırları uçarcasına okurken, o insanların çaresizliklerini, umutsuzluklarını, kaybolmuşluklarını hissettim.
Yaşananlardan biraz olsun ders almamış ülkemizde, bir kıvılcımla aynı şeylerin yeniden yaşanabileceğini bir kez daha gördüm. Dün işçi olarak, dil bilmeden kaçanlar bugün tahsilli olarak, yabancı dili ile kaçıyor. Sahne farklı, konu aynı.
The book consists several stories. Actually, the book is not reflecting to Livaneli's original story style but the stories are well. The story of Arif and his guest weaving worker, explaining the suspect life difficulties. Berat's trip towards to Germany and his first days there, A jail interview in the Germany between wife and Husband and Bekir's story with the police uniform. Nice book and nice stories.
Ömer Zülfü Livaneli'nin 1978 yılında yayımladığı, ilk verimli edebi öykülerinden oluştuğu söylenen kitap. Gerçi kendisi hikaye denmesinden daha çok hoşlanıyor.
Arafat'ta Bir Çocuk, 1960'lardan itibaren ve 12 Mart 1971 sonrası Türkiye'deki sağ-sol çatışmasının yaşandığı, şair/yazarların hapise atıldığı, işçi ya da siyasi mülteci olarak Türkiye'den Almanya'ya ve diğer başka Avrupa ülkelerine göç eden insanları/sürgünleri, geçim sıkıntısı içinde olan ama hayallerinde bambaşka hayatlar kuranları anlatan birbirinden bağımsız 8 farklı hikayeden oluşuyor. Hikayelerin bazıları Türkiye'de bazıları yurtdışında geçiyor ama hepsinin ortak bir noktası var; arada (Arafat'ta, Araf'ta) kalmış karakterleri anlatıyor. Beni en çok etkileyen hikaye, aynı zamanda kitaba ismini veren "Arafat'ta Bir Çocuk" oldu. Ailesiyle kendi ülkesinden ayrılıp bambaşka topraklarda yaşam mücadelesi veren küçük bir çocuğun yaşadığı zorlu adaptasyon süreci; dil sorunu, okul arkadaşları tarafından dışlanması, her fırsatta çeşitli önyargılara, kötü davranışlara maruz kalması ve tüm bunlarla alakalı verdiği psikolojik savaş gerçekten uzun uzun düşündürdü beni. Yazarın bu kitaptaki dili şimdiki akıcılığında değil tabi. Hatta bazı yerlerin anlaşılması güçtü bana göre fakat her ne şekilde yazmış olursa olsun 60'lar ve sonrası Türkiye'yi çok güzel anlatmış her bir hikayede.
“Şiir iç denge ister. Tek tek kişilere değil, kitleyle uğraşmaktır şiirin işi.”
İlk olarak “Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm” kitabını okuyup çok beğenmiştim Zülfü Livaneli’i. Fakat bu kitabını pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Bu kitabı sevmeyi çok istedim ama olmadı. Belki öykü türünde çok fazla kitap okumadığım içindir. Kitapta 8 farklı hikâye var. Hepsi birbirinden farklı ama temel olarak; sürgün, sağcılar, solcular, gurbet ve tüm başkarakterlerin araf’ta kalmaları konu edinilmiş. Ben siyasi kitap okumayı çok sevmem ve bu kitaba bu yüzden biraz ön yargı ile başlamıştım. Yinede önyargılarımı yıktıracak bir kitap olmadı. Neredeyse çoğunda, babaların ya da ağabeylerin, kendi çocuklarına, eşlerine ya da kız kardeşlerine davranış biçimleri çok abartılıydı. Yani kötü bir biçimde. Her ne kadar kitabın başında “bu öykülerdeki kişiler gerçek yaşamdan alınmamıştır” ibaresi yer alsa da bu beni çok rahatsız etti. Sadece son öyküde, başkarakterin yaptığı şeyden pişman olması ve yazarın bize o duyguları çok güzel aktarabilmesi. Onun dışında sevdiğim başka bir hikâye yoktu. Sanki karakterlerin dünyasına ortadan dalıyoruz ve sonu da bizim anlayamadığımız bir şekilde bitiveriyor. Tabi hikaye oldukları için bu durum doğal belki ama üst üste aynılarını okuyunca artık rahatsız olmaya başladım. Öykü okumayı seviyorsanız öneririm ama onun dışında Zülfü Livaneli’nin başka kitaplarına göz atmanızı tavsiye ederim.
Kitaba adini veren Arafat'ta Bir Cocuk hikayesini cok sevdim. Bir cocugun gozunden irkcilik,haksizliga ugrama,isyan duygulari cok guzel anlatilmis. Okurken Yilmaz'in yaninda olup onun kucucuk ellerini tutabilmeyi cok isterdim.
#bizimbuyukchallegemiz #9 Cok sevdiginiz bir yazarin kitabi
Bir çok öyküde bir çok farklı karakter. Bir çok farklı hayat. Siyasi göçler, sıkışıp kalmışlıklar, doğuştan ezilmişliğin hesabını sormak isteyenler.. Türkiyede en çok gazete haberi olanlar aslında bir anlamda. Bir çırpıda okunan kitap bir puanı sanırım içime saldığı kasvetten kaybetti.
Livaneli kalemine değer verdiğim bir yazardır ancak anladım ki kendisinin hikayeleriyle pek anlaşamıyorum. 8 farklı hikayeden oluşuyor. Gurbette olmak, yabancılık, ait olamama ve bir çeşit bunalım hali üzerinden birleşiyor bu hikayeler. Livaneli kendisinin de tıpatıp veya benzer yaşadığı durumlardan yola çıkmış olmalı. Kitaba adını veren Arafat’ta Bir Çocuk’u okurken hep ‘ben bunu bir yerde daha okudum’ hissini yaşadım sonra öğrendim ki öncesinde okuduğum Livaneli’nin, Şapka kitabındaki hikayenin orijinaliymiş. Ben ne yazık ki keyif alamadım bu hikayelerden. Livaneli belki romandan daha çok seviyor olabilir bu türü ama ben onun romanlarda her şeyi didiklemesini, karakterlerini uzun uzun anlatmasını daha çok seviyorum. O yüzden bu hikayeler havada kalmış hissini uyandırdı bende.
Anladığım kadarıyla aynı dönemde geçen farklı hikayelerden oluşuyor. Hepsi Türkiye'yle bağlantılı insanlar. Kimi siyasi olaylardan etkileniyor, kimi Almanya'da yaşamakta zorluk çekiyor, kimi oraya gitmekte, kimi kendi ezikliğini bir üniformayla gidermeye çalışıyor, kimi de kendi hayatından ve işinden nefret ediyor ve acısını karısı ve çocuklarından çıkarıyor. Karakterlerin hiçbirinin psikolojik sağlığı yerinde değil. Hepsinin, birbirinden farkklı olsa da, içinde debelendiği bir sıkıntısı var. Hikayeler bu sıkıntıları işliyor ve hiçbir hikayenin sonunda bu sıkıntılar çözülmüyor, hatta, bazen daha da yoğun olarak devam ediyor. Okurken herhangi bir başarı veya tatminkarlık duygusuyla karşılaşmıyorsunuz. Sadece o insanların hayatlarından belli bir kesit okuyorsunuz. Bu kesitte de kahramanların hayatlarında önemli bir değişim olduğu söylenemez. Daha çok bir durum incelemesi şeklinde öyküler. Kasvetli bir kitap. Bütü Kuşların Öyküsü hikayesini de pek iyi anladığım söylenemez. Anlatım yöntemini karışık, takip etmesini zor buldum.
Türkiyenin bir dönemini, o dönemi yaşayanların ruh hallerini farklı karakterlerin bakış açılarından aktaran çok güzel bir öykü kitabı. Bir dönem yaşanıyor ve birbirinden farklı, alakasız insanlar o olaydan nasıl etkileniyor, neler yaşıyor ayrı ayrı okuyorsunuz kitapta. Anlatımı dili tadı buradan aktarılamaz bence. Zülfü Livaneli Rüzgarlar Hep Gençtir kitabında hem kitaplarımda hem de şarkılarımda duyguların aşırı ifadesinden hep kaçındım diyordu, bence duygular biraz anlatılmalı derinliği, detayı okuyucuya bırakılmalı, o kısımları okuyucu tamamlamalı.. okuyunca ne kadar zarif bir düşünce demiştim hayranlıkla... o kitaptan hemen sonra Arafat’ta Bir Çocuk kitabını okuyunca daha bir dikkat ettim bu konuya sanırım ve kitaptaki her hikayede o zarafeti buldum, tam Zülfü Livaneli’nin tarif ettiği gibi. Duygular her hikayede çok yoğun ama asla aşırı değil, abartı değil, zarif bir yoğunluk bu, hani biraz az olsa eksik, biraz çok olsa fazla olacak gibi..
"Düşmanlık dolu bir dünyaydı bu . Niye bu kadar anlayışsızdı insanlar birbirine karşı ?"
Sekiz hikayeden oluşan Arafat'ta Bir Çocuk ilk olarak 1978 yılında yayımlanmış. 12 Mart muhtırasının etkisi ile yazılan öykülerde yazar kendi hayatından deneyimleri kaleme alırken gözlemlerinden de yararlanmış.
Göçmenlik , farklı olmanın zorlukları , farklı olana bakış açısı, iç hesaplaşmalar , gurbet gibi yalnızlık ve melankoli kokan hikayeler yer alıyor kitapta.
Sıkıntıları , zorlukları vatanında bırakarak uzak ülkelere gitsek de asla vatandan ve sorunlardan uzaklaşamıyoruz. Çünkü bütün hisler de bizimle birlikte göç ediyor . Berat Koza isimli karakterin anlatıldığı hikâyede olduğu gibi ne kadar uzaklaşsak da geriye dönüp baktığımızda "bir arpa boyu yol gittiğimizi " fark ediyoruz .
Her bir hikayeyi dikkatle okudum yine . Onların özlemine , sıkıntısına eşlik ettim, onlarla sıla hasreti çektim ... Öykü sevenler için bulunmaz bir hazine bu kitap .
Livaneli'den okuduğum ilk hikaye kitabı oldu. 8 tane öykü bulunan kitapta ortak nokta olarak, ülkeler, dinler ve kişiler arasına sıkışan çocuklar ve insanlar göze çarpıyor. Romanlarından basit bir dil kullandığı için, aynı yazardan hikaye okuyunca o basitlik yerini birden anlaşmazlığa bırakıyor. Öyküleri anlayabilmek için çaba sarf etmek güzeldir fakat karakter ya da durum gelişimlerini anlayabilmek için uğraş vermek biraz yorucu oluyor.
Hikayelerin ilgi çekici başlayıp merak anlamında dipte son bulması da ayrı bir sorun.
Romanlarındaki tadı alamadım. İyi bir başlangıç kitabı da değil bana göre.
Klasik Livaneli kitaplarından alınan lezzet, üzülerek söylüyorum ki bu kitapta yok. Arafta kalan, sınırları aşamayan, zorlukların dağ gibi olduğu hikayeler. Uzun ve derin bir romandansa, Livaneli bu kitabını 1978 senesinde farklı bir tür olarak paylaşmış. Öykü yerine hikaye denmesini istediği bu kitabında, bence her biri aynı tadı bırakmıyor damakta. Bazısının neden anlatıldığı ve konunun nereye vardığını çok anlayamadım, sonu bariz havada kalmış. Ancak yine de, Arafat’ta bir çocuk ve Görüş favori ikilim.
LİVANELİ benim favori yazarlarımdan. Şimdiye kadar pek çok kitabını okudum. Başta Seranad olmak üzere hepsini de elimden bırakamadan büyük bir keyif ve heyecanla okudum. Lakin bu kitap benim için tam bir işkenceye döndü. Sekiz kısa öyküden oluşmasına rağmen kitap bir türlü akmadı. Bu nedenle bitirmem bir yılı aşkın bir zaman aldı. Eğer Livaneli kitapları okuyorsanız - okuyacaksanız bir liste yapın ve bu kitabı en sona bırakın derim..
Her nedense pek uyuşamadığım bir kitap oldu. Aslında dili, betimlemeleri, anlatımı güzeldi ama belki kopuk geldi belki beklentim çok yüksekti, belki doğru bir zaman değildi neticede olmadı, olduramadım. Yine de ülkemin arafatta kalan insanlarına çok iyi ayna tutmuş. Ülkecek hep arafatta hayatlar yaşadığımızı düşünen biri olarak hikayeler bana çok tanıdık geldi. En çok da "bir arpa boyu"nu beğendim.
Livaneli’nin kitapları içinde en zayıfı diyebilirim. Fakat olaylar zamanına göre önemli anılar yansıtıyor. Refere ettiği dönemlere göre bir arpa boyu yol alınmayan Anadolu ve kent yaşamını tekrar ediyoruz. Hemen hemen her kitabında ibn-i Haldun’dan alıntılanan “ coğrafya kaderdir “ geçmese de öykülerde geçen mekanları farkettikçe alıntılanan sözü hikayeleştirmiş diyebilirim.
Livaneli'nin en eski kitaplarından olduğunu öğrendikten sonra daha bir hoşuma gitti. Tüm kitapları gibi yalın ve doğaldı. Öyküleri kısa tutup duyguları tam kararında yansıtıyordu. Livaneli'den romanlar da çok güzel ama belki öyküleri benim için bu defa daha vurucuydu, belki de böylesine ortak ama bir yandan da çok farklı hayatlara bir arada değindiği içindir.
Yazar 1971 siyasi döneminden sonra eseri oluşturmuş o yüzden hikâyelerinde o dönemin izlerini, toplumsal ve bireysel sonuçlarını görüyoruz. Hikayelerindeki karakterlerin ortak özelliği kendi toplumlarında daha doğrusu kendi içlerinde sorunlar yaşamaları. Hikayeler belli bir sonuca vardırılmamış sanki bizim yaşayarak görmemiz isteniyor.
7 adet surgun, darbe konularina odakli kisa hikaye anlatiliyor. Livanelinin karakterlerinin derinligi insanin kendinden bisiler bulabilmesini ya da cok farkli kisilerle empati kurabilmesini sagliyor. Insani alip goturebiliyor. En hosuma gidenler, fake polis, kotu baba ve yurtdisina gocen ogrenci oldu.
Yazarın ilk yıllarında yazdığı bir kitap olduğu için edebi olarak zayıf yönleri olsa da kitap içerisindeki her bir hikaye vermek istediği empati duygusunu okuyucuya çok güçlü bir şekilde hissettiriyor.
Livaneli'nin edebiyata ısınma kitabı olduğunu düşünüyorum. İlk kitaplarından biri.. yazım dili yalın, ancak tam oturuşmamış, ama sonuç olarak tabii ki bir Livaneli kitabı. Yaşanmışlıklardan yazılan kısa hikayeler... Tavsiye ederim elbette.
Kısa kısa hikayelerden oluşuyor. Hikayeler güzel ancak ben böyle kısa hikayeli kitapları çok sevemiyorum. Livaneli kitapları çok güzel olduğu için bu o kadar beklentimi karşılamadı. Ama kısa sürede bitiyor.
Güzel kitap, akıcı olduğu için hızlıca okunuyor ama okunmasa da olur :) Hikayeler iyi ama hep havada kalıyor, mesajı alsan da bir sonu yok hiçbirinin :)