Zülfü Livaneli kırk dört yıllık dostluğun penceresinden Yaşar Kemal’i anlatıyor.
“Yaşar Kemal’in çevresinde esen, sanki kişiliğinin ve bedeninin ayrılmaz parçası olan, gittiği her yere, girdiği her mekâna, sanki onunla doğmuş gibi farkında olmadan taşıdığı bir rüzgâr vardı. İster yabancı ister bizden, ister köylü ister kentli, ister kadın ister erkek, herkesi etkisi altına alan bir rüzgârdı bu. Unutulmaz roman kahramanlarından Yel Veli gibi sürekli koşarak ölümden kaçmak istediği için oluşmuyordu bu rüzgâr. Koca gövdesiyle onu da, yanındakileri de bazen lodos gibi sersemletiyor, bazen garbi yeli gibi ferahlatıyor, bazen şiddetlenip çevresinde ne varsa önüne katıp sürüklüyordu.”
Zülfü Livaneli kırk dört yıllık dostluğun penceresinden Yaşar Kemal’i anlatıyor. Edebiyat sohbetleri, türküler, anılar birbirini kovalarken Yaşar Kemal’in edebi kişiliği ile siyasi duruşu da ayrıntılı bir şekilde yer alıyor bu kitapta.
Tam adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. 1946 yılında Konya-Ilgın’da doğan Livaneli, yazarlık kimliğinin yanında saygın bir müzisyendir. Müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül almış ve eserleri John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından yorumlanmıştır. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Bugüne kadar üç uzun metrajlı film yönetti; "Yer Demir Gök Bakır", "Sis" ve "Şahmeran". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi bir çok televizyon şirketine satıldı.
Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk - Kul Forumu'nda yer aldı.
Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.
1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, orjinali ilk kez 1978’de çıkan "Nazım Türküsü"adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
Sabah Gazetesi'nde köşe yazarlığına yaptı. Bir dönem CHP'den Milletvekili olarak aktif siyaset hayatına da katıldı.
Livaneli her zaman yaptığı gibi kendini her şeyin merkezi yapmaktan vazgeçmeyecek kadar bir şimarık çocuk tavrında devam ediyor. Tabiki kimse mükemmel değil ve herşeye rağmen onu çok seviyoruz okurlar olarak. İyi bir yazar ve iyi ve başarılı sanatçı kendini tam bir solcu devrimci gibi yansıtmasına rağmen salon sosyalisti olma sınıfını atlayacak biri değil mutlaka. Bu bir kusur mu değil tabiki- kusur kendini başka türlü lanse etmesi. Kitap Yaşar Kemalle ilgili olmasına rağmen daha çok livanelinin kurumlanarak kendisini öven yazılarını gözümüze sokmuş. Yine de epey bilgi kaynağı oldu.
Avrupa'da onur ödülleri alan, eserleri kırktan fazla dile çevrilmiş, bir kitabı operaya sahne olmuş, hem Anadolu'nun hem dünyanın en büyük yazarlarından biri Yaşar Kemal... Ve aynı Yaşar Kemal ölümünden birkaç sene önce verdiği bir röportaj yüzünden Türkiye'de hapis cezası alıyor... Bu ülkenin utanç listesi saymakla bitmez...
Yaşar Kemal’i kırk yıllık dostu olan Zülfü Livaneli’nin kaleminden okumak, sevinciyle üzüntüsüyle birlikte anılarına ortak olmak gerçekten çok keyifliydi. Aynı zamanda o dönemin Türkiye’sini ve yaşananları da bizlere hatırlatıyor. Tavsiye ederim.
“Batı kültürünü özümsemek başka, batı kültürünün maymunu olmak başka. Biz iki yüz yıldır batıya öykünüyoruz. Bunun içinde yaratamıyoruz. Mustafa Kemal çağında kendimize, kültürümüze bir dönüş başladı. Biz o çağda büyük bir kültür tortusuna sahip olduğumuzu anladık. Kendi halk değerlerimize kavuştuk.”
“Millet olarak ne zaman bağımsız olmuşsak, dikkat edelim, o zaman yaratıcı olmuşuzdur. Bir Nazım Hikmet’i yaratan, Mustafa Kemal çağının bağımsızlığı, kendine dönüşüdür. Ve hala yaratıcı gücümüz azıcık da olsa sürüp gidiyorsa Mustafa Kemal çağının bağımsızlık düşüncesinden dolayıdır.”
“Tarih boyunca her savaş bir yıkım olmuştur. Yenenler de yenilenler de, savaşların dışında kalanlar da aynı yıkımdan kurtulamamışlardır. Savaşlar insanların ölüm fermanıdır, savaşlar üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır. “
“Gerçek sanatçı ise gittikçe devleşir. Çünkü sanatın ölçüsünü, kerameti kendinden menkul bir avuç insan değil, büyük kitleler ve zaman koyar.”
“Benim umudum, okumayı yazmayı bilmeyen milyonlarca kişide. Bizi onlar kurtaracak. “
Zülfü Livanelinin tüm romanlarını severek okumuşumdur. Yaşar Kemal ise üzülerek söylüyorum ki henüz okumadığım yazarlardan. Çok önemli bir yazar bunu hep biliyordum ama Zülfü Livaneli’den ayrıca okumak , 40 yıllık dostundan Yaşar Kemal’in hayata bakışını öğrenmek çok güzeldi. Livaneli çok özlüyor dostunu, sohpetlerini a kadar açık ki , derin üzüntü ve özlem kitabın her satırımda hissediliyor. Yaşar Kemal in romanlarına başlamadan önce bakış açısını anlamak için güzel bir referans kitabı oldu benim için..
Bu kitapla ilgili en çok aklımda kalan şey; insandan üst-insana giden yolun tasvir edildiği Nietzche teorisi oldu. Onun dılında kitap, Yaşar Kemal'i daha çok merak etmemi sağladı ve hayranlık duydum pek çok yönüne. Ama birbirini sürekli tekrar eden düşünceler var sonlara doğru -kitabı gereksiz yere uzattığını düşündüğüm-, onlar da olmasaydı daha güzel bir intiba bırakırdı kitap bana göre
"İnce Memed romanı yayınlandığı zaman Behice Boran'ın aklı, dağ başında yanan ateşe takılmış. Yaşar Kemal'e kimsenin bulunmadığı o dağ başında ateşi kimin yaktığını sormuş. Yaşar Kemal'in Boran'a verdiği cevap, roman dünyasını ve kendi gerçeğini açıklar nitelikte: O ateşi ben yaktım Behice Hanım."(s:53)
Kitabı okumaya başladıkça artan ve bitirince tavan yapan bugüne dek hiç Yaşar Kemal kitabı okumamanın vermiş olduğu mahcubiyet.Kitap için en kısa yorum sanırım bu şekilde olurdu.
Zülfü Livaneli'nin dilinden büyük usta Yaşar Kemal'i okumak isterseniz ki bence mutlaka okuyun bu kitap aradağınız kitap olacaktır.
Selam olsun Türklerin en Kürdü, Kürtlerin en Türküne..
Çoğunluğu bir övgü metni, ama beşte birinde değerli tanıklıklar, gözlemler var. Ustanın yazdığı şeylerin yaklaşık yarısını okumuşum, bu demek ki, daha çok güzel Yaşar Kemal okumaları bekliyor beni.
Zaten bu ülkede her konuda fikir beyan edenler genellikle kitap okumuyor.
Yıllar içinde Kemalizm kavramı, Mustafa Kemal’le ilgili her şeyi karalamak için kullanıldı, batı ülkelerinde faşimzle aynı anlamda kullanılır oldu.
Olaylar mı insanlara göre gelişiyordu, yoksa insanlar mı olaylara göre biçimleniyordu.
Dünyada bana bundan sonra korkunç olan nedir diye sorarlarsa insanoğlunun bir felaket sonunda susup taş kesilmesidir derim, elle tutulur gibi maddeleşmiş bir korkunçluk..
Türkiye’yi kavramak zor çünkü cennetle cehennem hep bir anda yaşanıyor.
Avrupa' da onur ödülleri alan, eserleri bir çok dile çevrilmiş, bir eseri operaya sahne olmuş, hem Anadolunun hem de dünyanın en büyük yazarlarından Yaşar Kemal... Ve ne gariptir ki aynı Yaşar Kemal ölümünden birkaç yıl önce verdiği bir röportaj yüzünden Türkiye' de hapis cezası alıyor. "Aslında biz dünyanın derin gerçekliğini algıladığımız zaman, o dünya da bize uygun bir biçimde davranıyor ve hayat, sanatı taklit etmeye başlıyor."
Yaşar Kemal ile 40 yıllık dostluğumuz, binlerce anımız var (kitabın en az 10 yerinde bu cümleyi de kuruyor) deyip kitap boyunca 5-10 anıyı, olayı ve görüşü tekrar tekrar anlatıyor. Gazete yazıları ve röportajlardan kes-kopyala-yapıştır bir kitap.. Yaşar Kemal çok daha iyi anlatıyı hak ediyor diye düşünüyorum..
Yaşar Kemal’in tam da tahmin ettiğim güzellikte bir insan olduğunu bu kitapla pekiştirmiş oldum. Livaneli ile olan dostluğunu biraz kıskanmış olabilirim. Bize bıraktığın miras için müteşekkirim “gözüyle kartal avlayan yazar.”
Zulfu Livaneli'nin yalin ve akici dilinden Yasar Kemal'i boylesine denli tanimak cok degerliydi. Cok guzel anilar, bilgiler ve Yasar Kemal'den ogrenilecek bircok sey sigdirildi bu kitaba. Cok etkileyici ve dusundurucu. Hayati boyle cesaretle savasarak yasamak, her yigidin harci degil.
Bu kadar zor günlere rağmen bu kadar güzel bir insanın var olması ve tüm bunları yine müthiş bir dille yazan Zülfü Livaneli. İyi ki varlar. Umarım bizde bu güzel insanların binde biri kadar olabiliriz.
40 yıllık bir dostluğun hikayesi... Kişisel olarak hiç tanımamama rağmen; kitaplarından, anlattıklarından, hakkında yazılanlardan etkilenerek kafamda oluşturduğum, Yaşar Kemal'di kitapta yazılan, yazar Yaşar Kemal'i mi okudum, yoksa Zülfü Livaneli'nin Yaşar Abisini mi ayrımına varamadım. Doğallığını, insanı ve doğayı tanımasını, sevmesini, gerek okuyucusuna gerek dost çevresine öyle yansıtmış ki, paylaşılanlar farklı olsada hatta paylaşılan sadece yazdıkları olsa da ortaya aynı sonuç çıkıyor.
Zülfü Livaneli yine yalın kalemiyle sade diliyle, okuyucuyu, biyografik detayların ağırlığından kurtarıyor. Anılarına yorumlarını da katarak ortaya bir ziyafet çıkarıyor. Ama, kitabın önsözünde okuyucularından gelen 'Yaşar Kemal'i yaz' isteklerine cevapsız kalamadığını belirtiyor. Belki bu nedenle biraz yetersizlik vardı kitabında, muhtemelen ölüm yıldönümüne yetiştirme çabasından, 40 yıllık bir dostun yokluğuna alışamamanın verdiği ağırlıkla, tam yansıtamadı hissettiklerini ki; kitabı Yaşar Kemal hakkında geçmişte yazdığı yazılarla harmanlamış. Güzel ve keyifliydi elbette ama üzerinde biraz daha çalışılsa biraz daha kendine zaman verip öyle yazmaya başlasa çok daha güzel olabilirdi.
yaşar kemal hakkında yazılmış bir güzelleme... zülfü livaneli yaşar kemalle olan dostluğunu çok güzel anlatmış.
mesela ben yaşar kemal'in Atatürk'ü sevdiğini, bölünmeye karşı olduğunu,barıştan yana olduğunu, mitterand'la dost olduğunu,nobel'e aday olduğunu, bir sürü ödüle sahip bir yazar olduğunu bilmiyordum. bu kitapla öğrenmiş oldum ve yaşar kemal'in ince memed'ini merak etmeye başladım..
yaşar kemal gerçekten de nobeli hakeden bir yazar... orhan pamuk'tan eksiği yok hatta fazlası var diye düşünüyorum...
yaşar kemal'in; fırat suyu kan akıyor baksana, karıncanın su içtiği, tek kanatlı kuş, çakırcalı efe, yılanı öldürseler adlı eserlerini okudum.. bir ada hikayesinin devamı sıktığı için seriyi tamamlayamadım.
incelememi zülfü livaneli'nin şu sözüyle tamamlamak isterim...
işte söz sanatının gücü. boşuna kuran "oku!" emriyle, incil "önce söz vardı!" cümleleriyle başlamıyor. önce söz vardı, sonra da söz olacak.
“Kartallar uçtuğu zaman gök görünmez olurdu.1957 yılında bu kartalların bir tanesi bile kalmadı.O sıralarda at vebası salgını çıktı. Atlar öldükçe, leşleri ilaçlıyorlardı.At ölülerini yiyen kartallar da zehirlenerek öldüler. At ölüleri… Kartal ölüleri… Çukurovayı ovalıktan çıkardılar. Bugün çeltik tarlalarıyla birlikte, hiçbir ilacın üstesinden gelemediği yeni bir tür sinek oluştu.
Giderek, doğayı karşımıza alıyoruz. Onu düşman sayıyoruz. Aynı biçimde insanın yarattığı değerleri bozarak onu battal bırakıyoruz. Kendi çelişkilerimize, sınıf sömürülerimize doğayı da ortak ediyoruz.” diyor Yaşar Kemal. Onun dünya görüşünün, edebiyat anlayışının özeti aslında bu sözler. Gözüyle Kartal Avlayan Yazar Yaşar Kemal / Zülfü Livaneli.
"Yağmur gibi yağar başıma taşlar, ille dostun gülü yaralar beni" Bir dost ancak böyle güzel anlatılır, Livaneli her zamanki gibi hakkını vermiş. Anıların içinde neşeyle kahkaha atarken, ülke olarak nasıl bir döngüselliğin içinde olduğumuzu daha kaç kuşağın aynı şeyleri yaşayacağını düşünmeden edemiyorsunuz. Bir de Anadoluyu, Yunus Emreyi, Karacaoğlanı ve kıymetini bilmediğimiz bir çok değeri bir anımsatıcı rolünde yüzünüze çarpıyor.
Livaneli'nin dilinden Yasar Kemal'i tanimak, anlamak, hissetmek cok essiz bir hazdi. Turk edebiyatina biraz meraki olan herkes bu kitabi okumali diye dusunuyorum. Livaneli'nin kalemi ile ilgili yorum bile yapmiyorum zira haddim degil.