Bu kitap, uzun volta seanslarında, sarı duvar manzarasında, üst katın demir karyolasında, alt katta kaloriferin yanı başında tasarlandı. (...) En güzel kitapların en muhteşem manzaralara karşı yazıldığını zannetmeyin. Tersine... Bazen güzel manzaralar karşısında uyuşup tembelleşen hayal gücü, duvarla karşılaştı mı, ardını görmek hevesiyle havalanıyor. Duvara tırmanıyor. Bu da ona yetişmeye çalışan kalemi kamçılıyor.
Zindan zemini kindarlık üretmeye müsait... Onu sabırla derine gömmek, onun yerine tevekkülün çelebiliğini koymak, masumiyetten güç almak gerekiyor. Masumiyetin sessiz bir gücü var. Karanlıktan korkmayan, sözünü sakınmayan, hiçbir kudretliye yaslanmayan, tehdit edilse de uslanmayan bir gücü var masumiyetin... (...) Ona güveniyorum.
Bugüne dek defalarca yakın tarihimize ışık tutmuş olan Can Dündar, 2015 Kasım'ında hapse atıldığında basın özgürlüğü mücadelesinin ve tarihin bir öznesi haline geldi.
Tutuklandık, sadece edebiyatın usta mahkûmlarına selam gönderen bir hapishane kitabı değil, yaşamakta olduğumuz döneme dair de "içeriden" bir tanıklık... (Tanıtım Bülteninden)
Lise öğrenimini Ankara Atatürk Lisesi'nde gerçekleştirdi. 1982 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu. 1979'dan itibaren sırasıyla Yankı, Hürriyet, Nokta, Haftaya Bakış, Söz ve Tempo'da çalıştı. 1986'da İngiltere'de London School of Journalism'i bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde siyaset bilimi dalında yüksek lisansını 1988'de, aynı bölümünde doktorasını 1996'da tamamladı. Televizyona 1988'de TRT'de Seynan Levent ile başladı. 1989'da 32. Gün'de çalışmaya başladı.
Köşe yazarlığı 1994'te Aktüel'de başladı. Aynı yıl günlük köşe yazıları yazmaya başladığı Yeni Yüzyıl gazetesinde beş yıl çalıştı. 1999 Ocak'ından 2000 Aralık sonuna kadar Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 2001 Ocak ayında Milliyet gazetesinde, ADA başlıklı köşe yazılarına başlayan Dündar, bir yandan da NTV televizyonunda Canlı Gaste isimli programı sunuyordu.
Kanalın hükümete yakınlaşma çabası yüzünden muhalif gazetecilerin görevlerine son vermeye başlaması ile Can Dündar NTV'den kovuldu.
Bir süre sonra Artı 1 TV'de program yapmaya başlayan Can Dündar kanal patronunun haberlerine karıştığı gerekçesi ile ekibiyle birlikte istifa etti.
Gezi Eylemleri sürecinde hükümet karşıtı söylemleri yüzünden 1 Ağustos 2013 günü Milliyet gazetesinden de kovulan Can Dündar, kısa bir süre BirGün gazetesinde yazdıysa da Cumhuriyet gazetesi ile anlaştı ve yazılarına Cumhuriyet'te devam etmektedir.
Αγκαλιασμένος από τους αγαπημένους μου, βγήκα από την κλειστή φυλακή της Σηλυβρίας στη μισάνοιχτη φυλακή που είναι η Τουρκία
Κάπως έτσι ολοκληρώνει την πρώτη του συγγραφική απόπειρα ο διάσημος Τούρκος δημοσιογράφος Can Dündar. Μέσα από τις περίφημες φυλακές των δημοσιογράφων στη Σηλυβρίας όπου κρατείται με την κατηγορία της αποκάλυψης κρατικών μυστικών ο Ντουντάρ μας δίνει τη δική του μαρτυρία μέσα από μια ειλικρινέστατη και άκρως παραστατική περιγραφή όλων των δυσκολιών που πέρασε ως κρατούμενος, τους φόβους που αντιμετώπισε, τους ανθρώπους που είχε στο πλάι του και τον υποστήριξαν σε αυτό το δύσβατο μονοπάτι, τα εμπόδια που συνάντησε στο δρόμο του, τον αγώνα του για την ελευθερία του τύπου και για δημοκρατία στην χώρα του, στη χώρα του που τον κρατάει μακριά της και τον αντιμετώπισε ως κοινό εγκληματία. Ένα συγκλονιστικό κείμενο για το τι σημαίνει να είσαι σήμερα δημοσιογράφος στη χώρα που ο Ερντογάν κυριαρχεί ως ο απόλυτος σουλτάνος και ταυτόχρονα να παραμένεις πιστός στην ιδεολογία και τις αρχές σου με οποιοδήποτε τίμημα.
«Η ζωή σ’ ανεβάζει στην κορυφή πριν σε ρίξει στην άβυσσο, όπως το τρενάκι στο λούνα παρκ. Η τύχη σου χαμογελά και μετά κατσουφιάζει, και το μυστικό για να τα βγάλεις πέρα με τα καπρίτσια της είναι να συνειδητοποιήσεις πως ούτε οι κορυφές ούτε οι άβυσσοι είναι μόνιμες»
Ποτέ μην αφήνεσαι. Να κάνεις καθημερινά ντους, να ντύνεσαι καλά. Πάντα να χαμογελάς. Να αντιστέκεσαι.
Can Dündar kitaplarını bir nefeste bitirilsinler diye yazıyor sanırım. Abim Deniz, Yarim Haziran, Aşka Veda ve Tutuklandık kitaplarını birer ikişer günde okudum.
Edebiyatımızda dava ve mücadele kitapları çoktur. Bir döneme o kitaplar aracılığıyla tanıklık ederiz. Hatta o kitabın büyüsüyle yaşarız bir süre. Can Dündar da bu kitabıyla son dönemin otoriter anlayışını alaycı, samimi bir havayla anlatıyor. Hani bir abi çocukken aile meclisinde anılarını anlatırdı ya kahve içerken.. Tam öyle bir havada yazılmış kitap.
Bu mücadele her yerde büyük yankı gördü ve bu kitabı meydana getirdi. Dilerim tüm mücadeleler böyle güzel kitaplarda yaşar.
Can Dündar'ın daha önceki kitaplarında olduğu gibi bunu da bir solukta elimden bırakmadan okudum. Uzun zamandır ülkede olan nadir iyi ve sevindirici, az da olsa ümit verici haberlerdendi onların haklı mücadelelerini kazanmaları. Zaten içeride olmaları alnımızda büyük bir kara lekeydi. Daha çok tecrit günlüklerinden oluşan ve onlara yaşatılan süreci özetleyen bu kitap aslında bir ilk değil. Ama kayda geçen diğer acı hatıralardan biri olarak ibret olmalı bizlere ve gelecek kuşaklara.. ve onlar hep yazmalı.
O dönemi sıkı sıkıya takip etmiştim ancak bu olayın görünmeyen tarafını, Can Beyin o dönemde hissettiklerini okumak apayrı bir boyut kazandırdı o döneme. İyi ki yazılmış, iyi ki okumuşum.
The suppression of the freedom of the press in Turkey and elsewhere is a subject that I've been following with... hell, "alarm" would be an understatement... over these past years. This particular well-publicised case is one I remember hearing about at the time, in the winter of 2015/16, so I was doubly interested in reading Can Dündar's own account of these events. Well worth the read, both for its subject and importance and for the occasionally truly beautiful and poetic turns of phrase.
Bu adam biyografi yazma işinde gerçekten çok iyi. Yazmış olduğu Erdal İnönü, Deniz Gezmiş ve Birand biyografilerinden bu biliyoruz zaten. Kendi hikayesini yazarken daha iyisini ortaya koymuş çünkü kendi duygularını yansıtırken arada bir aracı olmadan okuyucuya direkt ulaşabilmiş. Kitapta bir gazeteci bakış açısıyla nasıl davranılması gerektiği; yazarın kendi doğrularında ilerlerken korksa da çekinse de gazeteciliği hakkıyla yapmak için elinden geleni yapması okuyucuya gayet net şekilde aktarılmış. Duygusal anlatımın çok yüksek olduğu bir anlatı, insan çok kolay empati kurabiliyor yazarla. Gerçekten çok beğendim, mutlaka okunmalı.
Yakın zamanda en hızlı ve en hevesli okuduğum kitap. Çok akıcı, sade ve sürükleyici. Türkiye simulasyonunda gazeteciliğin getirdiği büyük yürek yemişliğin gösterimi.
Bu kadar adaletsizlik ve umutsuzluğa boğulduğumuz, ülkemin bu kadar hoyratça ve pişkinlikle mahvedildiği, satıldığı bir dönemde umut oldukları, bize davranışları ve sözleriyle örnek olan insanların sesi olan Can Dündar a teşekkür ederim. Kitap zaten bir solukta okunan Can Dündar ın o çok iyi bildiğimiz muhteşem anlatımı...
Yazı dilini çok sevdiğim bir yazar, neler olduğunu kendi akıcı kaleminden okumak istiyorsanız tavsiye ederim. Kimin haklı kimin haksız olduğunu ise bence zaman gösterecek. Basın her ne olursa olsun özgür olmalı!
"It's not countries that connect people but their principles: Freedom, democracy, human rights, secularity and justice... Where they are absent, that land could never be our 'country'. Solidarity with the family of humankind helps us free the land where we live from domestic despots and join the free world. We are connected by ideas, conscience and class; ties of considered judgement, not genetic or congenital characteristics like race, colour or nationality. Although most of us had the opportunity to live in comfort somewhere else in the world, the thought never ever crossed our minds; we stayed here. We fought for the future of our country, of our generation and those coming after us. We put our heart and soul into our work, saying, 'We love our country, but what really matters is for our country to love us'."
Das Unrecht, was Can Dündar im Prozess wegen angeblicher Beihilfe zum Terror erfährt, wird zu einer kafkaesken Reise, in der er aus der Isolation und Verzweiflung heraus neue Kraft schöpft. Kraft, die er braucht, um sich den Repressionen, die auf die türkische Gesellschaft seit dem gescheiterten Putschversuch umso heftiger einprasseln zu widersetzen und weiterhin seiner Berufung nachzugehen.
Denn Journalismus ist kein Verbrechen.
Dieser Gedanke ist der Anker, an dem sich Dündar festhält, der seine Gefangenschaft im türkischen Silivri mildert. Unschuld wohnt eine gewisse Macht inne und der Glaube an Freiheit und Rechtsstaatlichkeit überwindet die Mauern, zwischen denen er auf- und abläuft.
Was bleibt zu sagen über den Kampf um die Seele der Türkei? Nur eins ist sicher:
* İnsanları birbirine bağlayan ülkeleri değil ilkeleridir. * Her insan yaşarken kendi heykelini yontuyor. * Kendinle savaştaysan yaralanma ihtimalin yüksek, kendinle barışıksan yararlanma ihtimalin büyük. * Yumruk yersen bükülmekten utanma. Dik durmakta inat edersen organların parçalanır. En iyisi acıya kapanıp sonra tekrar doğrulmaktır. * O tırmanırken onu tırmanıdıran sen değilmişsin gibi alçal, o yere çakılırsa yüksel ve ses ver. * Cehennem acı çektiğin yer değildir, acı çektiğini kimsenin duymadığı yerdir.
Intressantes Buch mit vielen interessanten Quoten und Gedanken uber Haft, Isolation und Hoffnung.
"Nicht durch Geburt bestimmte Attribute wir Rasse, Farbe, Nation verbinden uns, sondern Ideen, Gewissen, Klassenbewusstsein, also alles, was wir willentlich wählen."
"Die Hölle ist nicht der Ort an dem du leidest, sendern der, andem niemand hört, dass du leidest." (Ibn Mansur al-Halladsch)
"Hat man sein Warum des Lebens, so verträgt man sich fast mit jedem Wie." (Frankl, Nietzsche)
Can Dündar and Erdem Gül are arrested for publishing an article about a crime the government committed. Kept in isolation for a time while awaiting trial, Can writes and thinks and worries. The book includes handwritten notes, some pages that capture his pacing around his room, drawings, and photos (mostly of newspaper he was editor-in-chief of.)
Can Dündar and Erdem Gül are held in pre-sentencing solitary confinement for reporting about a Turkish government military crime. This book is the story of those 92 days as well as glimpses of the support they received from people around the world. It's a quick but very interesting read, with plenty of pictures,diagrams and thoughts from his pacing circles.
Can Dündar ,Tayyip denen cahil ,hırsız eli kanlı diktatörün belgesel filmini yapmıştı, hem de ballandıra ballandıra.Yav arkadaş bedevileşmiş dincilerin kuyruğuna takılmak akıl kârı mıdır!!!Para verseler bile Tayyip denen BOP Amerikan görevlisinin belgeseli yapılır mı.Bak Dündarin sonu ne oldu.Tayyit denen soysuz 17 yıl boyunca ülkenizi yok ettiyse liboş takımının katkısı az değildir
This entire review has been hidden because of spoilers.
Well-written in short poignant chapters. Gives important context for Turkey's political situation while also offering wisdom on writing and family. Read for the 2019 Read Harder Challenge for a book written in prison so was out of my comfort zone. Still not a huge nonfiction fan but enjoyed it.
İnsanın vazgeçemeyeceği özgürlüğün elinden alınması bu kadar güzel, dokunaklı anlatılır. Yazarla birlikte mahpusa düşüyor, orada ilk geceyi yaşıyor, duvara çentik atıyoruz. Can Dündar'ın kalemine sağlık, kitap beni hapsetti.
For three months, Can Dundar, Editor-in-chief of the newspaper Cumhuriyet, was in Turkey's Silivri prison for the 'crime' of exposing covert arms shipments to militant groups in Syria. Being in solitary confinement in a grim environment have him the chance to reflect on life, freedom, friendship and family, which former the basis of this prison diary, sometimes lyrical, sometimes polemic. He was lucky, in that a court ordered his release, but thousands of others are still inside for their beliefs or for their writing.
Το “Μας συνέλαβαν” είναι το χρονικό της φυλάκισης στη Σηλυβρία το 2016 του Τζαν Ντουντάρ, αρχισυντάκτη τότε της τουρκικής εφημερίδας Τζουμχουριέτ, εν αναμονή της δίκης του για κατασκοπία. Κατάσκοπος ποιας χώρας;
Θεωρήθηκε προδότης διότι αποκάλυψε ότι το 2015 οι τουρκικές μυστικές υπηρεσίες παρείχαν όπλα στους Ισλαμιστές εξτρεμιστές στη Συρία.
Το βιβλίο αποτελεί μια συγκλονιστική μαρτυρία για την αγωνιζόμενη δημοκρατική Τουρκία που στέκεται απέναντι στο καθεστώς Ερντογάν πληρώνοντας ακριβό τίμημα.
Γράφει ο Ντουντάρ στη σελίδα 54: “…δεν μπορούσα να δεχτώ να το βάλω στα πόδια σαν εγκληματίας αντί για τους αληθινούς εγκληματίες ή να καταλήξω εν αδίκω ενώ ήμουν εν δικαίω. ‘Επρεπε να δουν οτι δεν μπορούσαν να φοβίσουν τους πάντες. Διάλεξα την φυλάκιση στην Τουρκία αντί για την ελευθερία στην εξορία”.
Κάπως έτσι μεταμόρφωσε το μπουντρούμι του σε μικρόφωνο και έκανε τη φωνή του ν’ ακουστεί “όσο μακρύτερα μπορούσε να φτάσει”.
Κι όταν το Συνταγματικό δικαστήριο τον δικαίωσε αποφυλακίζοντάς τον έγραψε ανοικτή ευχαριστήρια επιστολή στον Ερντογάν γιατί πρόσθεσε στο βιογραφικό του τη φυλακή.
“Αγκαλιασμένος από τους αγαπημένους μου”, γράφει στο βιβλίο του, “βγήκα από την κλειστή φυλακή της Σηλυβρίας στη μισάνοιχτη φυλακή που είναι η Τουρκία”.
Αυτή η χαρά δεν κράτησε πολύ. Ο Ντουντάρ, που τον βρήκε η απόπειρα πραξικοπήματος του Ιουνίου σε διακοπές στη Μεσόγειο, δεν επέστρεψε στην Τουρκία. Δίνει ακόμη τη μάχη για τον εκδημοκρατισμό της χώρας του αλλά από την εξορία.
Το βιβλίο του,“Μας συνέλαβαν – Μια μαρτυρία από τη φυλακή”, κυκλοφορεί στα ελληνικά από τις εκδόσεις Κριτική, σε μετάφραση Μιχάλη Μακρόπουλου και επιμέλεια Μάγγης Μίνογλου.
bu ülkenin yetiştirdiği en değerli gazetecilerden biri olmasına rağmen devletin gizli kalmasını istediği işleri paylaştığı için neler yaşadığını anlatıyor dündar. ayrıca bu kitabın daha sonra londrada bir tiyatro uyarlaması yapıldı
"The more they oppress, the higher our print runs. Only time will tell which one will eventually prevail: government oppression or the book's print runs."
Can Dündar was the editor-in-chief of the Turkish newspaper Cumhuriyet when he was arrested in late 2015 for allegedly publishing state secrets. He wrote this book while being imprisoned. It is one of the best non-fictional books I have read because Dündar manages to give background information, tell his thoughts and feelings, and add stories from other writers who are/were imprisoned by oppressive governments. He portrays the devastating situation of nowaday's Turkey, but still keeps a mostly light, sometimes ironic writing style.