Kızılay, Sakarya Caddesi, SSK İşhanı, Dil-Tarih, Atakule, öğrenci evleri... ve Emniyet... Cinayet Masası. Behzat Ç., "yeni müktesebata" uyum sağlayamamış, lambur lumbur, "dişli" bir başkomiser. Müzik dinlemez, polis telsizi dinler. Kitap okumaz, gazeteye spor sayfasından başlar. Herhangi bir siyasi görüşü yok. "İçimizden birinin" üçüncü sayfa haberlerine yansımış hali gibi, adı bile tam değil. 1. Amatör'de duran toplara iyi vuran bir stoperken, topçuluğu bırakıp başkalarını tekmelemeye başlamış. Mesela beş lira için kalbinden adam bıçaklayanları, on üç yaşında kızlara tecavüz eden, namus için en yakın akrabalarını vuranları... Kendi adalet anlayışı bakımından sorun yok; "it uğursuz" kimdir, belli gibi görünüyor... Ama acaba öyle mi? Behzat Ç.'yi ve onun adalet duygusunu da rahatsız eden işler olabiliyor bazen hayatta... At izinin it izine karıştığı bir cinayet... Kim, niye öldürsün bu kızı? Hem niye bu şekilde? Siyaset karışmış desek?.. Garip... Öğrenci âlemine, başka âlemlere, ama asıl polis âlemine dikiz atan, entrikası bereketli bir polisiye...
Emrah Serbes was born in Yalova, Turkey. He graduated from the theater department of Ankara University, and he currently writes for newspapers, magazines, and television. His short story collection, Erken Kaybedenler (Predestined Losers), was published in 2009. Serbes’s novels include Her Temas İz Bırakır (Every Touch Leaves a Trace) and Son Hafriyat (The Last Excavation), both noir mysteries set in Ankara and later developed into the hit television series Behzat Ç., followed by the film Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm (Behzat Ç.: I Buried My Heart). His newest novel, The King of Taksim Square, is his English debut.
Bugüne kadar okuduğum en iyi Türkçe polisiye. Ahmet Ümit'in neden "o polisiye değil" diye burun kıvırdığını da anlamış oldum, meğer haksız yere tırmandığı tahtından inmekten korkuyormuş.
Bu topraklarda polisin nasıl olduğunu, nasıl yaşadığını, ne yaptığını, ne yapmadığını bir anti kahraman ile anlatmayı başarmış yazar.
Çok polüler bir televizyon dizisinin etkisinde kalırım diye okumamıştım, meğer hata etmişim.
edebi bir beklenti olmadan has be has türk polisiyesi isteyenler tereddütsüz okuyabilir. bi behzat ç. fanı olarak bu kitabı okumayı neden bunca ertelediğimi bilemiyorum. çabucak biten, sıkmayan ve geleneksel olarak katili okura inceden sezdiren bi polisiye. kitabı okurken behzat başkomiser ve ekibini ne kadar özlediğimi fark ettim. sanırım diziyi baştan izlemem gerekecek. bir arkadaşımın hatırlatmasıyla not: aynı barış bıçakçı'da olduğu gibi, emrah serbes okurken de ankaralılar ve hayatının bir dönemini ankara'da geçirmiş olanlar 1-0 önde.
Seriye tersten başladığım için ilk kitabı son okudum ama Behzat Ç. öyle bir hikaye ki dizisini seyrettiyseniz bile tadından hiçbir şey kaybettirmiyor. Her zaman söyledim Behzat Ç. dizisinin oyuncuları ve diyalogları inanılmaz başarılı. Hatta dünyadaki en başarılı uyarlamalardan biri olduğuna yemin edebilirim ama kanıtlayamam.
Şevket'in aşırı heyecanlı ve yüksek sesli konuşmaları, Şule'nin sevimliliği ve umarsızlığı, Harun'un kalıbının altındaki çocuksu duygusallığı, Behzat Ç'nin bu boktan hayatta sıkışmışlığı... Akbaba, Hayalet, Eda, ve daha niceleri.
Polisiye seven biri olarak şunu söyleyebilirim ki bu seri polisiyenin çok ötesinde. İçinde hayat da var siyaset de var. İçinde teşkilat da var tarih de var. İçinde ekonomi de var psikoloji de var. Bunu ne İsveç ne İngiliz hiçbir polisiyede bulamazsınız.
O yüzden bir Türk pekala farklı polisiyeleri okuyabilir ve keyif alabilir ancak bu polisiyenin içtenliğini ve derinliğini bulamaz. Bir yabancı ise Türk polisiyesini belki okuyabilir ve anlayabilir ancak derinliğine ve hissettirdiklerine inemez.
Tüm karakterleri dizideki görselleriyle hayal ettim okurken. Kitaptan aldığım keyifle beraber dizinin de gelmiş geçmiş en iyi Türk dizisi olduğunu, tüm karakterlerin kitaptaki karakterlerin derinliğiyle bağdaştığını gördüm. Sanırım diziyi tekrar izleyeceğim. Kitaba döneyim: muhteşem. Emrah Serbes kalbimdeki tahtını kurdu, tüm kitaplarını okutturur bana artık. Zaten Çarşı ulan!!!
bir kac yil dahi olsa Ankara'da yasadiysaniz oneririm 20 yil Ankara'da yasadiysaniz kesinlikle oneririm, hele ki ogrenciliginiz gencliginiz ilk asklariniz ilk biralariniz ilk kavgalariniz bu sehirde yasanmissa... Sakarya'da bira icmisseniz hele ki ... (icmediyseniz okumayin zaten) Dikmeni karumu kizilayi ulusu dil tarihi solculari dergileri eylemleri kugulu parki kaleyi biliyorsaniz, kiz arkadasinizla adimladiysaniz o caddeleri kar yagarken el ele kol kola, dersten cikip kizilaya yuruduyseniz arkadaslarla, ogrencilik hayatiniz belediye otobusleriyle okula dersaneye gidip gelmekle gecmisse... ayazini yemisseniz Ankara'nin beklerken arkadaslari otobusu dolmusu, parklarda bira icerken... AOC ye kokorec yemeye gitmisseniz... Dost un onunde bulusmussaniz birileriyle... mesrutiyette kenedy de guvenpark ta kugulu da direnmisseniz... kitapcilarda kitap aramissaniz ayazda... Aldatilmayi aldatmayi, unutmayi unutulmayi, sevmeyi sevilmeyi, terketmeyi, intikami, ihaneti, paylasmayi, direnmeyi, dostlugu... Ulkeniz karanliga suruklenirken 22 yil sonra birakip gittiyseniz bunlarin hepsini dunyanin bir ucuna okumayin, sizlamasin burnunuzun diregi
Elbet deneyim etmişsinizdir kitaptan filme aktarılan yapıtları. İlk kitabı okuyup sonra filmini/dizisini izlemeyi. Çoğundan, kitapta aldığını tâdı alamazsınız. Nedeni basittir, günlerinizi ayırdığınız kitap, hayalgücünüzü doruklarında kullandığınız kurgu; bir anda birkaç saatlik bir görsele dönüşmüştür. Beklentileri hiçbir zaman karşılayamaz, karşılayanları vardır elbet, ama geneli karşılamaz.
Behzat Ç., yayımlanmaya başlamasından oldukça uzun bir süre sonra (18. bölüm yayımlandığı sırada sanırım) izlemeye başladığım bir diziydi. İzlemeye başladıktan kısa bir süre sonra "izlediğim en iyi türk dizisi" diyebildim... Daha sonra Emrah Serbes'in elinden çıkmış; Her Temas İz Bırakır ve Son Hafriyat ile tanıştım. Önce sinema yapıtını sonra kitabını okuduğum ilk kurguydu. Belki beklentilerimi düşük tuttuğumdan, belki başka sebeplerden, ya da sebepsiz yollardan acayip keyif verdi. Her satırı harikulâde, her cümle şükelâ. Bitmesin denir ya, öyle işte... Ama her güzel şey gibi bitiyor tabii ki.
Bir gün içinde elimden düşürmeden okudum bu kitabı. Diziyi izlemedim, diziyi izlememe rağmen kitap bende dizi etkisi bıraktı diyebilirim. Her şey o kadar net bir şekilde gözümde canlanıyordu ki kitabı bıraktığımda sanki dizi izliyormuşum da bölüm yarım kalmış gibi devam edip bitirme ihtiyacı hissediyordum. Kitabın bir başka güzel özelliği de Türkiye'ye ışık tutmasıydı. O hep izlediğimiz Amerikan dizi filmlerinde yahut okuduğumuz kitaplardaki "polisiye" ile Emrah Serbes'in bize sunduğu "polisiye" arasında bir uçurum vardı. Bu uçurumdan o kadar memnun kaldım ki! Yazarın verdiği her mesaja katılmasam da çoğu ülkemize ışık tutar cinstendi.
Kurguya gelecek olursak, ben kurgunun güzel işlendiğini düşünüyorum. Hoş, polisiye/gizem türünde çok bir birikimim yok dolayısıyla belki ben tecrübesiz olduğumdan beğenmişimdir, bilemeyeceğim. Yine de, ben işlenen kurgunun gidişatını beğendim. Özellikle de olayların iyice karıştığı kitabın ortalarında gerildim resmen. Ve bir ara kafam o kadar karıştı ki anlatamam. Fakat imdadıma yine yazar yetişti. Bu gerçekten çok hoşuma gitti; Emrah Serbes, kitapta işlerin zıvanadan çıktığı tüm karmaşanın nirvanaya ulaştığı vakitlerde karakterlerini oturtmuş masaya ve tüm bilinenleri baştan masaya yatırtmış. Bu sahne olmasaydı muhtemelen kitaptan kopabilirdim, çok iyi düşünülmüş tam yerinde bir bölümdü. Kurgunun sonu için konuşmak gerekirse, adım adım sona giderken her şey çözülmeye başladığında ciddi anlamda gerildim. Ve ben olacakları okurken çok göremedim. Elbette aklımdan farklı olası senaryolar geçti, ve kitabın sonu da içimden geçen senaryolardan biriydi; ama, kesinlikle böyle bitecek izlenimine kapılmadım. Bu da benim heyecanla okumaya devam etmemi sağladı elbette.
Yazım ile ilgili konuşmak gerekirse, kitabın dilini biraz yavan bulduğumu söylemem gerekir. Fakat bu kitabı okurken benim gözüme hiç batmadı. Zira yazarın zaten bizimle paylaşmak istediği dolu bir cinayet vardı, bir de bunları uzun uzun betimlemeler ve süslü bir edebi dille yapsaydı 300 sayfa kitap 600 sayfaya çıkacaktı. Açıkçası ben bu kitabı 600 sayfada okumak istemezdim. Muhtemelen edebi dil kitabın sürükleyiciliğini ve heyecanını baltalayacaktı. Bu yüzden yazımı yerinde buldum. Sadece, bazen bölümler arası geçişlerde yazarın neden bazı şeyleri okuyucuyla paylaşmadığını anlayamadım. Örneğin, Behzat'ın kızı geldiğinde tam konuşmalarının başında biten bölümü, tamamen farklı bir yerde başlayan bölüm takip etti. O an sinirimden bir müddet beklemek zorunda kaldım. Özellikle de kurgu için önemli kısımlar gün yüzüne hep sonradan çıktı. Yazar bunu merak uyandırmak için yaptı muhtemelen fakat bende meraktan çok sinir uyandırdı. Bir de, bazen sahneler arası geçişler o kadar hızlı ve aceleydi ki bir an "acaba yazarın 300 sayfa kotası mı var?" diye düşünmeden edemedim. Keşke özellikle farklı olaylar arasındaki geçişler biraz yedirilseymiş.
Karakterler... Bahsedebileceğim bir karakter gelişimi olsa da bahsetsem keşke ama... :')
Genel olarak ciddi anlamda sevdiğim bir kitap oldu. Eğer bahsettiğim birkaç nokta da olmasaydı belki de en sevdiğim kitap olacaktı.
dizinin tum bolumlerini ve filmleri izlemis dahi olsam, kitabi okurken bildigim seyleri ikinci baski okuyor olmanin sikiciligini asla yasamadim. hikaye in sonunu bilsem de okumaktan inanilmaz keyif aldim. kesinlikle okunmaya deger! ayrica behzati akbabayi harunu hayaleti cevdeti tahsini ve hatta sevketi cok! ozlemisim.
bir de dizide karakterleri canlandiran oyuncularin yetenekli olduklarini zaten biliyor, zaten cok seviyordum da; kitabi okuyunca daha bir sevdim. sanki oyuncular kitaptan firlamis gercek karakterler! yalnizca eda karakterini olduramadim kitaptaki daha orjinal ama dizideki eda daha silik bir tip. sevketle behzatin atismalari, behzatin kendisiyle mucadelesi konusmasi, harunun komiklikleri, akbabanin gulmezligi, hayaletin sogukkanliligi, tahsinin olaylari buyutmesi, sulenin bilmis konusmalari vs vs.. bunlarin hepsi ve dahasi kalp kalp kalp ben!
normalde seri kitaplari okurken cok begenmediysem, hatta biraz begendiysem dahi, ikinci kitaba gecmeden araya baska bir kitap sokar onu okurum ki seri baymasin diye. ama bu kitapta diziyi ve filmleri olacaklari biliyor olmama ragmen hemen son hafriyata baslama istegi uyandi cok net. ve hatta tum bolumler kadar kitabin devami olsaydi, olaylari bilmeme ragmen okurdum kesinlikle.
Goodreads'te bir anda pat diye ''read'' diye işaretlediğim için açıklama yapmak istedim, kim sallıyor şu yazdığımı ama kitapları şimdi okumadım. Emrah Serbes korkunç bir cinayete karışıp hapse girmeden önce kalemi kötülemişti(Deliduman'ı çok merak edip 50. sayfada pes etmiştim), bu okuduğum kitapları da ilk çıktığında 10 sene önce okumuştum. Behzat Ç.'nin ilk iki kitabını çok sevmiştim. Erken Kaybedenleri de...ama popülerleştiği için mi nedir Emrah Serbes'in karakteri çekilmez hale gelmişti. Bir aileyi katlettiği için ve de o saçma mektubu yazdığı için asla affedemeyeceğim.
216'sıyla yaşayan amirin, üç günde iki marlboro light içen yandaşıyla; insan kokusu alan akbabası ve kasket takan hayaletiyle tam bir baş polisiye eseri. Okurken Ankara'nın soğuğunu, havasını hissedeceksiniz.
Başarılı bir polisiye. Diziyi izlememiş olsaydım beş yıldız verebilirdim. Aynı tadı alamadım bir türlü. En sevdiğim karakter olan hayalet kitapta çok arka planda kalmış.
Hayatta bazı şeyleri çok sevdiğimden, onları sahibinden bağımsız düşünmek durumunda kalıyorum maalesef😒. Sezen Aksu şarkılarını Sezen Aksu’dan ve Behzat Ç. hikayesini de Emrah Serbes’ten bağımsız sevdiğim gibi.
Fahri bir Ankaralı olarak Behzat Ç. sevgim sorgulamaya kapalı😎. Sanırım ilki televizyondayken olmak üzere toplamda iki sefer baştan sona, ara ara da rastgele bölümler izledim bunca zamandır. Ama kitaplarını şimdiye kadar okumamıştım. Belki yanlı bir yorum olacak ama ilk defa bir kitabın ekrandaki halini daha çok sevdiğime kanaat getirdim. Bu konuda casting seçiminin etkisi muazzam. Diziyi hiç izlemeseydim kitabı aynı şekilde mi beğenirdim, emin değilim. Diziyi izledikten sonra okurken Behzat Ç.’nin, Harun’un, Hayalet’in, Akbaba’nın, Cevdet’in, Tahsin’in ve Şevket’in seslerini duymamak çok zor. Ama diğer kitapları da kesinlikle arayı çok açmadan okuyacağım. Bu arada eklemeden geçemeyeceğim, diziyi ilk kez izlerken Erdal Beşikçioğlu’nun belediye başkanı olacağını söyleseler çok gülerdim, hayat ve Türk siyaseti nelere kadir😁
Not: kitap Ankara’dan uzak sevenlerine özlem arttıran unsurlar içerir🥲
Karakterlerin derinliği az ve olay örgüsü sıkıntılı bir kitap. Diziyi tekrar ve tekrar izleyince senarist Ercan Mehmet Erdem'in çok iyi bir iş yaptığı ortaya çıkıyor. Diziyi izlemeden kitabı okumak okuyucuda çok fazla soru işareti yaratacaktır.
Bu ilk roman ki ben emrah serbes den okudum, sevdim. Galiba bence şu roman zaten tam polisiye bir roman deyil! Çunku polisiye romanin pranciplarin çokunu takip etmiyor. Bence şu romanin iyiliği okura, çabuk bitmeyi, ve gelenksel okuru mevzuya takip etmekdir.
Emrah Serbesi görmezden gelip bu kitabı çok sevdiğimi söylemek isterim. Ankaralılığımı besleyen kitaplar zaten son zamanlar ilgimi çekiyordu. Asla izlemeye yeltenmediğim, 1. bölümde bıraktığım Behzat Ç. karakterini biraz daha iyi anlayabilmek, polislik mertebesinin AB uyum yasalarını tartıştığını ve Ankarada 70leri yaşayanların bahsettiği Vosvos sayma riütelini görmek güzeldi. İyi bir etnograflık yapmış yazar belli ki. Polisiye çok okumama rağmen içine aldı, sürükledi beni.
Behzat Ç.'yi bir çok insan gibi ben de dizinden biliyorum. Dizi olarak bence Türkiye'de çekilmiş en iyi dizilerden biriydi. Gerek göndermeleri, gerekse karakterlerin doğallığı bu diziye ruh kattı, anlamlı hale getirdi. Ayrıca oyuncuların yeteneğine diyecek söz yok. Hepsi o kadar iyiydi ki. Youtube yorumlarında bu diziden kesitlerin altında hep "Böyle dizi bir daha gelmez." yazarlar. Evet, böyle bir dizi bir daha gelmeyecek sanırım. Hatta dizi o kadar iyiydi ki 2019'da BluTv'ye gelen yeni bölümü o kadar sevilmedi. "Eski samimiyet yok." denildi, "Harun nerede?" denildi. Yıllar sonra yaratılan beklentiyi karşılamak zordu tabi ama bu kadar da kötü olmasını beklememiştim. Yanlış bilmiyorsam 2019 yılında Behzat Ç. nasıl olur? Düşüncesi üzerinden ilerlemişler dizinin yazarları ama ben pek beğenmedim. Belki de bazı şeyler zamanında güzeldi.
Diziden bahsettiğime göre gelelim kitaba. Öncelikle kitabı sevdim. Polisiye kitabı olarak gayet iyiydi ve oldukça akıcıydı. Karakterler güzel yansıtılmıştı. Bazen de yer yer Behzat Ç. dizisinin senaryosunu almış okuyorum izlenimine kapıldım. Kitabı okurken bazı olayların ve cümlelerin birebir kitaptan alındığını bilmiyordum. Ayrıca kitabı okurken aklıma dizideki karakterleri canlandırarak okudum. Bu şekilde ayrı bir güzel oldu. Karakterler demişken Hayalet ve Akbaba dizideki kadar göz önünde değildi. Hatta Cevdet daha çok görünüyordu. Eda ise dizide yansıtıldığı gibi sadece masa başı iş yapmıyor, Behzat ile olay yerine de gidiyordu yer yer. Kitapta Behzat'tan sonra en çok Harun yer ediyordu. Neyse, bence dizi ile kıyaslamayı bırakmalıyım. Sonuçta ikisi farklı şeyler. Gerçi bunları "kötü" olarak yazmadım sadece farklı o kadar. Son olarak şunu söyleyeyim, Behzat Ç. dizsinden alışık olduğum melankolik havayı birebir aldım ama sadece melankoliyi değil yeri geldiğinde coşkuyu, yeri geldiğinde de korkuyu hissettim. Güldüğüm bile oldu. Behzat'ın ruh hali de güzel anlatılmıştı.
Bu kadar yazdım son olarak şundan da bahsedeyim. Behzat Ç.'yi sevsem de yazarını hiç sevmiyorum. Gerçi yazarlar ile eserlerini ayrı değerlendirmek gerek ama sırf yazarı yüzünden kafamda bir ton negatif düşünceyle okudum. Keşke böyle bir insan olmasaydın.
Hakkında uzun uzun yazacağım bir ara ama bir iki laf etmek istedim yine. Diziyi geç izlemeye başladım, nedir bu Behzat Ç. furyası diyor biraz da popülerliğinden ötürü uzak duruyordum ki diziyi izleyince beğendim önyargılarım da yıkıldı. Öyle ki önyargım sadece diziye değil kitaba karşı da vardı. Biz polisiyeden anlamıyoruz ama 3. sayfa haberlerinde de bir numarayız. Neyse kitabı merak ettim doğal olarak ama keşke önce kitabı okusaydım demeden de duramadım. Önce Kitabı okusaydım sadece Benim Behzat Ç'm olacaktı şimdi ise hepimizin amiri. Olsun... Diyaloglar sağlam, inandırıcı. Kurgu güzel, sürükleyici. Hem klasik polisiyenin kurallarına uyuyor, gösterilen silah patlıyor hem de okuru salak yerine koymadan ters köşeye yatırıyor. Daha ne olsun. Dil nasıl dersek, ağır edebi cümlelerle kurguyu aksatmamış, basit cümlelerle de bizi sıkmamış, orta şeker. Belki daha iyi olabilirdi belki ikinci kitapta daha iyidir, göreceğiz. Vakit kaybetmeden ikinci kitaba başlıyorum.
Tüm cinayetlerin nasıl işlendiğini, nasıl çözüldüğünü hatta karakterlerin çoğu durumda nasıl bir tepki vereceğini dizisinden bilseniz bile okurken hiçbir şekilde sıkılmıyorsunuz. Dizisini ve tüm filmlerini izledim diye okumamak hata olur. Sadece, akıcılığı sağlamak için neredeyse her bölümü mind blown tarzı bir son ile bitirmesi biraz garip kaçıyor. Onun dışında yazar hayalet ve akbabanın lakaplarının nereden geldiğini anlatıp bırakıyor sonrasında da çok az gözüküyorlar, halbuki dizide sürekli göz önündelerdi. Behzat'ın "la" dememesi de biraz can sıkıyor. Fakat genele bakıldığında başarılı ve eğlenceli bir kitap.
Hayata karşı işlenen suçlar uzmanı Behzat Ç.'yi hayatımıza sokan kitaptır kendileri. Üniversitedeyken bir arkadaşım Kadıköy'de küçük bir kitapçı dükkanında bahsetmişti Emrah Serbes'ten. O dükkana gelmiş kitap imzalamak için. Orada tanışmışlar, sigara içmişler, muhabbet etmişler. Yıl 2007 falan. 2-3 kişi anca vardı demişti arkadaşım. O zamanlar dizi olarak Behzat Ç.'yi biliyordum fakat Emrah Serbes'i tanımıyordum. Bu seneye kısmetmiş. Kitapları okudum. Bir taraftan da diziye başladım. Keyifli günler geçiriyorum bu sıralar. Bu insanlarla tanıştığım için çok memnunum.
Diziyi izledikten sonra kitabı okumak talihsiz oldu. Yani yine hikaye akışının tadı çıkıyor. Dizi sonuçta uzun sezonlara yayılmış hikayeyi ele alıyor. Okurken o konuda sıkıntı yok ama karakterleri sıfırdan, insanın kendi kafasında kuramaması kötü. O diyaloglar bile karakterlerin ses tonuyla okunuyor. Bunun haricinde kitabı bir de bi Emrah Serbes okuyayım diye almıştım. Kötü mü değil. Çok mu iyi o da değil. Ortalama bir yazıyla kaleme alınmış, çerezlik bir roman. Bundan sonra özellikle gidip bir Emrah Serbes kitabı daha almam ama bir yerden elime geçerse de okurum.
ankara özlemini, harun karakterine olan sevgiyi tavan yaptırıyor. dizi ile kıyaslamadan okumaya çalışmak çok zor... ama diğer yandan behzat ç.'yi harun'u, akbaba'yı, hayalet'i, şule delisini dizideki hallerini anımsayarak okumak çok keyifli.
en sevdiğim kısmı alıntılamazsam olmaz;
"telafisi en güç şey dikkatsizlik sonucu kırılan kalplerdir. iş işten geçtiğinde bütün mazeretler tedavülden kalkar, kıran da kırılan da piç gibi ortada kalır."
Emrah Serbes'in ilk romanıymış. Benimde ondan okuduğum ilk kitaptı. Gerçekten zevkli anlar yaşadım okurken. Hiç sıkılmadım. Dizisini az da olsa takip etmiştim. Kitabı okurken karakterleri dizideki oyuncular ile oynadım kafamda. Çok farklı bir deneyim oldu.
Seriye giriş ve karakterleri oturtuş açısından bakınca elbette önemli, ancak polisiye ve özellikle de üslup bakımından zayıf. Fakat haksızlık etmeyelim, 2. kitap olan "Son Hafriyat" gerçekten iyi.