Hasan Ali Toptaş okurlarının uzun yıllardır arayıp da bulamadığı iki öykü kitabı vardır: Bir Gülüşün Kimliği ve Yoklar Fısıltısı.
Otuz yıl sonra, Ölü Zaman Gezginleri'nde yer almayan bu öyküler, yeniden okurlarıyla buluşuyor. Toptaş'ın, acemiliğin A'sındayken kaleme aldığı öyküleri, "HAT yazısı"nın kökenlerine inmemiz, yolun ufkunu sezmemiz için bulunmaz nimetler...
"Varlığının bilincine varılsın ya da varılmasın, her insanın içinde bir orkestra vardır, diye düşünürüm ben. Vardır var olmasına da; kimisi şefini bulamadığı için insan ömrü boyunca bir tek nota çalamaz, kimisi de ilkel çalgılardan oluştuğu için insanı alıp bir yerlere götüremez." "İçimdeki Orkestra", Bir Gülüşün Kimliği
"Yaşadıkları kadar düşünüyorlardı artık ve tanrı hızla mevsim resimleri çiziyordu dışarıda; insanları her tabloda kullanıyor, yüzleri ancak kendisinin okuyabileceği çizgilerle dolduruyordu." "Ak Saçlı Çılgındılar", Yoklar Fısıltısı
Hasan Ali Toptaş, a truck driver’s son, was born in Baklan, southwest Anatolia, in 1958. After completing his military service, he survived by doing odd jobs until he found a position at the Office of Inland Revenue. He worked in various small towns as a bailiff and treasurer, and finally as a tax officer. Following the publication of a few short stories in journals and anthologies, he paid for the printing of his first volume of stories Bir Gülüşün Kimliği in 1987. He submitted his second novel Gölgesizler (1995) to the Yunus Nadi Prize jury, and won. This novel was later adapted into a feature film (2007). Toptaş has received many other awards, including the Cevdet Kudret Liteary Award for his novel Bin Hüzünlü Haz (1999) and the Orhan Kemal Award for Best Novel for Uykuların Doğusu (2005). Yalnızlıklar (1990), poetic texts he constructed as a series of encyclopedia entries, has been successfully adapted to the stage. Toptaş retired in 2005, and since then has dedicated himself fulltime to his writing. His most recent book, the novel Heba (2013), will be published in English by Bloomsbury in 2015, and is to be followed by the English translation of Gölgesizler. Toptaş’s work has been published in many languages, including Dutch, French, German and Korean.
Toptaş'ın yayınlanan ilk iki öykü kitabını biraraya getiriyor bu derleme. İlk bölüm Bir Gülüşün Kimliği daha klasik, ama Toptaş'ın benzersiz ve müthiş diliyle daha da etkileyici kılınan öykülerden oluşuyor. Ben bunları genelde çok sevdim. Yoklar Fısıltısı'nda ise gerçeküstü kıvamında öyküler var. Bunların içine girmek biraz daha zorlu. Bence şu anda Türkçe'nin en kendine özgü ve en güçlü yazarlarından biri olan Toptaş'ın başlangıç çizgisini görmek için de bu kitabı okumak faydalı.
'Mutlu insan rolünü oynuyorum bugünlerde. Yaşamın siyah beyaz yanlarını içime kilitliyorum sürekli. Bakışlarımı, yürüyüşümü, duruşumu ve sesimi, ucuz renklere boyayarak çıkıyorum insanların karşısına. Onlar da, gülünçlüğü torunlarınca saptanacak iğrenç hayranlıklarıyla kutluyorlar mutsuzluğumu..." (Bu Kitaptan) Geçmiş Şimdi Gelecek, Hasan Ali Toptaş’ın ilk basımları 1987’de yılında olan Bir Gülüşün Kimliği, 1990’da olan Yoklar Fısıltısı, 1993’te olan Çankaya Belediyesi ve Damar Edebiyat Dergisi 1992 İlkbahar Öykü- Şiir Ödülleri öykü birincisi olan Ölü Zaman Gezginleri kitaplarının birleştirilerek basılmasıyla oluşan bir yeni&eski kitap;) Bazı yazarların dilini o kadar çok seversiniz ki, onların ilk yazdığı denemelerini çok merak edersiniz. İşte bu kitap, yazarın yazma dünyasına girerek oluşturduğu ilk metinlere ve hikayelere evsahipliği yapıyor. Ben kesinlikle çok beğendim yazdıklarını. Özellikle "İçimdeki Orkestra" adlı öyküsünü, bu öyküde yaşlı adam, dününden bahseden bir anlatıcı; "Bir gün içimde bir türkü duydum," diyor. "Daha önce dinlediğim güzel bir türküdür, belleğimde kalmıştır diyerek aldırmadım. Birkaç gün sonra, içimdeki türkü iki oldu. Daha sonra da, üç, dört, beş... İçim türkülerle şarkılarla dolup taşmaya başladı." Ve ekliyor : "Benim içime gitar, bir şubat ayında girdi," diyor. "Gitardan sonra, flüt oluştu içimde. Sonra da, keman, klarnet, cura, tambur, piyano, viyolonsel..." Gerçekten bu hikayeden ve bu alıntılardan aşırı etkilendim. Düşündüm içimdeki orkestra ne alemde diye :)Baktım ki, hepsi ayrı telden çalıyorlar;)))
HAT edebiyatının ustası denilebilecek Hasan Ali Toptaş'ın, ilk öykülerini içeren bir derleme Gelmiş Şimdi Gelecek. Yazarın yola nereden çıktığını gösteren kısa hikayeler var içinde. Aynı his derinliğini taşıyan ama üslubu gelişen öyküleri sıra sıra okuyorsunuz. Herkesin zevk alacağı kısa öyküler var kitapta, herkese tavsiye ederim.
'çünkü ben, yaşamın içindeki sesi etkilemesini değil, içimdeki sesin günlük yaşama takılması, güçsüzlüğünden, tek sesli oluşundanmış. Bunu, sazımın yanında bir ney sesi duyduğum gün anladım. O günden sonra, içimdeki çalgılar bir an önce çoğalsın istedim. Ama istediğin çalgıyı istediğin an alıp içine yerleştiremiyorsun, bu iş yıllar, yıllar alıyor...'
"İnsan umudunu insana bağlarmış Reşat." "Nemli duvarlar arasında onurlu bir sessizliği üç aylık gençliğinle yeşerttikten sonra bedeninde kabuk bağlayan yaralarla çıkıp geleceksin ve mermi çekirdeğine dönüşen bakışlarını kucağına yığarak beni şaşırtacaksın. Gelecekteyse, orta boylu, kestane gözlü bir avukat olacaksın."
Hasan Ali Toptaş okudukça içindeki yaraları elliyor insan, istemsiz bir hüzün bulaşıyor. Farz-ı misal birden 80 yaşında bir ihtiyar oluyorsun yalnızlığına ağlıyorsun. Ya da “ her akşam eve buruşuk mendil gibi dönerdi” dediği işsiz güçsüz bir adam. Kah baba oluyorsun dertlerinde boğulan, kah çocuk, bazen giden oluyorsun bazen kalan.
Bir öykü kitabı “Geçmiş Şimdi Gelecek”. Çok hızlı yaşıyoruz ya hani 1987’den öyküler dinleyince içinde bir çay demleniyor insanın, önünde bir manzara, sol elinde bir sigara geliyor. Öyle bir kitap işte, okunmalı her satırı, tek tek, yavaş yavaş.
Kitabı bana aldıran cümlesini aşağıya ekliyorum, belki bir merak tohumunu kafanıza ekersem, siz de benim gibi Hasan Ali Toptaş senfonisini dinlersiniz. “Varlığının bilincine varılsın veya varılmasın, her insanın içinde bir orkestra vardır” diyor ve ekliyor “vardır var olmasına da kimisi şefini bulamadığı için insan ömrü boyunca tek bir nota çalamaz”
Zamanında Hasan Ali Toptaş'ın masraflarını kendi cebinden karşılayarak bastırdığı öyküleri. Bu şekilde tekrar basılmaları iyi olmuş. Baskıları bulunamıyordu çünkü. Yazarların ilk dönem çalışmalarına ulaşmak genelde zor olabiliyor.
Kendi üslubunu o zamandan oturtmuş bir yazar olduğunu görmüş oldum Toptaş'ın. Kendine has bir anlatım tekniği var. Ancak öykülerin çok çok etkileyici olduklarını söylemek güç.
En çok Çağrı isimli öyküyü beğendim. Belki Gecenin Gecesi'ni daha önce okumamış olsam bu öyküleri daha çok beğenebilirdim. Öncesi doldurulduğu takdirde, "... diye düșündüm." ile biten cümlelere ve alelade yerlerde düşünülen derin şeylere bayılıyorum: "Berber koltuğuna oturduğumda, yaşam o kadar basit ki tanrının eşyaları bugün de karmakarışık diye düșündüm."
Her duraktan gençliğini bindiriyorlar, her durakta onu indiriyorlardı. İçinin duraklarında çoğalıp çoğalıp otobüslere inip binmekten yorulmuştu. Yutkundu “Ben yoruldum” dedi. “Biraz da siz oturun, lütfen”
İlk sayfasından son sayfasına kadar HAT evrimi nasıl gerçekleşmiş görebiliyorsunuz. Öykülerin arasına biraz Gölgesizler, biraz Sonsuzluğa Nokta karışmış. HAT'ı her zaman severek okudum, HAT sevenlerin kaçırmaması gereken bi kilometretaşı.
Kitabın ilk kısmı olan "Bir Gülüşün Kimliği" gerçekten harika! Okudukça okumak istiyor insan. Ama diğer bölümler biraz karmaşık ve yorucu geldi bana. Yine de okunmaya değer.
Durum ve duygu betimlemelerini Hasan Ali Toptaş kadar kendine özgün bir şekilde satırlara döken bir başka yazar daha var mı bilmiyorum. Adeta bozulacak, dokunmaya kıyamadığınız kağıttan bir kule misali betimlemelerden bahsediyorum. Öylesine narin ve kendine hayran bırakan. Özellikle Bir Gülüşün Kimliği altında yer alan öykülerdeki anlatım beni daha çok etkiledi. Okurken öyle bir satır geliyor ki karşınıza olayların tüm gidişatını, hissettilerinizi ve düşüncelerini tepetaklak ediyor. İşte tam o anda büyüleniyorsunuz. Yoklar Fısıltısı’nda ise gerçeküstücülüğün merkezde olduğu öyküler yer alıyor. Gerçek ve düş nerede başlıyor, nerede bitiyor karmaşası yine muazzam bir şekilde birbirine yoğurulmuş durumda. Bu yüzden okuması ve metaforları anlaması biraz daha zor bir bölümdü. Geçmiş Şimdi Gelecek’e baktığımızda Hasan Ali Toptaş’ın yıllardır süregelen ve değişmeyen tarzının sağlam temellerinin nasıl atıldığını görebiliyoruz. İyi ki var Hasan Ali Toptaş!
İnsan, gençliğini geçmişe uğurlayınca en çok kendi kendisiyle hesaplaşıyor. Hele dalı kolu bildiği yakınlarını da yitirmişse, bu hesaplaşmanın boyutları genişledikçe genişliyor. * Varlığının bilincine varılsın ya da varılmasın, her insanın içinde bir orkestra vardır, diye düşünürüm ben. * Zaman, yeleleri vıcık vıcık ter içinde kalmış, koşmaktan damarları şişmiş deli bir süvari atı mıydı? * Ağaçlar, devlerin sofralarına konulacak güneşli birer marul. * Şu anda ayna karşısında değilim ama, kesinlikle biliyorum ki, yüzümde hüznün aritmetiği var. Çünkü içim hüzünler evi… * Gelecekteki her günüm beni elleri boş bekliyorsa, geçmişin eteklerine tutunmak neyimi kurtarabilirdi? * ‘Sevişirken konuş lütfen’, diyecekti Anıl. Burunları okşayışlara karışan hecelerin, eksik sözcükleriyle daha derin etkiler saçan tümcelerin ve kalın sesli harf zincirlerinden oluşan inlemelerin her kıpırtıyı bitimsiz kılacağını, parmaklarımı uzatıp dudaklarımı genişleteceğini bilecektim bilmesine ama, ağzımdan dökülen seslerin gelecekte uzaydan toplanıp kapsülleştirileceğini ve torunlarımın bir odaya doluşarak o kapsülü bumlatacaklarını düşündüğümden, hiç konuşmayacaktım. * İçimden kopan her yaprak beynime aylar sonra düşüyor; gecikmişliğin bayat kokusundan anlıyorum bunu. Bazen, yaşlılık diyorum, kendimizden oluşan bir coğrafyada silahsız ava çıkmaktan başka bir şey değil. Kendine yorgun ve eli boş dönüyor insan. * İçimden geçirdiğim adların hiçbiri yakışmıyordu beton düzlüğe. Adı yoktu demek ki, biz de verememiştik. Sevindim buna, şimdi daha bizimdi burası, çünkü adlandırılan bir şey herkesindir. * Bağlanmak insanın en gizli ölümü. Geçmiş Şimdi Gelecek/Hasan Ali Toptaş
Toptaş'ın "Ölü Zaman Gezginleri"nden sonra okuduğum ikinci öykü kitabı oldu "Geçmiş Şimdi Gelecek". Diğer kitabına göre daha anlaşılır bir tarzı var. Zaten bir çok yerden derleme öyküler barındırıyor. Genel anlamda hikayelerin hemen hepsinde bir fakirlik, bir taşralık söz konusu. Bazen derler ya insanın ciğerine dokunan hikayeler diye, işte Toptaş bunu ciğeri delerek başarıyor. Öyküler güzeldi, bazıları uzatılabilirdi, ancak karakterlerde ve olaylarda altyapı daha detaylı oluşması isteği uyandırıyor sizde. Yani keşke biraz daha uzun olsaymış, biraz daha tanısaymışız diyebiliyorsunuz. Bu nedenden dolayı Toptaş'ın kısa öykülerden daha çok romanlarının başarılı olduğunu düşünüyorum.
Kelimelerle dans eden bir yazar Hasan Ali Topbaş'ıı her okuduğumda hayranlığım artıyor. Öykülerinden derlemelere yer verilen bu kitabı da farkli bir tat birakti ben de. "Geçmiş yılları ahlar oflar çekerek gözden geçirirken bir de bakıyorsun ki, gunleri saatleri pamuk gibi didiklemeye başlamışsın."
Bazi hikayeleri cok begendim ama bazilarini okumakta zorlandim. Genel olarak yeni bir yazarla tanistigim icin cok mutluyum ve kitaplarini okumaya devam edecegim.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Öyküde mizah ve basit gerçek severim, bu yüzden olacak duygusu hüzün, sorgusu zaman ve insan olan bu (bence) karamsar iyi yazılmış roman parçacıkları demetine haksızlık edip 3 yıldız verdim. Bence Hasan Ali Toptaş eşittir roman.
Okuduğum ikinci HAT kitabı.Kitap Hasan Ali Toptaşın acemilik döneminde kaleme aldığı öykülerden başlıyor bu kısım Bir Gülüşün Kimliği ve 12 hikayeden oluşuyor.Çok rahat okunan insanı boğmayan güzel betimlemelerle bezenmiş daha sonrasında Yoklar Fısıltısı ile devam ediyor burada kalemini ne kadar geliştirdiğini daha uzun ve daha etkili anlatımıyla farketmemek imkansız en son ise Ölü Zamanlar Gezgini işte bu hikaye zirve olmuş.Kısacası farklı tarihlerde yazmış olduğu hikayeleri tek bir kitapta toplanmış böyleliklede biz bir yazarın kaleminin dilinin üslubunun nasıl zamanla geliştiğini gözlemlemiş oluyoruz.Kesinlikle tavsiye edilir,en sevdiğim üç hikaye DÜŞ YORGUNU,ACIYA DEMİR ATMAK,ÇAĞRI oldu.
Bir Gülüşün Kimliği'ndeki hikayeler daha somut ve sıradan hayatın içinden ayrıntılar üzerine kurulmuş, Yoklar Fısıltısı'ndakiler daha muğlak ve yoruma açık. Herkes Hiçbir Yere ise Hasan Ali Toptaş klasiği. Özellikle beğendiklerim Bir Gülüşün Kimliği, Düş Yorgunu, Acıya Demir Atmak ve Yoklar Dağı.
Öykü kitabı okumayı çok fazla sevmem normalde. Ama bu kitabı öyle severek okudum ki... Her öyküde bir yumruk oturdu boğazıma, durdum kitabı kapattim ve belki saatlerce düşündüm. Hayatı düşündüm, insanlığı düşündüm, yoksulluğu, ölümü... Bir kitap insanı değiştirir mi? İnanmam normalde buna ama bu kitap değiştirmek değil belki ama düşündürdü çok. Bakış açımı değiştirdi. O yüzden de herkese tavsiye ediyorum. Hasan Ali Toptaş ile tanışma kitabınız bile olabilir. Toptaş ile tanışmayı ertelemeyin lütfen.
Hasan Ali Toptaş'ın bu okuduğum 7. Kitabıyla birlikte öykü kitapları özelinde, her bir hikayesinde çağan ırmak filmlerinde senaryo akışına aykırı olarak birden giren ve genel konuya farklı bir açıdan baktıran sahnelerini izler gibi hayretler içinde kaldığımı farkettim. Ve kullandığı kelimelerin (ahlat, palas pandıras vb.) onun üslübuna öylesine yapışıp kaldığını gördüm ki, okurken yazarının kim olduğunu hemen anlıyorsunuz. Bu kitabın "ölü zaman gezginleri" kitabına sığmayan ve daha acemilik dönemleri öykülerinden oluştuğunu sonradan öğrenmeseydim "ölü zaman gezginleri" ni bu kitaptan önce okuyabilirdim. . . "Kendi kendine gülene deli demiyorlar mı deli oluyorum." "Suskun insanın içi sözcük kuyusudur derler." "İnsan gençliğini geçmişe uğurlayınca en çok kendi kendisi ile hesaplaşıyor."