Bu yana seğirtip duruyorlar. Her davranışları, nesneler dünyasında çalkalanan birer nesne olduklarını gösteriyor, iradeleri, istemeleri olsa, ayak direyecek, nesnelikten özneliğe geçebilecekler. Ama bu yolda attıkları her adım, bir tökezlemeyle sonuçlanıyor. Hayat oianca ağırlığıyla çökmüş omuzlanna; bitmiş, bunalmış, şaşkına dönmüşler. Geçim derdi, bir bataklık gibi, hepsini içine alıvermiş. (...) ADNAN BENK Hasangiller Tank Dursun K.'nın kitapları içinde gerçekten üzerinde durulmaya değer bir eser. Bütün dikkatini dış olaylar, görünüşler üzerinde toplayan Tank Dursun K, bunlar arasında ustaca bir seçme yaparak ele aldığı kişilerin iç hayatını bütün zenginliğiyle bize duyurabiliyor. Bu kitabı sonuna kadar okumadan elden bırakmaya imkân yok. Bu da özlü sanatın "sıkıcı" sanatla bir tutulduğu bîr çağda, küçümsenmeyecek bir başarı olsa gerek. SEMİH TUĞRUL
Tarık Dursun K., 1931 yılında İzmir’de doğdu, ortaokulu dışarıdan bitirdi. Senaryo, çocuk kitabı, öykü, roman, şiir, deneme gibi farklı türlerdeki ürünleriyle 1950’lerin en verimli kalemlerinden sayılan yazarın İnsan Kurdu ve Kurşun Ata Ata Biter adlı romanları sinemaya aktarıldı. “Yabanın Adamları” ile 1967 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı; Kurşun Ata Ata Biter ile 1984 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı; “Ona Sevdiğini Söyle” ile 1985 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı; Ağaçlar Gibi Ayakta ile 1990 Yunus Nadi Roman Armağanı’nı, Hepsi Hikâye ile de 2006 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazandı. 2014’te Altın Portakal Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne değer görüldü. Hoşça Kal Küçük (1978), Otobüsüm Kalkıyor (1990) ve Benim Dedem Bir Tane (1998) adlı çocuk romanları da bulunan yazar, heyecanla beklediği Elde Var Hikâye kitabının baskı hazırlıkları sürerken, 11 Ağustos 2015’te aramızdan ayrıldı. - See more at: http://gunisigikitapligi.com/kisiler/...
ay tarık dursun k.’yla bu kadar geç tanıştığım için çok üzgünüm. ne yenilikçi bir yazarmış. üç romanını okudum üçü de bambaşka tarzlarda. biri sınırda kaçakçı kürtleri anlatırken biri izmir’de bir pansiyonu anlatıyor. bu ise buca dolaylarında hayvancılık ve kasaplıkla geçinen bir aileyi. aile nasıl buram buram türk ailesi. höt zöt büyükbabayla gelininin birinin canına okuyan büyükanne, anlaşamayan ama ortak olan iki erkek kardeş, bu kardeşlerden birinin oğlu, ana karakterimiz hasan… bence romanın yine tarık dursun’un bahsetmeden duramadığı sınıf sorununa, çiftçilik dertlerine, taşra sıkıntısına rağmen en parlak yönü aileyi nefis betimlemesi. hasanın amcası izzet’in karısının yanlışlıkla bir bebeğini uyurken havasız bırakması öyle bir ezme, aşağılama aracına dönüşüyor ki romanda, kadının kadına yaptığına şaşakalıyoruz. yine kasaplıkla etle ticaretle işi olmayan hasan’ın babası mustafa’nın babası tarafından sürekli aşağılanması, tek derdi bağında bahçesinde sebze yetiştirmekken kardeşi izzet’in payını verebilmek için en sevdiği şeylerini satmak zorunda kalması ne acı. biz ne kadar insanın kendisi olmasına fırsat vermeyen bir toplumuz diye dövündüm okurken. hasan deseniz ayrı dert. zengin bir kıza aşık, kız da ona, ama tutturmuş yapamazsın diye ki haklı. genelevde arada parasını alıp harcadığı, aşağıladığı ama yine de gitmekten vazgeçmediği kırığı var üstelik. ve kitabın ilk bölümü genelevdeki şanssız bir olayla bitiyor. ikinci bölümde 7 sene geçmiş, hasan hapisten çıkıyor, sevdiği kız evlenmiş, hayat kadını ne oldu kim bilir, tarık dursun onu anmıyor bile. aileden bir sürü kişi ölmüş. hasan yine ne istediğini bilmiyor, bilmeyecek. bu arada demokrat parti ve chp savaşı başlamış. bugün alışık olduğumuz iğrenç hamlelerin öncüsü dp’den bahsediliyor biraz. kasaba bile politikleşmek zorunda kalmış. hasan’ın gidesi var, babası ona o özgürlüğü de veriyor aslında çünkü kendi istediğinin yapılmasına izin verilmemiş hiç. ama bu kez kim feda ediliyor? küçük kardeş yılmaz. kasaba o bakacak, ailede kendisi olma fırsatı elinden alınan o olacak. hep bir kurban. izmir’i anlatması kadar ustalıklı tarık dursun’un bir ege kasabasını anlatması. dilinin kıvraklığı, yerelliği, işleyişe bu denli hakim olması gerçekten çok güzel okutuyor bence romanları. ama şu var: ben aynı şeyi reşat nuri’de de hissederim hep. derinleşmesi gereken yere gitmiyor. sıkılyor ve bitiriyor sanki. son iki romanı da bana bu hissi verdi.
Tarık Dursun K.’nın hikâye kitabı (1955) • İki uzun hikâye. Kitaba adını veren birincisi, yazarın daha sonra Kopuk Takımı (1969) romanına konu edinip genişliğine anlatacağı olayların ilk bölümleridir ve Hasan’m genelevde sevgilisi Günay yüzünden katil oluşuna kadar gelir. İkinci hikâye Evlere Şenlik’te de hikayeci, bıçkın-afili, içi içine sığmayan bir delikanlının (marangoz Kerim) hayatından kısa kısa cümleler ve canlı bir üslûpla renkli sahneler çizer.