Mürebbiye'de, ülkesi Fransa'da dikiş tutturamayarak İstanbul'a gelen ve bir ailenin konağına mürebbiye olarak giren Anjel'in öyküsü anlatılır. Daha önce uyumlu bir yaşamı olan konak halkının erkekleri, Anjel'in gelişiyle baştan çıkarlar ve konağın dirliği bozulur. Yazar, bu romanında ikiyüzlü aile ahlakını yermektedir. (Tanıtım Bülteninden)
Hüseyin Rahmi Gürpınar was a Turkish writer and politician.
Gürpınar was the son of a family close to the Ottoman court, born in Istanbul. Having lost his mother at an early age, he was sent to Crete where his father was an Ottoman civil servant, however he was soon sent back to Istanbul, where he was brought up by his aunts and grandmothers in Istanbul.
Gürpınar started writing fiction at an early age. He became a civil servant, then a writer and journalist. He later served as a member of parliament in the early years of the Turkish Republic between 1935 and 1943.
Daha çok gulyabani ile tanınan Hüseyin Rahmi yazdığı dönem ve sonrası için çok önemli bir yazar. fantastik ögeleri barındıran, biraz ders verici ama oldukça komik hikayeler anlatıyor hep. insanın okurken kıs kıs gülesi geliyor ve itiraf etmek gerekir ki günümüz yazarlarında böyle esprili bir dil bulamıyorum. yazarın yaşı büyükçe kadınlarla dolu bir evde büyümüş olması bundaki en büyük sebep olarak gösteriliyor; ancak gözlem gücü ve anlatıcılığı bence yaşadığı evin ötesinde çok iyi düzeyde. "mürebbiye"de de bir eve gelen fransız mürebbiyenin evin erkeklerini pervaneye çevirmesini konu ediyor. bu iskeletin üstünde panoramik aile ilişkileri, yabancı hayranlığı ve iffet olgusu ele alınıyor. baskısı çok iyi olmasa da oldukça keyifli bir okuma. eksik gördüğüm tek yanı kadın gözünü tam olarak yansıtamaması, aktarımın sadece erkekler ve erkeklerin meta olarak yaklaştığı "mürebbiye" üzerinden yapılması. klasik sevenlere tavsiye ederim.
hüseyin rahmi gürpınar’ın okuduğum üçüncü eseri. ben yazarın üslubunu çok sevdim. gülüyor insan ister istemez. bir film sahnesi gibi gözümde canlanıyor tipler, mekanlar... bu roman bir de benim kovid hastalığı sürecime denk geldi. aradan onlarca yıl geçtikten sonra, dünyayı sarsan bir grip salgınından müzdarip bir türkün, kendi satırlarını okuyarak biraz olsun vesveselerini unutturabildiğini gürpınar bilse ne düşünürdü acaba:) sanatın gücü!
Ülkemiz ve Dünya ne yazık ki kötü bir salgın sürecinden geçmekte. Bizler de evlerimize kapandığımız bu günlerde bol bol okuyor, kendimize zaman ayırıyoruz. Öyle mi oluyor gerçekten?
Sanırım psikolojik etkileri de çok yüksek bu salgının zira benim okuma hızım çok düştü. Bu kitabı normalde 1-2 oturmada bitirmem gerekirdi ama 1 hafta boyunca sündürdüm ne yazık ki.
Güzel bir klasik. Osmanlı'nın son dönemlerindeki Türk zengini aile yapısı, ev yaşantısı ve entrikaları tarzında bir konusu var. Aslında bana Süt Kardeşler, Tosun Paşa filmlerini anımsattı. Çok benziyor oradaki konaklara ve insanlara kitaptakiler.
Beğendim mi, beğendim. Farklı bir büyüsü var. Ayrıca Türk insanının güncelindeki Dünya'ya nazaran yine ne kadar saf, temiz ve maalesef enayi gibi kaldığını yüzümüze vuran bir eser. Bundan önce okuduğum Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç çok daha güzel gelmiş olsa da, Hüseyin Rahmi'nin kalemine iyiden iyiye alıştıran güzel bir deneyim oldu.
Elimden bırakamadım.Birkaç saate bitti bile.Dönemin aile içi yozlaşmasını batı hayranlığı ile harmanlayarak öyle güzel anlatmış ki;ben ne desem bu büyük yazara haksızlık etmiş olurum.Yeni yılda daha çok Türk klasiği okumayı hedefliyorum.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın edebi kimliğine daha bir hayran olmaya başladığımı söylemekle başlamalıyım. Yapıtları içerisinde anlattığı dönemin insanlarını ve olaylarını oldukça güçlü bir şekilde yansıttığı apaçık. Ancak daha da önemlisi yazarın gözlemciliğinin ne denli üst noktada olduğu görülmekte.
Mürebbiye, yansıtılan döneminin günlük hayatından okuruna sunuluyor. Vakti zamanında bilindiği üzere yalılarda ya da konaklarda yaşayan ailelerin bazıları evlerinde genellikle yabancı asıllı mürebbiye bulundurmuşlardır. Özellikle mürebbiyelerin çoğu Fransız olup, evdeki çocuklarla ilgilenmenin yanında onların dil açısından da eğitimini sağlamıştır.
Ancak, Gürpınar’ın Mürebbiye’sindeki, mürebbiye Anjel sıradan mürebbiyelerden değil. Yapıtın okunurluğu ve merak ettiriciliği burada başlıyor en öncellikle. Anjel’in geçmişiyle kitabı okumaya başlayan okur, sonrasında İstanbul’da bir ailenin mürebbiyeliğini yapmaya başlayan mürebbiye Anjel’in ve beraberindeki karakterlerin -aile bireylerinin- zaman zaman güldüren olayları içerisinde buluyor kendisini.
Kanımca, Gürpınar’ın yapıtları eskilerin toplumunu merak eden okurlar için kesinlikle ideal. Bunun yanısıra Gürpınar, çağının üstünde bir yazar olduğu kadar, tam bir dönem anlatıcısı.
İş Bankası Kültür Yayınları’nın, Türk Klasikleri dizisi sayesinde yazarı daha da yakından tanıyacağımıza eminim.
Anjel güzel kadın.Alımlı,kime baksa yakar ateşiyle. Yakar yakmasına da sonunda kendi yanacak,pek acı. Kim cefa çekmemiş ki haksız sefadan sonra. Hem kolay mı öyle tereyağından kıl çekmek? Sen ki gözlerini dikmişsin senin olmayana, hayır haber gelir mi gökten sana? . Akılsız başın cezasını ayaklar çeker elbet ama akılsız yüreğin cezasını yine yürek çeker. Mürebbiye Anjel’i seven mi? İşte Hüseyin Rahmi de onu anlatıyor. . Sadece ava giderken avlananı anlatmıyor,avcının hanesine de sokuyor bizi Gürpınar. Karakterler ne kadar hata yapsa kızacağımıza, güldürüyor bizi. Parmağını sallayarak değil,gökten üç elmanın düştüğü masallar dinleterek değil, o elmanın kaç baş yardığını göstererek yapıyor bunu.. Bize de o elmaları yemek düşüyor.
Diline ve Hüseyin Rahmi’nin hicvine alışmam zor oldu açıkçası, ortasından sonra daha hızlandım ama çok çok keyif almadığım bir kitap oldu... sanırım daha çok modern romanları okumayı seviyorum. Ama, çok eski Türk filmlerini sevenler keyifle okurlar diye düşünüyorum.
Akıcı bir üslupla yazılmış ve zekice kurgulanmış bir kedi-fare oyunu..
Murebbiye Angel'in örümcek misali ördüğü plan ve meftun eden bakışları; birer ikişer takılan yemlerle onlara oynadığı oyunlarla ve konuşmalardan inceliklerle müthiş bir eserdi.. beş yıldız vermemenin tek sebebi sonunu tahmin etmem oldu.
Bu kitabı sesli okudum, o yüzden uzun bir okumaydı ancak o kadar keyif aldım ki okurken yer yer güldüm yer yer kahkaha attım, yer yer eyvah! dedim. Kitabın özü senaryosunda değil de dilinin güzelliğinde. Gürpınar'ı özlemişim 🌸
Ağızla söylenen yalan ahlaksızlık sayılırken kalemle yazılanı hüner sayılmak kitap şeklinde para ile satılmak ileri medeniyetin yazarlara bağışladığı garip bir ayrıcalıktır.
Sıradan bir hikaye Hüseyin Rahmi'nin elinde harikulade bir romana dönüşmüş. Dili ve anlatımının muazzamlığına muhteşem bir şekilde eklenmiş her biri birbirinden curcunalı karakterler eklenince çok kısa sürede akıp giden bir roman çıkmış ortaya. Dönem varlıklılarının Fransız edebiyatından ve Fransa'dan ne denli etkilendiklerini bu romanda da görmek mümkün. Başından sonu belli hikayede hiç sıkıldığımı hissetmedim ve sıklıkla kendimi gülerken buldum.
Fakat bir zihne aşk coşkusu girerse orada akla fikre pek az yer kalır veya hiç kalmaz.
Çağdaş Türk edebiyatı kitaplarını Türk klasiklerinden daha çok seviyorum, o nedenle puanlamamı ona göre yaptım. Mürebbiye eğlenceli bir kitap olsa da günümüz gözüyle bakıldığında pek tabi ki cinsiyet rolleri açısından sıkıntılı yerler var. Fakat dönemin toplumsal yapısına bakıldığında gayet başarılı bir roman olmuş. Özellikle sonu şaşırttı diyebilirim :)
Mürebbiye, Fransa'da hayat kadını iken yolu İstanbul'a düşen ve bir konağa mürebbiye olarak giren Anjel ve onun etrafında pervane olan konağın erkeklerinin hikayesi. Hüseyin Rahmi kendine has eğlenceli, doğal ve akıcı dili ile yabancı/batı hayranlığı, iffet konusunu ele alıyor.
Kahkahalarla okuduğum bir kitap oldu. Böyle komik bir anlatım beklemiyordum. Sanırım bu benim ön yargımdan kaynaklanıyor. Masa altı sahnelerinde yerlere yattım desem yeridir. Çok keyifli bir kitaptı. Elbette sonunu tahmin ettim ama ondan sonra ne oldu onu da merkak etmiyor değilim. Keşke Hüseyin Rahmi Gürpınar’a sormak gibi bir şansım olsaydı.
Hele Amca Bey, sevda ateşinin tesiriyle geceleri topaç gibi odasının ortasında dönüyordu.
Hüseyin Rahmi'nin tüm karakterleri tefe koyup çaldığı, kadın peşinde deli divane olan erkekleri beyblade gibi döndürdüğü bir kitabı okuyup da sevmemek mümkün mü? Bayıldım!
Bende ki basım epey eski olduğu için okuması güç geldi bana. Hüseyin Rahmi'nin nükteli dilini seviyorum ancak o kadar gereksiz detay ve konudan uzaklaştıran kısımlar vardı ki. Sadeleştirilmiş halini okumak belki çok daha keyifli olabilir.
Okuduğum ilk Hüseyin Rahmi Gürpınar kitabıydı. Yazarın dilini çok sevdim. Dehri Bey karakterini hiç unutmayacağım. Mutlaka Gürpınar okumaya devam edeceğim. Yikes
Keyifle okunan bir türk edebiyatı klasiği olan roman, Fransa'da geçimini hayat kadını olarak sağlayan Anjel'in bir şekilde yolunun İstanbul'da bir konakta mürebbiye olarak işe başlamasıyla başlıyor. Ancak bir süre sonra düzenli bir hayattan sıkılan Anjel, eski heyecanları aramaya başlıyor, evdeki erkeklerin hepsine aynı anda mavi boncuk dağıtarak hepsini kendine aşık etmeyi oyun haline getiriyor. Anjel'in kişilik analizini gerçekten çok başarılı bulduğumu söylemek isterim. Bir tarafta alıştığı hayat, diğer tarafta kendini farklı gösterme çabası, pişmanlıkları ama huyundan bir türlü vazgeçememesi başarıyla anlatılmış. Dönemin ahlak kavramı ise yer yer mizahla eleştirilmiş.Osmanlının son dönemindeki köşk hayatını da oldukça güzel yansıtan bu romana trajikomik bir metin okumak isteyenler göz atabilir.
ben is bankasi yayinlarindan gunumuz turkcesi halini okudum ve bayildim!!! yani hem yazarin kendisinin hem de sadelestiren kisinin emegi var bunda ama bazi cumleleri okurken gercekten vay be... dedim edebiyat budur!!! beni rahatsiz eden kismi yazarin biraz kadin dusmanligi oldu... sadece bu kitaba ve kurguya mi ozgu bilmiyorum ama tum turk kadinlari cirkin igrenc sadece fransiz kadin mi guzel.. yani... :/ konusu da yine aldatmali bi sey klasik edebiyatin cogu gibi ama sonunda cokkk sasirdim begendim o yuzden
ayrica kitapta surekli zirttt diyolar demek ki 1900lerde zort yerine zirt diyolarmis iste hic degismemisiz demek ki
Sevdim mi, sevmedim mi emin olamadım. Yazar bazı kısımlarda okuyucuyu gereksiz detaylara boğmuş ve bu beni hikayeden fazlasıyla kopardı açıkçası.
Konuya gelecek olursak, başından beri sonunu az çok tahmin edebildiğim bir olay örgüsü vardı. Karakterler samimi, hatta yer yer komik oldukları bile söylenebilir. Hüseyin Rahmi'nin diline ise zaten diyecek yok.
Ama... sanki daha iyi olabilirdi.
❝Dünyaya dair dilimizde bildiğim tamlamalar:
Eski dünya, fani dünya, yalan dünya, kahpe dünya...❞
Kitabı sevemedim maalesef. Evet, dönemi çok iyi yansıtmış olabilir ama kitabın konusu ilgimi çekmedi. Kitap ne okuma zevki verdi, ne de bana bir şey kattı. Araya giren fransızca kelimeler ve cümleler için sürekli dipnota bakmak da yordu beni açıkçası. Batılılaşmanın yanlış anlaşılması Türk edebiyatında çok fazla işlenen bir konu. Belki de bu yüzden sıkıldım okurken.
Not : Kitabın başında yazar Baudelaire'in karakterleştirilerek mürebbiye ile olan diyalogu güzeldi.
Gulyabani'yi çeken Yeşilçam Murebbiye'yi nasıl atlamış şaşkınım ama kitabı okurken kafamda sürekli oyuncuları seçtim. Dehri Efendi tabii ki Hulusi Kentmen, Anjel zamanının filmlerinde kötü kadını oynamaktan çekinmeyen Müjde Ar, kambur Amca Şevket Altuğ... Vs.
Kitap da "eh işte" kategorisinde. Sonu aniden bitiyor, Anjel'in sesini neredeyse hiç duymuyoruz. Gürpınar da Baudelaire'i romanda bir karakter yaparak adamcağıza kendi sahasında veriyor veriştiriyor. Değişik bir kullanım olmasına rağmen sevmediğin bir yazarı hem eleştirmek, hem de çenesini kapatmak için güzel yöntem... Tabii Baudelaire'in bundan ne kadar haberi var o merak konusu. Dil günümüz Türkçesine güzel uyarlanmış, hatta bazen gereksiz olabilecek dipnot açıklamaları da var, yine de her çeşit okur düşünülerek yapılmış belli ki.
Genel olarak başarılı buluyorum İş Yayınları'nın Türk Klasikleri serisini. En azından, üniversite sınavına hazırlanırken sadece adlarını ve yazarlarını ezberlediğimiz eserleri okumak için dil sıkıntısı bir bahane olmaktan çıkmış durumda.
Mürebbiye'yi okudum. Böylece Hüseyin Rahmi Gürpınar'dan okuduğum kitap sayısı altıya yükseldi.
Mürebbiye edebi olarak o kadar başarılı bir kitap olmasa da önemli bir kitaptır. Kitabın önemli olmasının nedeni, sinemamızda sansüre uğrayan ilk film olan Mürebbiye'nin bu kitaptan uyarlanmasından dolayıdır. Filmi sansüre uğrar ama uygulayan bizimkiler değil de 1919'da İstanbul'u işgal eden İtilaf Devletleri'nden biri olan Fransa tarafından gerçekleştirilir. Nedeni de filmin Fransız kadınlarını aşağılamasıdır. Filmi izlemek imkansız ama eğer kitabı okursanız eğer neden yasaklandığını daha iyi anlarsınız.
Kitabı edebi olarak başarılı bulmadığımı söylemiştim ama bunun nedeni; kitabı yazarın diğer kitaplarıyla karşılaştırmam dolayıdır, yoksa yazara bu kitapla başlasaydım edebi olarak başarılı bulurdum.
Yazarın okuduğum ikinci kitabı ve bu kitapta karşımıza fettan bir mürebbiye çıkıyor. İlk 60 sayfa zor ilerledim. Hatta yazarla sanırım yıldızımız hiç barışmayacak dedim, ama sonradan öyle güzel, öyle merakla ilerledi ki nasıl bittiğini anlamadım. Hatta sonuna, az çok tahmin etsem de hızla ulaşmak istedim. Tek solukta okunacak kitaplar arasında. Ben ki dip notlardan çok rahatsız olurum, bu kitapta umursamadım resmen. Eğlenceli, yer yer komik ilerledi. Kitap bittiği zaman yüzümdeki sırıtış bir süre kaybolmadı. Tavsiye ediyorum.