Kitaplarla iç içe geçmiş denemeleri okumak uzun sürer. Yıllar önce okuduğunuz kitaplar, elinizdeki denemelerle birlikte yeni boyutlar kazanır, derinleşir, zenginleşir. Okumadıklarınız yepyeni ufuklara çağırır. Bu nedenledir ki, okumadıklarınızı okumak, okuduklarınızı yeniden karıştırmak için sabırsızlanır, elinizdekini bırakır, "öteki metinler"le avarelik edersiniz.
Meltem Gürle'nin denemelerini de okumanız uzun sürecek, ara vereceksiniz, döneceksiniz, yeniden durup yeniden başlayacaksınız. Oturacaksınız, kalkacaksınız, araya başka kitaplar girecek. Elinizdeki kitabın kopyası eskiyecek ama okuduklarınız değil. Bu denemeler kendileri eskimeyecekleri gibi eskiden okuduklarınızı da tazeleyip yenileyecek.
Meltem Gürle, 1966 da Almanya'da doğdu. Çocukluğunu İzmir'de, öğrencilik yıllarını İstanbul'da geçirdi. Felsefe ve edebiyat eğitimi aldı. Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda edebiyat ve eleştiri dersleri verdi. 2009-2016 arasında BirGün gazetesinde yazdığı edebiyat yazılarından oluşan Kırmızı Kazak (2016) adlı denemeleri, Oğuz Atay'ın Batı kanonuyla diyaloğunu incelediği Ölülerle Konuşmak (2016) adlı bir araştırması ve çocuklar için yazdığı Roko ile Konuşmalar (2018) adlı bir felsefe kitabı vardır.
Meltem Gürle bir süredir Almanya'da yaşıyor ve Duisburg-Essen Üniversitesi'nde edebiyat dersleri veriyor.
Bazı kitapların gerçekten zamanı varmış, Kırmızı Kazak ile bunu iyice anlamış oldum. Bu kitap 2017 yılından beri elimde, ancak ne zaman okumaya niyetlensem hep araya bir şeyler girdi. Bazen de kitaptan kilometrelerce uzaktayken “okumazsam çatlarım” hissiyatına girdim, lakin eve döndüğümde yarım kalmış kitaplara, elimdeki işlere dalıp erteledim. En son Geri Döndüğüm Yerler'i okurken denk geldiğimde, bir iki ay önce “artık okuyayım” diye masama indirdiğim kitapla göz göze geldik.
Kırmızı Kazak bir kronolojiyi takip ediyor, Meltem Gürle’nin çocukluk anılarına dahil olduğunuzda sizin de derinlerinizde kalmış anılar yavaş yavaş sızlamaya başlıyor. Yazılarla, kitaplarla ve anılarınızla büyüyorsunuz her sayfada. Bazı denemeleri okurken “nasıl bu kadar benzer yollardan geçmiş olabiliriz?” diye şaşırdım, bazen de ne kadar uzakta olursa olsun eve ait olma hissini ve bunun diğer cephesini sorguladım. Çoğu zaman derin bir hüzünle doldum ama bol bol gülümsediğim ya da yalnız olmadığımı hissetmenin getirdiği rahatlama hissi de oldu.
Kırmızı Kitap, kitapların içinde saklı kalmış detayları önünüze sererken, kendinizle de yüzleşmeniz için sayısız soru bırakıyor kucağınıza. Kitabın sonunda ben kendime karşı Meltem Gürle kadar dürüst olabildim mi hala emin değilim. Ancak biliyorum ki bu son okuyuşum olmayacak ve zamanla belki o şeffaflığa ulaşabilirim.
Başucumda duran, ara ara güvenli liman olarak bir kaç bölümüne döndüğüm kitaplarım var. Kırmızı Kazak da onların arasında yerini aldı. Ben kendisiyle bu kadar geç kalmış olmanın pişmanlığı içinde, yaşamına, biriktirdiklerine ve cümlelerine hayran oldum. Siz de deneme okumayı seviyorsanız-ki sevmeyenler bile bu öykü tadındaki yazıları sever bence- bu kitabı mutlaka okuyun.
Tadı damağımda kaldı. Bir zamanlar sevdiğim blogları okurken yaşadığım hislere, düşüncelere döndürdü beni Kırmızı Kazak. Alışılagelmiş kitabın özeti + klişe yorumlardan çok çok farklı Gürle'nin denemeleri. Kişisel anıların kitaplara öyle bir bağlanışı var ki... Bunun yanında Gürle'nin kimi tespitleri de oldukça etkileyici. Okumanızı hararetle tavsiye ediyorum, pişman olmayacağınıza eminim.
Muazzam. Abartısız söylüyorum son zamanlarda okuduğum en etkileyici, beni en çok hayran bırakan kitaplardan biri oldu Kırmızı Kazak.
İtiraf etmek gerekirse deneme en az sevdiğim yazın türü olabilir. Zira benim için önemli olan hikayedir, kurgudur, karakter gelişimidir. Bunların son ikisini denemede bulmak haliyle mümkün değil, ilkiyse yazarın kaleminin mahir olmasına bağlı. Hakkında harika şeyler duyduğum Kırmızı Kazak'a da bu çekinceyle başlamıştım. Herkesin çok sevdiği bu kitabı sevemeyeceğimden, daha önce okuduğum başka yazarların denemelerinden fazlasını bulamayacağımdan korkuyordum. Ama daha ilk birkaç denemede anladım ki bambaşka bir kitap tutuyorum elimde. Meltem Gürle o kadar maharetli bir anlatıcı ki konu ister okuduğu kitap ya da izlediği film olsun isterse Gürle'nin çocukluk ya da gençlik yılları olsun sizi ilk paragrafta alıyor karşısına, elinize de bir bardak çay tutuşturuyor ve gözünüzün içine bakarak anlatıyor meramını. Kendimi bu kadar yakın hissettiğim, yalnızca kalemine değil kendisine de böylesine hayranlık duyduğum çok az yazar olmuştur hayatımda.
Dediğim gibi kitaptaki denemelerin konuları oldukça çeşitli, zaten kitabın ana bölüm başlıklarına bakıldığında da anlaşılıyor bu. Ama Meltem Gürle her yazısında sevdiği yazarlardan, kitaplardan ve kendi hayatından bir şekilde bahsediyor. Hatta zaman zaman konuyu ülke gündemine, yaşadığımız sorunlara da getiriyor. İşin en büyüleyici kısmı ise bu meseleleri birbirine bağlama şekli. Bir kitap karakterinden yola çıkıp kendi çocukluğuna ya da oturduğu bir kafedeki sessizliğe bakıp zamanla yaşadığımız değişime öyle güzel geçiyor ki sanki çağrışımların Gürle'nin beyninde nasıl birbirini tetiklediğini canlı bir şekilde izliyoruz.
Kitap bitmesin diye mümkün olduğunca yavaş okumaya, araya başka kitaplar almaya çalıştım ama her güzel şey gibi bitti tabi ki. Yine de daima elimin altında olacağını, okur tıkanıklığı yaşadığımda, keyfim olmadığında veya Gürle'nin bu kitapta bahsettiği onlarca eserden birisini okuduğumda Kırmızı Kazak'ı tekrar elime alıp Meltem Hoca ile konuşabileceğimi bilmek beni çok mutlu ediyor. Çok ama çok sevdim. İmkanım olsa sevdiğim herkesin eline birer tane Kırmızı Kazak tutuşturmayı, daha fazla okuru bu kitapla tanıştırmayı çok isterdim. Lütfen alıp okuyun bu kitabı.
Meltem Gürle'ye bayılıyorum. Onun hayatın en olmadık anlarını bir şekilde edebiyata bağlayıp anlatmasını, yeri geldiğinde kendisinden bahsetmekten çekinmemesini, yazdıkları sayesinde "edebiyat ne işe yarar" sorusunun suyun akıp yolunu bulması gibi zihnimizde cevap bulmasını... Denemelerini tekrar tekrar okuyorum, çocuklara anlatmak üzere notlar alıyorum, yeri geliyor ağlıyor, yeri geliyor kıkır kıkır gülüyorum. Kırmızı Kazak oldukça derli toplu bir kitap olmuş. Yazıların toplandığı başlıklar, sıralama çoğunu okuduğum olduğum yazıların sanki farklı bir kurguyla sunulması gibi geldi bana :) Tatlı bir kıskançlıkla okuduğum bu yazılar sonunda bana yine alınıp okunacak 10-15 kitaplık bir liste kaldı... Çok yaşasın Meltem Gürle... Çok yazsın... oggito'ya yazdığım yazıyı ekledim http://tembelveyazar.blogspot.com.tr/...
Edebiyata, onun ötesinde hayata meraklıysanız, büyük bir zevkle ve bitmesini istemeyeceğiniz duygusuyla okuyacağınız, size yeni bakış açıları kazandıracak ve daha fazla okumaya teşvik edecek enfes denemelerden oluşan bu kitap tam bir hazine, kaçırmayın derim.
Uzun uzun yazmaya gerek yok çünkü ne söylesem az kalacak; Kırmızı Kazak herkesin okumasını temenni edeceğim güzellikte bir kitap. Edebiyat ve hayata dair onlarca güzel gözlemi barındırdığı yetmezmiş gibi yazarın bir anısından yola çıkıp konuyu bambaşka bir yere bağlayabilmesini de çok etkileyici buldum. Hemen her denemede not aldığım, üzerine düşünülecek bir şeyler vardı ama Sait Faik’le ilgili olan deneme hep aradığım sorunun cevabını bulmak gibiydi. Umarım denemelerin devamı gelir çünkü Meltem Gürle okumak gerçekten çok keyifli.
Harikaydı. Bir yandan denemeden denemeye koşmak bir yandan aynı yeri tekrar tekrar okumak istedim. Bir de Ateşiniz Var Mı'da " son sigarasını bir türlü içemeyen kaygılı Zeno"yu anmamış mı? Ben bu kitapla karşılaşmayı hak edecek kadar harika ne yapmış olabilirim? Bundan sonra kısa yolculuklarda uzun yolculuklarda, okuyamadığım dönemlerde, uyumadan önce, uyandığımda, evden çıkmadan bir beş dakikam varsa... döne dolaşa okumayı düşünüyorum.
Bu kitapla ilgili sürekli güzelliği dışında bir şey duymamdan ötürü bir çekincem vardı. Öyle ki almayı geciktirdim sonra okumayı. Ve bitirdiğim noktada denilenlerin üzerine farklı bir algı yaratacak bir fikrim yok. Kesinlikle şahane bir kitap. Meltem Gürle’ nin hayatına çok sade bir noktadan duygudaşlık yapıyoruz. Ki bu noktada kesinlikle hayran olduğum bir insan oldu. Çoğunlukla anılardan yola çıkan denemeler çok dokunaklı, samimi, fazla gerçek ve bitişleri her zaman düşündürücü. Bir sürü notla bitti kitap. Tek üzüntüm hızlı bitirmiş olmam. Ama kesinlikle ara ara işaretlediğim bölümlere tekrar tekrar döneceğim.
kitapları ve geri kalan her şeyi konuşabildiğim arkadaş grubumdan biriyle muhabbet ediyormuşuz gibi hissettim. okumadığım ne kadar çok kitabın olduğunu bir kez daha fark ettirdiği için üzüldüm. Meltem Gürle derya deniz bir insan, kendisini okumaya devam edebiliriz umarım.
“Ama daha zoru da vardır. Kimileri içinse hayat, zil çalıp bütün çocuklar dağıldıktan sonra tek başına ortada kalmak gibi bir şeydir. Sorsanız tam da bunu söyleyeceklerdir size. Diyeceklerdir ki, sizi okulda unutmuş bir babayı beklemekten farkı yoktur insan olmanın. En kötüsü de budur. Kimsenin gelmeyeceğini bilseniz de kapıdan bir türlü ayrılamazsınız. İyiliğin sonunda galip geleceğine, yoksulların karnının doyacağına, biz sıcak evlerimizde otururken, dışarıda kimsesizlerin donmadığı bir dünyanın mümkün olduğuna dair inancım zayıflar, yok olmaya yüz tutar. Ama yine de beklemeyi bırakamam. Ne olursa olsun, o kapının önünden ayrılamam.”
"Tecrübe garip şey. Benimki size görünmez. Sizinki de bana. Onun için ortak bir geçmişten gelsek de kendi tecrübemizin içinde yapayalnız oturuyor olabiliriz."
‘Anladım ki hayat herkesi bir şekilde yaralıyor. hele çocukken. Daha kanatlarımız çıkmamış, derimi kalınlaşmamışken’
‘Biz sıradan insanlar ise, çoğu kez o çamurlu su birikintisinin karanlığında yaşarız. Hayatı dinlemeye kalktığımızda duyduğumuz şey genellikle yoğun bir statik sesidir. Esas şey o tekdüze sesin altındadır. Fakat onu bir türlü duyamayız. Hayatımız bildik bir tempoda akar gider. Her gün aynı yollardan geçerek döneriz eve. Aynı otobüslere biner, aynı insanlara selam verir, aynı apartman dairesine gireriz. Aynı tavana bakarak uyuruz geceleri.
Bu durum günlerce, aylarca, hatta senelerce böyle devam edebilir. Ta ki algımızda bir delik açılana kadar. Böylece daha önce görmediğimiz şeyleri fark eder oluruz. Bu farkındalık için mutlaka kuvvetli bir duygu gerekmez. Çoğu kez hafifçe yer değiştirmek bile yeterlidir.’
‘Mutlu da değil de başka bir şey gibi. Sanki her şeyin neden olduğu gibi olması gerektiğini biliyormuşum gibi. Yağmur neden yağar, taş niye serttir, tırtıllar nasıl düşmeden yapraklara tırmanır, hepsini tek ve bölünmez bir anda kavrayıvermişim gibi. Bunun verdiği güvenle gülümsüyorum. Her şey yerli yerinde ve ben de onların ortasındayım. Kimse dokunamaz bana. ....
Sonuçta hepimiz çocukluğun uzun uykusundan birer ihtiyar olarak uyanmıyor muyuz? Her birimiz o çok mutlu – yok, mutlu da değil, daha çok eksiksiz ve tamam – hissettiğimiz ana geri dönmek istemiyor muyuz? Ve en nihayetinde, nefesimiz kesilip yere uzandığımızda, şefkatli bir el tarafından o büyük uykunun affedici kucağına bırakılmanın hayalini kurmuyor muyuz?’
‘Gençliğin sona ermesi hüzünlüdür. Bu konuda benden beklenen kılavuzluğu yapabiliyor muyum, emin değilim. Üstelik kendi gençliğimle daha yeni yeni vedalaşabilmişken. Yine de her birini gönülden sevdiğim bu genç insanların bana anlatmaya çalıştıkları şeyi anladığımı düşünüyorum.
Gençken sınırsız olasılıklarla dolu bir dünyada yaşadığımıza inanırız. Gitmediğimiz bütün yollar hâlâ açık bir şekilde önümüzde durmaktadır. Hayat sürprizlerle doludur ve bizi beklemektedir. Ancak öyle bir gün gelir ki, bir şeylerin ortasında olduğumuzu hissederiz. Artık olayların başladığı yerde değilizdir. Sonsuz zamanımız yoktur. Seçmediğimiz olasılıkların silikleşip yok olduğunu, gitmediğimiz yolları bir daha asla yürüyemeyeceğimizi anlarız. Önümüzde daha önce farkına varmadığımız bir ufuk çizgisi belirir. Bunu düşündükçe irkiliriz.’
‘Bizi mahvedenin kabalıklar olduğunu zannederiz. Oysa, asıl incelikler yıkar hepimizi. Kabalık, içinde yaşadığımız, kendimizi hazırladığımız, hatta bir dereceye kadar baş etmeyi öğrendiğimiz bir şeydir. Dünya iyi bir yer değildir. Hayat acımasız, insanlar hoyrat, mutluluklar geçicidir. Bunu beş yaşında falan öğreniriz. Sonrası üç aşağı beş yukarı hep aynı terânedir.
Başta karşımızdaki insanların duyguları olmak üzere hayatta bir çok şeyi kontrol edemediğimizi farkederiz. Üstelik görürüz ki, bu hiç de az bir bilgi değildir aslında. “Öteki,” cehennemin ta kendisidir. Sartre, başka bir çok şeyde olduğu gibi, bu konuda da haklıdır.
Böylece zaman geçer. Yavaş yavaş katılaşırız. Hayata karşı donanmış, kötülüklere karşı zırhlanmış olduğumuzu düşünmek isteriz. Beklentilerimizi düşük tutar, her şeye hazırlıklı olmaya çalışarak yaşar gideriz.
Sonra birden, hiç beklemediğimiz bir yerden, bizi hiç tanımayan birinden bir incelik görürüz. İşte bu darmadağın eder bizi. Buna hazırlıklı değilizdir çünkü’
Her güzel şey gibi sonunda Kırmızı Kazak da bitti. Bitmesin diye çok uğraştım; önce her gün bir deneme okuma kararı aldım, sonra iki, üç derken baktım çabuk bitecek günde dört denemeden fazla okumamak için kendi kendime söz verdim. Bazen uzun süre kapak açmadım, bazen sabah uyanır uyanmaz dört denemelik istihkakımı almak için sabah kahvesinden önce kitaba koştum. Lakin yıl bitmeden kitabım bitti. Ama böyle kitaplar bitmez elbet, dönüp dönüp bakacağım çok yazı var. Meltem Gürle sayesinde tanıştığım yazarlar var. Bazen ikimizin de aynı kitapta aynı yerlere dikkat ettiğimizi fark ettiğim anlar oldu. Kısaca kitabı çok ama çok sevdim. Kitap hakkında en güzel bilgiyi yine kitabın arka kapağından öğrenebilirsiniz. Elbette bu duruma en çok 'Arka Kapak Yazıları' isimli bir denemesi de bulunan Meltem Gürle gülecektir en çok. Yine de Kırmızı Kazak için arka kapağa bakmakta fayda var: "Kitaplarla iç içe geçmiş denemeleri okumak uzun sürer. Yıllar önce okuduğunuz kitaplar, elinizdeki denemelerle birlikte yeni boyutlar kazanır, derinleşir, zenginleşir. Okumadıklarınız yepyeni ufuklara çağırır. Bu nedenledir ki, okumadıklarınızı okumak, okuduklarınızı yeniden karıştırmak için sabırsızlanır, elinizdekini bırakır, "öteki metinler"le avarelik edersiniz.
Meltem Gürle'nin denemelerini de okumanız uzun sürecek, ara vereceksiniz, döneceksiniz, yeniden durup yeniden başlayacaksınız. Oturacaksınız, kalkacaksınız, araya başka kitaplar girecek. Elinizdeki kitabın kopyası eskiyecek ama okuduklarınız değil. Bu denemeler kendileri eskimeyecekleri gibi eskiden okuduklarınızı da tazeleyip yenileyecek."
Okumak için uzun süre beklettikten sonra bitmesin diye az az okuduğum, sanki yakın bir arkadaşla sohbet eder gibi hissettiren bir kitaptı. Yazdığı her konuyu bambaşka hisseden, bunu da böyle güçlü bir şekilde ifade etmeyi başaran çok kişiye denk gelmedim. Tekrar tekrar okuyacağıma eminim.
Artık eskisi kadar çok ve konstantre okuyamıyorum, bu kitap akıcılığı, okurla aynı seviyeden konuşması ve yapısı (hocanın Birgün köşeyazılarının derlemesi) ile bunu kıran bir kitap oldu, sadece haftasonları okuyarak iki haftada 400 sayfayı bitirdim, öyle diyeyim.
Bu kadar sevdiğim ve ilgiyle takip ettiğim hocanın kitabını okumayı bu kadar bekletmem tuhaf, ama bazı yazılarının zamansızlığını sınamak da bu vesileyle mümkün oldu. Kişisel hikayemle de ortak bulabileceğim anılar ve dertlerle bezeli leziz metinlerin olduğu bu 5+ yıldızlı kitabı okurken hissettiğim en kesif duygu ise 20 sene önce bir ders çıkışı arkadaşlarımla manzarada bir İstanbul sonbaharında sohbetin verdiği haz. Coşkulu, naif, matrak. Var olasın Meltem hoca!
Uzun yıllardır hayatımda olan en yakın arkadaşımla karşılıklı oturmuşuz da, aklınıza gelebilecek her şeyden konuşuyormuşuz hissini hiç bu kadar yoğun yaşamamıştım bir kitap için. Kırmızı Kazak bu anlamda bir ilk oldu. Dostum dediğim, kıymet verdiğim bir insanın anlattıklarını büyük bir iştah içerisinde, heyecanlanarak ve daimi bir şekilde yükselerek dinlemiş gibiydim. Özellikle sevgili Meltem Gürle’nin, içimdeki isyankar, cesur yanı ortaya çıkardığını düşündüğüm ve hayatımın kitaplarından biri dediğim ölümsüz destan İnce Memed’in yaratıcısı Yaşar Kemal’i anlattığı kısımlarda, bütün kalbimi bıraktım satırların arasına. Şiir gibi, su gibi anlatmış canım Kemal’i. Ayrıca sevgili Gürle vesilesiyle birçok kitabı da not aldım okumak için. Budala en öncelik vereceklerim arasında diyebilirim hatta.
*İyi ki yazdın Kırmızı Kazak’ı ve iyi ki ürettiklerini okuma şansına sahip olduk Meltem Gürle! Var olasın. ❤️
**Aylardır hiç böylesine ekseriyetle doyduğum ve okurken yüksek zevk aldığım bir kitaba denk gelememiştim. Kırmızı Kazak beni her bakımdan besledi, bir çiçek misali hayat verilmiş gibiyim. Dolayısıyla okuma listenizde Kırmızı Kazak’a da özellikle yer açmanızı isterim.
Meltem Gürle'nin samimiyetini sevdim. Dili de iyiydi. Köşe yazılarının derlemesinden oluşan bu kitapla ilgili düşünceleriniz beklentilerinize göre şekillenecektir. Renkli ve dolu dolu bir yaşamdan sunulan ilginç manzaralar da, derinlemesine edebiyat analizleri de bu kitapta yok. Ama nitelikli fikirlere sahip bir insanın hayatın ve edebiyatın kimi meseleleri ile ilgili, iyi bir üslupla yoğrulmuş fikirlerini merak edenlerin bu kitap hoşuna gidecektir. Yalnız, Gürle'nin bazı yazılarında konuyu ve bağlantıları aşırı zorladığından bunları yazı olsun diye yazmış gibi göründüğünü eklemeden edemeyeceğim. Kendisi samimi, üslubu iyi de olsa yazı olsun diye yazı yazılmamalı. Kimi güçlü metinlere karşın bu toplamda kitabın değerini düşüren bir etken olmuş.
Üniversite yıllarımda Tomris Uyar'ın günlüklerinin hepsini okumuş, kendisiyle bir gönül bağı kurmuştum. Öyle ki, tanışsak çok iyi anlaşacak, karşılıklı rakı içsek beni öykü karakteri yapacak kadar çok sevecekti. 20'li yaşların verdiği bendeki bu anlamsız özgüvene rağmen kendisiyle hiç tanışamadım. Onun günlüklerini okurken hissettiğim yakınlığı ilk defa bu kitapta yakaladım. Meltem Hanım o kadar zarif, o kadar samimi ve içten ki roman okur gibi kesintisiz okudum yazılarını. Edebiyat sevenlerin muhakkak okuması gereken çok keyifli bir kitap. Yeni bir arkadaş bulmuş gibi sevinçliyim😍
Özellikle kitaplarla/yazarlarla ilgili yazdıklarını ilgiyle okudum, okuduğum bazı kitaplardan bahsedince sevindim, henüz okumadıklarımı not aldı. Tecrübelerini, yaşadıklarını edebiyata bağlaması, neden edebiyat , neden okuyoruz sorularına güzel cevaplar veriyor. Okuması oldukça keyifli, kısa kısa yazılar.
Keyifle okunan bir ders kitabi gibiydi benim icin.. okumadigim bir suru yazar ve eserleriyle ilgili guzel tespitlerle doluydu.. okudugum kitaplarla ilgili de yazarin kendi fikirlerini okumak eglenceliydi..
Her edebiyat severin mutlaka okumasını istediğim bir kitap Kırmızı Kazak. Kurgu dışı kitapların öykü tadında bir anlatı ile birleştiğini düşünün. Tam öyle yazmış Meltem Gürle. Okurken sık sık beni anlatıyor, işte tam bu hissettiğim, falanca tam şurada tarif ettiği gibi, oyy bu kitabı da hala okumadım ayıp be, bunu ilk fırsatta almalıyım, bu kitabı tekrar okumalıyım, ah dimi ya ne kitaptı o öyle diyerek okudum sanki bir dostla sohbet eder gibi.
Sevgili @meltemgurle dost sesinizle kaleme aldığınız istisnasız her biri kalbe ayri dokunan yazılarınız için minnettarım. İyi ki okudum. Umarım kaleminiz hiç susmaz.
Ve tabii birlikte okuduğumuz kendi dost sesi dost insan ve nice uykusuz geceleri ve şişik patates sabahları paylaştığımızı ve bir tane daha okuyalım ah bunun sonu çok güzeldi, şu öyküye gönderme yapmış hadi onu okuyalım, o sende var mı, bunu okuyalım mı, koş kitaplığa gibi anlık güzellemelerle kafamıza göre okuyuşumuzun keyfini hic unutmayacağım 💌 @zumrudukitap
Meltem Gürle geç tanıştığıma üzüldüğüm, ama tanıştığıma da çok sevindiğim biri oldu. Instagramda karşıma çıkmasa muhtemelen hiç ilgimi çekmeyecek bir kitabı bu kadar seveceğimi tahmin etmemiştim. Arka kapak yazısında okumanız uzun sürecek, ara vereceksiniz demesinin tam aksine, öykü tadındaki bu denemelerini elimden bırakamadan, sadece mesaim ve hayati ihtiyaçlarımın dışında kalan zamanda aralıksız okudum. Yine aynı arka kapakta geri döneceksiniz yeniden başlayacaksınız ve okuduğunuz kopya eskiyecek ama okuduklarınız değil demesine ise tamemen katılıyorum.
Hayattaki incelikleri, küçük şeyleri seven, küçük şeylerden mutlu olan insanların varlığı kadar huzur veren şey az ve insanın hayata karşı umudunu canlı tutanlardan biri Meltem hanım gibi insanların varlığı benim için, hep yazsın hep okurum bundan sonra. Altı çizili bir sürü cümle, okuma listesine eklenecek bir sürü kitap biriktirmiş oldum.
Bu arada kitapta birden fazla yerde geçtiği için bahsetmeden geçemedim, Meltem hanım bazen yerine bazan yazmayı tercih etmiş. Ben mi yanlış biliyorum diye baktım ama TDK’ya göre de bazan diye bir kelime bulunmuyormuş gerçekten. Bilerek mi böyle tercih edildi, öyleyse sebebi neydi öğrenmek isterdim.
Uzun romanların arasına biraz beni dinlendirecek bu kitabı okumaya karar vermiştim ve çok isabetli bir karar olmuş. Zamana yayarak okuduğum bu kitabı sıcacık hislerle kapatıyorum. Ama kesinlikle ara ara geri dönülebilecek zamansız bir kitap.
Edebiyat severlerin oldukça beğeneceği, her denemede insanın ruhunu dinlendirecek, bir sürü ortak yön bulabileceği birbirinden güzel denemeler. Üstelik not alarak okumaya devem ettikçe sonunda epey zengin bir okuma listesi de sunuyor size. Ya da benim gibi “Bak şu kitabı da hala okumadım” diye hayıflanmalar da yaşayabilirsiniz.
Meltem Gürle'nin zamanında Birgün Gazetesinde çıkan yazılarını her hafta heyecanla bekler, mutlulukla okurdum. Bu kitap da o yazıların derlenmiş hallerinden oluşuyor. Nerden baksanız en az 14-15 seneye yayılan bu enfes külliyatta Gürle'nin anılar, hayat, gündelik yaşam, İzmir, İstanbul, üniversite ortamı, arkadaşlar ve her şeyden önce de kitaplar, yazarlar ve tüm edebiyat türlerini kapsayan birbirinden samimi ve nefis yazıları var.
İyi ki derlenip böyle bir kitap haline getirilmiş. Mutlaka okuyun.
Okulda bir dönem seçmeli Critical Reading dersini alma şansına erdiğim Meltem Gürle'nin birkaç yazısına denk gelmiş, gazete takip eden biri olmadığımdan yazılarının çoğunu okumamıştım. Böyle arka arkaya okuyunca sanki hocamla karşılıklı oturmuşuz da, çay içerken oradan buradan sohbet ediyormuşuz; okuldan, büyümekten, kitaplardan, çocukluğumuzdan bahsediyormuşuz gibi geldi... Bu kitap bana çok iyi geldi.
Meltem Gür'ü bu kitabıyla ilk defa keşfettim. Kişisel anılarını anlattığı bir kitap. Okuduğu kitapların birçoğunu ben de okumuştum ama yaptığı kitap analizleri o kadar muhteşem ve başarılı ki aynı kitapları mı okuduk diye tekrardan düşünmeme sebep oldu. Duygularını bu kadar iyi anlatabilen bir yazara uzun zamandır rastlamamıştım. Kesinlikle tavsiyedir...