"Kaza değil bu ya, bu cinayet. Niye cinayet biliyor musun? Bazen şöyle diyorlar: İşçiler cahildir. Öyle midir? Bu işçiler dünya güzeli gemileri yapıyor, denizde yüzdürüyor; cahil değil. Ama elektriğe bastığında cahil! Oysa önlem almadığından, üç kuruş daha fazla kazanasın diye beş kuruşu harcamadığından bu cinayet oluyor. Beş dakikalık gaz ölçümünü yapmazsan, işçi patlamada öldüğünde bu cinayet değil midir? Cinayetin âlâsı bu." - Tersane işçisi Hakkı Demiral-
Türkiye'nin son otuz yıldır geçirdiği iktisadi dönüşüm, tüm çıplaklığıyla işçi ölümlerinde çıkar karşımıza. Kimi zaman maliyet hesabıyla kimi zaman kadere havale edilerek ulaşılan sonuç, işçilerin hayatlarının devlet ve özel sektör tarafından önemsenmediği, güvencesizlik, ihmal ve umursamazlığın kol gezdiği bir "ölüm yolculuğu"dur. Tekstil, inşaat, maden, enerji, tersane işçilerinin hızlanarak artan ölümleri iş kazası değil, cinayet hükmüyle anılıyor bu nedenle. Başarılı gazeteci İsmail Saymaz, bu cinayet mahallerine dönüp bir kez daha bakıyor, cinayetin delillerinin izini sürüyor Fıtrat'ta…
Rize’de, 11 Temmuz 1980’de doğdu. Halen gazetecilik üzerine yüksek lisans eğitimini sürdürdüğü Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Gazeteciliğe Rize’de başladı. Konya ve İstanbul’da yerel gazetecilik yaptı. Mayıs 2002’den beri Radikal gazetesinde muhabir olarak çalışıyor. İnsan hakkı ihlalleri, düşünce ve ifade hürriyeti üzerine haberlere imza atıyor. Saymaz, başta Erzincan Davası olmak üzere, haberleri nedeniyle yirmiye yakın davada yüz yılı aşkın hapis cezası istemiyle yargılandı.
Ödülleri:
İstanbul Tabipler Odası Basında Sağlık Ödülü (2009), Metin Göktepe Jüri Özel Ödülü (2010), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü (2010), İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Ayşenur Zarakolu Basın Özgürlüğü Ödülü (2011)i Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yılın Söyleşisi Ödülü (2012), Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü (2012).
Kar hırsı nedeniyle her geçen gün daha da artan iş cinayetlerinin kökenine ve nedenine inip günümüzdeki iş cinayeti davaları örnekleriyle anlatan kusursuz bir araştırma kitabı olmuş. 12 eylül sonrası Özal dönemiyle sendikasızlaşmanın getirdiği kuralsız ve güvencesiz çalışma ortamının taşeron sistemi ile doruğa çıktığı ve günümüzde "Fıtrat"ın resmi ağızların lugatına girmesine kadar uzanan devletin yanlış politikalarını anlatan bir girizgahı var.
İnşaat, tersane, maden,enerji gibi sektörlerdeki basit önlemlerle bu cinayetlerini yüzde 98'inin önlenebileceğinin doğruluğunu örnek davaların ayrıntıları okunduğunda daha da iyi anlamamız sağlanıyor. Devasa şirketlerin ufacık maliyetler için insan canını hiçe saydığı bir düzeni, adaletsizliği tüm yanlarıyla önümüze seren bir kitap olmuş.
"Kaza değil bu ya, bu cinayet. Niye cinayet biliyor musun? Bazen şöyle diyorlar: İşçiler cahildir. Öyle midir? Bu işçiler dünya güzeli gemileri yapıyor, denizde yüzdürüyor; cahil değil. Ama elektriğe bastığında cahil! Oysa önlem almadığından, üç kuruş daha fazla kazanasın diye beş kuruşu harcamadığından bu cinayet oluyor. Beş dakikalık gaz ölçümünü yapmazsan, işçi patlamada öldüğünde bu cinayet değil midir? Cinayetin âlâsı bu"
Tüm olayları ifadelere, tanıklara vs. dayandırarak, abartısız hatta gerçeğin yanında hafif kalacak şekilde aktarmış Sayın Saymaz. Çarpık iş güvenliği anlayışını, yönetmelik cenneti ülkemizdeki etkisiz kontrol mekanizmasını, kontrol edilse dahi sonucu umursamayan işvereni, işverenin arkasını toplayan siyasi otoriteleri, çoğunluk olayda dava başladıktan sonra hakim ve bilirkişilerin değiştirilerek birilerinin elele vererek işverenin olaydan sıyrılmasının nasıl sağlandığını yumruklarınızı sıkarak okuyacaksınız. Eğer ki yaşanmışlıklarınız da varsa bu konularla ilgili, anlatılanların hiç de kurgu olmadığını çok rahat anlayacak, işçiyi kimsenin düşünmediği bu ortamı daha iyi özümseyeceksiniz. İş hayatındaki herkesin, hatta toplumda yaşayan her bireyin, kafasını kumdan bir kaç saatliğine çıkararak, mutlaka okuması gereken bir kitap.
Güzel bir kitap. Çoğu insan büyükşehirlerde gökdelenlerin önünden geçerken, bunların yapımında kaç işçinin göz göre göre ölüme gönderildiğini bilmez. Çünkü bu insanlar birkaç cümlelik haber olur, unutulur giderler. Olan geride kalan yakınlarına olur. Onlar da bu cinayetten muhalefeti sorumlu tutarlar. Çünkü yerli ve milli patronlar işçileri emirle parti mitingine götürür, iş kazası olduğunda "yönetmelik tebliğ edilmedi" diye savunma yapar, ceza almaz, "sopa" ile çalıştırılan işçi muhalefet partisi çalışma süremizi azalttı, yer altında yemek yedirdiler der. Kısır döngü devam eder. Konu hakkında yeterince çalışma olmadığı için Saymaz'ın kitabını çok önemsiyorum. Bataklığı kurutmak için büyük resmi göstermeye çalışmış, yani iktisat kuramı gibi konulara da giriyor. Ama pek sağlam olmamış. Gözden geçirilmesi gereken yerler var. Ermenek maden kazası için "daha Soma'dan beş ay geçmeden bu sefer de Ermenek'te" diyor. Yanlış, iki kaza arasında beş ay değil on yedi ay var. Ya da bir yıl artı beş ay. Bir de Saymaz'ın yaz(a)madıkları var. Kitabın 191. sayfasında geçen ve Bursa'da meydana gelen maden kazasını, Fetullah'ın Asım Yıldırımı neye bağlamıştı? İbrahim Fırtına, Aytaç Yalman, Özden Örnek'in ifadesinin alınmasına bağlamıştı. Fetullah'ın Asımı alışkanlık yapmış, 24 şubat 2010'daki Balıkesir maden kazasını da 23 şubattaki balyoz gözaltılarına bağlamıştı. Ergenekon öyle bir örgüttü, istediği zaman yağmur yağdırabiliyor istediği zaman güneş açtırabiliyordu(!).
İsmail Saymaz -önceki kitaplarında da olduğu gibi- zamanında haber yaptığı, sürekli takip edip peşini bırakmadığı ve ülkenin gündeminde uzun süreler yer eden iş cinayetlerini yine müthiş bir gazetecilik örneği göstererek belgeleriyle, raporlarıyla, kanıtlarıyla beraber bütün cinayetlerin perde arkasını okuyucuya gösteriyor.
''Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.''