"Hayatının iplerini elinde tut ya da kuklalar mezarlığından kendine bir yer seç!" Evinden çok uzakta, hiç tanımadığı karanlık bir odada, kelepçeler içinde uyanan Simonize Rexton, kendini vahşi ve kusursuz bir oyunun içinde bulur. Siyah zarflardaki talimatları yerine getirmeyi ve hayatta kalmayı başarabilirse, oyunun sonunu görebilecektir. Tıpkı kendisinden çok uzaklarda uyanan ve aynı korkuları yaşayan diğer kuklalar, Eylül Belen ve Dr. Gregory gibi… Birbirinden habersiz bu üç sıradan oyuncu; gizemi çözmek ve kuklacıyla yüzleşmek için müthiş bir gerilimin ortasına atılırlar. Böylece San Franscisco-Türkiye-New York üçgeninde oynanan ve insanoğlunun yazgısını değiştirecek esrarengiz bir oyun başlar. Psikolojik-gerilim ya da gerilim-macera, Türk okurları tarafından oldukça rağbet görmesine rağmen, Türk yazarlarının yeterince üretken olmadıkları bir tür. Bir Türk yazarın kaleminden çıkan 'KUKLACI'nın, özgün konusu ve çarpıcı kurgusuyla, bu türe farklı bir soluk getireceğine inanıyoruz.
1978 senesinin Mart ayında Ankara’da dünyaya geldi; ilk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nü bitiren ve ülkemiz polisiye gerilim edebiyatında farklı bir tarz yakalayan yazar, evli ve iki çocuk babası olup halen Ankara’da yaşamakta ve bir kamu kurumunda danışman olarak çalışmaktadır.
Yazarlığın gizemli bir dünyanın topraklarında gezinmek olduğunu söyleyen Günay Gafur, ilk romanı KUKLACI ile bu büyülü dünyanın kapılarını aralamıştır.
“Yazarken sonsuz derecede keyif alıyor, adeta yeni baştan kurduğum dünyanın havasını soluyorum. Okurların da satırların ötesinden bunu hissedeceğini ve aynı keyfi alacağını biliyorum. Güzel olan da bu zaten: Mesafelerin birdenbire tükenmesi ve harflerden oluşan o gizemli köprünün üzerinden geçerek okuyucuyla aynı noktada buluşabilmek.”
“Benim için nefes almak kadar önemli ve vazgeçilmez olacağını bilmeden başladığım ve adına "yazmak" denilen bu macera, nefes aldığım sürece sürecek... Önce yazılmayı sonra da okunmayı bekleyen yeni dünyalar keşfedebilmek için hayal kurmaya ve bunları sözcüklere dönüştürmeye devam ediyorum...”
Türk bir yazardan bu kadar iyi bir kitap beklemiyordum. Kurgusu iyi, hikaye iyi. Belki karakterlerin çoğunun yabancı olması psikolojik olarak türk kitabı okumadığımı düşündürdü. Yazar ters köşe yaparak hiç ummadığım bir final yaptı. Ve sonunu gereksiz ayrıntılar ile uzatmayıp hemen bizi finale götürdü. Polisiye-gerilim severler bir şans verin derim.
Testere filminin açılış sahnesini anımsatan bir sekansla başlayan kitap, kendi içinde tutarlı bir kurgu ile devam edip, ters köşe bir final ile son buluyor. Özellikle son 150 sayfada artan temposuna rağmen, hikayenin gelişiminde yer alan ağdalı tasvirler ve gereğinden uzun tutulmuş bazı bölümler, finalinde alınan zevkte buruk bir tat kalmasına neden oluyor.
Herşeye rağmen, bir Türk romancıdan böyle bir kurgu roman okuyabilmek, Türk edebiyatı için epey olumlu.
Günay Gafur, Kitap Ağacı Adana grubumda çok sevilen bir yazar. Yazarın korku-polisiye türünde iki kitabı var. İlki Kuklacı ve ikincisi Kâhin (Ben bu yorumu yayımlayana kadar yazar üçüncü kitabını da yazdı). Kâhin başta olmak üzere iki kitabın övgü dolu yorumlarını sürekli dinleyince ben de yazarla tanışmak istedim.
Testere filminin senaryosunu andıran olayları okumak heyecanlıydı. Sonunu nereye bağlayacak diye merakla okudum ama bayılmadım da. Yazarın ikinci kitabı Kâhin’in çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Türü sevenler Kâhin’e öncelik verebilir.
Öykü yazarı olarak neler yapabildiğini biliyordum (bknz. Kanlakarışık) ama roman yazarı olarak da, o ayılıp bayıldığımız yabancı polisiye yazarlarına nal toplatırmış. Vallahi son dakikaya kadar Kuklacı'nın kimliğini çözemedim, ki ben bu işte iyiyimdir. 😅 "Polisiye-psikolojik gerilim dediğin böyle olur be" diyerek Günay Bey'i tebrik ediyor, daha hızlı yazması için Fantastik Kitap'tan kendisine motivasyon yüklemesi yapmasını rica ediyorum. 400 sayfalık Kuklacı'yı bir günde -tabir caizse- yediğim için, hemen Kahin'e başlamamı kimse garipsemez sanırım. Polisiye sevenler kaçırmasın derim. =)
Son zamanlarda olay odaklı kitaplar okuduysanız, bir an evvel bir şeyler olsun diye sabırsızlanabilirsiniz. Ancak okuduğunuz her satırın ince ince işlenmiş olduğu bir gerçek ve bu cümleler, polisiye-gerilimin içine edebiyatın da dahil edilebileceğine güzel bir örnek teşkil ediyor. Alt metinler, arkaplan hikayeleri fazlaymış gibi gelse de aslında bunlar zaman içerisinde oluşturulan birikimin ve ilk kitabını yazma fırsatını bulan yaratıcı kalemin potansiyelinin göstergesiydi bence. Ve ancak kitap aşığı bir yazar, hikayede geçen bir kutuyu "...dokuz-on kalın kitabı alabilecek büyüklükte..." şeklinde tasvir edebilirdi. Kitabın son cümlelerinden yola çıkarak içimden bir ses Kahin'in altından da Kuklacı'nın çıkabileceğini söylüyor...
DİKKAT! Spoiler içerebilecek 'Kuklacı' bileşenleri: >"Kimileri buna kader derken, kimileri altı derecelik ayrılık diyordu."-John Underwood (Şeytan ve Şair) >"Eternal Sunshine of the Spotless Mind" >"Hiçbir şey, amacı olan bir dehadan daha yaratıcı...daha yıkıcı değildir."-Dan Brown (Cehennem)
Okuduğum diğer polisiye - gerilim kitaplarını gölgede bırakan harika bir kurgu. Yazarın hayal gücüne, anlatım tarzına , karakterlere verdiği özelliklere bayıldım. Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen hayranlık uyandıracak nitelikte başarılı bir kitap. Bu kadar güzel bir kitap ile karşılaşacağımı beklemiyordum, beklentimin çok çok üzerinde çıktı . Şimdi en kısa zamanda yazarın diğer kitabı Kahin'i de alıp okumak istiyorum.
Sonuna kadar durgun gitse de sonunda ters köşe yapıyor. Kahin kitabından sonra okudum. Kahin bir çıt daha iyiydi fakat Kuklacı'nın bir ilk kitap olduğunu düşünürsek gayet normal. Kahin'de söylediğimi tekrar söylüyorum, Günay Gafur kesinlikle Dünya standartlarında bir yazar.
Şimdi kurgu hafif bir tehlikeli oyunlar havası versede dili bu havayı yok etmiş. Dilin akıcılığı yok ve sizi kendine bağlayacak sürükleyici cümleler ise hep yarım. Kurgu iyi dediğim gibi ama dili kurguyu götürememiş ve buda kitabın kendini okutabilmesini yok etmiş.