“Yalnız olduğunuzu söylemiştiniz kız kardeş Ella?”
Uzak bir yol kenarı. Gece grisi. Yeknesaklığın aşındırdığı şehirden kaçan iki yolcu... Bütün cümleleri isyana çıkan âşık bir kadın ile telaşı ve kaçmaya hazır iç sıkıntısıyla sevgilisi.
Sevil de Sevme, distopik bir karanlığın, değişmez düzenin, bulantının, duvardaki resimlerin hikâyesi.
Aslı Tohumcu, solgun ve yalancı ışıltıları inkâr eden bir kadının seçimini anlatıyor. Soğukluğu ustaca bezeyerek…
Seyhan Argun, bir nakkaş gibi ince ince resmediyor yangını ve sıradan kıyametleri… Sabırlı ve göz alıcı…
1974 yılında Leverkusen’de doğdu, Bursa’da büyüdü. Bir süre İngiliz dili ve edebiyatı okudu. Değişik yayınevlerinde editörlük, TRT 2′de muhabirlik yaptı. Kürşad Oğuz’la birlikte Vatan Kitap ve Akşam Kitap’ı çıkardı. İlk öykülerinde gündelik hayattaki şiddeti anlattı. O öyküler 2003′te “Abis” adı altında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı.
İkinci kitabı “Yok Bana Sensiz Hayat”ta ölüp giden bir yakını (C.N.) için romantik ve fantastik bir ağıt yaktı. Bu kısa roman 2006′da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından basıldı. Almanca, Bulgarca, Arnavutça ve Arapça’ya çevrildi.
2007 yılının büyük bir kısmını konuk yazar olarak Den Haag’da (Hollanda) geçirdi ve orada yayınlanan Ad/Haagsche Courant adlı bir gazete için, Den Haag’da yaşayan Türklerin hayat hikayelerini yazdı. Bu gazete yazıları ertesi yıl “Over Welk Turkije Heeft U Het?” (Hangi Türkiye’den Bahsediyorsun?) adıyla Hollandaca basıldı.
Türkiye’de kadına yönelik şiddete dair öyküleri “Şeytan Geçti”, Mart 2010′da İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.
Son romanı “Taş Uykusu”nda bir belediye otobüsünde birlikte yolculuk etmek zorunda kalan insanların zihninden geçenleri okumaya ve günümüz Türkiye’sinin şiddet yüklü yüzünü anlatmaya çalıştı. Taş Uykusu Aralık 2010′da Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından basıldı.
Idefix'in İletişim kampanyası dahilinde hediye edilen bu kitap(zira satın almazdım); biçim olarak tatmin edici de içerik mi? Ne içeriği? Alelade bir black mirror bölümünü üstünkörü özet geçermişçesine(:
kadınların diktatörlüğünün hüküm sürdüğü distopik bir dünyayı okumak da acayipmiş! ama aslı tohumcu öldürülen bunca kadından sonra özsavunmayla kaderlerini değiştiren kadınları anlatırken sanki kendisiyle çelişmiş. kadınların tamamen erkek rolüne büründüğü bu dünyada öldürülen o kadınların kutsallaştırılıp her yere resminin asılması filan iyi fikir ama Nevin Anne, Çilem Anne diye adlandırılmaları, yani onları kutsallaştırmak için ille anne denmiş olması garip geldi bana. yine de yaratıcı ama yaralayıcı bir dünya kurmuş tohumcu.
Spekülatif kurguyu çok iyi şekilde kullanan Damızlık Kızın Öyküsü'nü düşünün ama o kitaptaki erkeklerin, heteroseksizmin kurduğu faşizm yerine bu sefer anaerkil hiyerarşi ve baskı var. Kadınların kurdu yine kadınlar. Aşık oldukları için cezalandırılan kadınlar. Hikayede seks işçilerinin ''model'' erkekler olarak işlenmesi de Yapay Zeka filminden hatırlıyoruz, pek yeni bir şey değil. Tersine Dünya esprisi olmuş.
İletişim yayınlarının çıkardığı çizgi öykü serisinden biri olan Sevil de Sevme distopik bir eser. Kadınların yönetimde söz sahibi oldu bir ülkede yasak bir aşka şahit oluyoruz. Otomatik Portakal tadında öykünün konusu sıradan geldi bana. Kadınların onca acı çektiği bir dönemde ters etki uyandırmadı.