“Topukluları çıkarıp da ayağıma yürüyüş ayakkabılarımı geçirdikten sonra değişti her şey. Tersinden bir Külkedisi masalı belki de bu.”
Irmak Zileli, kadınlığı da erkekliği de birer insanlık hali olarak ele alıyor; parçalarına ayırıp onları yeniden ve yeniden keşfetmemizi sağlıyor. Bizi, insanın insan karşısında olduğu kadar, doğa karşısındaki kibriyle de yüz yüze getiriyor.
Bir yanda, bir erkeğin dört duvar arasında, aynadaki yansımasıyla karşılaşmaya dayanamayıp parçalanışına tanık oluyoruz. Bir yanda ise başkalarının hikayelerinde kendi hikayesini yeniden kuran bir kadının yürüyüşüne.
Bir sabah, korunaklı dünyasından vazgeçen Leyla, şehrin sokaklarında plansızca yürümeye başlar ve merkezden uzaklaştıkça dışlanmışların hayatına karışır; bildiğini sandığı, emin olduğu doğrular giderek puslanır...
Eşik ve Gözlerini Kaçırma romanlarıyla tanıdığımız Irmak Zileli, edebiyattaki yürüyüşünü daha önce girmediği sokakları keşfederek sürdürüyor.
IRMAK ZİLELİ, 1978 yılında İstanbul’da doğdu. Sosyal Antropoloji öğrenimi gördü. Televizyon ve dergilerde muhabirlik yaptı. Roman Kahramanları dergisinin kuruluşunda görev aldı ve ilk 6 sayı yayın yönetmenliğini yürüttü. 2006 yılından bu yana çeşitli dergilerde, gazete kitap eklerinde değerlendirme ve eleştiri yazılarının yanı sıra editörlüğünü yaptığı Remzi Kitap Gazetesi’nde “Devrik Cümle” adlı köşesinde yazmayı sürdürüyor.
Zileli’nin basılmış eserleri arasında, 2012 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan ilk romanı Eşik (2011), Bayram Çocukları (2004) isimli bir araştırma ve Doğruyu Aradım Güzeli Sevdim (2009) başlığıyla Halit Refiğ ile söyleşi kitabı, IRMAK ZİLELİ, 1978 yılında İstanbul’da doğdu. Sosyal Antropoloji öğrenimi gördü. Televizyon ve dergilerde muhabirlik yaptı. Roman Kahramanları dergisinin kuruluşunda görev aldı ve ilk 6 sayı yayın yönetmenliğini yürüttü. 2006 yılından bu yana çeşitli dergilerde, gazete kitap eklerinde değerlendirme ve eleştiri yazılarının yanı sıra editörlüğünü yaptığı Remzi Kitap Gazetesi’nde “Devrik Cümle” adlı köşesinde yazmayı sürdürüyor.
Zileli’nin basılmış eserleri arasında, 2012 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan ilk romanı Eşik (2011), Bayram Çocukları (2004) isimli bir araştırma ve Doğruyu Aradım Güzeli Sevdim (2009) başlığıyla Halit Refiğ ile söyleşi kitabı ve 2014’te Remzi Kitabevi tarafından yayınlanan Gözlerini Kaçırma romanı bulunuyor.
kitap iki kisimdan olusuyor. birbiriyle baglantili ama uslup olarak da genel havasi olarak da birbirinden bambaska iki kisim.
ilk bolumde fikretin hikayesini okuyoruz. esi leylanin eve donmemesi karsisinda fikretin hissettikleri yasadiklari, polis sorgusu, fikretin gel gitleri. cok etkilendim muthis akici buldum ve buyuk keyifle okudugum ilk kisim enteresan bir ters koseyle bitti. ilk kisima ozellikle bayildim diyebilirim.
ikinci kisimdaysa leylanin yuruyusunu, sehrin sokaklarinda agir agir ilerlerken aslinda kendi içine, gecmisine, kendisine yaptigi yolculugu okuyoruz. bu kisimsa ozellikle insanin insan, hayvan, doga karsisindaki tavrini tutumunu cok guzel tespit edip detaylandirdigi icin cok begendim.
bol bol altini cizerek keyifle okudugum bir kitap oldu. hem fikrette hem leylada ve yazarin kitap boyunca yarattigi tum karakterlerde insan olmaya, zaaflara zayifliklara egolara kibire arayisa yolculuga, hepimize dair cok guzel doneler vardi.
cok keyifle okumama ragmen kitabin ozellikle ikinci kisminda tam adini koyamadigim bir eksiklik hissi olustu bende. okudugum bazi satirlarda muthis yukseldim ve tam iste budur dedigim anda yine o eksiklik hissi coreklendi ustume. belki leylanin hali bana da sirayet etti. ama bu kitabin genelini sevmemi kurguyu, kurgu icindeki kurgulari, insana hayata kadina erkege kibirli olmaya dair muthis tespitleri bayilarak okumami engellemedi.
son bir detay: kitapta ilk kisimda bir yerde beni rahatsiz eden bir kelime geciyordu ve acikcasi yazarin neden ozellikle o kelimeyi kullandığını, kitabin genel akisina uslubuna da uygun olmadıgından neden o kufurlu kelimeyi siir gibi giden akisa uygun gordugunu anlayamadim. bunu ozellikle belirtmek istedim.
İlk 150 sayfa özellikle, başarılıydı. Fakat bence yazar daha ekonomik olmalıydı. Romanın eklemleri için gerekli olmayan bir sürü ayrıntılı paragraf okumayı zorlaştırıyor.
İki bölümden oluşan kitap, bir gün ortadan kaybolan Leyla’yı birinci bölüm olan Arayış’ta eşinin gözünden ve ikinci bölüm olan Yürüyüş’te kendi bakış açışından anlatıyor. Kitabın ilk kısmı 166 sayfa kadar sürüyor ve bu bölümde Leyla’nın eşi Fikret polise ifade veriyor ki bu ifade aslında kendi iç sesi olarak karşımıza çıkıyor çoğu zaman. Bir nevi Fikret sorguyu kendi kendine yapıyor eşinin gidişiyle ilgili. Bu bölüm benim sevdiğim kısımdı, bir erkeğin eşine dair kendi iç hesaplaşmasını çok severek okudum. İkinci kısım ise kitaba niye konulduğunu anlamadığım bir bölüm olmuş. Keşke kitap sadece Fikret’in iç hesaplaşması olarak kalsaydı çok daha güzel olurdu çünkü ikinci bölüm bence okura kendini iyi ifade edememiş. Tamam Leyla’nın hissettiklerini anlıyorum ama bana çok yapmacık geldi okurken ve çok sıkıldım açıkçası. Kitaba puanımı sadece ilk kısım için veriyorum.
Bu benim Irmak Zileli’den okuduğum ilk kitaptı ama bir süre başka bir kitabını okumayı düşünmüyorum. Keşke bu kadar uzun soluklu yazmak yerine daha kısa ve yoğun yazsaydı çok daha güzel olurdu.
Leyla yürüdükçe Fikret,Gezgin,Aslı ve diğerlerinin de hikayelerini dinliyoruz.Okuması ağır ama yorucu değil.belki cümlelerin birikimidir bu ağırlığın nedeni..sokaklar ve yaşanmışlıklar ise okuyucunun üstüne siniyor.
Kitabın 2 ayrı bölümden oluştuğunu pek çok kişi yazmış. Genel beğeni de anlaşılan ilk 150 sayfaya olmuş. Bense aksine Leyla’nın tüm karakterler ile birlikte yaptığı o yürüyüşü ve son 2 sayfayı ilk kısımdan kat be kat sevdim. Edebiyatın lezzetini asıl oralarda aldım.
Normalde Irmak Zileli çok sevdiğim bir yazar özellikle gözlerini kaçırma kitabı benim için başka bir yere sahip. Bu kitap için öfkeliyim çünkü çok güzel başlayıp kötü biten kitaplar beni hep üzmüştür. Çok güzel başlayan bir hikaye. Ters köşeli hayal mi gerçek mi belli değil. Bolca merak uyandıran bir hızda hidiyor. İkinci bölüm yani Leyla başlangıçta güzel başlıyor kaybeden kaybetmiş umudunu zamanla yitirmiş aşka ve evliliğine olan umudunu yitirmiş bir kadının hezeyanı ile başlıyor. Ayrıca demans başlangıcı var sanırsam. Ancak sonrasında sıkıcı saçma bir hal alıyor hikaye. Ne babasıyla ilgili sorulara yanıt alabiliyoruz nede annesinin hikayesi tamamlanıyor. Fikret gibi toksik bir karaktere dahi haksızlık edilmiş. Selim'i söylemiyorum bile artık.
Irmak Zileli ne yazsa okurum , benim yazarlarımdan o. Bu kitabı da uzunca bir zaman diliminde okudum. Oldukça keyifli bir okuma oldu ancak en sevdiğim Irmak Zileli eseri diyemem.
Öncelikle ‘sorgu odası ve ifade alma’ anlatıları benim edebiyatta pek keyif almadığım bir kurgu çeşidi. Bu sebeple ilk bölümdeki polis memuru beni biraz bunalttı. İkinci bölüm daha akıcı ilerledi ancak yine bazı bölümler daha kısa ve sade olsaydı diye düşündüm.
Bunun dışında ara ara damarı çok güzel buldu. Diline ve özenine zaten söyleyecek söz yok. Şimdi sırada Eşik var. Bakalım onun sırası ne zaman gelecek…
Kitapta anlatılan hikâyenin potansiyeli vardı fakat kurgu biraz dağınık geldi. Karakterler ilgi çekiciydi ama olay örgüsü yeterince güçlü işlenmemişti. Yazarın dili akıcı olsa da kurgu bütünlüğü açısından beklentimi karşıladığını söyleyemeceğim. Fikret kim? Bunu sadece Leyla nın anlatımından anlamaya çalışıyoruz, Yazılan tüm karakterler, gerçekten var mı hayal ürünü mü belli değil. Leyla nerde? Bilmiyoruz. Bu kadar ayrıntıya girmeden de yazabilirmiş aslında kitabı, belki sonunu daha farklı bağlayabilirdi bilemiyorum.
Gölgesinde benim için Irmak Zileli’yle tanışma kitabım olarak kalacak. Dilini ve kullandığı tekniği o kadar çok sevdim ki. Bunda romanın psikanalitik bir bakışla ve dedektif edasında yazılmasının da etkisi oldukça büyük. Yine aynı nedenden Fikret’in polisle diyaloglarının olduğu ilk bölümü çok daha keyifle okudum. Dedektif edasında bir polis ve psikanalist arasında değişik bir bağ kurulması oldukça hoşuma gitti.
Konu ilgi çekici, kelimeler kuvvetli ama bende yarım kalan birşeyler olduğu hissi hiç gitmedi kitap boyunca ve sonunda da bir doyuma ulaşamadım. Sanırım bu kadar gerçeklikle hayalin birbirine karışmasından hoşlanmıyorum ben. Fakat yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Diğer kitaplarını da mutlaka denemek istiyorum.