Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu & Bir Kadının Hayatından 24 Saat

by Stefan Zweig, Esen Tezel (Translator)

Stefan Zweig’ın 1920’li yıllarda kaleme aldığı “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu” ve “Bir Kadının Hayatından 24 Saat” adlı öyküler okuru insan ruhunun dehlizlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor: Ruhta iz bırakan anlar, insanın yazgısını değiştiren karşılaşmalar, yenilgiler ve hayal kırıklıkları insanın varlığını esir alan tutkunun farklı veçheleri ekseninde öyküleniyor. Zweig’ın öyküleri insan psikolojisine dair derinlikli gözlem gücünü her satırda bir kez daha hissettiriyor.

Genres: Roman, Classics

128 pages, Paperback

Published March 1, 21

About the author

Stefan Zweig was one of the world's most famous writers during the 1920s and 1930s, especially in the U.S., South America, and Europe. He produced novels, plays, biographies, and journalist pieces. Among his most famous works are Beware of Pity, Letter from an Unknown Woman, and Mary, Queen of Scotland and the Isles. He and his second wife committed suicide in 1942.
Zweig studied in Austria, France, and Germany before settling in Salzburg in 1913. In 1934, driven into exile by the Nazis, he emigrated to England and then, in 1940, to Brazil by way of New York. Finding only growing loneliness and disillusionment in their new surroundings, he and his second wife committed suicide.
Zweig's interest in psychology and the teachings of Sigmund Freud led to his most characteristic work, the subtle portrayal of character. Zweig's essays include studies of Honoré de Balzac, Charles Dickens, and Fyodor Dostoevsky (Drei Meister, 1920; Three Masters) and of Friedrich Hölderlin, Heinrich von Kleist, and Friedrich Nietzsche (Der Kampf mit dem Dämon, 1925; Master Builders). He achieved popularity with Sternstunden der Menschheit (1928; The Tide of Fortune), five historical portraits in miniature. He wrote full-scale, intuitive rather than objective, biographies of the French statesman Joseph Fouché (1929), Mary Stuart (1935), and others. His stories include those in Verwirrung der Gefühle (1925; Conflicts). He also wrote a psychological novel, Ungeduld des Herzens (1938; Beware of Pity), and translated works of Charles Baudelaire, Paul Verlaine, and Emile Verhaeren.
Most recently, his works provided the inspiration for 2014 film The Grand Budapest Hotel.

Reviews

[selimsu · Rating 4 out of 5]

allah erkeklerin belasini versin siz boyle sevilmeyi bile hak etmiyosunuz yaa

[Berna · Rating 3 out of 5]

iki öyküden oluşan bu kitabı sevmemedeki en önemli etken, aklımda karakterlerle ilgili soru kalmaması. Her karakterin nereye-neye bağlandığını biliyoruz, son noktada nasıl bir vaziyette olduklarını görüyoruz.
İlk öyküyü okurken -yani mektubu- aslında tuhaf bir şekilde rahatsızlık duydum. Kadın için üzüldüm. Çocukluğundan itibaren bütün hayatını adamış olduğu gaye sanki en başından onun sonunu hazırlamış gibiydi. Aşk böyle bir şey değil diye düşünürken buldum kendimi satırların arasında. Sonra düşündüm, aşk neydi, dahası kime göre neydi? Tanımı var mıydı? Sabit miydi, değişken miydi? Benim aşk anlayışımın öykü kahramanı kadınla çok farklı olduğunu düşünerek bitirdim öyküyü. Hatta bu kitabı okuyan psikolog bir arkadaşıma bu -aşk- halinin psikolojik bir rahatsızlık olarak karşılığı var mı diye sormayı düşünüyorum.
İkinci öyküdeki Mrs C. için de tek bir yorumum var; Allah yüzüne bakmış :)

[Merve · Rating 4 out of 5]

Zweig in tasvir gücü bir kez daha beni etkiledi.
Bilinmeyen bir kadının mektubunda kadının adama olan bitmek bilmeyen takıntısı hatta bu takıntının şiddeti cok etkileyici. Mektubu yazma zamanlamasi ve beklentilerini sıfırlamak için ölümü beklemesi oldukça dikkat çekici.
Bir kadının hayatından 24 saatte ise önceki hikaye kadar içsel bulmasam da kumar salonundaki tasvirler çok iyiydi. Adamin herşeye rağmen zaafindan vazgeçmemesi ve kadının hep o günün yükünü taşıması iyi işlenmiş.

[Şeyda Ilgaz]

Satranç ve Amok Koşucusu'dan sonra yazarın okuduğum 3. Romanı: "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu". Bu 3 kitapta da sıradan gibi görünen kişilere ait gizli karakterler psikolojik çözümlemelerle muazzam bir şekilde ortaya çıkarılıyor.

Sayfa sayıları 50-100 sayfa arasında olan bu kitapların böylesi güçlü etkiler bırakması ancak Stefan Zweig gibi psikoloji birikimine sahip bir yazarın üstesinden gelebileceği bir iş.

[Gulsen Hesenzade · Rating 3 out of 5]

Bir xarakteri təhlil etmək bacarığı olaraq Stefan Şvayqa (?) çatanı yoxdur. Qadınları çox yaxşı bilən, azı bir qadın qədər tanıyıb onları təsvir edə biləndir, həyatını araşdırmamışam, amma bu məsələnin kökü mənə çox maraqlıdır.

Mövzusu bir az gopdur, 2 ulduzu burdan qırdım, təsvir, təhlil, dərin hisslərə tərcümanlıq kimi detallarda isə az qala digər yazıçılara dərslik ola bilər.

[irem · Rating 4 out of 5]

karakterlerin iç dünyalarını psikolojilerini okumak keyifliydi bnece
Bilinmyen bir kadının mektubundaki kadın keşke az buçuk daha slay olsaydı ama slaylikten aşırı uzak daha çok ucube ama yine de hikaye sarıyor
Bir kadının hayatından 24 saati de beğendim ordaki kadın karakter daha slaydi

[Gözde · Rating 5 out of 5]

Zweig is a pure genius.

[Fırat Frmz UCA · Rating 5 out of 5]

bir solukta okunan bir kitap..

[Ceren Gulgeze Unal · Rating 5 out of 5]

Sürükleyici, keyifli, tespitleri şahane... tavsiye ederim.

[irem Uskaner · Rating 4 out of 5]

Em sevdiğim Zweig kitabı oldu.. Mutlak aşk kavramı ile tanışmamı sağladı.

[Ceren S. · Rating 2 out of 5]

Sevemediğim bir Zweig kitabı da varmış demek ki :)
ilk öyküdeki mektubu yazan kadın tiplemesi, en nefret ettiğim takıntılı aşık tiplemesi olarak sadece sinirimi bozdu. Bence edebi anlamda da çok belirgin bir güzelliği yok. İkinci öykü de benxer türde, psikolojik gerilim evet onun da çok öne çıkartılacak bir yapısı bana göre yoktu... Yazarın çöküş dönemi kitaplarından biri bence..

[Koray ünver · Rating 4 out of 5]

Kadın aşkı yaşamadı, taşıdı.
Aşkı anlatmadı, sakladı.
Ve belki en büyüğü: Onun için aşk bir karşılık değil, kimlikti.

[cwylın · Rating 3 out of 5]

fazla depresif

[Edanaz · Rating 5 out of 5]

Bana okumayı sevdiren kitap.
Küçükken abimin odasında bulup su içmeye bile kalkmadan, tek seferde okumuştum. O gün okumanın nasıl zevk verdiğine ilk kez tanık olmuştum. İyi ki o gün abimin odasını karıştırmışım :)

[Berke Ünal · Rating 3 out of 5]

Uzun bir aradan sonra bir kitabı nihayet bitirdim ve yorumu ile geldim. Stefan Zweig herkes çok seviyor ama ben daha önce Olağan Üstü Bir Gece kitabını okumuş çok sevememiştim. Tamamen beklentimi çok yüksek tutmamla ilgili olabilir. Ama bu kitap şu an o algımı kırdı.

2 öykünün tek bir kitapta buluştuğu halini okudum. İlk Öykümüz : Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu :

Kitap özet olarak, Bir erkeğin , adından bile bahsetmeyen bir kadının ağzından ona olan aşkını böyle naif ve duygulu anlattığı mektubu ile başlıyor ve mektup sona erdiğinde hikayemiz de bitiyor. Bu adını dahi bilmediğimiz kadının başlarda tek taraflı ve yer yer obsesifliğe varan aşkı başlarda beni çok sinir etti ama bir yerden sonra kadının yerine kendimi koyup, kadına üzülüp ve bu karşılıksız aşkın muhatapı olan adama sinir olmaya başladım. :(

Kadın mektubunda sürekli olarak vurgu yaptığı ‘’Sen Beni Hiç Tanımadın’’ dese de olay örgüsüne baktığımızda yolları çok defa kesişmiş olduğunu görüyoruz. Kızımız ilk defa 13 yaşında erkek karakteri görüyor ama aşkını tek taraflı yaşıyor karşı taraf hiç anlamıyor. Daha sonra yıllar sonra Genç bir kız olarak karşısına çıktığında Erkek karakterimiz onu tanımıyor ama çekici bulduğundan onunla birlikte oluyor. Daha sonra arayacağını söyleyip sırra kadem basıyor. Kızımız inatla o aşkından hiç ama hiç vazgeçmiyor.

Daha sonra ki aşamada ise aradan yıllar geçmiş, Kızımız bu birliktelikten çocuk sahibi olmuş ve gizlice büyütmektedir. Hayatını devam etmek için kendini satmakta olduğunu ve son karşılaşmalarına şahit oluyoruz. Erkek kadını bir kez daha tanımıyor ve kadın aşkından dolayı bir kez daha onunla birlikte oluyor ve hala tanınmadığını farketiğinde kalp kırıklığı ile oradan ayrılıp, erkeğin hayatından çıkıyor.

Son aşamada ki kitabın başında sondan başlıyoruz. Kadın ölmek üzereyken yıllardır içinde biriktirdiği üzüntüleri ve aşkını Erkeğe itiraf ederek gidiyor.

68 sayfalık bir kitapta bu kadar derin ve anlamlı ki çokça hüzünlü bir hikayeyi anlatabilmesi yazarın kaleminin büyüklüğünü gösteriyor. Kitabı bitirdiğimde kalbim kırıldı, üzüldüm ve çok hayıflandım. Erkek karakterimize hala sinirliyirim… Bu öyküye puanım : 10 :)

Bir Kadının Hayatından 24 Saat hikayesi güzeldi ama çok çok sevemedim kendisini. Bu nedenle yorum yapmak istemiyorum.

Kısaca Özeti : Riviera’da eşi ve iki kızıyla tatil yapan 33 yaşındaki Henriette bir gece ansızın ortadan kaybolur. Kusursuz bir evliliği olduğu sanılan genç kadının, nasıl ve neden ortadan kaybolduğu dedikodu konusu olur. Pansiyonda kalanların hepsi kadını yargılamaya başlar, ancak anlatıcımız onu savununca tartışma alevlenir; masadaki yaşlı ve zarif bir İngiliz hanımefendi de anlatıcıya, gençliğinde başından geçen unutulmaz, inanılmaz bir 24 saatin hikâyesini anlatmakta ısrarcı olur. Bu 24 saat içinde hissettiklerinin bir saniyesi bile aklından çıkmamıştır. Bu kadının yaşadıklarını neden bir yabancıyla paylaştığını Zweig en sonda açıklar.

Bu öyküye Puanım : 6 :/

[Kitap Ezgisi · Rating 2 out of 5]

www.kitapezgisi.com

Bir Pazar gününde başlayıp biten, beni gerçeklikten biraz olsun uzaklaştırmayı başarmış sevgili kitap…

Ünlü bir yazarın, evine gelen mektupları açarken hiç tanımadığı bir kadından gelen bir mektubu görür ve okumaya başlar. Kadın onu çok iyi tanımaktadır çünkü senelerdir bu yazara aşıktır. Hayatının belli dönemlerinde karşılaşmış olsalar da adamın az biraz hovarda, çapkın yapısından kaynaklı olarak kadını hiçbir şekilde hatırlamamaktadır.

Aslında çok sevmemiş olsam da kitabı, biraz düşününce farklı bir derinliği olduğunu fark ediyorum. Bir tarafta kadının varlığından habersiz, tek gecelik aşkların akışında kendini kaybeden ve kendisini kimseye adayamayan bir adam, ve diğer tarafta hayatının merkezine koyduğu bu adamı belki de saplantı derecesinde seven bir kadın. Kitabı okurken insan iki tarafa da kızmaktan kendisini alamıyor. Bir yandan adama o kadını görmediği için kızmak gelirken içinden, bir yandan da kadına “hayatını yaşa be kadın!” diye bağırasın geliyor.

Belki de kitap bir aşk kitabından ziyade bir hayatı yok eden bir saplantının hikayesi olarak lanse edilmeli. Daha eğlenceli, daha keyifli, bana daha çok şey katan çok fazla kitap okuduğumu düşünüyorum. Bu kitabın kattıkları ise derin kuyularda gizlenmeye devam etmek zorunda diye düşünüyorum.

Yine de hep dediğim gibi, hiçbir kitap kayıp değildir.



herkese iyi okumalar…

[Oytun Oktay · Rating 4 out of 5]

Yazar psikolog kişiliğini kullanarak gerçek aşkı arayan ve onu ifade etmeye çalışan birisi olarak harika bir şekilde bunu bir kadının elinden çıkan mektuba yansıtmış.
Yazar "Aşkın gözü kördür" tabirinin ne demek olduğunu çok iyi örneklerle göstermiş. Kitabın birkaç yerinde size bu kadar da olmaz canım dedirtecek kadar ileri seviyede gözü kör aşk sahneleri var. Okurken içinizden hem kadına kızacaksınız hem de adama. Kitabın son sayfası hariç tamamen bir monologdan oluşması da işin bir ilginç tarafı. Bütün kitap kendisine aslında çok aşık olan bir kadının mektubunu okuyan adamın iç sesi olarak geçiyor diyebiliriz. Derin aşk tanımlamaları, kullanılan mübalağalı sıfatlarla yazar yine duygusal okurların kalbine dokunuyor ama bu aşk biraz deli dolu.
Yazar ayrıca kitabın sonunda, muhtelemen kendisine de sorduğu ama kesin bir cevap veremediği, okuyucuya bir soru soruyor: tek taraflı yaşanmış böylesine güçlü bir aşk gerçek aşk mıdır?
Yoksa gerçek aşkta iki tarafın da birbirine o yoğun aşkı beslemesi mi gerekir?
Tabii ki yorum okuyucuların...

[Selin · Rating 5 out of 5]

“İnsan varlığında utanmaya ve temkine ilişkin ne varsa bir hamlede kenara atardım, tek bir sözcükle, tek bir hareketle bana yaklaşsaydı, bana sarılmaya kalkışsaydı, kendimi o an ölesiye kaptırırdım ona. Ama size de söylediğim gibi...
/Ancak şimdi, bu kargaşadan kabaca sarsılarak uyandırıldığımda, uçar gibi geçen bu saatleri, anılar denen büyülü aldatmacanın yardımıyla bir kez daha, sindire sindire hatırlamak istiyordum. Elbette bunlar insanın ya anladığı ya da anlamadığı şeylerdir. Belki de anlamak için alev alev yanan bir yüreğe ihtiyaç vardır.”

[Hande Akcay · Rating 5 out of 5]

Bu Zweig’dan okudugum 4. eser ve her bir kitabini okudugumda kendisine olan saygim daha da artiyor. Muthis bir yazar...Ben hep uzun oykulerini okudum ve her defasinda incecik kitaplara bu kadar yogun duygulari bu denli gercekci nasil sigdirabildigine hayran kaldim.
“Bir Kadinin Yasamindan Yirmi Dort Saat” cok etkiledi beni. Bir duygunun insani farkinda olmadan ele gecirmesi, adeta bir kukla gibi bedenle oynamasi, tutku, mutesekkir olunan olmanin hazzi, hirs,ask,nefret,utanc hepsi var bu oykude.
Mutlaka okuyun...

[Ebru · Rating 5 out of 5]

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu yaralayıcı, bütün hayatını etkileyici bir hikayeydi. Çocukluktan başlayan saf ve karşılıksız aşkın dramatik sonlu anlatımıydı. Bir Kadının Hayatından 24 Saat ise bir günde bir ömür yaşadığını anlatabilmeyi başarmış bir kadının öyküsüydü.

[Gökhan Gök · Rating 4 out of 5]

Stefan Zweig bu iki uzun öyküsünde de tutkuyu enfes bir şekilde tanımlıyor; yazarın etkileyici üslubu da öyküleri baya yukarıya taşıyor. 3,8 / 5

[Tuncay Günaydın · Rating 5 out of 5]

Tek seferde, bir solukta, tadına doyamadan okunacak bir eser. Yazarın kadın ruh halini bu denli etkileyici yansıtabilmesi harika.

[femik · Rating 4 out of 5]

Ilk hikaye cok sardi ikinci hikaye bitse de gitsek modundaydi ay teyze ne uzattin heeeeee