“Ben bu geceden çok daha eski bir zamanda ölmüştüm. Siz bunu bilmezsiniz. Ben de bilmezdim. İnsan öldüğünü bilmez mi halbuki, değil mi? Bilmezmiş. Zaman, insanı zamanla çürütürmüş. Bazı yaşananlar, hiç bitmezmiş havsalada. Gece uyumadan önce akla çöreklenir, her gece bir önceki geceye nazaran daha da şiddetli çizermiş aklın odalarını. Aklın kazınmalarla parça pinçik olurmuş. Aklın kalmayışı, ölüme eşdeğermiş meğerse. Bilmezmişim.”
Yeni neslin dikkat çeken öykücülerinden Caner Almaz, ilk kitabı Kırgın Anlatıcı’yla okur karşısına çıkıyor. Farklı hayatlardan karakterlerin bir araya geldiği bu kitap, taze bir soluk getiriyor öykücülüğe. Bilinç akışı tekniğinin sıkça kullanıldığı öyküler, okuru zaman ve mekân geçişleriyle keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Gerçekle hayal, uykuyla uyanıklık arasında kurulan Kırgın Anlatıcı, kurmaca anlatının öne çıkan örneklerinden olmaya aday.
Futbol değil de Edebiyat Ligleriyle haşır neşir olsaydı insanlık nelerle karşılaşırdık? Veya unuttuğumuz insanlara onları unuttuğumuza dair bilgilendirme mesajı gitseydi ne yapardık? Ya da ne bileyim, yazdığımız öykünün benzi solduğu için kendisini doktora götürseydik, doktor reçetesine neler yazardı? İşte bunlar ve bunlar gibi daha birçok mühim sorunun cevabını Caner Almaz'ın buram buram zekâ ve zarafet kokan öykülerinde bulabilirsiniz.
Bir solukta okunan, kah gülümseten kah dudak büktüren öyküler... Ama derinden bir umut... Almaz'ın olaylara ve karakterlere yaklaşımı zekice ve samimi. Kitap, oh ne iyi ettim de okudum, şimdi gidip bir bardak çay içeyim dedirten türden; yani oldukça bizden, bizim içimizden. Bana kalırsa ilk kitap için oldukça başarılı.