Hayat ve Hüzünde yazdıklarım, babamın da var olduğu dünyada geçirdiğim kırk yılın, dürbünüme çarpan resimleridir; özelimde ve ülkemde 1941 'den bu yana yaşadıklarımdan, gördüklerimden seçmelerimdir. Kitabıma, beni çok etkileyen, çok üzen, çok sevindiren, bende iz bırakan, belleğimde hep kalan anılarımı aldım.
1983'ten sonraki yıllarımın serüveni belki bir başka kitaba konu olur ama bu kitaplar, 1983 yılına kadar, Edip Cansever'e rahmetle selam olsun, "Ben Ayşe Kulin Nasılım?”'a yanıtımdır.
Veda ve Umut'ta ailesinin yaşadıklarından yola çıkarak Osmanlı'nın son günlerinden cumhuriyetin ortalarına kadar Türkiye'nin öyküsünü anlatan Ayşe Kulin, bu kez Hayat ve Hüzün'de kendi anılarını ve o anılarının geri planını oluşturan dünyayı anlatıyor.
Çağdaş Türk edebiyatının en sevilen kalemlerinden biri olan Ayşe Kulin'den, anıların, Türkiye ve dünya koşullarının iç içe geçtiği bir çalışma.
Ayşe Kulin is a Turkish contemporary novelist and columnist. Kulin graduated in literature from the American College for Girls in Arnavutköy. She released a collection of short stories titled Güneşe Dön Yüzünü in 1984. A short story from this called Gülizar was made into a film titled Kırık Bebek in 1986, for which she won a screenplay award from the Turkish culture ministry. Kulin worked as a screen writer, cinematographer and producer for many films, television series and advertisements. In 1986, she won the Best Cinematographer Award from the Theatre Writers association for her work in the television series Ayaşlı ve Kiracıları.
In 1996, she wrote a biography of Münir Nureddin Selçuk titled Bir Tatlı Huzur. With a short story called Foto Sabah Resimleri she won the Haldun Taner Short Story Award the same year and the Sait Faik Story Prize the next year. In 1997, she was chosen as the "Writer of the year" by the İstanbul Communication Faculty for her biographical novel Adı Aylin, She won the same award the next year for her short story Geniş Zamanlar. In November 1999, she wrote a novel called Sevdalinka about the Bosnian Civil War and in 2000, a biographical novel called Füreyya. In June 2001, she put out a novel titled Köprü about drama in Turkey's eastern provinces and how they shaped the republic's early history.
In May 2002, Kulin wrote a novel titled Nefes Nefes'e about the Turkish diplomats who saved in the lives of Jews during the holocaust in World War 2.
She has married twice, her latest novels Hayat and Huzun describe her life with her spouses, Mehmet Sarper and Eren Kemahli. Both ended in divorce but she bore 4 sons from the marriages.
Ayşe Kulin kitapları pek bana hitap etmese de, hediye olarak aldığım bu kitabı özellikle otobiyografilere aşırı meraklı olduğum için merakla okudum. 1941-1983 arası Türkiye'si özellikle biz 80 sonrası kuşağın hiç bilmediği, bizden özellikle saklanan, Türkiye tarihinde hakikaten bir dönem olduğu için ilgimi çok çekiyor. Ayşe Kulin tabii bu Türkiye'ye ne kadar hakimdi dersek :)) onun premses gözlerinin işte kolejde büyürken, danslara gidip gelirken arada yakaladığı ayrıntılar var bu kitapta. Bir anlamda sevimli çünkü hakikaten çok el üstünde büyümüş, pembe pop.. pardon yanaklı, sarı kurdeleli türk kızlarına dair şirin bir kesit sunsa da, ülke kaynarken bu şirin kızın büyümesi, liseyi bitirip ailenin onu dışarı fazla salmayan baskısı (!) sonucunda hemen evlenmesi, birbiri ardına iki (sonradan 4 oluyor) çocuk yapıp bir nevi pembe bulutlardan hayatın gerçeklerine inmesi bence hoş anlatılmış. Çünkü açıkcası ben de o pembe pop.. pardon yanaklı beyaz türklerden biriyim, eğri oturup doğru konuşursak. Dolayısıyla kendime yakın buldum o iki çocukla zorlandığı (her ne kadar hizmetçiler nany'ler arasında da olsa o, yine de bi premses zemini çalkalanmış elbette) zamanları, yurtdışından türkiye'ye baktığı günleri, işte ailesinin ona kıyamamalarını falan.. Ama bir de tabii kolejde iki cümleyle geçiştirilen misal Tomris Uyar'la sınıf arkadaşlığı, zamanın gazetecilerine yakınlığı vs de var şimdi aşırı ilgimi çeken. Yani "light türkiye tarihi" okumak istiyorsan, keyifle okursun. İkinci bölümü 65-83'ü de biri hediye ederse okurum :)) Yoksa sanırım kendim gidip almayı aklıma getiremeyebilirim.... Çok mu gömdüm? Napim, sevdiğim bir yazar değil.... Bu yorum da böyle olsun. Birkaç alıntı: "Bunca yanlışı kırk yıla iyi sığdırmışım. Aferin bana! Çocuklarımı saymazsam, elde var kocaman bir sıfır. Başarısızlığımla beceriksizliğimle yüzleşmek için babamın ölmeye yatmasını beklemiş olmam da cabası!" - demez mi herkes ama ara sıra.. <3 "Dedemin kızları, torunları ve diğer akrabaları çene çalmak için arasıra bu sedire doluşurlar ve genellikle hep aynı konuları konuşurlardı: Sabahat teyzem o sırada evdeyse ne olacak bu memleketin hali, Sabahat teyzem yoksa, ne olacak bu Sabahat'in hali.." - tüm aileler aynı.. "İLkokula başlayınca benim dünya yüzündeki sultanlığım sona erdi. Bir de baktım ki sınıf benim gibi biriciklerle dopdolu. Öğretmenin gözünde şişman, sıska, zengin, yoksul ya da kız erkek hiçbir farkımız yok." - ah keşkeee.. 2000 sonrasının çocuklarını pardon "tontiş"lerini düşünürsek...
Alisilmis kulin hikayesi kolayca sizi hikayenin icine aliyor ve birakmiyor ... Kendi hayatini kaleme almis ve binbir isimle aklimi karistirmis olsada her kulin kitabi gibi buyuk bir zevkle okudugumu belirtmek isterim
Seçkin ve varlıklı bir Osmanlı ailesinin Cumhuriyet’e geçildiğinde yaşadıkları dönüşümün hikayesi. Değişen ve aynı kalan şeyleri, sermaye, eski İstanbulu, yeni başkentin ilk zamanlarını merkeze ailesini koyarak anlatmış yazar. Biyografiler verdikleri bilgiler açısından çok değerli kaynaklardır; bu kitap da öyle.
Akıcı roman tadında bir bibliyografi. Söz konusu hayatın tanıklık ettiği siyasi dönemleri de merak ediyor insan bu kitabı okuyunca. Umarım Metin Toker'in "Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları" isimli serisi, merakımı yine zevkli bir okuma ile gidermemi sağlar. Bu serinin ilk 3 kitabını internetteki bir sahaftan bulup sipariş verebildim, umarım diğerlerine de ulaşabilirim.
Iki ciltlik bir kitap , ayşe kulinin idare eder bulduğum tek kitabı. Otobiyografisi olduğu için belkide en azından 60 dan 90 lara kadar ankara ve istanbulun belli kesimlerin küçük bir betimlemesini verdiği icin okunabilir.
Veda ve Umut’ tan sonra serinin üçüncü kitabı da gayet akıcı ve güzeldi, zevkle okudum, yazar hayatından bir kesit aktarırken dönemin tarihsel olaylarını da aktararak okuru aydınlatıyor, şimdi sıra Hüzün de..
Veda ve Umut'un ardından Hayat'ı okumak zor oldu. Kulin'in özel hayatı okurların ilgisini çekse bile, sürükleyici bir kurguya sahip olmaması, Hayat'ı olağan bir autobiografiye dönüştürmüş.
Otobiografi ama okuması çok keyifli, akıcı bir kitap. Romalarındaki ustalıkla yazmış. Hemen hemen aynı keyifle okudum. Bi tek, bütün arkadaşlara yer vereyim de alınmasınlar demiş sanki yazar😄 sayfalar dolusu arkadaş, konu komşu ismi ve betimlemesi yazmış. En çok şu kişiyle oynardım, okuldaki sınıf arkadaşlarım şunlardı filan diye. Bi de çok ani bitti, bitti mi gerçekten şimdi diye sayfa aradım kitabın sonunda.
Veda’yı çok önceden devamı olduğunu bilmeden okumuştum. Şu anda hatırlamıyorum. Yine bilmeden Hüzün kitabına başladım. Meğer bir dörtlemesinin en sonuncusunu okumuşum. O kadar güzel bir dille anlatılmıştı ki tüm Kulin kitapları gibi , bir solukta okumak, okuyup bitirmek istedim. Tabii ki dörtlemenin tümünü bitireceğim