Nerdesin Aşkım? Bülent Abla’nın vitrini ne sergiler? Zeki Paşa’nın dolabından neler çıkar? İnsan cinselliğini neden gizler? Gizlenirken soyunmak neden? Kendi bedeninizde nasıl gizlenirsiniz? Sözcüklerde gizlenmek mümkün mü? Üzüntü sizi nasıl güldürür? Dolaptan çıkmak mümkün mü?
Hayatın önümüze sürdüğü bütün hikayeleri bir kenara bırakın: hepimiz en nihayetinde sevmek ve sevilmek için yaşıyoruz. Fakat sevgiyi koşullara ve tanımlara bağlıyoruz. Oysa sevgi onu tıkıştırmaya çalıştığımız kaplarda durmaz. Akar ve kendi akışkanlığında kendi yolunu bulur. Sevginin çoğalması için, sevebilmemiz ve sevilebilmemiz için, sevgiye hükmetmeyi bırakmalıyız; sevginin yalnızca öznesi değil, nesnesi olmayı öğrenmeliyiz. Sevginin akmasına izin vermeliyiz.
Cinsel yönelimi nedeniyle toplumun ötekileştirdiği ve yargıladığı LGBTİ bireyler için, sevmek ve sevilmek çok daha zor, dolambaçlı bir hal alır. Sevgiyi belli normlara, kalıplara ve koşullara bağlayan, bağlayan toplum, LGBTİ bireyleri gizlenmeye, “dolap”larda yaşamaya zorlar. Seni Dolaba Kim Koydu?, farkında olarak ya da olmadan cinsel yönelimlerini gizleyen, salt ‘sevilmek’ uğruna kendi sevgilerinin üzerini örten insanların öyküsünü anlatıyor.
Kadınların bedenlerine, erkeklerin duygularına hapsedildiği bir dünyada, aşkı ve sevgiyi her haliyle kucaklamamız gerektiğini anımsamak ve anımsatmak isteyenlere…
Okumak benim için yazarıyla konuşmak gibi oldu. Onun kadar sade, onun kadar yalın, berrak bir kitap bu. Fazla söze gerek yok: Gökçen Ezber, konusuna hakim. Sinemadan, edebiyattan, pop kültürden ve gündelik hayat pratiklerinden verdiği örnekler bunun apaçık kanıtı.
anlatımı gerçekten çok güzel, ancak türkçe’deki lgbti+ kitapların çok yüzeysel kaldığını düşünüyorum artık. ilk defa bu konuda okuma yapıyorsanız gerçekten çok doğru bir kitap ama bilmiyorum, kuir okumada bi noktaya gelince sürekli aynı şeyleri okumaktan sıkılmaya başlıyosunuz😔
Kitabı kapağına güvenip alıyorsunuz fakat 'dolap metaforu'nu dahi tam olarak okumamış/incelememiş birinin kitap yazma özgüvenine şaşırarak okuyorsunuz.
Gökçen Ezber kitabı en kötü nasıl yazarım diye düşünerek kaleme almış. Bir de üzerine her bölümde en az birkaç cümlenin düşük olması, sayısız harf hatası, de/da'ların ayrı olması gerekirken bitişik, bitişik olması gereken yerde ayrı yazılması sorunları var. Kitabın editörü de bir el atmamış.
Gökçen Ezber yazdığı alanda hepimizin üzerinden birkaç kez geçtiği Judith Butler ve Susan Sontag okumalarını yeterli görerek ayrıca hata yapıyor. 2024'teyiz okunacak binlerce araştırma varken Ezber kendi tahayyülüne göre 'şu şudur' 'bu budur' diyerek son derece sübjektif bir çalışma ortaya koymuş.
Diğer yorumlarda da yazarın kendini sık tekrar ettiği ve yeterli yetkinliğe sahip olmadığı belirtilmiş ama kitabın diğer bir sorunu intihal ve aşırma. Akademik gelenekten gelen birisi yazısını ithenticate / turnitin'de intihale ve aşırmaya karşı kontrol edebilirdi.
Nihayetinde Gökçen Ezber'in bu kitabı yayınlatma cesaretine mi üzüleyim yoksa okurların saatlerce zamanını böylesi bir kitapla heba ettiğine mi üzüleyim bilemiyorum. Bu kadar gay-friendly olacağım derken 'lgbt olmasına rağmen', 'trans olmasına rağmen' diye diye kahvehane dilini yayım hayatına eklemesine mi şaşırayım bilemiyorum.