Jump to ratings and reviews
Rate this book

Kendine Ait Bir Roma: Diyar-ı Rum’da Kültürel Coğrafya ve Kimlik Üzerine

Rate this book
Millet ve vatan kavrayışlarının tarihi ile ilgili tartışmaları derinleştirebilmek için, gerek bu unsurların, gerekse bunları paylaştığımızı tahayyül ettiğimiz başka insanlardan oluşan topluluklara duyulan aidiyet hissinin tarihine eğilmek gerektiği açık. İşte burada zihnimizin hayret kapısını ardına kadar açık tutmakta yarar var. Vatan, il, yurt, ulus, kavim, millet, soy gibi kavramların geçmişi hepimiz için sürprizlerle dolu. Geçmişin en az bizim kadar incelikli insanlarının bu kavramların içini nasıl farklı şekillerde doldurduklarına yakından eğilmek gerek. Osmanlı devletinin şemsiyesi altına girmiş insanları ve onlara ait toprakları anlayabilmek için karşımıza çıkan en önemli anahtar kelimeler arasında diyar-ı Rum ve Rumîlik kavramları var. Bu kavramlarla birlikte birçok soru sökün ediyor: Diyar-ı Rum neresidir? Bir tür vatan mıdır? Anadolu mudur Roma mıdır? Kimlere Rumî denmiştir? Roma kimliğinin ve kültür mirasının tapusu Bizans’tan Batı’ya mı geçmiştir? Hem insanlığın geçmişi hem kendi geçmişimiz bize farklı yerelliklerin mümkün olduğunu, “bir yer’in insanı olmanın” çok farklı şekillerde yaşanabileceğini gösteren nice hikâye sunuyor. Diyar-ı Rum’a dair bu küçük kitap da bunlardan bir tanesi.

139 pages, Paperback

First published May 1, 2017

15 people are currently reading
334 people want to read

About the author

Cemal Kafadar

14 books59 followers
Cemal Kafadar, halen Harvard Üniversitesi Ortadoğu Tarihi Bölümü'nde öğretim üyesi. Between Two Worlds: The Construction of the Ottoman State (İki Cihan Âresinde) adlı Osmanlı'nın kuruluş düzenini anlattığı 1995 tarihli bir kitabı bulunmaktadır.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
123 (41%)
4 stars
126 (42%)
3 stars
33 (11%)
2 stars
9 (3%)
1 star
3 (1%)
Displaying 1 - 26 of 26 reviews
Profile Image for Gokcan Demirkazik.
18 reviews54 followers
July 2, 2017
"Osmanlılar kendilerini hep Romalı olarak tanımladı" mitinin ötesinde Romalı/Rum(î) ve hatta "Batılı" olmak farklı çağlarda neydi öğrenmek için yazılmış şahane bir makale-kitap. Türkçe çeviri için özel yazılmış giriş de milliyetçilik üstüne yazılmış vakitlice bir metin.
Profile Image for Irem Tatar.
66 reviews11 followers
November 7, 2021
"Benlik" dediğimiz, lineer bir çizgide gelişen, tasarlanan bir kavram değil - bireyler için de, toplumlar için de geçerli bu durum. Çevremiz değiştikçe kendi benlik algımızı da yeniden düşünüyor, bu kavramı yeniden üretiyoruz, zamanla kabullendiklerimizi tekrar sorguluyor, değiştiriyoruz. Kafadar bu konuyu olanca humanistiliğiyle (modernite öncesi bu coğrafyada yaşayan insanların da belli kavramlar üzerine düşündüklerini ve tanımlar ürettiklerini unutmadan), ve insana has durumların getirdiklerini kabul ederek ele almış. Sadece biraz daha bölümlendirilmiş bir anlatım isterdim, daha iyi analiz edebilmek adına.
Profile Image for Irem Ercan.
262 reviews20 followers
September 7, 2025
cemal kafadar'ın kendine ait bir roma'sı kimlik kavramıyla ilgili kafamı en çok kurcalayan kitaplardan biri oldu. özellikle rumi meselesini öyle bir ortaya koyuyor ki, bugünkü gözlükle bakınca hep karıştırdığımız şeylerin aslında eskiden ne kadar esnek olduğu fark ediliyor.

en çok ilgimi çeken şey, “türk”ün köylü/göçebe bir çağrışımı varken, “rumi”nin şehirli, kültürlü, edebi bir üsluba gönderme yapmasıydı fakat işin komiği, dışarıdan bakan avrupalılar ve araplar herkesi toptan “türk” diye anmış, içeride ince ince ayrımlar varken, dışarıda hepsi tek torbaya atılmış. bu çelişkiyi okumak çok düşündürücüydü. etnisitenin dışında rumiliği = türk olarak ele alınamayacak farklı bir kimlik etiketi olarak düşünmek de keyifliydi bence. daha ziyade bir kültür göstergesi gibi, şehirli-köylü vs. gibi ele almak gerekiyor anladığım kadarıyla.
Profile Image for Funda Coşkun.
77 reviews29 followers
July 25, 2022
epeydir ününü bildiğim bir kitaptı Kendine Ait Bir Roma, ilgi alanım olmadığı için kitapta anlatılanların ve bulgularının büyüsüne kapılamadığımı düşünüyorum. Çalışma alanı olan birisi için tadından yenmez bir kitap olabilir fakat benim gibi dışardan ve bu alanda birikimi vasat düzeyde birisine göre fazla akademik buna rağmen akıcı ve takip etmesi rahat bir kitaptı. Kafadar okumaya başlamak için yanlış kitap seçmişim belli ki
Profile Image for Okan.
34 reviews7 followers
February 11, 2021
Kitap Cemal Kafadar'ın 2007'de çıkan bir makalesinin genişletilmiş hali ve başına yazılmış bir sunum yazısından oluşuyor. Bu bir buçuk makalede Kafadar genel olarak diyar-ı Rum/Rumi şeklindeki kültürel ve coğrafi adlandırmanın seyrini takip etmiş. Biz milliyetçilik sonrası ve eleştirisi merceğinden bakanlar için bugün verili olan etnonimlerin modern çağda icat edilmiş olduğunu ve öncesinde farklı anlamlar ifade ettiğini söylemek vakayı adiyedendir ya, Cemal Kafadar da bunun hem doğru ama hem de eksikli bir görüş olduğunu tartışması ile ortaya koyuyor. Türk, Acem, Rum, Anadolu, Rumeli gibi isimlerin geçmişte edindiği içerikleri araştırıyor. Yani iyi güzel tabii ki, ama kitabın ana gövdesi olan makale bana biraz fazla serbest geldi. Kafadar bölümlemeler, boğumlamalar yapmaya teşvik edilseydi muhtemelen organizasyon açısından daha eti kemiği belli bir metin ortaya çıkardı. Anlamlı anlatı parçalarının tepesinde şemsiye olarak neyi nasıl dediğini bile burada tam yeniden üretemiyorum. Belki bir daha okumak lazım bilemedim.
Profile Image for Mehmet Dönmez.
324 reviews36 followers
June 28, 2017
Cemal Kafadarın bulunduğumuz coğrafyanın Osmanlı zamanında isimlendirmesi üzerinden kimlik, milliyetçilik ve politika konuştuğu makalesinin tercümesi, kavramsal tartışmaları, etimolojiyi kurcalaması ve çok boyutlu anlatımıyla ufuk açıcı. 1924 mübadelesiyle Yunanistana giden Rum azınlığı tahkir etmek için takılan lakapsa beni acı acı gülümsetti: yiaurtovaptismenoi, yani Yoğurtla vaftiz edilenler.
Profile Image for Esra Mercan.
51 reviews1 follower
July 18, 2020
"Milliyetçiliklere ve milli tarihlere sataşmak postmodern bir eğlence halini aldı. Milliyetçiliklerin milyonlarca insana hitap
ettiğini, başka şeylerin yanı sıra onlara bir vakar hissi ve egemenlik payandası sağladığını unutma eğilimindeyiz, ki bence bunlar hor görülecek ya da kökü kazanacak şeyler değiller. İçinde bulunduğumuz küreselleşme çağının politik söylemi ve milliyetçilik eleştirisi kendi içinde ulus ya da ethnos-temelli anlatıların sorunsallaştırılmasından türemiş değildir; bu söylem en basit haliyle dünyanın belli bölgelerini ve belli halkları kadim nefretler ve içinden çıkılmaz anlaşmazlıklara iyice gömülmüş olarak görmek ister ki böylece onlara doğru yolu gösterebilsin."
Profile Image for Evren.
57 reviews8 followers
August 11, 2022
Şuradan okumak da mümkün: https://seguner8.wixsite.com/website/...


Önce Söz Vardı

Kelimelerle, onları ifade ettiklerini varsaydığımız şeyler arasında son derece tekinsiz bir ilişki var. Dilimizin olguları ve algıları mümkün olduğunca net, açık ve sabit şekilde tanımlamasını isteriz ama ne yazık ki bu her zaman mümkün olmuyor.

Bazılarına göre bu hiçbir zaman mümkün değil. İlginç bir düşünce: Michel Foucault'nun öne sürdüğü "heterotopia" kavramı tam olarak bununla, yani dilin gerçekliği karşılayabilme yeteneğiyle ilgili. Kelimeler ve Şeyler: İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi adlı eserinde "heterotopia"ların "dilin var olabilirliğine kaynağında karşı çıktığını" iddia ediyor.

İlk etapta bunda şaşırtıcı bir şey yok. Bilimsel olarak gitgide daha fazla kabul gören görüş bizim algıladığımız gerçeklikle "gerçek gerçeklik" arasında uçurumlar olduğu (The Case Against Reality: Why Evolution Hid the Truth from Our Eyes). Eflatun da mağara metaforuyla bunu söylüyor. Bu uçurum neden gerçeklikle dil arasında da olmasın?

Bu şoka neden olan en önemli etken belki dile atfettiğimiz kutsallık. Eski Ahit'in ilk kitabı Tekvin "Önce söz vardı" diye başlıyor mesela. Yani yaratılışın ön şartı olan söz: "Ol" emri. Elbette tanrısal sözün kusursuz olacağını ve gerçeklik tam olarak ne ise onu karşılayacağını varsayabiliriz.

Kur'an-ı Kerim'de ise beni çok düşündürmüş olan birkaç ayet bu söz meselesiyle ilgili: Bakara Suresi'nin 30-33. ayetlerine bakalım (Abdülbaki Gölpınarlı meali):

"30. Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti.

31. Âdem'e bütün adları bildirmişti de meleklere o adlarla anılan şeyleri gösterip hadi demişti, doğrucuysanız bunların adlarını haber verin.

32. Demişlerdi ki: Noksan sıfatlardan seni arı biliriz, bize bildirdiğin şeylerden başka bilgimiz yok. Şüphe yok ki sen, her şeyi bilirsin, hüküm ve hikmet sahibisin.

33. Demişti ki: Ey Âdem onlara, yaratıkları adlarıyla haber ver, Âdem, her şeyi adlı adınca haber verince demişti ki: Ben size demedim mi, göklerdeki gizli şeyleri de bilirim, yeryüzünde ki gizli şeyleri de. Açığa vurduğunuzu da bilirim, gizlediğinizi de."

Adem'i meleklere üstün kılan, halife yapan özellik, onun her şeyi "adlı adınca" söyleyebilmesidir. Yani, Umberto Eco'nun iddia ettiği Babil öncesi kusursuz bir dil. (Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı)

Dil, tarih, coğrafya

Tarih yazarının karşılaştığı en önemli sorunlardan biri işte bu dil mevzusu. Herhangi bir konuda derinlemesine bilgi kazandıkça, o bilgiyi kazanmaya yarayan dilin ve terminolojinin yetersizliği ve kusursuz dil ihtiyacı daha belirgin şekilde ortaya çıkıyor.

Bu eksiklik en fazla, geniş kabul görmüş, harcıalemleşmiş, sloganlaşmış, banalize ve vülgarize olmuş sözlerde göze çarpıyor.

Bunun nedeni, herhangi bir ad ile onun tanımlamak iddiasında olduğu olgu arasındaki ilişkiyi belirleyen etmenlerin çok ve çeşitli olması. Tarihi, herhangi verili bir anında tamamen statik saysak dahi, bu ilişkiyi belirleyen siyasi, sosyal, ekonomik, psikolojik faktörleri yok sayamıyoruz.

İşin içine zaman faktörünü kattığımızda ise ikinci dereceden bir denklemle karşılaşıyoruz çünkü değişen zaman bu ilişkiyi belirleyen faktörleri de dönüştürüyor. Onlar da tekrar ilişkiyi dönüştürüyor.

Buna bir katman daha ilave edip baktığımızda, yani tarihsel süreç sonucunda ortaya çıkmış terminolojiyi tarihin farklı bir dilimine uyguladığımızda çoğu zaman çok büyük hatalara düşüyoruz (Çoğu zaman, çünkü nadir de olsa bütün bu faktörlerin birbirini sönümlediği durumlar da olası ama bu başka bir mevzu.)

Roma neresi?

Romanya tarihi çalışan biri olarak bu soruyu kendime sormam çok uzun sürmedi. Elbette Roma şehrini ve Roma İmparatorluğu'nu biliyordum. Buna ek olarak Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu'na dair de fikrim vardı. Osmanlı'nın Rumeli topraklarına Ortaçağ haritalarında "Romania" dendiğini de görüyordum. Ama nasıl olmuştu da Romanya kendine bu adı yakıştırmıştı? (Bu sorunun cevabı başka bir yazının konusu olsun.)

Roma'nın başa bela olmasının nedeni en başta geride bıraktığı parlak miras. Kafadar'ın da bu kitapta örneklerini verdiği gibi herkes o mirası paylaşmaya (veya belki başkasıyla paylaşmamaya) çalışıyor. Ama bu işin sadece bir yönü. İş nihayet dönüp dolaşıp tüm kimlik meselelerininin düğümlendiği noktaya geliyor:

Senin kendini nasıl tanımladığın kadar, hatta belki daha fazla, başkalarının seni nasıl tanımladığı önemli.

Yazar burada "Rum", "Rumî" gibi ifadelerin yapıbozumunu yapıyor ama elbette mesele sadece bu sözcüklerle sınırlı değil. Tarih yazımında eğer her adımı doğru atmak istiyorsanız kullandığınız her kelimeye, ama özellikle tedavülde en fazla kullanılana özel dikkat göstermek mecburiyeti var. Mesela "Türk" kelimesi, "Türkiye", "Anadolu" gibi kelimelerin zaman içinde yaşadığı anlam kaymaları en başta bahsettiğim "heterotopia"yı çok güzel örnekliyor.

Yani bir Babil diyaloğu: Muhavere-i Tebabüliye.

Rum ve Rumî için işte bu muğlak coğrafya ve elbette onunla hiçbir zaman bire bir örtüşmeyen kimlik, bu geçirgenlik ve geçişkenlik, modern kafalarımızın her şeyi sınırların ve kategorilerin içine sokamayacağını da gösteriyor. Tartışmanın en akışkan ve en amorf kavramlar olan mekan ve kimliğin muhayyilesiyle ilgili olduğunu da unutmamak gerekir.

Ne yapmalı?

Bu kitap bence her şeyden önce tarih yazımı teorisine ilişkin bir kitap. Başta Roma, Rum, Rumî gibi kavramların tarihsel izlekleri üzerinden tarih yazıcının aklından çıkarmaması gereken kriterleri belirliyor.

Yani kavramların oluşturduğu düşünsel zeminin kaygan olduğunu hiç unutmamak gerekiyor. Tarihçinin ayağını yere sağlam basabilmesi için ele aldığı tarihsel terminolojinin izleğini iyi çalışması ve verili bir anda doğru terminolojiyi tespit edebilmesi oldukça önemli.

Çünkü tarih yazımı çok büyük oranda ulusal ama hiç de azımsanmayacak oranda ideolojik kimlikler ve bu kimliklerin yarattığı kabuller üzerinden tedavül görüyor. Terminolojiye gerekli hassasiyet gösterilmezse bu tuzağa düşme riski var.

Çünkü "halife" olmanın yolu şeyleri "adlı adınca" söyleyebilmekten geçiyor.
Profile Image for tuuguide.
24 reviews1 follower
April 25, 2019
uzun uzun soluyarak, didik didikleşerek okuduğum, tarih okumayı sevdiren ezber-dışı bir deneyim oldu. Anlatıların, kurguların, kültürel ilişkilenme ve alımlanmaların farkında olarak tarih yazmak çok değerli ve kıymetlı bir uğraş. Kafadar'ın konuyu ele alış biçimi, sorgulayışı ve sürprizlerle dolu bağlayışlarıyla teorik bir yolculuktu kitap. pek sevdim. Cümlelerin Türkçe düşünülerek yazılmadığını çok sık hissettim. Bunu hem cümlelerin karmaşık gramerinden hemde uzun dolambaçlı anlatışından kestirmek mümkün. Yine de merakçelen, kafa açan bir kitap, yaşadığımız toprakların alışageldiğimiz veçhelerinin ötesinde bir kültürel tarih yolculuğu. sevdim, tavsiye ettim.
Profile Image for Onur Yz.
342 reviews19 followers
April 11, 2022
Normalde puanım 4.5, bol kepçeci olduğum için 5'e yuvarlardım ancak Cemal Kafadar'ın dili biraz çetrefilli, çok farklı bir anlatım dili var. Bu aslında eseri farklı kılıyor olsa da biraz okumayı zorluyor, keza dipnotları yetersiz buldum, bunda editörün payı da vardır kuşkusuz o nedenle o buçuk tamlanamadı. Yoksa kitaba bayıldım.
Kopuk kopuk bilgi sahibi olduğum, merak ettiğim pek çok konuda eksik bilgilerimi tamamladığım, ufuk açıcı bir eser oldu. Bize belletilen, üstü kapalı şekilde "bundan farklısını/fazlasını öğrenmen anlamsız hatta çok sakıncalı" denilen resmi tarih (ve mahalle baskısı tarihi) haricinde pek çok konuyu bolca kaynak göstererek anlatan, şaşkınlıkla okuyup kafanızda pek çok şeyi sorgulatabilecek bir eser. Kitapta tarihçilerin bakış açısını çok iyi değerlendiren ve farklı tarihçilerin görüşlerini kıyaslayan müthiş bir paragraf vardı ama okurken not alamamışım (çoğu zaman bir yerden bir yere giderken okuyorum kitapları) bugün 3 kez kitabı baştan sona taradım bulamadım, bu durumda başka bir yerde okumuş olabileceğim gibi bir sonuç çıkıyor ama bu ara tarihle ilgili başka bir şey okumuyorum. Üzüldüm doğrusu. Öncelikle kendi özel notlarıma almak istiyordum o satırları.
Yazarın kendisinin de belirttiği gibi küçük ölçekli ancak içeriği çok büyük olan bu kitap çok sayıda kaynak ile çok daha geniş okumalara kapı açıyor. Birkaç kaynağa çoktan ulaştım bile.
Sonuçta her bireyin tarihe bakışı farklı. Öncelikle öğretilen resmi tarih, ardından sokaktaki adamın size dikte ettiği ve sizin görüşünüzü merak etmediği, ısrarla fikrinizi söylediğinizde ise size çok olumsuz bakabildiği ve ancak farklı bakış açılarına sahip çok sayıda kaynağı araştırıp okuyup ardından kendi rafine bilginiz ile kanaat getireceğiniz bir husus bu. Ama biliyorsunuz devir bilgisi olmayıp fikri çok olanların devri. Sürekli konuşuyorlar anlatıyorlar, ama dinlememek lazım. Ben şahsen hiçbirini dinlemiyorum bunların. Vakit kıymetli. O değerli vaktinizi kayda değer şeylere ayırın. Bilime, araştırmaya ve objektif bakış açısına inanın.
Profile Image for Serhat.
103 reviews2 followers
June 6, 2022
vatan; mefhum mudur, mevhum mudur? kitabın özeti gibi bir soru sormuş yazar bu soruyla. türkiye’nin büyük bir kısmının yer aldığı topraklara verilen isimlerden diyar-ı rum’a esin kaynağına olan bir kültüre odaklanıyor. bu kültürü ortaya çıkaran unsurların salt olarak ırk, din gibi olmadığının farkındayız. bu topraklara farklı milletlerden insanların aidiyeti olsa da, hakimiyet konusunda görünen o ki türklerden başka kimse söz konusu olamaz. türklerden önce anadolu halklarının “romalı” ya da “rumi” olarak anlandırılması da bu görüşü pekiştirir. “romalı” kavramı; türk, yunan, ermeni gibi keskin bir ırk ifadesi değildir. bu sebeple 1071 ile başlayan türk göçlerinden önce, küçük asya’nın milli birliğe sahip bir demografiye sahip olduğunu iddia etmek mümkün değil. türklerin bu toprakların sakini, gayrimüslimlerin ise yerleşiği kabul edilmesi de toprakların ne denli benimsenmiş olduğunu net şekilde ortaya koyar.

ayrıca türklerin anadolu’ya göç ederken kültürlerini büyük ölçüde koruduğunu da söyleyebiliriz. bunu orta asyadaki ırkdaşlarıyla büyük benzerliklerinin sürdürülmesinden anlayabiliyoruz. bu toprakları vatan edinirken eski kültürüne sahip çıkmış ve anadolu’daki baskın kültürün türk kültürü olmasını sağlamıştır. türklerin orta asyadan gelirken -islamiyet kültürünü bir kenara bırakırsak- kültürlerinin korunduğunu hem “vatan terk edilir, töre terk edilmez” diyen kaşgarlı mahmut gibi türk kaynakları hem de türklerle acemleri su ve yağa benzeten yabancı kaynaklar da doğruluyor. tabii ki yerleştiği topraklardaki çoğu adeti edinmiş olduklarını da inkar edemeyiz.
Profile Image for Furkan.
5 reviews
February 3, 2024
Cemal Kafadar, en az Halil Hoca kadar yurtdışında Osmanlı tarihini öğreten ve muhtelif yönlerini açıklığa kavurşturmaya çalışan nadir müverrihlerimizden biri. Medyatik olmaması ve yaptığı işi ciddiyetle yürütmesi sebebiyle isminin pek bilinmemesi tabii ve doğru karşılanmalıdır.

Kafadar bu eserinde, Rum sözcüğünün peşine takılarak onun tarif ettiği coğrafyanın farklı devirlerde ne anlama geldiğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bunu yaparken Rum sözcüğünün yanlnızca bir coğrafyayı değil aynı zamanda bir halkın -etnogenezin- ortak adı olduğunu da vurgulayarak meselenin bu tarafını da izah etmeye çalışmaktadır. Rum, Rumlular ve Rum'a merak salanlar için kımetli bir eser.
Profile Image for Zafer Ceylan.
3 reviews
February 19, 2018
Kimlik algılarımız, devlet/millet/aidiyet/coğrafya kavramlarını değerlendirmemizin son 150 yılda muazzam değiştiği bir zamanın "sakin"leri olarak kitap pek çok yeni kapı açıyor. Geçmişteki insanın kendini nasıl değerlendirdiği, neyi esas aldığı, bir nevi "geist"ın nerelerde olduğuna dair giriş niteliğinde bir çalışma. Salih Özbaran'ın "Bir Osmanlı Kimliği" kitabıyla birlikte okunursa daha faydalı olacağı düşüncesindeyim.
Profile Image for Elif Sayın.
28 reviews27 followers
May 19, 2018
Hocam seni çok seviyorum hocam! Anlatacağın şeyi nasıl bu kadar güzel, bu kadar okunası, bu kadar anlaşılır ve ilgi uyandıracak şekilde yazabiliyorsun? Gerçekten tarih okuyor olmamı bin kat güzelleştiriyorsun. Bu arada; kitabın kapağına aşık oldum. Aldığım gün yarım saat aval aval kapağa baktım. Her şeyiyle kütüphanemin en özel yerine girmeyi hak etti (aslında hak vermek ne haddime, uygun sözcük bulamadım)
Profile Image for Utku Kırılmaz.
5 reviews
December 9, 2018
Okuyalı 6 ay olmuş peki geriye ne kalmiş??? doğu ve islam coğrafyası biz rumi olarak görüyor biz de en azından erken dönemde bunula ilgili bir sorun hissetmiyoruz. Anadolu sözcüğü bile yabancı kökenli ve batıda bizi minör Asya olarak isimlendiriyor.Son 300/400 yil içinde bence zenginlik olan bu durumu adım adım doğulu olarak yok ettiğimize göre niye dert edelim. Hititlerin mirasını bile sahiplenmeyen insanımız 'kahpe bizansı' nasıl sahiplensin?
Profile Image for Hasan Çakan.
42 reviews
March 6, 2022
Bugün "Anadolu" diye adlandırdığımız coğrafyanın sınırlarını, Rum diyarı ile Anadolu'nun aynı şey olup olmadığını, bu coğrafya içerisinde geçmişten bu yana yaşamış toplulukların kimlikleri ve nasıl adlandırıldıklarını tartışan, Rumi kimliği üzerine ufuk açıcı bilgiler sunan şahane bir kitap. Cemal Kafadar'ın her metninde olduğu gibi sizi, kafanızdaki sorulara kesin ve net cevaplar vermekten öte, yepyeni sorulara yöneltiyor.
6 reviews3 followers
October 24, 2017
Bir sosyal psikolog olarak, bugün kullandığımız kimlik, grup, coğrafya gibi kategorilerin ve kavramların tarihsel evrimini anlamamız gerektiğini hatırlatan güzel bir kitap. Daha ayrıntılı ve esaslı bir araştırma programı için pek çok fikir veriyor kitap. Tarihçilerin ve sosyal psikologların işbirliği için oldukça ilham verici.
Profile Image for Omer Kukul.
18 reviews3 followers
November 22, 2017
Millet, ulus, vatan gibi kavramları "rumi" ve "anadolu" üzerinden tarihsel perspektifle değerlendiren bir kitap. Bu açıdan güzel fakat fazla akademik ve çok detay (bazen tekrar) barındırıyor. Belki bir akademik makale olarak düşünülmüştü. Kitabın en güzel kısmı sanırım sondaki değerlendirme, oldukça nesnel diyebilirim.
Profile Image for Cem.
183 reviews3 followers
May 7, 2018
kitabın bir çeviri olması, ve (çeviren kişi bu konuda iyi olsa da) başkası tarafından çevrilmesi kitapla ilgili tek olumsuz yan sanırım. cemal kafadar çapında bir adamın, ana dilinde yazdığı kitap yok yani. üçü de ingilizceden çeviri. tabii bu durumun sebebi kendisi mi, yoksa bu adamı yurtdışında çalışmaya zorlayan sebepler neyse onlar mı, bunu sabaha dek konuşabiliriz.
Profile Image for Beyzanur.
14 reviews
August 4, 2020
Bir kitap okuyup listeye on kitap daha eklettiren türde bir kitaptı, evet (Bir cümlede daha fazla ne kadar kitap diyebilirdim...). Girişini, dipnotlarını hatta bazen harita kenarındaki bilgilerinin bile altını çizip sık sık "Vay be!" diyerek bitirdim. // Sondaki Foucault ve Şeyh Bedreddin benzetmesi.... Okunacak çok, çok fazla şey var. //
Profile Image for Hakan Kaysı.
56 reviews6 followers
July 7, 2022
Rumi kimliğinin kullanımı üzerine ufuk açıcı bir eser. Evliya Çelebi Seyahatnamesini okurken de özellikle Mısır'da Rumilerden bahsederken kullandığı ifadelerden bunların Türkçe konuşan ve Acem ve Araplardan farklı olan "bizi" nitelediğini fark etmiştim. Rumi kimliğini bu kitap sayesinde daha da iyi anladığımı düşünüyorum.
Profile Image for Gün.
157 reviews24 followers
September 8, 2018
Nemüz kaldı bizim mülk-i Arab'da
Nice bir tururuz Şâm u Haleb'de
Cihân halkı kamu ayş u tarabda
Gidelüm biz dahi Rûm illerine!

Profile Image for Okan Ergul.
188 reviews2 followers
November 10, 2019
Cemal Kafadar'dan yine keyifli bir okuma. Altını dolduran dipnotlarla yüzyıllara yayılan "Rumi" kavramından tarihte ve günümüzdeki kimlik kavramlarına düşündüren ve ilgi çeken bir yolculuk.
Displaying 1 - 26 of 26 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.