Dünyaca ünlü sinema ustası ve yazar Elia Kazan, kendini bir Amerikalı ya da Yunan gibi değil, bir Anadolulu gibi hissederdi. Pek çok oyuncuyu da birlikte çalışmaya "Anadolu gülüşü" dediği yetenekle ikna ederdi.
Bu yetenek onu, hayatı boyunca taşıyacağı "işbirlikçi" etiketinden kurtaramadı. McCarthy dönemindeki hataları, onu ömür boyu kovaladı. Üçüncü Oscar’ını bile üzüntüyle kaldıran Kazan, belki biraz avunmak ve arınmak için annesinin dizlerine koşan bir çocuk gibi, memleketi Kayseri'nin yollarına düştü. Kaderini bilen ama ölmeden önce ona karşı mücadele eden bir Yunan trajedi kahramanı gibi.
Kadim Anadolu, bambaşka ilkelere sahip, farklı deneyimler yaşamış iki insanı, Zülfü Livaneli ve Elia Kazan'ı belki de tek ortak yolculuklarına çıkarmayı başardı.
Livaneli'nin büyülü satırlarından okuyacağımız bu sıra dışı yolculuğu, M.K. Perker'in muhteşem çizgileriyle izleyeceğiz.
Tam adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. 1946 yılında Konya-Ilgın’da doğan Livaneli, yazarlık kimliğinin yanında saygın bir müzisyendir. Müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül almış ve eserleri John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından yorumlanmıştır. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300’e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Bugüne kadar üç uzun metrajlı film yönetti; "Yer Demir Gök Bakır", "Sis" ve "Şahmeran". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "Altın Antigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre, ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi bir çok televizyon şirketine satıldı.
Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk - Kul Forumu'nda yer aldı.
Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.
1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, orjinali ilk kez 1978’de çıkan "Nazım Türküsü"adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
Sabah Gazetesi'nde köşe yazarlığına yaptı. Bir dönem CHP'den Milletvekili olarak aktif siyaset hayatına da katıldı.
Bir güne bir kitap daha bitirmenin haklı gururunu yaşarken kitabın verdiği keyifle büyük bir mutluluk sarmalının içine girmiş durumdayım :)
Bir anı kitabı olan "Elia ile Yolculuk"ta çok değerli yazarımız Zülfü Livaneli bizleri Dünyaca ünlü büyük sinema ustası Elia Kazan ile tanıştırıyor. Elia Kazan'ı daha önce hiç bu kadar yakından tanımamış olan ben ve benim gibi okurlar için keyifli ve bilgi dolu bir kitap bu. "Amaan Elia Kazan'ı tanısak ne olur tanımasak ne olur?" diye aklından geçirenler var ise şayet onların da bu kitabı mutlaka okumalarını tavsiye ediyor, aksi halde bunun onlar için büyük bir kayıp olabileceğini düşünüyorum. Kitaptan edindiğim bilgilere istinaden ön bir açıklama olması açısından Elia Kazan'dan biraz bahsederek başlamak istiyorum yorumuma. Eminim bu kısım ilginizi çekecektir.
Elia Kazan, 1909 yılında istanbul Kadıköy'de doğmuş. 4 yaşından sonra -Birinci Dünya Savaşı öncesinde- ailesi ile birlikte Amerika'ya göç etmiş ve ömrünün geri kalanını da orada geçirmiş Kayseri kökenli bir rum ailenin çocuğudur. Marlon Brondo ve James Dean gibi efsanevi isimleri keşfederek sinemaya kazandırmış, Viva Zapata (1952), Rıhtımlar Üzerinde (1954) gibi filmlerin yönetmenliğini; Amerika Amerika (1963) filminin ise hem yönetmenliğini hem de senaristliğini yapmış, bir sürü de kitap yazmış Oscar'lı, Altın Küreli, Akademi Onur ödüllü çok değerli bir ustadır kısaca. Marilyn Monroe ile 1-1,5 yıl kadar birlikte yaşamış ama ona aşık olmamış :). Robert de Niro ve Martin Scorsese ile sıkı birer dostluk kurmuştur. Aynı zamanda Zülfü Livaneli'nin senarist ve yönetmeni olduğu "Sis (1988)" filminde konuk oyuncu (köy kahvesinde tavla oynayan yaşlı adam) olarak rol almıştır. Uzun yıllar süren bir kimlik karmaşası içerisinde kendisini çoğu kez bir Anadolulu olarak itham eder Kazan, çok sever Türkiye'yi.
Ne mutlu ki yazarımız Zülfü Livaneli'nin yolu da bir şekilde kesişmiş Elia Kazan'la. Birlikte çok güzel anıları var; çok özel, çok anlamlı paylaşımlarda bulunmuşlar. Kitapta beni en çok güldüren kısım da en çok duygulandıran kısım da birlikte Kayseri'ye gerçekleştirdikleri seyahat sırasında yer alıyor.
İnanılmaz derecede zor ve bir o kadar da ilham dolu bir hayat yaşamış bence Elia Kazan. Amerika, belki de sahip olduğu bu kültürel miras (Türk'lük) nedeniyle bir türlü sahiplenememiş onu. Yine Amerika'da McCarthy komisyonu ile başı büyük derde girmiş ve çok zor zamanlar geçirmiş. Sonra bazı dönemlerde Türkiye'ye gelmiş ve buranın insanlarıyla yakınlaşarak hiç unutamayacağı güzel günleri olmuş. Babasının anlata anlata bitiremediği Erciyes dağını, annesinin doğduğu Germir kasabasını, babası ile amcasının zamanında işlettikleri Kayseri Kapalı Çarşı'da bulunan halıcı dükkanının yerini gezip görme şansı bile olmuş ölmeden önce. 94 yıllık ömrüne çok şey sığdırmış.
Elia Kazan bu kitabın büyük bir parçası elbette fakat o bir kenara dursun, Livaneli'nin kendi ile ilgili anlattığı hikayeler de bir o kadar etkileyiciydi. Özellikle 1971'deki askeri darbeden sonra (yaklaşık 20'li yaşlarında) hapse girmesi, burada yazar-radyocu-şair ve diğer aydınlara yapılan işkenceler, mahkumların işkenceye alınmayı beklerken verdikleri psikolojik savaşlar, vs. hepsi ama hepsi tüyler ürperten fakat aynı zamanda da bilinmesi gereken gerçekler bence.
Bu kitabı iyi ki okumuşum çünkü sayfalar arasında bir yandan keyifli bir yolculuğa sürüklenirken bir yandan da çok önemli tarihi bilgiler edindim. Bunun için yazara çok teşekkür ederim. Tabi ki M. Kutlukhan Perker'in muhteşem çizimlerinden bahsetmeden bitirmeyeceğim. Çizimler kitaba çok yakışmış ve hikayeler ile muazzam bir bütünlük sağlamış. Ellerine sağlık Perker!
Alıntılar: * "Dünya'da iyi insan kötü insan diye birşey yoktur. Herkes birbirini kendi egosunun çatlaklarından izler, hayat bir yanlış anlamalar bütünüdür." * "Kiliseye girdim. Bir köşeye çekilip, yemek yemek gibi bedensel bir zevke kapıldıkları için Tanrı'dan af dileyen çılgın keşişleri izledim. Hayata karşı bir din olabilir mi, diye düşündüm. Tek tanrılı dinlerin hepsinde bulunan bu "zevk düşmanlığı" gözüme daha da tuhaf göründü. Doğa, canlıların temel gereksinimleri için bir "zevk" katmış işin içine. Kendini beslemek, çocuk yapmak, soyunu sürdürmek gibi en temel işlevleri zevk haline getirmiş. bu keşişler ise doğaya karşı çıkarak onun zevk haline getirdiği şeyi tersine çevirmeye çalışıyorlar. "
Notlar: * Tarabya'nın Rumcası Therapia (terapi) * Kadıköy'un daha önceki adı: Khalkedon. * Germir, Ermenice "kızıl" demek. * Kayseri (Ceasarea) "Sezar şehri". Kayser, Sezar'ın Arapçası. * Kayseri kalesinin yapılışı: MS 500, Bizans imparatoru Justinyen. * Paris - Rodin müzesi / İspanya'nın Granada şehrindeki tarihi Elhamra Sarayı
Son olarak yorumuma Elia Kazan'ın Yılmaz Güney'in çektiği "Duvar" filminin setine yaptığı ziyaretle ilgili bir link eklemek istiyorum. İlgilenen arkadaşlar videoya buradan bakabilirler.
"O anda kadini toplumdan cikararak dislayan İslam dunyasiyla, uygarligi kadinla birlikte kuran Hiristiyan kulturu arasindaki fark somut olarak belirdi gozumun onunde. İste en temel sorun, en temel farklilik buydu. Sadece erkeklerin rol aldigi, kadinlarin eve kapatildigi ya da ortuler altinda gizlendigi bir toplumda uygarlik kurulamiyordu
Dünyada iyi insan kötü insan diye bir şey yoktur. Herkes birbirini kendi egosunun çatlaklarından izler, hayat bir yanlış anlamalar bütünüdür.
Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız,öfkelen,dövüş savaş,küfret ama üzülme.İnsanı üzüntü çürütür
İnsanlar da yaşlandıkça, bir anlamda ağaçlaşırlar. Gençken insan insandır, ağaç ise ağaç. Yaşları ilerledikçe birbirlerine benzemeye başlarlar. Hiç kimseyi bağışlamayan merhametsiz yerçekimi, insanların da ağaçların da gövdelerini aynı biçimde büker; eklemlerini aynı amansız şişkinliklerle yumrulaştırır, düğümler.
Livaneli ne yazsa okurum dediklerimden; ve yine şaşırtmadı, yine keyifle okuyup bitirdim. Kısa bir kitap, bir de Livaneli'nin anlatımıyla birleşince bi' çırpıda okunuyor. Bu zamana kadar bilmemek, tanımamak benim cahilliğim olsa da, Elia Kazan hakkında biraz olsun bilgi edinmek de mutlu etti. Artık kendisini biraz daha araştırıp, en az bir filmini izlemek şart oldu.✌🏼 Bu arada sayfaların arasına serpiştirilmiş çizimler de güzeldi.🤗 3,5'tan 4⭐️
Cennetin Doğusu’nun yönetmeni, Güneş Topla Benim İçin’in bestecisi ile buluşup kendilerinden önce Büyük İskender’i, Hititleri, Moğolları, Romalıları, Selçukluları ve daha nicelerini ağırlamış topraklara bir yolculuğa çıkıyorlar. Yönetmene göre Cennetin Doğusu gerçekte Anadolu’dan başka bir yer değil. Yol çok güzel, iki adam çok bilge ve anlatılan hikaye her yolculukta olduğu üzere çok keyifli ve bir o kadar da hüzünlü.
Livaneli sadece Elia ile değil, kendi çocukluğu ve gençliğiyle de yolculuk ediyor. Onun Amerikan düşleri aslında bizim de düşlerimiz. Bazı kız evlatlar, yaşlı babalarına annelik ederler dediğinde bizim de içimiz sızlıyor. Theodorakis’i anlatırken zihnimizde hemen Zorba melodileri çalmaya başlıyor. Doğu ile Batı arasında gidip gelen kalbimiz Elia Kazan’ın New York’taki apartmanında klarnet ezgileri dinliyor olmasını çok iyi anlıyor ve benimsiyor.
Bu kısacık anı/anlatı kitabı bütün bu kültürel-kaotik güzelliği şiirsel bir şekilde anlatıyor. Zaten kitap da dünyanın en güzel şiirlerinden biriyle, İthaka ile başlıyor:
İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman dile ki uzun sürsün yolculuğun serüven dolu, bilgi dolu olsun Ne lestrigonlardan kork, ne kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon’dan. Bunların hiçbiri çıkmaz karşına, düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu ince bir heyecan sarmışsa eğer. Ne Lestrigonlara rastlarsın, ne Kikloplara, ne azgın Poseidon’a, onları sen kendi ruhunda taşımadıkça, kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.
Kitabı bitirince bir kez daha anlıyoruz Kavafis gibi, İthakaların aslında ne anlama geldiğini.
Huzur içinde uyu İlyas Bey ve daha çok anı yazın lütfen Ömer Bey!
Zülfü Livanelidən oxuduğum ilk kitab idi. Yazıçının yazı tərzini bəyəndim, sadə və axıcı idi. Kitab əsasən Kadıköydə doğulan, 4 yaşı olarkən rum əslli ailəsi ilə Amerikaya köçən Elia Kazan haqqında idi. Elia sonradan Amerikada rejissor və yazıçı olaraq məşhurlaşmışdır. Etiraf edim ki, Elia Kazan adını ilk dəfə idi eşidirdim, bu səbəblə kitab boyu Elia ilə elə də yaxşı münasibət qura bilmədim. Ümumilikdə isə kitabda toxunulan kimlik axtarışı və aidlik hissi məsələləri mənə maraqlı idi. Bu kitabı mənim üçün xüsusi edən onu İstanbula səfərim zamanı Ortaköydə rastlaşdığım ikinci əl kitabçıdan tapmağımdır. Həmin kitabçının sahibi isə orta yaşlı, xoşxasiyyətli bir dayı idi. Etiraf etməliyəm ki, ikinci əl kitabçı olaraq elə də zəngin kitabxanası olmasa da, dayı ilə söhbətləşmək mənim üçün xoş olmuşdu. Elə bu kitabı da İstanbulda olarkən oxumağa başlamışdım, hansı ki, bu kitabda adı çəkilən yerləri daha yaxşı hiss etməyimə səbəb oldu. Hə, bir də kitabdakı illüstrasiyaları da bəyəndim, ümumiyyətlə isə məncə, kitablarda illustrasiyaların olması yaxşı ideyadır. Yenilənmə: Tapdım niyə Elia Kazan ilə o qədər də əlaqə qurmamağımın səbəbini. 1. Zülfü Lianelli davamlı kitabda onu tərifləməyə çalışır, bu da ürəyimi üzürdü. 2. Elia Kazan Amerikaya köçmüşdü və orada yaşayıb yaratmışdı. Nə dərdi ola bilərdi ki, Karl! Nəsə, mənə belə vətənsizlik hisləri, xüsusilə inkişaf etmiş ölkədə daha yaxşı həyat yaşayırsansa çatmır. Çox darıxırsansa ölkənə qayıt.
Hiçbir beklentim yoktu, çok ilginç geldi. Başlardaki anlatım hiç ilgimi çekmese de çok güzel toplandı. Bir anıdan ziyade masal gibi. Eğitme kaygısı içeren bir masal. Zülfü Livaneli’nin hayatına böyle bir bakış atmak ilginç. Elia Kazan’ı ilk defa bu kitapta duydum ve hayatının okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. Ama baskısı yok tabii.
Elia Kazan ile Livaneli'nin su gibi okunan anıları... Hem yönetmenin hem de Livaneli'nin hayatlarında birçok ilginç ve güzel şeyler bulacaksınız bence.
Keyifli bir pazar okumasıydı "Elia ile Yolculuk". Biraz soyut buldum ve Zülfü Livaneli kitaplarının olmazsa olmazı "eğiticilik" misyonu yine vardı. Hatta muhtemelen bu anılar Livaneli haricinde kimseyi doğrudan etkilemek için yazılmamış diye de düşündüm ama kesinlikle kötü değildi ve aydınlarımızın ülkeden koşar adım kaçtığı günümüzde bazı şeylere farklı bir perspektiften bakmama neden olduğunu da söyleyebilirim.
Kitabı okumadan önce Elia Kazan hakkında hiçbir fikrim yoktu. İlk defa Elia yı Livanelinin anlatımıyla tanıdım ve iyiki de dedim. Başta başka birisinin hayatını okumak istiyor muydum emin değildim ama okumak müthiş keyifliydi. Aslında sadece Elia nın değil Livanelinin de hayatından şeyler öğrendik. Erciyesin ihtişamıyla biten mükemmel bir kitap...
Elia Kazan hakkında bilgi almak için okumayı tercih ettiğim bir kitap. Akıcı bir dili var. Anadolu'lu İlyas'ı beğendim. Güzel hikayeler anlatmış Livaneli. Çizimlerde biraz Belmando'ya benzettim. Ben entelektüel değilim, ifadesi ilginç geldi. Yılmaz Güney'i hatırladım bir de nedense...Amerikalı yazar, gelecekçi Alvin Toffler'i tanıdım kitaptan...Özetle faydalı da oldu...
Zülfü Livaneli nin Elia ya taraflı baktığını hep hissettim. Bir yanlış anlaşılma var aslında o da bizden diye çabalaması abartılı idi. Akışta da kopukluklar yaşadım. Yazar Zülfü Livaneli olmasa kötü bir not alacak bir kitap.
Zülfü Livaneli'nin okuduğum ilk kitabıydı Elia ile Yolculuk. Dolayısıyla bir Livaneli okuyucusu değil de Elia Kazan'ı merak eden bir sinemasever olarak aldım kitabı elime. Daha ilk sayfalardan Livaneli'nin akıcı diliyle hemencecik ısınıveriyorsunuz anlatıya. Edebi röportaj ve anı türleri arasında gidip gelen metin, insan yaşamını kuşatan biçimlerce kurulmuş. Bir çırpıda okunabilecek, geçmiş ve şimdi arasındaki gölge oyunlarını deneyimlediğimiz naif bir eser. Tavsiye edilir!
Zülfü Livaneli'nin hayatına belli dönemlerde girmiş kişilerle, merkezde Elia Kazan'ın ele alındığı bir anı yazısı. Ben okurken keyif almadım. Bana hiçbir şey vermedi. Yazarın Kazan'la arasındaki duygusal ilişki ya da Kazan hakkında birşeyler öğrenmek isteyenler okuyabilir. Bunun dışında yazar ortak insani değerlere, farklı kültürlerin zenginliğine, dil, ırk ayrımının yanlışlığına yüzeysel bir şekilde dikkat çekmiştir.
Kitabı sevdim sanırım, ama Zülfü Livaneli'nin Elia'ya tarafsız bakamadığı hissiyle okudum... Bir beklentim yoktu ama bahsedilen kişinin yer aldığı sansasyonel olayı ve tepkileri detayıyla bilmediğimden eksik hissettim okurken. Sonuçta biyografi gibi bir kitaptı ve ilginizi çekmeyen, tanımadığınız birini konu aldığında pek de etkisi olmuyor üzerinizde. Fakat tanımadığım bu adamın kültürler arasındaki çekişmesini çok haklı buldum. Tanımadığım birçok isim geçmesine rağmen hoş bir anı kitabıydı.
A person, who wants to see his born place after many years and for this purpose he goes to Anatolia in Turkey. In the book Livaneli expresses his exiting journey with his good style
Zülfü Livaneli son kitabı Elia ile Yolculuk’ta ünlü yönetmen Elia Kazan’la dostluğunu anlatıyor. Elia Kazan Kayseri doğumlu bir Rum. Çocukken ailesi Amerika’ya göç ediyor. 90 yaşındaki Kazan, Kayseri’ye gitmek isteyince Livaneli ile birlikte yollara düşüyorlar.
Zülfü Livaneli kalemine hayran olduğum, en sevdiğim yazarlardan biridir ama maalesef yazarın son iki kitabından da memnun kalmadım. Huzursuzluk ve Elia ile Yolculuk’tan bahsediyorum. Huzursuzluk’la ilgili ayrıntılı olarak başlığında yazmıştım, tekrar aynı şeyleri buraya yazmayayım. Elia ile Yolculuk ise bana doyurucu gelmedi. Kitapta anlatılan birçok anıyı Livaneli’nin diğer kitaplarını okuyan kişiler olarak başka kitaplarında zaten okumuştum. Aynı şeyleri bir kitap olarak basıp yayımlamak bana gereksiz geldi. Sanki yazar son birkaç yıldır aklına ne gelirse yazıyor, fikirlerini olgunlaştırmak, şekillendirmek için zaman harcamıyor gibi hissediyorum. Kitap yazayım da nasıl olursa olsun der gibi. Biz onu sevenler olarak ne yazsa okuyacağız zaten. Sanırım o da bunun bilincinde. Yine de son iki kitabı gibi, eski kitaplarının birkaç gömlek altında kitap yazmaya devam ederse popülerliğinin ve başarısının düşeceğini düşünüyorum.
Kitapla ilgili olumlu görüşlerimi de yazayım. Kitabın kapağına, baskı kalitesine ve M.K. Perker’ın çizimlerine bayıldım. Livaneli’nin kitapları normalde Doğan Kitap’tan çıkarken bu kitap Karakarga Yayınları’ndan çıkmış. Yazarın bundan sonraki kitapları hangi yayınevinden çıkacak bilmiyorum ama bence Karakarga Yayınları ile devam etmeli. Doğan Kitap daha tanınan bir yayın olsa da yazarın kitaplarını bu basım kadar kaliteli basamıyorlar. Özellikle Konstantiniyye Oteli’nin baskısı rezaletti.
Sonuç olarak Elia Kazan’a özel bir hayranlığınız yoksa ve Livaneli’nin külliyatını tamamlamaya çalışmıyorsanız okumasanız da bir şey kaybetmeyeceğiniz bir kitap olmuş Elia ile Yolculuk.
Livaneli, Anadolu kökenli Amerikalı yönetmen Elia Kazan ile ilgili düşüncelerini beraber yaşadıkları üzerinden aktarmış. Ancak aktarırken genellikle doğrudan bir anlatım yerine daha dolaylı bir yol tercih etmiş. Siz Elia Kazan hakkında daha net belki biraz daha kronolojik bir bilgilendirme beklerken o genelde bazı yaşanmışlıklar etrafında dolanarak yönetmen hakkında azar azar bilgi vermiş. Bu da bir yöntem, tercih tabi ama bence bu tarz bir kitaptan daha doyurucu şeyler bekleyenler için biraz hayal kırıklığı yaratabilir.
Açıkçası bir roman beklemiştim ve Zülfü Livanelinin Elia Kazanla anıları karşıma çıkmasına şaşırdım. Yinede ilgiyle okumaya çalıştım.
ZL sanatçı kişiliğine saygım büyük yinede büyük isimleri sayıp ordan gereksizce kendini büyütüyorum derken aslında küçülmesini garibesedim. Bırak başkaları ne kadar büyük kişilik ve sanatçı olduğunu hatırlatsın. Elia Kazanın Kayseriye varan hikayesi için yinede okumaya değer.
Livaneli'nin yalın dilinden ünlü yönetmen Elia Kazan. Hayatını detaylı anlatmasa da bir şekilde tümüyle tanıdığımı hissettim kitabı bitirince. Türk tarihi ile ilgili verdiği öğretici bilgiler ve Livaneli'nin hayatından dramatik kesitlerle birlikte güzel bir kitap olmuş.
Elia kazan hep o oscar töreninde salonun yarısının onu protesto ettiği haliyle kalacak aklımda. Livaneli kendi tanıdığı Elia yı anlatmış kendi anılarıyla süsleyerek ama kitap beyin fırtınası taslağı gibi yarım kalmış. Bu arada Kayseri ziyaretini anlattığı kısımlar üzücü ama bir o kadaR da Kayseri.
کتاب روایتی کوتاه از سفر الیا کازان، کارگردان آثار برجستهای چون “در بارانداز” و “اتوبوسی به نام هوس”، به همراه هنرمند ترکتبار دیگریست که با وجود گرایشهای کمونیستی خود تا حدی کازان را زیر سوال میبرد. نویسنده داستان ننوشته بود و در واقع گزارشی از سفرش با کازان به روستای زادگاهش در قیصریه ترکیه را تهیه کرده بود. کتاب تصاویر رنگی قشنگی داشت که توسط ام. ک. پارکر طراحی شده بود که ای کاش میتوانستم چندتایی از آنها ر به این متن اضافه کنم.