Eugene Schoulgin Türkiye’yi, Türkiye’deki yaşam koşullarını, siyasal, sosyal, ekonomik yapıyı yakından bilen Norveçli bir yazar ve düşünür. Bu bilgi, gözlem ve deneyimlerinden yola çıkarak ülkenin 20. yüzyıldan 21. yüzyıla uzanan panoramasındaki köşe taşlarını çarpıcı bir romanda edebiyat dünyasına armağan ediyor.
Bir Başka Dünyadan’da Schoulgin, Batılı gözüyle o başka dünyaya bakmakla kalmıyor, yer yer Batılı gözlemcileri de ironik bir biçimde eleştiriyor. Dahası, romanda çeşitli ülkelerden gelen yazarların öyküleri okunurken, Batı ülkelerinin neredeyse hepsinde şu ya da bu biçimde benzer durumlar yaşandığı gözler önüne seriliyor.
Kitaptaki, “Bizim için sarsıcı, evet, ürkütücü, korkunç görünen olaylar bu insanların günlük yaşamıydı. Çok yakında sizden ayrılacağız, ama yeni bir bilgi götürüyoruz yanımızda. Yalnız değilsiniz,” sözleri ise evrensel bir duygudaşlığın umut kıvılcımını tutuşturuyor.
Eugene Schoulgin is a Norwegian writer and government scholar.
He is the son of the painter Alexander Schultz, and grew up in Norway, Italy and France. He attended high school in Oslo (1960). He has studied Classical Archaeology and Art History at the Universities of Uppsala and Stockholm. He was married in Stockholm in 1964 and has three children.
Yabancı bir yazarın gözünden ülkemizi dinleme fikri çok hoşuma gittiği için almıştım bu kitabı ama benim için tam anlamıyla bir hayal kırıklığı oldu.Bir süre burada yaşaması bile bizi tanımasına yetmemiş gibi hissettirdi.Fikirler de olaylar da çok karışıktı.Hikayenin başlangıç fikri çok güzel iken harcanmış geldi.Okuması da haliyle çok uzun sürdü.Üzgünüm ama tavsiye edemeyeceğim.
Kitap her ne kadar çeviri de olsa, Türkiye hakkında yazılmış bir kitap olduğu için ve çevirmenin kaynak dildeki yetkinliğinden olsa gerek, kesinlikle çeviri bir kitap gibi hissedilmiyor. Bunda karakter isimlerinin, romanın geçtiği yerlerin Türk olmasının da büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum. Romanın kendisine gelince biraz kafa karıştırıcı olduğunu söylemem gerek sanırım. Türkiye'ye gelip, gezilecek yerleri gezdikten sonra ülkelerine belki iyi, belki kötü düşüncelerle dönen turistlerden farklı bir bakış açısıyla yazılmış. İstanbul'da düzenlenen bir öykü yarışması için gelen daveti kabul eden Samuel Samler, biraz da neden kabul ettiğini bilmeden İstanbul'un karmaşının içine dalar. Neredeyse bir haftalık süreci anlatan kitapta Samler'in başına daha ilk günden beklemediği bir sürü olay gelir. Kitap genel olarak oldukça akıcı ama uzun yıllarını Türkiye'de geçirmiş olan Schoulgin'in belki diğer yazarlardan sıyrılmak için yapmaya çalıştığı şey bir noktada kafa karışıklığına neden olmuş. Kitap Türkiye'nin geçmişten beri uğraştığı, hâlâ da uğraşmaya devam ettiği birçok soruna aynı anda değiniyor. Kürtler, Yunan göçmenleri, şehrin karmaşası, yargılanan gazeteciler, mahkemeler derken kim neydi, bunu neden yapıyordu diye sormak zorunda kalabiliyorsunuz yer yer. Başkasının gözünden, özellikle de bizim dünyamızla kıyaslandığında ülkesinin gündemi çok basit kalan bir Norveçlinin gözünden nasıl görünüyoruz sorusuna dürüst ve ayrıntılı -biraz da dağınık- cevap veren bir kitap olmuş.