“Hazin bir şekilde yaşadığımız 15 Temmuz bize gösterdi ki, asıl darbeciler Atatürk’ün ve düşüncelerinin düşmanlarıdır!”
E. Tümgeneral Ahmet Yavuz, “ileri demokrasiye” geçileceği iddia edilirken 15 Temmuz felaketini yaşamak zorunda kalan Türkiye tablosunu ortaya koyuyor.
“Askeri vesayet kalkarsa demokrasi gelir” tezinin hayat tarafından çöpe atıldığını belirten Yavuz, demokrasinin kirli yöntemlerle değil, ancak bilimin rehberliği ve hukukun üstünlüğü egemen kılınarak kurulabileceğinin altını çiziyor. Yakın tarihe, askeri ve sivil vesayet tartışmaları ekseninde yaklaşan Vesayet Savaşları, Açılım, Suriye politikası ve FETÖ’cü darbe girişiminin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarsızlaştırılmasıyla bağlantıları üzerinde duruyor.
Vesayetçi yapıyı besleyen unsurlar... Kurucu felsefe ve siyaset-din-devlet ilişkileri... 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat... Ergenekon ve Balyoz davaları... AKP iktidarının hataları... TSK’nın yeniden yapılandırılması...
15 Temmuz gecesi ve sonrası...
Ahmet Yavuz’un anılarıyla da zenginleşen Vesayet Savaşları, askeri vesayeti yok saymaktan ziyade, yokluğunun doğurduğu sonuçlara vurgu yapan bir çalışma.
Yazın dünyamıza "Silivri Kitaplığı" ismiyle giren ve Silahlı Kuvvetler'e karşı yürütülen isimli davalar sürecinde hürriyetlerinden edilen subaylarımızca kaleme alınmış kitaplardan müteşekkil eserlere ne zaman bir yenisi eklense içim cız eder: ordudan koparılanın nasıl bir değer olduğunu bana yeniden hatırlatacak, o korkunç dönemin sorumlularına duyduğum nefreti ve tiksintiyi harlayacak bir metnin kapağını açmakta olduğumu bilmekteyimdir zira.
(E) Tümgeneral Ahmet Yavuz hakikaten büyük bir değerdir. İsmail Hakkı Pekin Paşa ile birlikte kaleme aldıkları "Asker ve Siyaset" adlı kitabının ardından okurlarına sunduğu ikinci eserinde temel olarak, Türkiye'de asker-siyaset ilişkilerini doğru bir zemine oturtamamasının doğurduğu ve doğuracağı mahzurları ele almış. Subay nasbedildiği 1975 senesinden üniformasından koparıldığı 2012 Yaz Şurasına uzanan, son senesini Hasdal'da zorunlu ikamette geçirdiği, askeri öğrenciliğiyle birlikte 40 yılı aşkın üniformalı hayatından kimi anekdotları da serpiştirdiği eserinde Yavuz Paşa, bugünün Türkiyesinde serdetmenin handiyse bir kabahat addedildiği bir hakikati, askerin kendi ihtisas alanında söz sahibi olmasının zorunluluğunu dile getirmiş. Tıpkı silah ve cürüm arkadaşı Emekli Hava Pilot Tümgeneral Yalçın Ergül gibi, modern devletlerde bihakkın tekemmül etmiş asker-siyaset ilişkilerinin ülkemizde de teminiyle Silahlı Kuvvetlerin, milli güvenlik hususunda söz sahibi olmakla ve bu durumun kimsece yadırganmamasıyla, kendi meşru alanına gönüllü olarak çekileceğini; gelgelelim, yapılmaya çalışılanın dört başı mamur ve silahların gölgesinden kurtulmuş bir demokrasiyi kurmak olduğu her fırsatta alay-ı vala ile ilan edilse de, üstünde etraflıca düşünülmeden hayata geçirilen değişikliklerin hem askerin siyasete müdahalelerini engellemek şöyle dursun, bu müdahalenin altyapısını oluşturmaya hizmet edeceğini; hem de ifrat ve tefritten uzak durulamayan bu reformlar silsilesiyle cihet-i askeriyeyi, milli güvenliği ilgilendiren hususlarda görüş beyan edemez hale getirmenin milli güvenliğimizi tehlikeye atacağını, kendisine kulak verme lütfunda bulunacaklara, anlatmış. Orduyu siyasetin denetimine almak için yürütülen isimli davalar sürecinde takınılan tavrın ülkeyi 15 Temmuz'a çıkardığını; karar alma mekanizmalarının tedricen dışına itilen askerin -yahut, gerileten askeri vesayetin- rasyonel, ihtiyatlı ve güvenlik odaklı dokunuşlarından mahrum kalan dış politikamızın Ortadoğu'da bize ağır maliyetini dile getiren Yavuz Paşa haklı olarak şu soruyu ortaya atmış: askeri vesayetin varlığı mı yoksa yokluğu mu daha tehlikeli?
Ahmet Yavuz Paşa Türkiye’nin 2002-2007 yılları arasında gördüklerini yüzeysel olarak, son 8 yılda yaşadıklarımızı ise ayrıntılı biçimde anlatıyor. Özellikle balyoz saçmalığı nedeniyle hapse düştüğünde yaşadıklarını anlatıyor ve genel olarak Balyoz/Ergenekon/Poyrazköy gibi sahte davaların derinine inerek gerçekleri gözlerimizin önüne seriyor. Siyasi iktidarın FETÖyle kurduğu koalisyonun, PKK ile masaya oturmasının Türk milletine yaşattığı devasa problemlere dikkat çekiyor. Asker-Siyaset ilişkisi konusunda birçok yazısı, makalesi ve mülakatı bulunan Ahmet Yavuz ders niteliğindeki kitabını darbelerin önlenmesinin ve aynı zamanda güçlü bir orduya sahip olmanın yöntemini göstererek bitiriyor. Ahmet Yavuz Paşayı Mustafa Kemal’in askeri olarak görüyor, Vesayet Savaşları’nı vatan kaygısı olan herkese öneriyorum. Saraydakilerin de okuması dileğiyle.
Çok iyi niyetlerle yola çıkılarak yazılmış, ama dağınık bir kitap. Temel kavramları tanımlamıyor (mesela "vesayet nedir?" sorusunun cevabı ile başlamıyor), derli toplu ve metodolojik biçimde yazılmamış, dili rahatça ve hızla okumaya müsait değil (sanki rapor gibi yazılmış), üstelik neredeyse hiç ara başlık olmadığından yorucu...
AMA...
İçinde dürüst, özeleştiri yapabilen, akılcı ve tutarlı konuşan, canı yanmış bir subayın haykırışları var. Kendi bildiği kadarıyla doğruları ve gidilecek yolu açıklıyor, yanlışları açıkça söylüyor. Birbirinden kopuk da olsa çoğu cümlesi ile insanı uyandırıyor/korkutuyor/titretiyor/kendine getiriyor.
"Veri madenciliği" zor iş, biliyorum, ama bu kitabı okuyup içine dağılmış mücevherleri toplamaya değer.
27 Mayıs,12 Eylül ile ilgili düşünceler,kumpas davaları ile ilgili hatıralar,FETÖ örgütü hakkında E.Tmg.Ahmet Yavuz'un düşüncelerini içeren eser,TSK'nın yaptığı yanlışlara yönelik özeleştiriler de her şeyi TSK'yı yıkmaya çalışan liberal/islamcı taifeye de güzel bilgiler veriyor.Cumhuriyetin altın neslinin okuması gerekiyor.