قلّما سمع القرّاء المثقفون في عالمنا العربي بكتاب يوهان شيلتبرڠر، على الرّغم من أهمّيّته الكبيرة، وصلته المباشرة بتاريخ مشرقنا العربي وعالمنا الإسلامي، وشمول رحلاته التي دعت بعض الباحثين إلى تلقيبه بـ «ماركو پولو الألماني». ترك لنا هذا المؤلّف كتاب مذكّرات شخصيّة، يروي قصّة قضائه في أسر العثمانيين ومن بعدهم المغول لفترة نافت على 32 سنة، طاف فيها بلداناً عديدة في أوروپا وآسيا وأفريقيا (وبينها مصر والشّام والعراق وجزيرة العرب) بين 1394-1427م في فترة عصيبة عصفت بمشرقنا العربي خلالها جائحة المغول في مطلع القرن الخامس عشر للميلاد، فدمّرت ما دمّرت، ونجم عنها تغيّرات سياسيّة جسيمة، فأخّرت فتح القسطنطينيّة نصف قرن، وعاصرت بواكير دولة الممالك البُرجيّة في مصر.
في أعقاب معركة نيكوپوليس الفاصلة، عانى شيلتبرڠر ربقة الأسر والعبودية طويلاً، غير أنّ ذلك لم يمنعه من أن يترك لنا نصّاً مرجعيّاً ثميناً، لا غِنى عنه لمن يبحث في تاريخ تلك الفترة ورسوم دولها وأحداث قادتها وملوكها. وهو إن كانت تغلب عليه العامّيّة والبساطة، فهذا لا ينفي كونه شاهدَ عيان يمتاز بالعفويّة والصّدق، فصوّر ما رأى وسمع وشهد، أو ما بلغه بالمشافهة، تصويراً حيّاً شائقاً وممتعاً، يكمّل ما بين أيدينا من نصوص لمؤرّخين مُسلمين تناولوا أحداث الفترة المذكورة، مثل: نظام الدّين شامي، ابن تَغري بَردي الأتابكي، ابن قاضي شُهبة، ابن عَرَبْشاه، ابن خلدون، ابن الصَّيرفي، الذين استفاضوا برواية أخبار الغازي المغولي تيمورلنك.
Johann Schiltberger (1381–1440?), German traveller and writer, was born of a noble family in 1381 (May 9th ?), probably at Hollern near Lohof, half way between Munich and Freising, on what was then a property of his family. In 1394 he joined the suite of Lienhart Richartinger, and went off to fight under Sigismund, king of Hungary (afterwards emperor), against the Turks on the Hungarian frontier. At the battle of Nicopolis (Sept. 28th, 1396) he was wounded and taken prisoner: when he had recovered the use of his feet, Sultan Bayezid I. (Ilderim) took him into his service as a runner (1396–1402). During this time he seems to have accompanied Ottoman troops to certain parts of Asia Minor and to Egypt. On Bayezid’s overthrow at Angora (July 20th, 1402), Schiltberger passed into the service of Bayezid’s conqueror Timur: he now appears to have followed Themurlin to Samarkand, and perhaps also to Armenia and Georgia. After Timur’s death (February 17th, 1405) his German runner first became a slave of Shah Rukh, the ablest of Timur’s sons; then of Miran Shah, a brother of Shah Rukh; then of Abu Bekr, a son of Miran Shah, whose camp roamed up and down Armenia. He next accompanied Chekre, a Tatar prince living in Abu Bekr’s horde, on an excursion to Siberia, of which name Schiltberger gives us the first clear mention in west European literature. He also probably followed his new master in his attack on the Old Bulgaria of the middle Volga, answering to the modern Kazan and its neighbourhood. Wanderings in the steppe lands of south-east Russia; visits to Sarai, the old capital of the Kipchak Khanate on the lower Volga and to Azov or Tana, still a trading centre for Venetian and Genoese merchants; a fresh change of servitude on Chekre’s ruin; travels in the Crimea, Circassia, Abkhasia and Mingrelia; and finally escape (from the neighbourhood of Batum) followed. Arriving at Constantinople, he there lay hid for a time; he then returned to his Bavarian home (1427) by way of Kilia, Akkerman, Lemberg, Cracow, Breslau and Meissen After his return he became a chamberlain of Duke Albert III., probably receiving this appointment in the first instance before the duke’s accession in 1438. [1911 Encyclopedia Britannica]
Benzersiz bir yaşam öyküsü, tarihteki belki de ilk batılı Türkolog, Johannes Schiltberger'in Türkler arasında geçirdiği 33 yılda gördüklerini aktardığı bir kitap.
16 yaşındayken, vasalı olduğu lord ile birlikte Macar Kralı Sigismund'un ordusunda katıldığı Niğbolu Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'e esir düşen yazar, öldürülmekten son anda kurtulur ve padişahın maiyetinde altı yıl geçirir. Fakat 1402’de Timur gelip kapıya dayandığında, efendisi Bayezid gibi Schiltberger'in de kaderi değişir. Ankara Savaşı’nda Bayezid ile birlikte Timur'a esir düşerek Türkistan’a gider. Timur'un ölümünden sonra ise oğullarının, onların da ölümlerinden sonra torunlarının arasında el değiştirip durur. Tüm bu hükümdarların yanında geçirdiği sürede bazen seferlere katılarak, bazen de haberci olarak Anadolu, Balkanlar, Suriye, İran, Kudüs, Kırım, Kafkasya, Türkistan ve hatta Sibirya'yı görür. 1394'de genç bir askerken ayrıldığı vatanına, 1427'de çok şey görüp geçirmiş bir ulu koca olarak döner, Almanların Marko Polosu olarak gördüğü ülkeleri ve insanları anlatır.
Kitapta efsane ile karışık olaylar olsa da Yıldırım Bayezid'in Türkmen Beyleri ve Timur ile olan mücadeleleri, Timur ve oğullarının seferleri, neredeyse tüm Doğu milletlerinin evlilik, ölüm törenlerini, dini adetlerini aktarılıyor. Bunların dışında, 600 yıl önceki satırları okumak o kadar eşsiz bir duygu ki, 1430 yılının Kuzey Avrupası'nda limonu bilen olmaması ve yazarın bunu elmaya benzer bir meyve diye tarif ederek okuyanlara anlatmaya çalışması gibi detaylar gülümsetiyor.
Aktarılan dini olaylar ve törenlerden dikkatimi çeken olaylardan birisi, o dönem İdil boyuna giden Hıristiyan misyonerlerin Türkçe dua ettirerek etrafına bir cemaat toplaması oldu. Aynı bölgedeki Müslüman âlimlerin Arapça aslından dua ettiği için anlaşılmadığını anlatıyor ki 600 yıl sonra bile, dinle birlikte dilin de kutsal görülmesi halen değişmemiş denebilir :)
Hatta bu bölümde Pater Noster duasını o dönem İdil Tatarlarının okuduğu haliyle birebir naklediyor:
"Ata bizüm ki kökte sen, alguşludur senün adun, kelsün senün hanlugun bolsun senün erkün alay yerde u-kökte, ver bizüm gündelük ötmekimizni bugün, goy bizm yasogni, alay biz dagi goyalum bizüm yasoglomuzni, goyma bizni sunamaga illa gurtar bizni yamandan. Amin."
Yine aktardığına göre 1396 Türkiyesinde, Müslümanlığa geçiş töreninden sonra, sokaklarda dolaşan yeni Müslüman ve şehir ahalisi hep bir ağızdan böyle kelime-i şahadet getiriyormuş:
"Tanrı birdur, Mesih kuludur, Meryem karabaşıdur, Muhammed resulüdür."
Allahım, 600 yıl sonra, bu satırları o zamanki dilde okumak ne kadar heyecan verici.
Tabi şunu da söylemeden geçmeyelim, 1430'dan kalan bu kitabı Türkçe olarak okuyabilmek harika ama İletişim Yayınları'nın bu kitabı en son 1997 yılında basmasına ne demek lazım? Umalım ki yakın zamanda yayın haklarını İş Bankası veya Alfa gibi düzgün iş yapan bir yayınevi satın alır da tekrar basılıp dağıtılır. Allahtan 20 yılda tek baskı yapmamış olmasına rağmen hala sahaflarda bulma imkanı var.
Kitapta yalnızca Türkler değil, Rumlar, Ermeniler, Araplar, Gürcüler, Çerkesler hakkında da bir sürü şey, Gürcülerin evlilik adetleri, Kafkas Müslümanlarının yaşayışları, Rumların dini inanışları, Ermeni-Rumların ezeli rekabetinin nedenleri gibi konuları okumak mümkün. Rumlar ve Ermenileri birbirleriyle kıyaslayan yazar, Rumları güvenilmez bir halk olarak resmederken, Ermenileri çalışkanlık, kanaatkârlık ve dindarlık gibi meziyetleri ile âdeta seçilmiş bir halk gibi övdükçe övmüş. Yazar bunu yaparken menkıbelerle birlikte, Hz. Muhammed ve Aziz Gregor/Kirkor'u dahi işin içine katmış ve Ermenilerin Bizans'a karşı Türklerin yanında yer almasına hak vermiş. :)
Yine ilginç gelen bir diğer konu da bu adamın 16 yaşında esir düşüp, 30 küsur yıl boyunca Müslümanlar arasında yaşamasına rağmen, halen sofuluk derecesinde inançlı bir Hıristiyan olarak kalması. Malkoçoğlu filmi gibi bir anda hidayete erecek değildi tabi ama yine de kitapta yeni Müslüman olanların şehrin beyi tarafından ödüllendirildiğini, ne muradı varsa verildiğini detaylı olarak aktarıyor. Müslüman olsa tekrar özgür kalacakken, belki de o dönemki beylerden birinin danışmanı olacakken, 33 yıl esaret altında kalmaya razı olarak inaçlarına sıkı sıkı bağlı kalmasını, Schiltberger'in Ortodoks bir Sırp veya Rum değil de kendini bu Asyalı toplumdan farklı gören koyu Katolik bir Alman olmasına bağlamak lazım. Haçlı ordusunda kılıç kuşanıp Türklere karşı sefere çıktıktan sonra, esir düşmenin ıstırabı yanında, bir de dinlerine girmek ağır gelmiş olmalı.
Bu döneme ait çok daha güzel seyahatnameler var. Schiltberger bir kere günü gününe yahut gezdiği yer başına hatırat tutmamış, 25 yıldan fazla bir süreden sonra memleketine dönünce ancak anılarını kaleme alabilmiş. Bu da temel birçok mevzuda dahi hafızasının azizliğine uğramasına ve birçok yanlış bilgi üretmesine neden olmuş.
Öte yandan İstanbul'dan Bağdat'a, Kahire'den Sibirya'ya çok geniş bir coğrafyada bulunmuş fakat bulunduğu yerlerin hemen her birine ait bilgisi çok zayıf. Resmen öğrenmek istememiş yaşadığı bölgenin olgularını. Çoğu kere münferit hadiseleri yaygın bir kültür gibi sunması da cabası. Bu gerekçelerden ötürü seyahataname türü içinde oldukça zayıf kalıyor fakat bu tür kitaplara ilgisi olanlar için yine de bir çırpıda okunacak kitap olma özelliğini muhafaza ediyor.
مذكرات شخصية لصبي ألماني أُسر أثناء معركة بين السلطان العثماني بايزيد وزيغموند ملك هنغاريا، ثم انتقل أسيراً بيد تيمورلنك بعد تغلبه على السلطان بايزيد، ثم أسيراً بيد ابن تيمور....إلخ، وهكذا تنقل من أسر إلى أسر لمدة تزيد على 32 عاماً، بين عامي 1394-1427م، طاف فيها بلداناً عديدة في أوروبا وآسيا وأفريقيا ، حتى أستطاع الفرار والعودة لبلده في نهاية المطاف. لفت نظري غرابة المعلومات التي يصف بها عبادات المسلمين وهو قد قضى بينهم أكثر من 30 عاماً، دخل فيها مصر والشام والعراق وجزيرة العرب!.
لم أر في الكتاب ما يستحق لأجله أن يُقرأ أو يُقتنى!.
Dini detayların bolluğu yorucu olsa da Schiltberger'in dikkati dinin ötesine geçiyor. Kitapta Anadolu, Kafkasya ve Ortadoğu üçgeninde yaşayan halkların 14. yüzyıldaki yaşamlarına dair ilginç detaylar var.
Herşeyin ötesinde, 14. yüzyılda Avrupa'nın bir ucunda doğup, sonra da 30 yıl boyunca oradan oraya sürüklenmek... Zorlukları, şaşkınlıkları ve aldığı ani dönemeçler ile bu hayat o kadar standart sapma ki insan hayret ediyor. 21. yüzyılda bu coğrafyaları dolaşmanın kendisi garip ya da şaşırtıcı değil. Ama o zamanda bu mobilite ve bunu yaşayan insanı şaşırtma potansiyeli sanki daha fazla olmalı.
Yine de 3 yıldız ile uğurladım, çünkü dini ayrıntıların bolluğu asıl merakım olan etnografik datanın lezzetini bir miktar azalttı. Keçiboynuzu çiğnemek gibi meşakkatli ve ödülü az idi.
Johann Schiltberger was sixteen years old when he was captured at the Battle of Nicopolis. Because of his young age, he wasn’t massacred with many of the other Christian prisoners. Instead, he was enslaved. He served the Ottoman Sultan Bayezid, then Tamerlane, then Tamerlane’s son, and so on for thirty-plus years. Then he escaped and made his way across the Black Sea, to Constantinople, and then home to Germany. His life is the stuff epics are made from. Unfortunately, Schiltberger was quite likely illiterate, so this is what a scribe wrote down for him. It’s a summary of what happened. He goes into details about a few events, but for the most part, it just scratches the surface.
*Note: There are several kindle versions. One of them is scanned in and has random characters, the title, page, and footnotes thrown in with the rest of the text and is almost unreadable. If buying a kindle version, I recommend looking at the preview to make sure it's a coherent version.
Schiltberger, aslen soylu bir aileye üye bir Alman ve Münih yakınlarında doğmuş. 1394'te Macar Kralı Sigismund emrine giren ve 28 Eylül 1396'da, Osmanlı ordusu ile yapılan Niğbolu Muharebesi'nde yaralanan Schiltberger, burada esir düşmüş. Kendi anlatımı ile henüz 16 yaşında olduğu için hayatı bağışlanan ve Sultan Beyazid'in yanında ve haberci olarak çalıştırılmış. Schiltberger bu dönem, Osmanlı ordusuyla Anadolu ve Mısır'da seferlere katılmış. Timur'un galip ayrıldığı Ankara Muharebesi'nde (20 Temmuz 1402) yine esir düşüp bu sefer Timur'un emrine girmiş. Semerkand'a, Ermenistan ve Gürcistan'a gitmiş. Timur'un ölümünden sonra (1405) oğlu Şah Ruh'un, sonra Şah Ruh'un kardeşi Miran Şah'ın, ondan sonra da Miran Şahın oğlu Ebu Bekir'in esiri oldu. Ebu Bekir'in ordusu ile Ermenistan'da uzun zaman geçirmiş. Ebu Bekir'in ordusundaki Çekre adlı bir Tatar prensin maiyetine katılıp Sibirya'ya sefere gitmiş. Güneydoğu Rusya'nın steplerinde dolaşmış; Kıpçak Hanlığı'nın eski başkenti Saray'ı, ayrıca Azak veya Tana'yı (Venedikli ve Cenovalı tüccarlar için bir ticaret merkezi) ziyaret etmiş. Kırım, Çerkezistan, Abhazya ve Megrelya'ya yolculuklar yapmış ve nihayet Batum civarında kaçarak özgürlüğüne kavuşmuş. Henüz Bizans'ın başkenti olan İstanbul'a vardıktan sonra bir süre saklanmış ve uzun bir yolculuk ile Bavarya'daki evine geri dönebilmiş (1427).
Schiltberger anılarını, gördüklerini, öğrendiklerini Hristiyan ve Müslüman coğrafyası ve insanları hakkında söylenenleri yazdığı kitabı yazıldıktan kısa süre sonra -yeni bir icat olan- matbaada da basılmış, çoğaltılmış, popüler bir metin olmuş. Kitabında yer verdiklerinin büyük kısmı uydurma, kulaktan dolma bilgiler gibi gelebilir (ki bir kısmı gerçekten de öyle) ama o dönemin ruhunu aktardığı ortada.
Türkleri ve Tatarları yakından tanımış. Müslümanlar hakkındaki bilgileri ise belli ki Ermeni Hristiyanlardan öğrenmiş. Gördüm dediği yerleri muhtemelen gerçekten görmüş ama yakın çevresindeki efsane ve hikayeleri de gördüm diye anlatmayı ihmal etmemiş. Bu yüzden masallar ve efanelerle süslü bir anlatı olmuş Schiltberger'in kitabı.
مراجعة كتاب ( مغامرات شيلتبرغر و أسفاره ) للرحالة الألماني يوهان شيلتبرغر المعروف ب(ماركو بولو) الألماني بقلم : علاء القسوس نادراً ما سمع المثقفون في العالم العربي عن رحلات الرحالة الألماني في مشرقنا العربي و الإسلامي ( يوهان شيلتبرغر ) و قد تناول الكتاب بشيء من التفصيل رحلاته إلى بلاد التتار و وقوعه أسيراً بيد المماليك ثم أسيراً بيد الأتراك و وصف عدة بلدان مختلفة و وصف عاداتها و شعوبها و أديانها و أساطيرها مثل بلغاريا و سيبيريا و وصف الهند و القسطنطينية و بلاد الشام و بالأخص فلسطين و أماكنها المقدسة مثل كنيسة القيامة وصفاً دقيقاً كما تحدث عن كيفية نشوء الإسلام و قد وقع الكاتب في عدة مغالطات و هو يتحدث عن تاريخ نشوء الإسلام منها أنه ذكر أن الرسول محمد ( عليه السلام ) ذهب في قافلة تجارية إلى مصر في صباه رغم إجماع كتب السيرة النبوية المعتبرة مثل سيرة إبن هشام على رحلته ( عليه السلام ) في صباه كانت برفقة عمه أبو طالب ضمن قافلة تجارية إلى بُصرى الشام حيث حطوا بضيافة الراهب بحيرا و تناول الكاتب في كتابه أيضاً عقيدة الإسلام في المسيح من حيث أنه بشر و نبي و أنه ولد من عذراء و أنه نجا من الصلب و أن شخصاً آخر يشبهه صُلِب عوضاً عنه و تحدث عن سبب العداء التاريخي بين الأرمن الكاثوليك و الأرثوذكس و الكتاب يحتوي أيضاً بعض الأساطير الشعبية الشائعة في ذلك الزمن مثل قصة قتل ملك أرمينيا للتنين و لوحيد القرن �� الجدير بالذكر أن الترجمة العربية لهذا الكتاب هي فوق ممتازة لأن المترجم د. أحمد إيبش يتقن عدة لغات مثل اليونانية و الألمانية و غيرها من اللغات و قد سبق أن قرأتُ من ترجمته كتاب ( تطور الإنجيل ) لإينوك باول و ترجمته الجديدة لإنجيل برنابا ( الإنجيل بحسب برنبا) عن المخطوطتين الإيطالية و الإسبانية .
Много приятен пътепис на един баварец, който се впуска на поход срещу неверниците в края на XV век и се озовава в робство на различни техни владетели. Обиколките от Близкия изток и по-далечните азиатски земи разказва в кратки очерци, които показват погледа на един обикновен човек от онова време за странностите на други религии и култури.
Kitabin daha baslarinda, cesitli tarihciler tarafindan kitapta yazilanlarin belli kisminin gerceklikle alakasi olmadigini okumam kitaptan soguttu. Turkler ve Tatar'lara ve dahasi 13yy'in gundelik yasantisina dair bi seyler okuma umudum ise kitabin son sayfasiyla birlikte son buldu. Verilen bilgileri yuzeysel buldum.
Curious, and at times harrowing short account of Johann Schiltberger's captivity in the court of the Ottoman sultan Bayezid I, and then the Turco-Mongol conqueror Timur. Really shows the past as an alien country. In English as "The Bondage and Travels of Johann Schiltberger, a Native of Bavaria, in Europe, Asia, and Africa, 1396-1427".
Münih'den çıkıp Niğbolu Savaşında Osmanlı'nın eline düşen ,Ankara Savaşı sonrasında Timur'a tutsak olan Avrupa'lı bir haçlının acıklı hayat hikayesi üzerinden o günün dünyasına muazzam bir yolculuk yapıyoruz.
A fascinating account, albeit filled with marvels and lengthy lists of cities with phonetically (to the German) spelled out names and rulers. Quite confusing at times, but not to be long awaited for the adventure to resume.