Alman edebiyatının en önemli yazarlarından Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832) Hasan Âli Yücel’in sadece sanatçı olarak değil, insan olarak da hayranlık duyduğu bir şahsiyetti. Büyük yazar Genç Werther’in Acıları, Roma Ağıtları, Faust, Şiir ve Hakikat gibi edebi ününü pekiştiren anıtsal eserlerinin yanı sıra bilimsel araştırmaları ve yaşamıyla da her dönemde büyük ilgi gördü, pek çok dilde yaşamöyküleri yazılıp yayımlandı.
Hasan Âli Yücel’in kaleme aldığı Goethe – Bir Dehanın Romanı dilimizdeki en güzel Goethe biyografilerinden biri olduğu kadar, onun yaşamını konu edinen duygulu bir romandır. Eser boyunca hissedilen samimi hayranlık, “O üç boyutlu bir dehaydı. Her biri bir faniyi ölümsüzleştirecek değerde olan duygunun, düşüncenin ve iradenin vücuda getirdiği muhteşem bir piramit!..” cümlesinde en özlü ifadesini bulur.
Hasan Ali Yücel 16 Aralık 1897'de İstanbul'da doğdu. Aslen Göreleli olan babası; Ertuğrul Fırkateyni'nin kaptanı olan Amiral Osman Bey'in oğlu Ali Rıza Bey'dir, annesi Neyire Hanım ve eşi Gülsüm Refika Hanım'dır. Eğitim yaşamını sırasıyla Mekteb-i Osmani, Vefa idadisi, Cağaloğlu Darülmuallimin-i Âli'ye (Yüksek Öğretmen Okulu) okullarında sürdürdü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi ve 19 Aralık 1922'de öğretmenliğe başladı. 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin (Türk Dil Kurumu) kurulmasıyla Hasan Âli Yücel etimoloji kolu başkanlığına getirildi. 1934 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nden, İzmir Milletvekili olarak Meclise girdi
Hasan Âli Yücel'in bakanlık döneminin MEB'deki en parlak dönemlerden birisi olduğu iddia edilir. 28 Aralık 1938'de Hasan Âli Yücel, 2. Celal Bayar hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı'na getirildi. Üniversite reformu (Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nin kurulması, Yüksek Mühendis Okulu'nun İTÜ'ye dönüştürülmesi ve Ankara Tıp Fakültesi'nin kurulması), Köy Enstitüleri'nin kurulması, Dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesi ve ilk resmi ve telifli Türkçe ansiklopedi olan İnönü Ansiklopedisi'nin ön çalışmaları onun bakanlığı döneminde gerçekleşmiştir. Devlet Konservatuvarının kurulması (20 Mayıs 1940), Türkiye'nin UNESCO'ya girişi onun çabaları sonucunda olmuştur. Dört yıllık çabaları sonucunda 25 Haziran 1946'da Üniversiteler Yasası çıkartılır. "Bu yasayla, yüksek öğretim kurumlarının Bakanlıkla olan "sıkı bağı" önemli ölçüde gevşetilmiş, mevcut kuruluşlar yapısal bir bütünlüğe kavuşturulmuş, böylece üniversiteye organik bir karakter kazandırılmıştır. Bu yasanın getirdiği bir başka sonuç da, "dışarıdan gerilim" yerine "içeriden denetim"in getirilmiş olmasıdır. Ankara Üniversitesi de bu yasanın sonucu olarak kurulmuştur."
Oğlu şair Can Yücel, babası için "Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim" adlı şiirini yazmıştır.
Bir Dehanın Romanı ile yolculuğum ,daha önce hiç okumadığım bir yazar olan Goethe’nin bir sözünün beni çekmesiyle başladı.(Söz neydi hatırlamıyorum ama vay be ben bu zamana kadar nasıl tanışmamışım dedirten bir sözdü😀)Eserlerini okumak yerine ilk kez bir yazarı tanımak için başka bir yazarın -onu çok seven birinin -gözünden tanıdım ünlü yazarı.Doğumundan ölümüne geçen süre zarfında Goethe’yi üne kavuşturan ne varsa kitapta kronolojik sırayla ama bir kurgu içinde veriliyor.Hangi eseri yazarken hangi sosyal,siyasal,kültürel ,edebi çevrelerde vakit geçiriyor, bunları görme imkanınız oluyor.Böylelikle yazarı yazmaya iten gücü fark edebiliyorsunuz.Bu güç çoğu zaman aşk olmakla birlikte; çoğu zaman bu aşklardan kaçış sonrasında ortaya çıkabiliyor.Aşkın yanında çalışmak,doğayı keşfetmek,son olarak da müzik Goethe’yi hayata bağlayan güçler arasında.Edebi kişiliğiyle adından sıkça söz ettiren Goethe aslında iflah olmaz bir doğa gözlemcisi.Bitkileri,hayvanları o alanın önyargıları içine hapsolmadan çıplak gözle görebildiğini ifade eden bir kişilik.Yine kitapta Goethe’nin devlet kadrosundaki eğitim ve mali işlerle ilgili çalışma hayatına dair de bir çok bilgi mevcut.Napolyon’la tanışması,savaşa katılması,sansasyonel evliliği ve karısı da hayatında etkileri olan bir süreç.Yaşamın son dönemlerindeki Doğu edebiyatına merak sardığını; ilk yıllarında ise daha çok mitolojik kavramlarla meşgul olduğunu biliyoruz.Roman kurgusu içinde verilen biyografi hem keyifle okunuyor hem de daha insancıl nitelikleriyle tanıma fırsatımız oluyor diye düşünüyorum.Şahsen ben artık Goethe hakkında hatırı sayılır bir bilgiye sahipmişim gibi hissediyorum.Keyifli okumalar.
Biyografi önce okunursa mı eser daha mı anlamlı olur yoksa eserleri yaşanmışlıkları bilmeden okumak mı? Şahsen daha önce goethe nin bir kaç kitabını okumuştum onların hikayelerini görmek güzeldi bu eserleri tekrar okumalı farklı gözle ve zevkle.