Nobel Edebiyat Ödüllü Elfriede Jelinek, erken dönem romanı Michael’de savaş sonrası ortaya çıkan kitlesel medyanın muzip dilli bir eleştirisini yapıyor. Jelinek, Michael’de “gençlik romanı” türünün coşkulu ve ümit dolu geleneğinden faydalanırken, ekran karşısında yetişmekte olan nesle dair endişelerini nefes nefese bir anlatı halinde okurlara sunuyor. Romanda, İkinci Dünya Savaşı sonrasında zenginleşen Avrupa’da, özellikle de savaşın travmalarından kaçmaya hazır bir kuşak içinde yaygınlaşan yarım ve yanlış bilinç, televizyonu kılavuz olarak kabul eden toplumun histerisi ve ortaya çıkan insanın düşünce biçimleri masaya yatırılıyor. Jelinek, ekranın iki yanını postmodern bir anlatıda sentezliyor, günlük konuşmayla televizyon ve radyoya ait kalıplar arasında ustaca geçişler yapıyor ve bir sonraki dönemeçte kayıtsız cinnetlerin olduğu yeni dünyayı gözünü ayırmadan, tüm karanlığı ve karamsarlığıyla anlatıyor. “Jelinek’in eserlerinin müstesnalığı, seçtiği konuların siyasi çarpıcılığı ve metinlerinin yıkıcı estetik gücünden gelir… Başkalarının sözlerini, rastgele deyişleri, edebiyatı, teorik tartışmaları parçalarına ayırarak, bir yandan çürütücü ve ayrıştırıcı etkiye sahipken, bir o kadar da yapıcı bir metinsel ağ içinde harmanlamayı başarıyor.” - Dagmar von Hoff -
Elfriede Jelinek is an Austrian playwright and novelist, best known for her novel, The Piano Teacher.
She was awarded the Nobel Prize in Literature in 2004 for her "musical flow of voices and counter-voices in novels and plays that, with extraordinary linguistic zeal, reveal the absurdity of society's clichés and their subjugating power."
72’de yazılmış bir roman; dönemin Avrupa’sındaki toplumsal klişeleri, iş yaşamının insanı tüketmesini, yüzeyselliği ve ekran karşısında geçirilen hayatları anlatıyor. (Yazar günümüzün instagram-minstagramları hakkında ne düşünüyor acaba?)
Gerçekleri “yüzümüze tokat gibi çarpmak” istemiş yazar, buna uygun da (belki avangard denebilecek) bir üslup kullanmayı tercih etmiş: Bir televizyonda izliyormuşuz gibi anlatıyor; olay akışı sürekli değil, çünkü arada zapping yapıyor; anlatımında absürt olmakla birlikte, normalleştirilmiş bir şiddet ve pornografi var.
Kötü bir roman değildi fakat bana çok hitap etmedi. Belki 20 yaşındayken okusam etkilenebilirdim, ama bu avangardlıklar artık hiç tokat etkisi yaratmıyor bende. Basit ve lafı dolandırmadan yapılan anlatım bana daha çok tokat atıyor. :)
Bir de, eğer siz de televizyon seyretmeyi sevmiyorsanız, bu kitaba çok bulaşmayın derim. Sevmediğim için yapmadığım birşeyi okumak zorunda kalmak beni çok bunalttı.
Okuduğum en saldırgan kitap sanırım. Okuruyla dövüşen kitapları severim ama attığı yumruklar o kadar histerik ki hiçbiri bana denk gelmedi. İroniyi fazla abartıp karşı kıyılara geçmiş hissi verdi bana.
Man ir simpātiskas Jelinekas dusmas un mēģinājums ar trakumu izsist tās cauri lasītājiem, bet ir sajūta, ka viņa gribējusi ielikt pārāk daudz vienā īsā grāmatā, un beigās sanācis ļoti neviendabīgs maisījums.
(un būtu interesanti uzzināt grāmatas tulkojuma izdošanas stāstu, jo daudzas dīvainības liek domāt, ka tas nav bijis vienkāršs. kāpēc tieši šī, vismazzināmākā no visām Jelinekas ne-klavierētājas grāmatām? kāpēc beigu vāka sižeta atstāstam nav nekāda sakara ar pašu grāmatu? kāpēc tulkotājam vajadzēja likt zemsvītras piezīmēs paskaidrojumus tādām lietām kā "&" un "ok", ja citos tulkojumus viņš tā nedara - un arī "vēja suņas klasikas" sērijā tādus jokus neatceros?)
grāmata kā improvizācija, grāmata kā nemitīga provokācija, grāmata kas liek uzdot jautājumus, kas tas tagad tas vispār bija? Man patika, noteikti medīšu viņas izcilāko darbu rokā... Tas nenozīmē , ka grāmata jums patiks. Gramatai ir vienalga, autorei ir bijis vienalga , kad viņa to ir rakstījusi.
Ja godīgi, tad pēc izlasīšanas palika tāda ne visai patīkama pēcgarša. Par daudz saraustīti, par daudz aspektu vienās 200+ mazās lapaspusēs. Un beigās infantilu iespaidu atstāj nevis jaunatne, bet gan pati autore. Var jau būt, ka šis nav viens no viņas veiksmīgākajiem veikumiem. Bet nezinu, laikam jau neieteiktu tiem, kuri meklē ko izcilu.