What do you think?
Rate this book


80 pages, Paperback
First published January 1, 424
Bir şehir için tirandan daha düşmanca bir şey yoktur, orada her şeyden önce ortak yasalar bulunmaz, yönetimi eline geçiren, yasayı da kendine göre tutar. Bu ise hiç adil değil. Yasalar yazılı olduğunda, yoksulun da zenginin de eşit hakka sahip olması, daha güçsüzlerin, kötü bir söz ettiğinde zengin birine bunları söylemesini sağlar.Haklar varsa, zayıf olan, güçlüyü de yener. Özgürlük budur: “Kim şehre yararlı bir çözümü ortaya koymayı ister?” Bu şeyleri söyleyen mi yücedir, yoksa susmayı isteyen mi? Bunlardan hangisi bir şehre daha uygundur? Gerçekten de ülkenin yöneticisin halk olduğu yerde, gençlerin yurttaş olarak yetiştiği görülür. Tiran, düşmanının böyle birileri olduğunu gördüğünde, sağduyuya hâkim en cesurlarını öldürür, tahtından korktuğu için. Bu yüzden bir şehir, birisi, ilkbahar çayırındaki başaklar gibi, cesur gençlerini biçtiğinde, nasıl güçlü olabilir? Kral, daha fazla servet ve yaşamı için çalıştığı sürece, çocuklar için hangi serveti ve yaşamı elde etmek gerekir?
Eski Yunan ve Latin metinleri, tarihin her alanına ışık tutabilen kök bilgileri içermektedir. Dönemin ozanları, tarihçileri ve düzyazı yazarları, birbiri ardına öyle mükemmel tarzlara ve ifade gücüne erişmişlerdi ki, çağlar boyu okuyanı derinden etkilemekte ve doğru düşünme gücünü pekiştirmekteler. Özellikle tragedya ve komedyalar ele alındığında, bu birbirine zıt iki türün, aynı zaman dilimleri içinde kendi kurallarına göre nasıl farklı bir gelişim gösterdiği de dikkate değerdir. Komedya toplumsal kusurları alayla dile getirerek mutlu sonu, tragedya ise geri dönüşü olmayan acı, ölüm, yıkım ve felaketi ele alır. Böylece oyunlar aracılığıyla insanlara kendi vicdanlarıyla kendilerini sorgulatma, dolayısıyla ruhu aklandırma gayreti içindedir. İşte, izleyiciye bu etkiyi hissettirmek üzere adeta birbirleriyle yarış halinde olan ve tarih boyunca ancak birkaç kişinin yetkinleştiği tragedya yazımında Aiskhylos (M.Ö. 525-456), Sophokles (M.Ö. 496-406) ve Euripides (M.Ö. 484-406) siyasal ve toplumsal olaylardan yola çıkarak, başkalarını da felakete sürükleyen olayları ele alıp, özgün bir kurgu ve etkin kelimelerle, toplumsal hataları azaltma gayreti içinde, kişiyi suça iten içsel nedenleri dile getirme çabası içindeydiler. Onlara göre ciddi, bedeli ağır suçlar cezasız kalamazdı. Bilerek ya da bilmeyerek yapılan kötülük, er geç ortaya çıkacaktı. Çünkü her şeyin belirleyicisi doğanın değişmez yasaları bunu gerektirmekteydi. Hatta kimsenin göremediği, tanığının olmadığı bir suçun bile cezalandırıcısı vardı: Vicdan.
Bu yüzden tragedya, hatta komedya yazarları, başka halkların değil, kendi gündelik yaşamlarında kendi toplumunu yakından ilgilendirdiği için siyaset, savaş ve yöneticilerin karakteriyle ilgili konulara fazlasıyla duyarlıydılar. Dünyada çok az kişinin göstereceği cesaretle bu yazarlar, yöneticileri hataya düşüren etkenleri, tarih kadar, derin psikolojik tahlillerle de açıklamaya çalışmışlardır. Bu tahliller bugün bile geçerlidir. Bu da onların yazarlık yeteneklerinin gücünü ve başarısını kanıtlamaktadır. Olasılıkla dönemin bazı siyasetçileri de bu tür etkinliği saygıyla karşılıyorlardı.
"Ebeveynler için en iyisini yapamayan kişi, mutsuzdur.
Çünkü ebeveynlerin için ne yaparsan,
kendi çocuklarından da aynı şeyler gelir."
"Çünkü ortak kaderleri yöneten tanrı,
Acı çekenin acıları gibi haksızlık eden
kişiyi de hiç acı çektirmeden yok etmemiştir."