Biri Mustafa'yı diğeri Kemal'i sevdi. İki kadın, bir kahraman, bir büyük hesaplaşma...
Öbür dünyada, en büyük düşmanınız olduğuna inandığınız bir kadınla aynı odaya kapatıldığınızı düşünün. Hiç kimse yok. O, siz ve kininiz. O kadar!
Ne yapardınız? Melike İlgün bu sorunun peşine düşüyor. Mustafa Kemal'e âşık iki kadını, Fikriye ve Latife'yi öbür dünyada bir araya getirip hesaplaştırıyor. Fikriye ile Latife - Kemal'e Eren Kadınlar; Fikriye'yi, Latife'yi ve onların Mustafa Kemal'ini anlatıyor.
Tarihi bir aşka aynı anda iki farklı açıdan bakıyor olmak insanda saatlerce okuma isteği uyandırıyor. -Sözcü-
Fikriye ile Latife - Kemal'e Eren Kadınlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna ışık tutuyor. -Cumhuriyet-
Bu kitap çok konuşulacak! Kemal'e eren kadınlar öbür dünyada karşılaşırsa... -Hafta Sonu-
Melike İlgün ölümüne susmuş iki kadına yeniden can verip bu dünyada yarım kalmış hesaplaşmalarını devam ettiriyor. -Tempo-
Melike İlgün iki kadının hesaplaşmasına yer verirken onların gözünden cumhuriyet tarihine bakış atıyor. -Elele-
Bu kitap farklı. Bu defa Kemal Atatürk'e âşık olan kadınlar olarak değil, yalnızca Fikriye ve Latife olarak karşılaşıyorlar... -Gazeteport-
Son sayfalara yaklaşırken közde olmasa da, yeni çekilmiş olmasa da, bağdaş kurup içiyor olmasam da, bir kahve yaptım kendime. Tıpkı Fikriye gibi...
Öncelikle şunu söylemem gerekiyor: Latife Hanım’ı çok sevdim. Huysuzluklarına hak verdim. Arka plana düşmenin acısını içimde yaşadım. Koskoca Mustafa Kemal’in karısı, kültürlü, iyi yetişmiş, üç dil bilen ve zehir gibi zekası olan Latife, kabul edebilir miydi ev kedisi olmayı? Paşa onu evde tutmak için mi evlenmişti? Bir yandan Fikriye’ye olan sevgim, saygım ve merhamet duygum bu kitapla arşa ulaştı. Fikriye’nin Mustafa Kemal ile evlendiklerini bilmiyordum mesela. Latife Hanım da bilmiyormuş...Ben Latife Hanım’ı çok sevdim. Hakkında hiçbir şey bilmediğim Latife Hanım’a karşı çok mahcubum. Çok üzgünüm. Hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş. Hiçbir şey...
Mustafa Kemal, ahh Mustafa Kemal... Bu kitabı okurken sana ne çok kızdım. İkiye bölündüm ben de. Bir Fikriye oldum bir Latife. Fikriye olup seni kalbimle, ruhumla sevdim; Latife olup, mantığımla ve onun getirdiği derin bir saygıyla, sevgiyle sevdim. Çok kızdım ama anladım seni. Çok kızdım ama çaresizliğini yüreğimde hissettim. Yangın yeriyken memleket; kaç parçaya bölünebilirdin? Annesinin Paşası Mustafa Kemal, bizler için daha ne yapabilirdi?
@melikeilgun öyle güzel işlemiş ki bu kitabı bir kasnak gibi. Hem hemencecik bitsin istedim hem de bitmesin. Mustafa Kemal’e özellikle ilgi duyan, hem Fikriye ve Latife Hanımlar’ın O’nun hayatında yerini ve önemlerini hem de başlı başına bu iki güçlü, âşık, yıkık, çaresiz ama her şeye rağmen dimdik ayakta durmuş kadını öğrenmek isteyenler için bir başucu kitabı.
Ne yazsam eksik kalacak bu kitap için inanın bana. Ve inanın, hiçbir şey bilmiyoruz. Biz, bize anlatıldığı, okutulduğu kadarıyla biliyoruz her şeyi. İyi ki günlükler, iyi ki tutulmuş notlar, iyi ki zamanında yapılan röportajlar ve iyi ki objektif yazarlar var.
Sevgili Mustafa Kemal, sevgili Fikriye ve sevgili Latife. Ruhlarınız bir kez daha şâd olsun...Aşk, sen nelere kâdirsin🌿
“Çok aşığın var diyorlar”ı dinliyorum şu an. Nemli gözlerim. 1920’lerdeyim bir müddet..
Latife ve Fikriye hakkında o kadar çok bilmediğimiz şey varmış ki ve bir o kadar da önyargımız... Atatürk'ün bize anlatılanlar dışındaki hayatıyla ilgili de çok şey öğrendim. Fikriye'ye zaten hep üzülürdüm ama mesela imam nikahıyla evlendiklerini, Atatürk'ün yakın çevresi dışında herkesten gizlediğini bilmezdim. Latife'ye içten içe sinir olurdum da aslında kendince haklı tarafları olduğunu, Atatürk'e bağlılığını, ömrü boyunca nasıl aşk ve pişmanlıklarla mahvolduğunu bilmezdim. Çok çok güzeldi, elimden bırakmadan okudum ve gözyaşlarıyla tamamladım.
Aynı adama aşık iki özel kadından Lütfiye’nin ‘keşke’leriyle Latife’nin ‘oysa ki’lerinin ölümüne çarpıştığı kugusu ve mantığıyla güzel bir kitap. Hele aşık oldukları adamın Mustafa Kemal olması ile sevdikleri Mustafa ve Kemal’in erkek olduğu gerçeğiyle ölümüne savaşı…
Sandviç gibi bir kitap. İçerisine Bozkurt'u, Nutuk'tan bazı bölümleri ve diğer birçok tarihi kitaptan alıntılanmış şeyleri koyup hazırlanmış saçma sapan bir kitap.
Hele Atatürk'ün öbür dünyada tepsiyle yemek gönderdiği bölümlerde gülmekten koptum. Neden sonuna kadar okudum gerçekten bilmiyorum.