Bu derlemede Türk Devriminin önde gelen düşünür ve eylemcilerinden olan Yusuf Akçura'nın Türk Devriminin Programına ilişkin 1919-1925 dönemindeki yazı ve konuşmaları yer alıyor. 1919-1925 yılları, Kemalist Devrim programının geliştirildiği yıllardır. Akçura'nın bu kitabını yayımlarken tarihî belge sunmanın ötesinde Kemalist Devrim'in yarım kalmış olan, tamamlanmayı bekleyen programını veriyoruz. Türkiye'nin Milliyetçi ve Halkçılarının önündeki devrimci görevi vurgulamış oluyoruz.
Bizleri birleştiren ve önümüzdeki işleri tanımlayan program bu kitaptadır. Neredeyse yüzyıl önce ifade edilmiştir, ancak hâlâ günceldir ve geçerlidir. Akçura'nın daha yüzyıl önceki saptamalarını okuduğunuzda 1945 sonrasında doğrulanmış derin tarih dersleri göreceksiniz. Türkiye, önümüzdeki sorunları bağımsızlıkla, üreticilikle ve laiklikle çözecektir.
Bu açıdan Milliyetçiliğin tarihi köklerine sarılmak belirleyici önemdedir. Önümüzdeki millî görevleri başarmamız için, Türkiye'nin Milliyetçi tarihsel mirasının geleceğe dönük gerçekçi ve birleştirici bir muhasebesini yapmanın zamanıdır.
YUSUF AKÇURA; 2 Aralık 1876’da Moskova’nın doğusundaki Ulyanovsk’ta (eski adıyla Simbir) dünyaya geldi. Kazan’a göç etmiş Kırım Türkleri’nden aristokrat bir ailenin mensubu idi. Babası çuha fabrikası sahibi fabrikatör Hasan Bey, annesi Yunusoğulları’ndan Bibi Kamer Banu Hanım idi. 2 yaşında iken babasını kaybetti ve annesi ile birlikte yedi yaşına gelmeden İstanbul’a göç ettiler. Annesi, İstanbul’da Dağıstanlı Osman Bey ile evlendi. Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenim gördükten sonra 1895 yılında Harbiye Mektebi’ne girdi. Okulun 2. sınıfında iken Türkçülük hareketlerine katılmaktan dolayı 45 gün ceza aldı. Erkân-ı Harbiye sınıfına ayrıldıktan sonra askeri mahkeme tarafından müebbet olarak Fizan’a sürgün edildi ve askerlikten uzaklaştırıldı. Fizan’a sürgün edilen diğer 83 kişi ile beraber 1899’da Trablusgarp’a ulaştı. Onları Fizan’a gönderecek yol parası bulunamadığından Trablusgarp’ta hapsedildiler. İttihat ve Terakki Partisi’nin girişimleri sonucu bir süre sonra şehir içinde serbest dolaşma izni aldı ve kendisine bazı resmi görevler verildi. Aynı yıl, kendisiyle birlikte sürgün edilmiş olan Ahmet Ferit Bey (Tek) ile Fransa’ya kaçtı. Paris’te üç yıl Siyasal Bilgiler Okulu’na devam etti. Türkçülük fikirleri hayatının bu döneminde olgunlaştı. Akçura, Essai sur l’histoire des institutions du Sultanat ottoman (Osmanlı Saltanatı Kurumları Tarihi Üzerine Deneme) adlı tezini vererek okuldan, üçüncülükle mezun oldu. 1903 yılında, İstanbul’a dönmesi yasak olduğu için amcasının yanına Kazan’a gitti ve dört yıl kaldı. Tarih, coğrafya ve Osmanlı Türk Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Ahmet Rıza’nın çıkardığı Şuray-ı Ümmet ve Meşveret gazetelerinde imzasız yazıları yayımlandı. Kazan’da iken yazdığı ve onu Türk siyasî hayatında meşhur eden Üç Tarzı Siyaset isimli dizi makalesi 1904 yılında Mısır’da yayımlanan “Türk” adlı gazetede çıktı. Türkçülük akımının manifestosu olarak kabul edilen bu 32 sayfalık makalesinde Akçura, Osmanlı İmparatorluğu’nun tekrar eski gücüne kavuşabilmesi için devletin resmî olarak benimseyebileceği muhtemel üç ana düşünceyi (Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük) tetkik etti. Akçura, İstanbul’a geldiği 1908’e kadar Kazan’da siyasî ve kültürel faaliyetlerde bulundu. Türkçülük fikrini yaymak üzere “Kazan Muhbiri” adlı bir gazete çıkardı. Gaspıralı İsmail Bey, Alimerdan Bey, Abdürreşit Kadı İbrahimof gibi Türkçülerle birlikte 1905’te “Rusya Müslümanları İttifakı” adında bir parti kurdu. Kuzey Türkleri bu parti sayesinde ilk kez Rus meclisi Duma’ya temsilci gönderdi. Akçura, seçimler bitene kadar siyasî propaganda yapmaması için hapiste tutuldu. 1907’de bu meclisin dağıtılması, Rusya’daki kaotik ortamı daha da belirsizleştirmiş ve Türklerin faaliyetleri ciddî anlamda sekteye uğramıştır. Tutuklanmak için arandığı sırada, Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet ilan edilmiş ve Akçura Rusya’daki işlerini tasfiye edip 1908 Ekim’inde İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’a geldikten sonra Darülfünun’da ve Mülkiye Mektebi’nde tarih dersleri verdi. Bütün ısrarlara rağmen İttihat ve Terakki Partisi’ne girmedi. 25 Aralık 1908’de İstanbul’da, Ahmet Mithat, Emrullah Efendi, Necip Asım, Bursalı Fuat Raif, Feylesof Rıza Teyfik ve Ahmet Ferit (Tek) ile birlikte Türk Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Bu derneğin kapatılmasından sonra, 18 Ağustos 1911’de Türk Yurdu Derneği kuruldu. Mehmet Emin (Yurdakul), Ahmet Hikmet, Ağaoğlu Ahmet, Hüseyinzade Ali Bey, Doktor Akil Muhtar Bey ile birlikte Yusuf Akçura da kurucular arasında yer aldı ve derneğin yayın organı olan Türk Yurdu dergisini 17 yıl boyunca idare etti. Ayrıca 1912’de faaliyete başlayan Türk Ocağı’nın kuruluşunda da aktif rol aldı. Yusuf Akçura, Rusya’daki Türklerin haklarını korumak için de siyasî organizasyonlar tertipledi. “Rusya Mahkûmu Müslüman Türk-Tatarların Hukukunu Müdafaa Cemiyeti” adlı örgüt, 1916’da kuruldu. Çeşitli Avrupa ülkelerinde Rusya’daki Türklerin haklarını dile getiren konferanslar verdi. 1918 yılında Rusya’daki Türk esirleri kurtarmak için Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay
Eserde, Yusuf Akçura’nın birbirinden değerli 20 tane söyleşi ve makalesi, milli mücadelemiz temeli üzerine inşa edilen cumhuriyet devrimimizin fikrî doğrultusunu temsil gayesiyle derlenmiştir.
Hiç şüphesiz Yusuf Akçura’nın incelemelerini ve fikirlerini değerli kılan en önemli unsur, tarihî olgu ve gerçekliklere mutlak bir tarafsızlıkla ve tarihsel maddecilik esaslarıyla yaklaşmasıdır. Örneğin, Akçura “Türk milliyetçiliğinin iktisadî kökenlerine dair” söyleşisinde (27 Nisan 1923, sf. 87), çok derinlikli olmamakla beraber (söyleşilerinde zamanının kısıtlı olduğunu kendisi de belirtiyor), Osmanlı tarihinde, Türkçülük cereyanının ekonomik sebeplerini inceleyerek, milli burjuva devriminin kısa vadede neden hayatî bir gerekliliğe sahip olduğunu açıklıyor. Bunun yanı sıra, yine aynı söyleşide Akçura, kuruluşunda büyük rol sahibi olduğu Türk Ocakları topluluğunun üretici (işçi) sınıfını da örgütlemesi ve menfaatlerini aktif bir şekilde savunması gerektiğini; hatta her alanda pratiğe dönük meslekî dersler vermesi icab ettiğini savunuyor.
Akçura, milli sermayenin ve Türk burjuvazisinin oluşmasının memleketin kurtuluşu için kısa vadede şart olduğunu açıklarken, anladığım kadarıyla, aynı zamanda da bu durumu, maddeci tarih anlayışına göre Osmanlı İmparatorluğu’nun 150 yıllık çöküş döneminin ardından doğal bir sonuç olarak yorumluyor. Ayrıca dikkat edilmesi gereklidir ki, Akçura, 27 Haziran 1925’te İstanbul Üniversitesi’nde yaptığı “Çağdaş Türk Devleti ve Aydınlara Düşen Vazife” başlıklı söyleşisinde (sf.19), devrimimizin başarıya ulaşması için yapılması gereken en önemli şeylerden birinin toprak reformu olduğunu belirtiyor.
Son olarak, bu kitapta öğrendiğim ve beni en çok etkileyen şey, Yusuf Akçura’nın, İslam’ın “ilim herkese farzdır” ve “ilim satılmaz” ilkelerinden hareketle, 1921 yılında başlatılan, İstanbul Üniversitesinde halka açık ve bedava birçok sosyal bilim dersi verilmesini sağlayan “Serbest Dersler” isimli girişimidir. Kitapta, bu program dahilinde ders veren bazı hocaların “Derslere Başlarken”, “Birinci Öğretim Yılı Sonunda”, “İkinci Öğretim Yılı Başında” (sırayla: sf. 119, 127, 135) başlıkları altındaki müthiş konuşmalarına yer verilmiştir.