Sokak lâmbalarının solgun ışıkları altında yürüyenleri seyretti. Biricik dostu birden bire ortalıktan kaybolmuştu. Gidenlerin arasından birinin durmasını ve pencereye bakıp el sallamasını bekledi. Kahve midesine dokunmuştu. Gün boyunca ıslak kaldığı için öksürüyordu da. Soluğuyla buharlaşan camı sildi. Sokak gittikçe tenhalaştı, araba sesleri kesildi. Yağmur yeniden başladı. Çukurlar doldu, yerdeki bütün izler silindi. Pencereye vuran damlalar şekillerini kaybedip bitkin bir hâlde aşağı süzüldüler: İyi kalpli bir perinin gözyaşları, camın arkasındaki kızın saçlarını okşuyordu.
Kitaba adını veren öyküdeki bir iki cümle ve daha çok Geberik isimli öyküyü sevdim. Geberik'in ortaya çıkış öyküsünü de yazarın vermiş olduğu bir röportajda okumuştum. Galiba o röportajla beklentim biraz fazla artmış, hiç okumasaydım belki de daha makul düşünebilirdim.