"İnci Aral, Sevginin Eşsiz Kışı'nda kadın-erkek ilişkilerini anlatırken cesur. Cesur evet ve hemen eklemek gerek: Yazdığının bir "edebiyat eseri" olduğunu hiç mi hiç aklından çıkarmıyor. (...) Ayrıntıları ustalıkla kullanıyor (...) ve hikaye okundukça aydınlanıyor. İnci Aral'da bir ressam gözü var." - Fethi Naci / Gücünü Yitiren Edebiyat
"Şiire çok yakın bir söylemi var İnci Aral'ın. Sevginin Eşsiz Kışı baştan sona şiirsel bir metin..." - Leyla Şahin / Cumhuriyet Kitap Sayı: 253
"İnsanın her yaşta, her koşulda yaşayabileceği, bir çakımlık şimşek gibi yaşamımızı aydınlatan, gözlerimizi kamaştıran, dünyamızı mutlulukla dolduran sevgiler de sürekli olamıyor. Zamanla eskiyor, düşünmediğimiz biçimlere giriyor, yeni kanallar arıyor kendine. Sevginin Eşsiz Kışı, insanı sevgi kadar, kendi kendini yiyip tüketen, iki kişinin birbirini anlayıp değerlendirmelerine fırsat tanımayan, tersine atmacalar gibi birbirine saldırtan duygu fırtınalarını anlatıyor. İnci Aral özgün ve şiirsel diliyle en özel duygularımıza eğiliyor."
1944 yılında Denizli'de doğdu. Ankara'da Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü bitirdi.
Altı öykü kitabı, altı romanı yayımlanmıştır. Yazar, 1992 yılında Ölü Erkek Kuşlar adlı romanı ile Yunus Nadi Ödülü'nü kazandı, 2002 yılında yayınlanan romanı Mor ile de Orhan Kemal Roman Armağanı'nı aldı.
1994'te yayımladığı Yeni Yalan Zamanlar, 2002'de yayımlanan Mor ve 2007'de yayımlanan Safran Sarı romanını Yeni Yalan Zamanlar başlıklı bir üçleme haline getirdi.
Roman ■Ölü Erkek Kuşlar (1992) – Yunus Nadi Ödülü ■Yeni Yalan Zamanlar (1994) ■Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm (1997) ■İçimden Kuşlar Göçüyor (1998) ■Mor (2002) – Orhan Kemal Roman Armağanı ■Taş ve Ten (2005) ■Safran Sarı (2007) ■Sadakat (2010) ■Şarkını Söylediğin Zaman (2011)
İçimde bir gece var ki başkası silkeleyemez o karanlığı.
Bir Gün Sevgiyle Öğrenmemiştin ki daha, sevmek bir hırpalanma, savrulup dağılma, inatlaşmadır. Hiçbir kesinliği ve kuralı olmayan, havada, geçip giden bir oyundur.
İnsanın kazandığından emin olmadığını, yitirmekten korktuğunu, yitirmiş olduğunu en çok sevdiğini o zaman bilmiyordun sen Bersu. Ne çok zaman aldı bunu öğrenmen. Sevmenin unutmaya çalışmak demek olduğunu ne zor anladın.
Sevmek insanın yaşamında bir geçiş noktası, diye düşündü. Kendini arayıp bulmaya giden yolda önemli bir durak.
Sevmenin, o yükselişin ne olursa olsun durulmaya, yatışmaya yazgılı çok renkli bir yalnızlık olduğunu sonunda öğrendiğini düşündü.
Fırtına Kuşu Sen beni hiçbir zaman gerçek anlamda özlemedin, dedim. Kafanda taşıdığın bir düşünceydim ben. Yalnızlık duyduğunda oyalandığın bir resim. Asla tedirginlik ve sorun yaratmaması gereken bir gölge kadın. Soyut bir varlık.
Ama şimdi yaşananlardan kalabilecek olanı da yok etmekten korkuyoruz ikimiz de. Yangından önce kurtarılacak ne sence? Dostluk mu?
Unutmak mı? dedi. Seni kafamdan atmayı başardığım kısacık sürelerde bile geçiştirilmiş, daha doğrusu ertelenmiş bir ağrıydın içimde.
Kendini savunurken beni suçlamaya gereksinmen olduğunu biliyorum, dedim. Haydi üst üste ekle yanlışlarımı, toplayıp çıkararak, bölüp çarparak… Sonuç olarak yüklü bir toplam kuruyorsun kafanda değil mi?
Fuat Paşa Konağı Sen evde dırdırcı bir karısı, üç beş kedisi, saksılar dolusu çiçeği olabilecek bir adamsın.
Sevgi bitmemişti, soluğumuz kesilmişti.
Buluşma İçinde yaşadığın dünya solmuş bir kumaş gibi renk atmıştı. Önümüzdeki yıllardan ürküyordun.
Kutu Ev, karanlık ve gizliydi. Nedenini düşünmeden çekmek zorunda olduğuna inandığı çile için bulunmaz bir yerdi sanki. Işık sızmaz kara bir çukurdu.
Akçam yemeğini ocağa koyduğunda her yer toplanmış, temizlenmiş, yerini bulmuş olurdu. Öğle sonundan akşamüzerine kadar sürecek ve çocuklar okuldan geldiğinde yeniden bozulmaya başlayacak olan o kısa süreli düzeni sağlamak için yaşadığını düşünürdü çoğu zaman Solmaz.
Hiç kimse olmak istediği, olduğunu sandığı, olabileceğini düşündüğü insan değil zaten. Ama bunu anlamak çok uzun sürüyor.
Arabesk Yerine İnsanın duygularının ona öğretilmiş, değer olarak belletilmiş yargılarla pek uyuşmadığını sezdi keskin bir iç acısıyla.