Sufiler insanı anlatmak için ibnü’l-vakt, yani “vaktin oğlu” demişlerdi. Önemli bir düşünceyi içeren bu ifadenin, çağımızda geçmişten ve gelecekten soyutlanarak yaşadığı anda hapis kalmış ve bu anın dışındaki her şeyi önemsiz sayan insanı anlatacağını hiç düşünmemişlerdi herhalde. Çağdaş insanı anlatan en iyi ifadelerden biri, onu insanlık ailesinden kopartarak, belirli bir zaman dilimine hapseden bu “yaşanan ana ve şimdiye” hapsedilmişlik ve kuşatılmışlık olabilirdi. Bu durum tarih anlayışının ve düşüncenin etkisizleştiği ülkemizde daha açık gözlenir. Çağdaş insanın en büyük ihtiyacı, kendini insanlık ailesinin ferdi sayabileceği bir zaman ve tarih bilincidir.
Rize-İkizdere’de doğmuş. 1988’de, Üsküdar İmam Hatip Lisesi, 1993 yılında Marmara Ü. İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1993’te M. Ü. S. B. Enstitüsünde Tasavvuf alanında yüksek lisansa başladı ve aynı yıl Enstitütü’ye araştırma görevlisi olarak atandı. 1995’te Abdullah İlahi’nin Keşfü’l-Varidat’ı adlı teziyle yüksek lisansını tamamladı. 2003’te aynı enstitüde Sadreddin Konevi’de Marifet ve Vücûd adlı teziyle tasavvuf doktoru oldu.
Halen çalışmalarını ağırlıklı olarak iki alanda sürdürmektedir: Birincisi Konevi şarihleri ikincisi ise İbnü’l-Arabî. Ekrem Demirli’nin Sadreddin Konevî, Abdürrezzak Kaşani, İbn Sina ve İbnü’l-Arabî’den çevirileri, dergilerde yayınlanmış makaleleri ve ulusal ve uluslar arası sempozyumlarda sunulmuş tebliğleri bulunmaktadır.