Benim küçüklüğümde çocukları dövmek, hakaret etmek, bağırmak ‘normal’ kabul edilen bir ebeveynlik davranışıydı. Aileler çocuklarına bu davranışlarda bulunduklarında, şimdinin annelerinin yaşadığı pişmanlık, vicdan azabı ya da hatayı telafi etmek gibi duygular yaşamazlardı. Çünkü o dönem ‘kızını dövmeyen dizini döver’, ‘dayak cennetten çıkmadır’ dönemiydi. Öyle öğrenmişlerdi. Çocuk hata yaptığında ceza verilmeliydi, hatta ceza ne kadar büyük olursa o kadar iyiydi. Mesela çocuğu dövmek demek, ‘bak bu davranışın çok yanlış, o kadar ki seni dövüyorum, canını yakıyorum ki bir daha yapmayasın’ demekti. İşin ironik kısmı, geçmişe dönüp baktığımızda annelerin ya da babaların bizleri dövdüğü, bağırıp çağırdığı, aşağılanmış hissettirdiği anları gözlerimiz dolarak hatırlıyor olmamıza rağmen, neden yaptıklarını –yani vermek istedikleri dersi- hatırlamıyor olmamız. Eminim sizler de belli şeyler hissediyorsunuzdur: Ebeveynin vermek istediği ders unutuldu gitti. Geriye sadece yenilen dayakların ve işitilen azarların soğuk anıları kaldı. İşte bu kitap tam da bunun için yazıldı. Evlatlarımız yıllar sonra geriye dönüp baktıklarında yanaklarına atılmış bir tokadın soğukluğundan çok, yüreklerine dokunan bir annenin sıcaklığını hissetsinler diye…
O zaman gelin hep birlikte; Niyet Ettik Niyet Eyledik Bağırmayan Anneliğe…
Kitap o kadar temel bir seviyede kalmis ki inanamadim, verdigi ogut ana fikir olarak cocugu dovmememiz ve ona hakaret etmememiz. Oturup kitap okuyan bir ebeveynin zaten bunlari yapmayacagini dusunuyorum, ayrica dilini cok fazla dine yatkin buldum. Ben hic ama hic sevemedim.
Zamanlardan birinde bir derviş müritlerine sorar: "İnsanlar neden öfkelenince bağırırlar? Müritlerden biri, "çünkü kızmış olurlar ve bunu kızdığı kişiye duyurmak isterler," der. Derviş tekrar sorar: "İyi de kızdığı kişi yanındaysa, duyurmak için bağırmasına gerek var mı?" Müritler bir an şaşırır ve gerçekten gerek olmadığını düşünür. "Peki o zaman bağırmanın sebebi nedir?" diye sorarlar dervişe ve derviş der ki: "İnsanlar kızınca kendilerini duyurmak için bağırırlar, bu doğru çünkü kızdıkları kişi bedenen yanlarında olsa da, kalben uzaktadır o an. Bağırmanın amacı kalbin sesini kalbe duyurmaktır. Ama şunu unuturlar, kişi bağırdıkça kalp daha da uzaklaşır. Kalpler uzaklaştıkça kişi daha da bağırır."
Çocuk eğitimiyle ilgili çok faydalı öneriler yeralıyor. Çocuğa kızmanın bağırmanın aslında küçük bireyi ne kadar inciteceği, onarılmaz yaralar açacağı, üstelik hiçbir derde çare de olamayacağını örneklerle çok güzel anlatıyor.
Icimi ürperten anlar oldu okurken... Bende zaman zaman ofkeme yenilip cocuguma bağırdım ve pişmanlık duymuş olan bir anneyim. Kitaptaki en can alıcı cümlelerden biri benimnicin güç kullanabileceğiniz zaman sözümüzü dinleyebiliyor ama güç kullanamayacagimiz zaman olmayinca ne olacak? Birde gözümüzün biri çocuklarımıza gerçekten bağırarak kötülük ettiğimiz ve bu bağlamda kendimle ilgili şeyleri hatırlayıp uzulmem...
Yapılan bazı yorumlara baktığımda kitaba sadece önyargıyla yaklaşıldığını görüyorum. Sebebi de belli. Hz. Muhammed’in insani yönünü, çocuklara olan sevgisini gözler önüne seren son bölümle kitabı bir anda “bilimsellikten uzak” diye niteleyenler, dini bir anlatımı var diyenler olmuş. Oysa kitap boyunca yeterince bilimsel araştırmalardan örnekler verilerek çocuğa yaklaşımın nasıl olması gerektiği anlatılmıştı. 1400 sene öncesinden bu yaklaşımları hayata geçiren bir peygamberle karşılaşmak bazılarını neden hala rahatsız ediyor anlamıyorum.
Geleyim kitabın içeriğine. Kitap anne çocuk ilişkisini her yönüyle ele alıyor. Bağırmayan anne olmanın temellerine inebilmek için önce çocuğu sonra anneyi anlamamız için bize pencereler sunuyor. Zaten bir davranışı bırakmak için önce o davranışın ne olduğuna sonra da nedenlerine bakmaz mıyız?
Önce çocukların neyi neden yaptığını anlatıyor Hatice hanım. Sonra biz annelerin neden ufacık şeye öfkeyle karşılık verdiğimizin nedenlerini açıyor tek tek. Kendi çocukluğumuzda gördüğümüz annelikten tutun da çevre baskısına, elalem ne der korkusuna değin her yönüyle öfkeyi tetikleyen sebepleri önümüze sunuyor.
Bilinçli bir okur bu yönleri rahatlıkla görebilir ve kendini inceleyebilir. Kitapta bağırmayan anne olmak için “şunu şunu yapın” diye listeler arıyorsanız yanlış yerdesiniz. Bu kitap sizi iç yolculuğa çıkarıyor. Kendi çocukluğunuza bakarak anneliğinizin nasıl oluştuğunu ve yanlış yaklaşımları nasıl bırakabileceğinizi anlatıyor. İşin sırrı bizde/sizde. Biz değişimi ne kadar istiyoruz? Sihirli bir değnek gelip bizi dünyanın en sabırlı annesi yapmayacak. Değişim bizim elimizde ve ancak neyin neden olduğunu güzelce idrak edip sindirerek bu değişimi sağlayabiliriz.
İyileşen Çocukluğum, İyileşen Anneliğim kitabı Bağırmayan Anneler kitabından sonra çok iyi gider. Tavsiye ederim.
Kitabı okumadım ama storytel üzerinden dinledim. Genel hatları ile güzel bir tavsiyeler silsilesi. Ben dinledikçe eşime bak böyle böyle yapman gerekiyormuş diye aktardım, çünkü o esnada o da başka bir kitabı okuyordu :D Kitabın içerisinde dini referanslar bazen çok uzatılmış. Yeni doğan anne babalarından ziyade, çocuğu 0-3 yaş dönemini atlatmış anne babalar için daha faydalı bir kitap. O zamanlar gelince belki bu sefer de eşime dinletirim.
Yararlı bir kitap ama verilen bilgiler hakkında kaynak belirtilmemiş ya da bir elin beş parmağını geçmez. "yapılan araştırmalarda..., bir çalışmada..., psikolojide..." gibi genel ifadelere yer verilerek bir temele dayandırılmamış. Verilen bilgiler doğru bile olsa bu durum beni ziyadesiyle rahatsız etti ve tatmin duygusu oluşturmadı. Benim için yüzeysel kaldı ama psikoloji ve çocuk konusuna yeni giriş yapmış veya kitap okuma alışkanlığı edinmeye çalışanlar için tavsiye edilebilir.
Hiç bir bilimsel veri yok, oldukça günlük ifadeler ve günlük süreçlerle yazılmış yavan bir kitap. "Anne olmak bizi yüceltir instagramımıza Eymen's mom, prens annesi yazarız" gibi cümleler içeriyor. Bu kadar günlük bir dille anlatılınca da 2 saatte okunuyor. Açıkçası ne kattı derseniz hiç bir şey katmadı. Sinirlenince 10'a kadar saymanız gerektiğini biliyorsanız kitabı okumanıza gerek yok :)