Bir film düşün. İlk sahne sıradan bir olayla başlar. Film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın. Dehşete kapılırsın. Film biter. Etkisinden kurtulamazsın. Korkarsın. Bu kitabın yazım sürecinde ben bunları yaşadım. İlk sahne: Altı yıl önceydi. Medyaya her cümlesi yalan olan bir haber sızdırıldı. Peşine düştüm..
Türk gazeteci ve yazar. Cemile Yalçın ve Mehmet Ali Yalçın'ın oğulları olarak 1 Ocak 1966'da Çorum'da doğdu. Anne tarafı Tercan'lı, baba tarafı ise Horasan'lıdır. Annesi ev hanımı, babası ise gıda ticareti ile uğraşan bir tüccardır. Üniversite eğitimini Hacettepe Sağlık İdaresi Yüksek Okulu'nda tamamladı. Daha sonra idari bilimler konusunda yüksek tahsile karar verdi.
1987'de 2000'e Doğru adlı dergide çalışmaya başladı. Uzun süre Ankara bürosunda muhabirlik yaptı. Burada Serhan Bolluk, Adnan Akfırat ve Hikmet Çiçek'le birlikte çalıştı. 6 Mayıs 1990'da Ankara İstihbarat Şefliği'ne getirildi.
1993-94 yılları arasında günlük gazete olarak çıkan Aydınlık'ta çalışmaya başladı. 1995'te haber araştırma müdürü iken ayrıldı. Bir ara Doğan Yurdakul'un Siyah – Beyaz gazetesinde çalıştı.
1996 yılında televizyonculuğa giriş yaptı. Show TV Ankara bürosunda çalışmaya başladı. Aynı yıl içerisinde Star TV'ye geçti ve haber müdürlüğüne getirildi. Daha sonra Türk kamuoyunda bir hayli ses getirecek olan kitaplarını basmaya başladı (Efendi 1, Efendi 2 vb.). CNN Türk'te Cüneyt Özdemir'le birlikte 5N1K adlı programı hazırladı. Kurtlar Vadisi adlı dizinin ilk iki yılında, konsept danışmanlığını üstlendi. CNN Türk'te yayınlanan Oradaydım adlı politik belgeselin hazırladı.
Ergenekon davası kapsamında 18 Şubat 2011 tarihinde tutuklandı.
Hüseyin Soner Yalçın, evli ve bir çocuk babasıdır.
Bu kitap Türkiye ve dünyadaki gıda politikaları ve burada oynan oyunları anlatıyor. Kitabı okurken içiniz kararsa da sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim. GDOlu tohumlardan, tavuk ve sığır üretimine, domuzlara ve daha bir çok başlıkta son 20 yılda geldiğimiz, "getirildiğimiz" nokta oldukça net anlatılmış.
Kitabı politik bir kitap olarak okuyabileceğiniz gibi, bir beslenme kitabı olarak da okuyabilirsiniz, hatta okuyunuz. Kendi sağlığından, çocuklarının torunlarının sağlığına önem veren, bilinçli beslenmek isteyen herkes dikkatle okumalı.
Kitabın ikinci bölümü sağlık ve ilaç sektörü ve son olarak "iyi ırk" yaratma, gereksizleri kısırlaştırarak dünya nüfusunun düzenlenmesi konularında.. bu son kısımın biraz abartılmış olabileceğini düşündüm. Ama rasyonel olarak bakarsam 2050'de Türkiye'nin durumunu yazmaya elim varmıyor.
Yazarın bütün iddialarına inanmayabilirsiniz, abartılı da bulabilirsiniz. Bu durumda bile kitap okunup ayrıntılı değerlendirmeyi ve üzerine düşünmeyi fazlasıyla hak ediyor.
Hani çocuk tecavüz haberlerini sonuna kadar okuyamıyorsun ya, için kaldırmıyor. DP, Özal ve akp'nin ülkeye tecavüz edip iç organlarını parçaladığını öğrendikçe kitabı okumak da o tecavüz haberlerini okumak gibi zorlaşıyor. Siyasal islamcılar sizin ABV. Ülkeye bir daha Ecevit, İsmail Cem ayarında politikacılar gelmeyecek onu anladık. Atatürk gibisi zaten gelemez. Bari sağ cenahtan şerefsiz siyasal islamcılar yerine bir tane Prof. Erbakan gibi milli görüşçü gelse. Şerefsiz emperyalistlerin, Erbakan'ı 1997'de nasıl indirdiklerini de çok güzel anlatıyor.
Soner Yalçın'ın yaşlandığını ve iyice kalitesiz gazete yazarına döndüğünü gösteren bir kitap oldu bu benim için. İçinde kuşkusuz çok değerli bilgiler var. Özellikle Türkiye'de tarımın nasıl yokedildiğini ve küresel şirketlerin eline bırakıldığını çok iyi özetlemiş.
Ancak!
Normal şartlarda, bir teori/iddia atacaksanız, bu iddianızı KANITLANMIŞ belgeler üzerine, güvenilir kaynakları göstererek inşa edersiniz. Okuyucu da bu güvenilir kaynaklara bakar, argümanları okur ve iddianızın doğru olup olmayacağına kendi karar verir. Soner Yalçın burada inanılmaz şekilde batmış. Bu kitabın ucuz, popülist İlluminati blog yazılarından bir farkı kalmamış.
Bu tarz çalışmalarda sürekli bir şeyler iddia ediyorsanız, o büyük cümlelerinizin sonuna referans eklemek ZORUNDASINIZ. Ancak bu bir kitapta böyle bir durum yok. Mesela internette Rockefeller, Rotschild hakkında yazılan pek çok makale son derece kalitesizdir, çünkü referans aldıkları kaynaklar kalitesizdir. Bu kitapta hangi iddia hangi kaynaktan gelmiş anlayamıyorsunuz. Bu da güvenilirliği inanılmaz şekilde düşürüyor.
Özellikle neredeyse her bölümde Rockefeller bunun arkasında, Rockefeller buna sahip denilmiş. E kaynak? Nerden bileceğim ben bu bilgiyi sokaktan geçen Ahmet emmiden almadığını? Çok net iki örnek vereceğim;
- DuPont ailesiyle alakalı olan bölümde Soner Yalçın ailenin General Motors'a sahip olduğunu iddia ediyor. Halbuki iki dakikalık bir internet araştırması, GM'nin %80 hissesine borsaya açık başka şirketlerin sahip olduğunu gösterir.
- Yazar kitabı yalan bir facebook postunu fark ettikten sonra yazdığını söylüyor. Halbuki kendisi başka bir yalan facebook postunu doğruymuş gibi okuyucuna aktarmaktan çekinmemiş. Sayfa 471'de David Rockefeller'ın altıncı kalp naklinden sonra öldüğünü iletmiş. Belki hatırlayan olacaktır, bu bir ara facebook üzerinde epey ünlüydü. Yazar bu bilginin YALAN OLDUĞU gün gibi açıkken kitabında okuyucusunu aldatmaktan çekinmemiş.
Bu kitap tarım üzerine ileride referans alınabilecek, ders niyetine okutulabilecek bir eserken, 17 yaşında bir lise öğrencisinin yazdığı komplo teorilerine dönmüş. Soner Yalçın'ı çok severdim ancak artık anlıyorum kendisi ipin ucunu kaçırmış.
Kitap gıda endüstrisinin vahşi kapitalizm tarafından dünya çapında ele geçirilişi konusunu işliyor. Özellikle Türkiye’nin ve Anadolu’nun tarımının nasıl bitirildiğinin anlatıldığı bölüm çarpıcı olmuş. Lakin kitap okuyucuyu o kadar çok bilgiye boğuyor ki, referanssız verilen bu kadar bilginin hangisinin gerçek hangisinin yazarın uydurması olduğunu kestirmek imkansız. Gerçek ötesi çağda yaşadığımıza göre de yazara körü körüne inanmamıza gerek yok. Ayrıca gıda endüstrisi ile ilgili bölümde neredeyse hiçbir tavsiye, korunma yöntemi vs yok.
Son olarak kitabın son bölümü hem biraz abartı hem de sonucu 2 sayfada vermesi ile ham olmuş.
Aslında bu kitabın hakkı 3 ama sosyal medyadaki başarısız ve yine de dikkatimi cezbeden kampanya yüzünden de bir puan kırıyorum. Sevgiler.
Belli ki ciddi araştırmalar neticesinde ortaya çıkarılmış bir kitap. Hayatımızın hemen hemen her noktasında , nasıl kuşatıldığımızı çok güzel "rahatsızlık "derecesinde gözler önüne sermiş. Birçok şeyin farkında olsanız da tekrar tekrar duyup aa o da mı aa bu da mı dediğinizde ve hele bir anne olarak gördüğünüzde gerçekten çıkmaza giriyorsunuz. Ne diyelim okuyun kendiniz karar verip rahatsız olun. Bu arada Soner Yalçın'ın da nedense çok yaşatılacağını düşünmüyorum :((((
Komplo teorilerini seven Türk milleti için biçilmiş kaftan, konuyla ilgili işinin ehli bilim insanlarına kulak kabartmak isteyenler içinse kitabın yarısı maalesef laf kalabalığı. Okuduktan sonra beslenme alışkanlığını değiştirmeyi ciddi anlamda düşüneceksiniz. Sonra sütünüzü çiftlikten de alsanız hayvanın yediği yemden şüphe edeceğiniz için bu pek de mümkün olmayacak. Konuyla ilgilenenler için pek de güzel iki belgesel var:
Herkesin ama herkesin acilen okumasi gereken bir kitap. Nasil da kolelestirilmisiz yillardir. Aslinda hepimiz hayaletiz. Var oldugumuzu saniyoruz ama aslinda yokuz. Sadece onlar var, "Sakli Secilmisler". Aldigimiz her nefeste onlara hizmet ediyoruz. Dunya koskocaman bir laboratuvar. Bizler ise birer deney faresiyiz. Uzerimizde turlu seyler deniyorlar. Gidalar, ilaclar vs. Biz ise bu deneyleri bizim ustumuzde yapsinlar ve nihayetinde bizi öldursunler diye uste para veriyoruz. Bizi, cocuklarimizi, anne babamizi, sevdiklerimizi... 1. Hic bisey yemeyin. Hemen yemek yemeyi kesin. Saka yapmiyorum, aksine cok ciddiyim. Acliktan olmek kanserden surune surune olmekten iyidir herhalde. Ya da bir sevdiginizin olmesini izlemekten. 2. Hemen bu kitabi okuyun.
Veteriner Hekim ve Gıda Kontrol Görevlisi olarak kitabın kapağındaki anlatım bozukluğu (Siz Onları Değil; Onlar Sizi Seçti > doğrusu: Siz Onları Seçmediniz, Onlar Sizi Seçti olmalı) canımı sıkmış olsa da içeriği ile daha çok ilgili olduğumdan pek önemsemedim. Ayrıca daha en başından kitabın iddia ettiğini bildiğim bir çok şeyin okumadan hemfikir olduğumu hissettiğim konular olması sebebiyle daha detaylı bilgilere ulaşacağımı umarak başlamıştım. Ancak ne yazık ki kitabın sadece %10-%20si kadarını okuduktan sonra daha fazla dayanamadan bırakmak zorunda kaldım. Çok çok nadir yaptığım bir şeydir bu ancak bu kitap beni buna zorladı. Çünkü kapaktaki anlatım bozukluğundan daha fena şekilde kitap içerisinde eksik veya yanlış bilgiler vardı. Mesela E. Coli o 157 H7'nin Deli Dana hastalığına yol açtığı yanlış bilgi. Bu sadece bir örnek ancak bunu ilk gördüğüm an gözlerimin nasıl büyüdüğünü anlatamam. Birbirine eklemlenerek büyüyen bu yanlışlarla karşılaştıkça da kitaba olan güvenim dibe vurdu ve kıymetli zamanımı harcamaya değer görmediğim bir noktaya geldim. Soner Yalçın gibi usta olarak bildiğimiz bir ismin bu denli baştan savma bir iş çıkarması beni oldukça üzdü.
Kitabın yazarını sevmesem de, kitabın, uzun ve derin araştırmalar sonucu ortaya çıkan bir kitap olduğu, hem okurken, hem de kitabın yararlandığı kaynakçaların sayısından anlaşılabiliyor. Kitabı okumadan önce, gıdaların, tarım ve hayvancılığın, eğitimin ve insanlığın durumunu tahmin ettiğinizi düşünseniz de, okurken bu kadar da olmaz diyebiliyorsunuz. Kitabı okuduktan sonra, hayatınızda, birçok şey değişecektir. Özellikle kitabın sonundaki Mahmut Esat Bozkurt ile ilgi kısımlar çok önemli ve günümüzde de dikkate alınması gereken yazıdır. Soner Yalçın bu kitabı yazarken, Robert Kanner’in hazırlamış olduğu ve daha önce bazı Tv kanallarında da yayınlanan Food Inc. Adlı belgeseli de izlediği açıkça belli. Sadece bizim değil diğer ülkelerde de neler olduğunu anlatan bu belgesel ile aynı konuları işlemiş.
Kimyasal katkı maddelerinin pek çoğu ısıya, ışığa, asitlere, alkalilere karşı dayanıklı; ve bu nedenle raf ömürleri oldukça uzun. Sadece süt ve yoğurt değil; kekler, bisküviler, gofretler, çikletler, bonbon şekerler, drajeler, kuru toz içecekler, tatlılar, krema tozları, hazır çorbalar, soslar, sosisler, konserveler aklınıza ne geliyorsa o gıdalara bu yapay renklendiriciler konuyor! Dondurmanın külahında bile bu kimyasal renklendirici var! Yoruldunuz mu? Yerken hoşunuza gidiyor ama! Durun.. Sadece bu kadar değil...
Büyük çoğunluğu doğru noktalardan başlıyor, ama vardığı noktaları abartılı bulduğum yerler çok. Ama genel olarak farkındalık yaratması açısından, bazı olaylara farklı bir perspektif getirmesi açısından tavsiye edilir.
Kitap Türkiye’nin ithalat devi olmasına giden yolu, ekonomide dışa bağımlılığının sebeplerini, bunlar yetmiyormuş gibi gıda yoluyla nasıl zehirlendiğini açıkça anlatıyor.
Kitabın okullarda ders kitabı olarak müfredatın bir parçasını oluşturmasını isteyebilir fakat bu fikrin imkansız oluşunun katlanılmaz ağırlığını hissedebilirsiniz!
Sadece Türkiye'de değil dünya üzerinde uygulanan gıda terörü üzerine güzel tespitleri içeren bir kitap. Devasa kapitalist merkezi güçlerin amaçlarını anlayabilmek için kesinlikle okunması gerekiyor. Ülkemizde Cumhuriyetin ilk dönemlerinden başlayarak 100 yıl içerisinde nerelere geldiğimizi gayet güzel anlatmış. Kitapla ilgili söyleyebileceğim tek kötü şey zaman zaman paragrafların kapatılmaması. Soner Yalçın'ın yazım tarzının bu şekilde olduğunu düşünüyorum ama bazen konsantre olmayı zorlaştırabiliyor. İçeriği, verilen bilgiler ve ortaya konan teoriler anlamında kesinlikle okunmalı, anlaşılmalı ve içselleştirilmeli.
Turkiye’nin ve dunyadaki gida ve tarim endustrisinin yerel ve geleneksel uretim metodlarindan/ureticilerinden nasil dunya devlerinin eline gectigi anlatiliyor. Epey bir arastirma ve rakamlarla desteklenen yuzlerce ornek var. Bence kitabin en buyuk yarari ne yedigimiz ve bunun gerisinde donen dolaplardan haberdar olmamizi, farkindaligi artirmasi. Halk (Turk ya da Amerikan, vd.) bilinclenirse ve egitimi yukseltilirse zaten bu tip buyuk sirketlerin kolay kolay sirf kar ya da baska amacli tesebbuslerine daha dogru tepki gosterebilecektir. Ya da kisacasi bilgi bakisimsizligini ve kirliligini (Information Asymmetry and Disinformation) oldukca azaltmali ki insanlar kolay kandirilmasin.
Okumakta zorlandığım bir kitaptı. Dünyanın bu denli çivisinin çıkmış olduğu gerçeği insanı ürkütüyor. Ama yine de cesur olmalı, değişimin bizimle başlayacağı gerçeğini unutmamalı..
Soner Yalçın' ı Binbaşı Ersever'in itirafları tanımış daha sonra birçok kitabını kendisine itimat ederek okumuş biri olarak bu kitap büyük bir hayal kırıklığı. Açıkcası Efendi, Ersever vs kitaplarını belki de benim bilgi dağarcığım kıt olduğundan beğenmişimdir diye düşünüyorum.
kitaptan bir bölümü alıntılamak istiyorum; ".... (Turk Gıda Kodeksinin tanımı yapılır).Ne etkileyici bir tanım değil mi ? İşin özü farklıdır: AB uyum yasaları için çıkarılmıştır. Özünde market raflarından yerel ürünlerin kaldırılması operasyonudur ! Geleneksel pazarın yok olmasıdır. Köylülerin marketlere bakkallara ürün satamamasıdır. Örneğin teneke peynir gibi binlerce köy ürününün öldürülmesidir. Gıda da AB ye sınırsız teslimiyetin belgesidir."
Şimdi bu yazılanlara evet haklı diyecek bir çok insan olabilir. Ama biraz konuya dair bilgi biraz da propaganda zokası yutmayan muhakeme yeteneğiyle yazarın önyargılarıyle gerçek bilgileri yoğurarak saçmaladığını görürsünüz. -Turk Gıda Kodeksi Kodex Alimentarius un bir kopyasıdır, Türkiyeye özgüleştirilmesi için çalışmalar sürmektedir. Ülkemiz birçok konuda geri kalmış olduğundan bunu da malesef AB uyum yasaları yap demeden yapılamamıştır. Esas yanlış daha önceden buna dair bir düzenleme getirilmemiş olmasında ! -Geleneksel pazarlar yok olmamıştır her semtte kurulmaktadır ama meyve-sebze dışında ürünleri bir Gıda Mühendisi olarak almanızı önermem. O bölgenin yerel mandırasının ürettiği etiketli "AB ye teslimiyet olan Kodeks e uyumlu" X marka ürünü gittiğiniz belki de turistik bir beldenin "köylü pazarında " etiketi sökülmüş şekilde uygun olmayan koşullarda markettekinden daha yüksek fiyata satın alabilirsiniz. Size ürünü satan kişi köylü ve kendi üretmiştir. :) emin olun ki öyledir. -Şu monşer lafını çirkin bulsam da anlıyorum ki yazar gerçekten monşer. Teneke peynir in köy ürünü olduğunu düşünüyor. Editör filan da hiç köy görmemiş muhtemelen. Teneke peynirleri Migrosta görürsünüz mesela istediğiniz kadarını tartıp plastik kaplara koyarlar. Endüstriyel üretimin sonucudur. Köylerde hayvan derisine, bezlere, sepetlere (sepet peyniri) sonralaarı plastik 5 lt lik bidonlara basar insanlar peynirlerini. Tenekenin kapağını nasıl kapatacak teyzem de fermentasyonu sağlayacak. Anlıyoruz ki peynirin nasıl üretildiğini de bilmiyor. Kaldı ki Kodeks yerli peynir türlerimizin standardizasyonuna yardımcıdır kötek değildir. Şimdi standardizasyon diyerek yerli ve milli peynirimizi elimizden alacaklar denebilir, bknz Ezine Peynirine coğrafi işaretleme alınmıştır. Napıyoruz gülüyoruz :)
Çok uzattım ama kitabın geneli bu tarz "büyük resmi görme" lerle doluydu. Benim için gerçek bir hayal kırıklığı oldu. Ve nasıl Efendi yi okuyup inandıysam, kitabı beğenecek olan okurları da yanıltacak olduğu için üzüldüm.
Oysa neden AB den aldık kendimiz Kodeks i Ab den önce yazamadık, Türkiye de küçük üreticiyi teşvik edecek ekonomik yapılar yapılmıyor bu ekonomikyapılar neler olabilir, başka ülkelerde bunlar bunlar yapılıyor bizde neden yapılmıyor Yerel tohumlarımız, çok çeşitli peynir türlerimiz (peynir mühim ) yerel tadlarımız ı kayıt altına almak pazarlamak için neler yapılmış nedne yapılmamış..... deseydı " Araştırmacı Yazar " olarak severek okurdum kendisini. Ama şu an büyük resmi gören kahvehane dayısı.
Bu kadar cok yazim yanlisi ve anlatim bozuklugunun oldugu baska bir kitap okumamistim. Kitap basilmadan once kimse kontrol etmemis gibiydi. Konunun ilgi cekici olmasi, bitirebilmem icin tek motivasyon kaynagimdi. Boylelikle okudugum son Soner Yalcin kitabi olacaktir muhtemelen.
Ciddiye alınması gereken bir "üst akıl-küresel komplo" kitabı, ama benzerlerinden farklı olarak, daha sağlam temelli, derli toplu ve ciddi mesajı olan bir çalışma. Lakin bu tür kitapları, tuğla gibi 500 sayfa yapmak yerine, aradaki manipülatif yerleri ve tekrarları ayıklayarak, şema-grafiklerle ve 200-250 sayfa civarında hazırlayıp, herkese ulaşmasını sağlamak lazım...
Bu kitabı okudugunuzda dunya duzenine bir baska bakmaya baslayacaksiniz. Meydana gelen olaylarda artik devletleri degil, dunyayi yoneten birkac ultra zengin aileyi zihninizde canlandiracaksiniz. En onemlisi artik hicbirseyi rahat rahat yeyip icemeyeceksiniz.
sayfa 110 civarı 92 yılında alınan bir kararın 1996 yılında kanunlaştırılmasını akp'nin ağırdan almasına bağlamasıyla kitabı elimden bırakmam bir oldu.
Biliyoruz ancak duymak, okumak, anlamak zor geliyor. En zoru da ne yapacağımızı nasıl yapacağımızı bilemiyoruz. "Benim yaptığımla mı düzelecek", "bu mahallenin delisi ben miyim" "başıma bela mı alacağım" gibi düşünceler ile yapamıyoruz. Gazeteci, yazar, TV de görünen kişiler ya da topluluklara dahil olan kişilerin bu konuları anlatması, yazması, konuşması daha doğrusu harekete geçirebilmesi daha kolay gözüküyor. Neden? Çünkü harekete geçirebilmesi daha etkili -tabi onları da devlet düşmanı gibi gösteren dahili ve harici güçlerden fırsat kalırsa- ancak biz okumayı, anlamayı, düşünmeyi sevmiyoruz zor geliyor. Düşünmekten yorulan bir millet haline geldik. Bunları 500 sayfalık bir kitap halinde anlatmak ciddi emek, araştırma, vakit, yorgunluk vs.vs. gerektiriyor. Kaç kişi bu kitap sonrası bir şeyler yaptı yapmaya başladı bu da önemli. Bu yüzden de bu tür şeyleri okumakta zorlanıyoruz.