Jump to ratings and reviews
Rate this book

Ölüm Terbiyesi

Rate this book
Baş/sız ve başkan/sız, hüküm/süz ve hükümran/sız bir sarsılmaya teslim olanların, başsızların bir araya geldiğinde oluşturduğu bir cemaat mitosu. Yolda Buda ile karşılaşırsan, Buda’yı öldür diyen öğreti gibi, hiçbir tanrıya, hiçbir öndere, hiçbir akla, hiçbir puta tapmayan, bu dünyayı bir yukarıdakine, bir ötesine teslim ederek varoluşu içinde değersiz kılmayan bir mitos…

Kıyametin kopması aslında insanlığın doğrulmasına, uyur iken uyanmasına, uyur iken uyarılmasına, isyan etmesine bağlıdır. İsyan eden, bu dünyayı ve ahireti temellük ve temsil etmeyi bırakacak, tığ-ı teber şah-ı merdan olacaktır. Hiçbir kusur, mülkiyetçilik kadar kötü değildir ve bu mülke, en başta kişinin kendi başı ve kimliği dahildir.

168 pages, Paperback

Published January 1, 2018

9 people are currently reading
235 people want to read

About the author

Zeynep Sayın

12 books15 followers

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
47 (34%)
4 stars
48 (35%)
3 stars
29 (21%)
2 stars
10 (7%)
1 star
2 (1%)
Displaying 1 - 16 of 16 reviews
Profile Image for Usuyitik.
204 reviews76 followers
Read
January 23, 2018
Zeynep Sayın Hocayı çok sever ve yazdıklarını ilgiyle takip ederim. Bu kitabı da hemen hevesle okumaya başladım. Baş, kafa, kelle, başsızlık, anarche, ölüm, cesed gibi kavramlar üzerine bir düşünme denemesi olarak görülebilir kitap. Çok zihin açıcı paragraflar olduğu gibi, özellikle Ahmet Yaşar Ocak'ın okuması üzerinden kalenderilik yorumlarını felsefi bir deneme olarak çok önemli bulmakla birlikte, ikna edici bulmadığım, bağlamdan koptuğum çok fazla paragrafla karşılaştım.
Belki sağlam kafayla bir daha okunmayı hak ediyordur. Bakalım.
Profile Image for Baris Ozyurt.
918 reviews31 followers
September 30, 2018
“İdam cezası, memleketimizde yeniden gündemdedir. Kimin öleceğine kimin yaşayacağına karar vermek, insan ile cesedi ayrıştırabilmek, insana dair bir hak, insanı bağlayan bir hukuk değildir. Melami, Arapça levm, sövme, yerme demektir. Melamiler, Kalenderiler, marjinaller, ölüm üzerinde tasarruf sahibi olan bir toplumda, toplumsal bütün yermeleri üstlenen kişilerdir. Giydikleri hırka bir gösteriş, simge, itibar aracı değil, kefendir. Mezar taşlarında başlık yoktur, ölünün başı yoktur. Bu taşlara ‘başsız ayaksız’ anlamına gelen bî-ser ü pâ denir. Abdülbaki Gölpınarlı, kendi mezar taşının başsız ayaksız bir mezar taşı olmasını tevazudan ve tefekkürden istemiştir. Salih amelleri gizlerken kusurlarını açığa vurmak, Melamilerin edeplerindendir. Riyadan sakınmakta, şöhretten uzak durmakta, mülk sahibi olmamakta ısrarcıdırlar. Kalenderiler melamet meşrebinin en müfrit takipçileridir. Bunun nedeni, kendilerini topluma ayıplatmak, hatırlattıkları utanç sayesinde topluma ayna tutmaktır. Gezi hareketinin yaptığı da budur; aynı anda kışla ve alışveriş merkezi yapılmak istenen mekânda paraya ‘bok’ muamelesi yapılmıştır. Alışveriş fazlasının varacağı yer savaştır. Tüketim ekonomisi, silah sanayii ile ittifak halindedir. Oysa aynada görünen, mülksüzdür ve boştur. Tanrının ismi yoktur. Ölüm vardır. Hicret, Hacer’indir. Egemen nisyanla malul olduğu için, ona hatırlatılmak istenen kıyamdır, cihattır ve gerçek olan’ın unutulmuş belleğidir. Peygamber ile Mekkeli kabile reislerinin hikâyesi, gerçek olan’la simgesel düzen arasındaki ilişkiye uygun bir örnektir. Peygamberin marjinal müritleri ve kara taş işgal altındadır. Memleketim işgal altındadır.”(s.151)
Profile Image for Gokcan Demirkazik.
18 reviews54 followers
July 29, 2018
"Ölüm Terbiyesi" ölümün günümüz Yeni Türkiyesi'nde nasıl siyasallaştığını tarihi "anti-örnekler" üzerinden çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Kitapta beni en çok etkileyen kısımlar Yeni Osmanlıcılığın nasıl bir unutma edimi olduğunu tarifleyen bölümler oldu; ancak sona doğru argümantasyonun önceden söylenenlerin üstüne - pekiştirici tekrarlar aracılığıyla da olsa - çok bir şey koymadığını hissettim. Kitaptaki imgelerin (Gezi'den olsun, Cihat Burak ya da Yüksel Arslan'dan olsun) daha derinlemesine ele alınmasını ve kimi zaman Sayın'ın daha az şiirsel bir dil kullanmasını tercih ederdim. Benim yaptığım gibi kitabı birkaç oturuşta okumak yerine, belki de uzun bir süre zarfında dönüp dönüp okumak kendi içinde bir döngüselliği olan bu kitabın tadını daha fazla çıkarmanızı sağlayabilir. "Ölmeden önce ölmek" gibi bir tanımı çok sık kullanmasına ve Kalenderiler'den bol bol bahsetmesine rağmen Jalal Toufic'e hiçbir referans verilmemesi ayrıca şaşırtıcı.
Profile Image for Abdullah Başaran.
Author 8 books184 followers
July 6, 2020
Felsefi mefhumların edebiyatla, güzel ifade etme sanatıyla dile getirilmesine hayranım; yazarın dili de kalemi de bunu amaçlıyor. Basit etimolojik kök ilişkilerini aşan yorumlar ise gerçekten çok hoş. Keyif alarak okudum. Bununla birlikte, kitabın asıl tezi defalarca işlenerek daha belirgin hale getirilse de, tekerrür eden düşünceyi (ölüm ahlakı ve bu ahlakın oluşturduğun inoperatif cemaat) farklı açılardan ele almakta başarısız olduğunu düşünüyorum. Birbirinden farklı gelenek, söylem ve kuramların "aynı" tez bağlamında işlenmesinin altyapısını görebiliyoruz, ancak oldukça yüzeysel, birbirine çoğu zaman teğet geçen, pamuk ipliğine bağlı şekilde birliktelikler. Kristeva ile Agamben'i, Kalenderilik ile Gezi'deki başıboşluğu yanyana görüyoruz ama, bu "ama" büyük bir ama. Çoğu pasajda bu yanyana gelişler bir üstüste konmalara, yığılıp kalmalara sebep oluyor.
Profile Image for Sebnem.
53 reviews30 followers
January 26, 2018
Ölüm Terbiyesi’yle beraber Zeynep Sayın, 1994’te Kötülük, Tekilcilik, Postmodernizm’de başlattığı döngüyü belki nihayete erdirmiyordur ama bu okumayla kapatmaya yakın bir noktada durduğunu sanıyorum. İçeriğe dair burada bir şey söylemeyeceğim; Sayın’ı tanıyan, okuyan, dersini dinleyenler, master ve doktorasını benim gibi onun danışmanlığında yapmış olanlar ya da bir şekilde takip edenler ne söyleyebileceğini ya da hangi eksen üzerinde argüman yürüteceğini zaten tahmin ederler. Benim söylemek istediğim, bu çalışmanın ikinci yarısının üslup olarak ilk yarısından çok daha iyi olduğu. Bunun dışında Ölüm Terbiyesi’ni okuyan, öyle sanıyorum ki İmgenin Pornografisi’ne yeniden dönmek isteyecektir. En azından ben öyle yapacağım.
Profile Image for Ege.
3 reviews1 follower
July 5, 2018
Ölümün siyasallaştırılması, Yeni Türkiye ve devlet erki gibi konular üzerine dikkatlice ve cesurca yapılmış analizler barındıran ve bunları özenli bir kurgu / ivmeyle anlatan bir kitap. İçeriği sert ve karanlık fakat tonu umutsuz değil.

Dili bazen çok akademik ve romantik olmak arasında gidiş gelişler yaşıyor ve bu iki uç da okumayı ve anlamayı zorlaştırabiliyor.
Profile Image for T. T..
19 reviews2 followers
June 23, 2018
Kitap bittiğinde içimde bir burukluk vardı.

"Ad venire, macera: ölüm cemaati, henüz gelmemiş, belki asla gelmeyecek, belki gelmekte olan siyasetin, 'artık devletin denetimi ya da ele geçirilmesi için bir mücadele olmayacağı, ancak devlet ve devlet olmayan (insanlık) arasında bir mücadele olacağı'nın işaretidir." (s. 160)

Bu cümle kitabın son sayfasından. Aslında kitabın genel çizgisini de buradan yakalamak mümkün. Bunu illâ adlandırmak istersem anarko-komünizm veya anarşi diyebilirim ki bana göre de insanlığın sınıfsal mücadele tarihi hiyerarşi-anarşi eksenine indirgenebilir. Sayın'ın da belirttiği gibi anarkhos sözcüğü 'başsız', 'lidersiz', 'yöneticisiz' gibi anlamlara gelmekte ve bir başın, liderin, dolayısıyla da üstlüğün ve astlığın olduğu her yerde sömürünün ve hak tecavüzlerinin olması kaçınılmaz. 'Lidersiz hiçbir şey olmaz' diyen zihniyet Lacan'ın tabiriyle kendisine yeni yeni efendiler aramakta. Olgunlaşmamış, yaşı kaç olursa olsun, babasının himayesinden çıkmış olsa da yeni babalar peşinde. Aslında insanlığın çoğu böyle. Sayın da bunun farkında ve Lacan'dan da bolca örnekler veriyor. Dolayısıyla Lacan lügât ve psikanalitik kuramına yabancı olanlar için kitabı anlamak güç olabilir. Kitabın dili de oldukça şiirsel ve ağdalı. Yer yer kendini de tekrar ediyor. Bunlar benim için biraz yorucu oldu, zira ben pek şiir okumam.

"Gerçek tutkusunun, mikate girdiğinde, aynaya bakarken kendi imgesi yerine boşluğu ve imgesizliği görmesi bundandır." (s. 137)

İnsanları kimlikleri üzerinden (Kürt, Türk, zenci, kadın, gey, ateist, vs.) yargılayıp da ast (aşağı) gören zihniyet bir kenara, bir de bu çok renkliliği kucaklamaya çalışan, ama dolayısıyla aynı kimlik siyasetini döngüsel olarak yaratan liberal bir zihniyet var. Oysa eşitlik ve özgürlük tutkusuna sahip bir insanın aynaya baktığında (dolayısıyla başkalarına da baktığında), orada bir Kürt, zenci, kadın veya ateist olduğunu fark dahi etmemesi, karşısındakine ve kendine tamamıyla önyargısız yaklaşması gerekir. Dolayısıyla gerçek tutkusuna sahip insan tabiri caizse çevresine baktığında matriksin yüzer gezer yeşil kodlarını görür. Ama Lacan'ın da belirttiği gibi, Gerçek tekinsiz, ürkütücü, ele avuca sığmazdır. Onu simgelerle kodlayarak, etiketleyerek (ve her defasında bir kısmını elimizden kaçırarak) simgesel düzene boyun eğdirmeye çalışırız. "Nesin sen?" "Ne istiyorsun?" "Safını belli et!" gibi, korkularımızdan kaynaklı arzularımız, sorularımız vardır. O korkular da hiyerarşik bir düzende, statü yükseldikçe artar.

Tabii Lacan lügâtını Freud lügâtı kullanmadan kullanmak mümkün değil gibi:

"Babanın yasağı, annenin yokluğuyla şekillenmiş olan yere yerleşmiş, varlığı istila etmektedir." (s. 143)

Sırf bu cümle üzerine bile söylenebilecek o kadar çok şey var ki. Babanın yasağı, yasa, devlet... (Ben de Sayın gibi şiirsel yazmaya başladım:) Sanırım evrim sürecine inmek gerekiyor burada. 'Erkek adam' olan, fakat yavru katliamı yapan, tecavüz eden şempanze erkekleriyle asla yavru öldürmeyen, tecavüz etmeyen, fakat hayatları boyunca ana kuzusu olarak kalan bonobo erkeklerini düşünüyorum. Biz, iktidarı pek kırılgan erkeklerin, özellikle de orta doğuda yetişen bizlerin yüzleşmesi pek güç olan bir gerçek bu. Çok sevdiğimiz analarımızın kuzusu olmaktan nefret ediyoruz ve sonra iktidarımızı ispatlamak için yasaklarla ve baskılarla analarımızın suretini kendilerinde gördüğümüz kadınları ezmeye çalışıyoruz. İnsan Tao Te Ching'i, anarko-komünizmin öykündüğü bir başka kitabı hatırlamadan edemiyor:

"Herkesin yapacak bir işi var
Yersiz, beceriksiz olan benim.
Ben farklı olanım,
çünkü besinim
anne sütü."

(20-son kısım)

Son olarak da simgesel düzenin, törelerin, yasanın kodlamaya, adlandırmaya, imgelerle, bayraklarla, sembollerle temsil etmeye çalıştığı ahlakı Sayın şu şekilde tanımlıyor:

"Söze ve imgeye değil, amele ve hâle dayanan şeydir ahlak, tadı var, ismi yoktur." (s. 148)

Maymunlardan söz etmişken (ki aslında hep söz ederim:), ahlakın evrilmiş bir olgu olduğunu öne süren (Darwin de bunu söylemişti) Frans de Waal'i burada da anımsamadan edemiyorum. Sonuçta kendilerine hiçbir din inmeyen, bizim bildiğimiz manâda sözcüklere dayalı bir dilleri olmayan şempanzeler ve bonobolar da neyin iyi, neyin kötü olduğunu biliyorlarmış gibi görünüyor. Onlar amel ve hâlleriyle ahlakı, isimlendirmeseler de tadabiliyorlar. Belki de isimlendirmeye çalıştığımızda bir şeyler, 'bağzı' şeyler hep elimizden kaçıyordur.

Ama dediğim gibi, kitabın o son sayfasında yazan cümle, 'belki asla gelmeyecek' olan eşit ve özgür bir dünyanın özlemiyle beni başbaşa bıraktı. 'Bu mudur?' dedim :) Kitaplara kaçıyoruz, bari mutlu sonla biteydi :) Gerçi, karamsarlık bende. Sayın, 'belki gelmekte olan' da diyor orada. Belki yarından da yakın olandır, diyeyim ben de ve yazıyı umutla bitireyim ;)
201 reviews31 followers
October 4, 2018
Zeynep Sayın’ın kaleme aldığı usta işi bir kitap. Aynaya her baktığında cesedine baktığını bile bile etrafta ayna yokken keyifle okunuyor...
Profile Image for Özgür Sevgi Göral.
44 reviews10 followers
Read
September 22, 2021
Bana pek hitap etmedi doğrusu. Metnin temel meselesini çok iyi ortaya koymadığını düşünüyorum. Bölümler çok gevşek anekdotlarla/tekrarlarla yazıldığı için hem ileri sürdüğü argümanlar çok silik kalıyor hem de bir araya getirdiği şeyler çok keyfi duruyor. Hurufiler, Gezi direnişi, Caferiler, Antigone, çeşitli dilsel jeneolojiler arasında geziniyoruz ama bu meseleleri birlikte neden konuşuyoruz, ben kitabın ileri sürdüğü kadarıyla, ikna olmadım. Zaman zaman çok ilgimi çeken kimi bilgiler ya da anekdotlar vardı ama bunları bir arada tutan bir örgü yerine çok gevşekçe kaleme alınmış ve beni ikna etmeyen denemeler gördüm. Politik olarak da Gezi direnişini tek mücadeleymiş gibi konumlandıran bir politik pozisyonu var ya da en azından ben böyle okudum. O nedenle kitap kendisinden olan yüksek beklentilerimi karşılamadı maalesef.
Profile Image for Aykabo.
30 reviews2 followers
October 28, 2020
Yeni Osmanlıcılık'a karşı panzehir olarak İslam gnostisizmini ve Heidegger, Lacan, Bataille, Benjamin, Nancy üzerinden giden 'asefalik' bir anarşizmi birlikte okuma projesi olarak tanımlanabilir. Semiyotik bir kol, İslam'ın baskılanmış 10.-16.yy gnostik imgelemini Ömer Uluç, Yüksel Arslan, Cihat Burak gibi 80 darbesi sonrası Türk resim sanatına ve Gezi Direnişi'nin görselliğine bağlayarak alternatif bir hat çiziyor. Teolojik-politik paralel bir kol ise Sünni İslam'ın devletle bütünleşmesinin yol açtığı totaliter sembolik düzenin ve buna karşı çıkan akımların bir tarihçesini sunuyor. Bu iki kol aslında paralel değil, iç içe geçmiş durumda. Ölüm terbiyesi/ahlakı teması ise hepsini ölüm kavramı etrafında toparlayarak günümüzde devletin doğaya, şehre, insana karşı işlediği suçları analiz ederken kullanılıyor gibi. Fakat muhtemelen diyalektik bir imge oluşturma amacıyla yapılan sürekli tekrarlar, yazarın zihninde yanyana gelen imajları okurun zihninde yeniden oluşturmakta yetersiz kalıyor (kitap çok sayıda görsel imaja sahip olmasına rağmen). İslam felsefesine, teolojisine ve arapçaya hakim olmayan benim gibi insanlar için bazen kelimeler ve terimler havada uçuşmaya başlıyor. Öte yandan kitabın sonunda Sayın bir tarihçi ya da teolog değil de imgebilimci olduğunu da hatırlatıyor gibi geldi bana. Dolayısıyla kitabın spekülatif bir yapısı olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Fakat bunu kitap boyunca tekrar edildiği üzere tam da "gerçek tutkusuyla" ve simgesel düzende bir yarık açabilmek adına yapıyor. Yine de içimde kalan his Sayın'ın bir resim yapmak isteyip de mecburen kelimeleri dizmek zorunda kalmış olması. Belki kitap yerine deneme film daha verimli bir format olabilirdi. Hatta mutlaka filmini yapmak lazım...
Profile Image for Ahmet.
211 reviews2 followers
July 27, 2024
Okumakta zorlandığım bir kitap oldu,
Ölüm, ceset, kafasızlık, başsızlık, siyaset, gezi olayları, Kabe'nin bir zenci kölenin mezarı üzerine yapılması gibi farklı konuları birbirine bağlaması üzerine yapılmış felsefi düşünceler ve tartışmalar içeriyor,
Zeynep hocanın islam felsefesi üzerine derin bilgilerinin olduğu aşikar,
Kitaba beğendiği ve örnek olarak gösterdiği resimler eklemiş güzeldi,
"Potansiyel, olmak ile olmamaya eşit uzaklıktadır." diyor,
Her ölüme bir değer verilmeli mi diye soruyor ve toplu katliamlar, ırk savaşları sınır savaşları sonrası gömülmeyen, değer verilmeyen ölü insanlara insan mı denir yoksa ceset mi diyerek devam ediyor,
Genel olarak okumadan önce felsefeyle İslamiyetle ve siyasetle ilgilenilmesi okumalar yapılması gerekiyor hissiyatı veriyor
Profile Image for Irem Akdeniz.
23 reviews
February 21, 2024
Kitabı farklı bir beklentiyle okumaya başlamışım. Anlamını bilmediğim birçok kelime ve kavram vardı. Sürekli gezi olaylarına değinilmesi ve bu konu üstünde iktidarın eleştirilmesi konu bütünlüğünü kavramamı engelledi ve kitabı okuma keyfimi azalttı maalesef.
Profile Image for skyozlem .
211 reviews1 follower
December 8, 2019
her bölümünde kayda değer bir kaç cümle var, her konu Kalendirilik ile bağlanmış, gezi olayları bu kadar da meze yapılmasa iyi olurmuş, parçalardan bütüne gelememiş,
Profile Image for Engin Noyan.
26 reviews7 followers
July 4, 2021
Ölüme ve izine, belleğe dair tarihsel ve felsefi boyutlu lirik anlatımlı güncel (4. baskı, 2021) leziz bir akademik metin.
Displaying 1 - 16 of 16 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.