Serüven devam ediyor. İflah olmaz Romanovlardan sonra şimdi de Buzlar Kraliçesi’nin buzları eriyor.
Skandalların Buzlar Kraliçesi Josephine, eşsiz güzelliği ve dokunulmazlığıyla herkese tepeden baksa da yaşamının son beş yılını borçlu olduğu Arthur Kensing’in ölümüyle yeni bir başlangıcın eşiğine gelmişti. Hayatı bir defa daha tersyüz oluyordu ve o bunu başarabileceğinden emin değildi.
Josephine’in hayattan yorulduğunu görebilen tek kişi Marcus Valerian’dı ve o, kendi başlangıçlarında kendi şeytanlarıyla hesaplaşmak zorundaydı. Yüzünde taşıdığı yaraların çok daha derinlerini kalbinde taşıyordu Marcus. O kalbe dokunabilen tek el ise Buzlar Kraliçesi’ne aitti.
Aralarında ki çekim zaman ve mekan tanımadığında, yepyeni skandallar gizli düşmanlarının işini kolaylaştıracak mıydı, yoksa artık saklı olanların açığa çıkma zamanı gelmiş miydi?
Sorular cevaplarını bulup, taşlar yerine otururken, hesapta olmayan aşk mevzu olduğunda bilinmeyen bir gerçek vardı: Aşkta asla iki artı iki dört etmezdi.
Hiç yorum yazma havamda değilim şu sıralar. O yüzden sadece şunu söylemek istiyorum; fazla uzatıldığını düşündüğüm yerler vardı. Bu kadar uzun olmasına gerek yoktu bence. Onun dışında her zamanki Lemariz tadındaydı.
Yoksun, wattpad de iken deli gibi merakla bölüm beklediğim, bölümler biriksin diye biraz beklemek istediğim ama sonra dayanamayıp okuduğum bir kurguydu. Kitap olarak ellerime almak ve kitaplığımda yer edinmesi çok mutluluk verici bir olay benim için.. Kurguyu ve karakterleri bilseniz de yeniden okumak insana ayrı bir zevk veriyor.
Marcus, benim için kimi zaman bir hödük, kimi zaman sahiplenici, güçlü ve sırılsıklam bir aşık, kimi zamanda çaresiz ve yaralı bir çocuk oldu. Josephine ise her ne kadar Buzlar Kraliçesi diye anılsa da, taktığı maskenin altında kırmaktan korkacağınız bir kristal parçası gibi narin biri.. Marcus'un yaralı ama buna rağmen güçlü duruşu, Josephine'in ise soğuk nevale duruşunun ardına sakladığı yaralı kız çocuğuna rağmen taviz vermeyen güçlü duruşu beni kendisine hayran bıraktı.
Marcus ve Josephine çifti ise gururları ve kibirleri yüzünden az kalsın gözlerinin önlerindeki, avuçları arasında tuttukları aşkı kaybedeceklerdi. Neyse ki sonunda her şey tatlıya bağlandı. Kitabın son bölümleri artık her şeyin ortaya çıktığı ve karakterlerin mutlu sona ulaştığı kısım çok tatlıydı. O sahneleri yüzümde aptal bir sırıtışla okudum.
Lemariz Müjde Albayrak'ın kalemini severim. Okurken beni heyecanlandıran bir sonraki sayfaya geçmem için teşvik eden bir kalemi olduğunu düşünüyorum. Okurken beni sinir eden karakterler ve olaylar olmuş olsa da kitabın büyük çoğunluğunu keyif alarak okudum.
NOT: Bölüm sonlarındaki şarkı önerileri ise efsane güzel olmuş!
Bir maceranın daha sonuna geldik. Her son buruk ama güzel bir tat bırakıyor. İnşallah daha güzel başlangıçlar ve en önemlisi aşk hayatımızdan hiç eksik olmasın. Teşekkürler Lemariz Müjde 👏🏻👏🏻😍😍
senelik rereadimi yaptim. bu kitap muthis olabilirdi ama lemariz mujde albayrak hanimefendi olmamasini tercih etmis olsun umdugumuzu degil buldugumuzu ben yine de bu kitabi hep cok sevicem
Şubat ayını da “Yoksun” ile kapatmış bulunmaktayım. Hissiz ve Maske kitaplarından sonra Yoksun’u uzun bir zamandır bekliyordum. En çok merak ettiğim Marcus ile Josephine’in hikayesini konu alıyor. Josephine, babasının ölümüyle hayatı altüst oluyor. Ve yaşlı kocasının ölümüyle dul kal Josephine’i yaşadıkları hayata karşı duygusuz olmaya itiyor. Tabi sürekli karşısına çıkan Marcus’a kadar. Aslında ikisinin de geçmiş yaralarla kaplı ve ikisi de farkında olarak ya da olmayarak birbirlerinin ilacı. Aralarındaki tutkuyu ne kadar kabul etmeseler de sonunda kayıtsız kalamamalarını okumak, birbiriyle çekişmelerini okumak keyifliydi. Tabi kitapta Alexander ve Heaven çifti ile Adrian ve Jasmine çiftinden de haberler alıyoruz bu arada. Severek okuduğum bir kitap oldu.
---------------------------------
“Güven bana Marcus. Söz veriyorum ben seni incitmeyeceğim…”