Şimdi bir rüya kadar uçucu, bir hayal kadar uzak, hatırlayış kadar tehlikeliyiz.
Bir varlık kendisini başkasının elinde yaratabilir mi? Sekiz yüzyıl önce Artuklu sarayında El-Cezerî isimli mühendisin yaptığı karmaşık robotların can kazandığı büyülü bir masala yolculuk yapıyoruz Hatırla’da. Zulmün, adaletsizliğin hükmüne son vermek, şenliğin ve neşenin hüküm sürdüğü bir hayat kurmak düşündüğümüzden daha kolay olabilir mi? Sokaklarda dans eden bir kız çocuğu acımasız tiranların zulmünü yıkabilir mi? Evet, diyor Hatırla. Çünkü sokaklarda dans edilmediği zaman orada kan akıyor.
Arka arkaya sıralanan sürprizlerle birbirine geçen, birbirine bağlanan sekiz yüz yıllık iki serüvenin şiirsel romanı Hatırla. Zamanın yalnızca bir hatırlama yolculuğu olduğunu fısıldıyor bize. Umudun son kırıntısı da tükendiği zaman kapımızı omuzlayıp ruhumuzu ele geçiren bir aşkı tarif ediyor. Cibeş İso, Zakir, Suzan, Samet, Kedi Şulbu...
Her biri kendi aykırı dünyasından çıkıp hatıralarınıza ortak olacak. En umutsuz olduğunuz zaman, çok uzaklarda kaldığını, unutulup gittiğini zannettiğiniz o şifreli sözü fısıldayacaklar size: Hatırla...
İsmail Güzelsoy Hatırla’da yine bizi bir anlatı şölenine davet ediyor.
İsmail Güzelsoy 1963 yılında Iğdır'da doğdu. Ortaöğrenimini İstanbul'da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu'ndan ayrılıp İsveç'e gitti. İsveç'te yaşadığı üç yıl boyunca İsveç dili ve edebiyatı üzerine çalıştı.
İsmail Güzelsoy'dan okuduğum ikinci kitap. İlk okuduğum Değmez gibi bu roman da oldukça tatmin ediciydi.
Bir yandan masal tadında akıcı bir dille hikayesini anlatan yazar diğer yandan da içinde bilimkurgu dahi olacak kadar yenilikçi bir roman yazmış. Bir çok türün bileşiminden ortaya çıkan bir roman bu. İçinde tarih var, felsefe var, bilimkurgu var, dram var.
Bilimkurgu kısmında özellikle son dönemin popüler dizilerinden Westworld'ü izleyenler mutlaka bu diziyi akıllarına getireceklerdir kitabı okurken. Zira romanda insan şeklindeki bir robotun ne kadar insanlaşabileceği üzerine felsefi düşünceler mevcut. Bir yandan da El Ceziri gibi Leonardo da Vinci'ye bile ilham kaynağı olmuş tarihi bir karakterin yer alması da ayrıca ilgi çekiciydi.
Ben yine beğendim, İsmail Güzelsoy'u keyifle okumaya devam edeceğim.
tadi damakta, kelimeleri hatirda kalacak kalbe dokunan bir roman. ismail guzelsoy bu saatten sonra benim icin prospektus yazsa tereddutsuz alir merakla keyifle okurum diyebilecegim yazarlardan oldu. ozellikle golge’yle cok begenmistim ve ot dergiye yazdigi yazilarla da bu fikrim pekismisti. hatirla’ysa daha once okudugum golge gibi ayni tatta farkli bi kurgu. yine cok begendim. bazi satirlarda golge’deki karakterlere rastlamaksa cok guzel geldi. ismail guzelsoy okudukca okumak isteyeceginiz bir yazar. fakat golgenin yeri hala baska. sona dair kucuk bi not: final bolumunun sibel abla karakteriyle degil de cibes isoyla olmasini isterdim. kitabin finalini yapmayi ‘ben herseyin sonunu gordum usta’ diyen iso hakediyordu sanki.
Eveeet çok uzun zamandır tanışmak için merakla, sabırsızlıkla beklediğim İsmail Güzelsoy ile tanıştığıma epeycene memnunum!
Aman Allahım kitap ne hallere geldi çizilmekten! Kah güldüm kah hüzünlendim!
Ah Suzan ah Samet ey aşk sen nelere kadirsin!
Ben bir günde de bitirirdim esasen bitmese dedim hep okurken lakiin bi yerde o güzel cümleler hep bizlere ulaştırılsın diye azıcık uzatılmış gibi geldi ama bitince o hissiyat uçup gidiyor.
Roman içinde aforizma çok sever bir okur olarak okuduğumdan büyük bir tatminle bitirdim.
Hemmen tüm kitapları toplayacağım ama bir solukta bitiriremem sonra ben neylerim?!
Şiir tadında masal tadında çok çok güzel bir kitap okuyunuz!
İnsan bazı kitapları okurken müthiş bir üzüntüye kapılır. Çünkü bir daha asla, o kitabı ilk kez okumanın heyecanına ve hazzına erişemeyecektir. Bitsin istemez. Ama bir kere başlamıştır ve bitmesi gerekmektedir. İsmail Güzelsoy’un romanları insanı böyle bir kederle kucaklar. İnsan o romanları okurken kitabı da kendisini de güzelleştiren bir hüzne gark olur. Bu deneyimi böylesine zevkli hale getiren unsurlar listesi hayli kalabalıksa da, Güzelsoy’un son romanı Hatırla üzerinden bu çeteleye bir göz atalım.
Güzelsoy’un romanları, tamamıyla bir anlatı evreni oluşturuyor. Bir romanında tanıyıp sevdiğiniz bir karakterin gençliğiyle başka bir romanında karşılaşabiliyorsunuz. Ya da bir romanın çok sayıdaki yan hikayelerinden birinin düğümü, bir başka romanda çözülebiliyor. Örneğin, Değmez’in dramatik sahnelerinden biri olan Faruk Ferzan’ın Aras Nehri’nin dibini boylanmasının arka planı, Hatırla’da karşımıza çıkabiliyor. Romanları ince iplerle birbirine bağlayan bu göndermeler, yıllar sonra eski bir tanıdıkla rastlaşmanın keyfini vaat ediyor. Ortak mekan ve karakterlerle oluşan bu anlatı evreninde, seri roman ya da devamlılık ilişkisi yerine, birbiriyle akraba ve ahbap metinler bulunuyor.
Bu ortaklıkların bir diğeri ise, romanların temelindeki soruların temalarında ortaya çıkıyor. “Fennî Sihirler” üst başlıklı üç roman olan Değmez, Gölge ve Hatırla, bir yanıyla ölümsüzlük, ruh, beden ve yaratmak gibi soruların peşine düşerken diğer yandan bilim ile büyü arasındaki o eski gerilim ve çekişmeden besleniyor. Örneğin Gölge’deki Hekim Arif’in Frankensteinvari ölümsüzlük arayışının yerine Hatırla’da otomat ve robotların “machine learning” ile bilinç kazanmaları teması işleniyor. Otomatları ve eğlenceli makineleriyle meşhur mühendis Cezeri’nin de bir karakter olarak romanda yer alması, anlatının lezzetini katmerliyor. Bu yanıyla Hatırla romanı, zihin felsefesinde bugün tartışılan zihnin ve hafızanın ne olduğu, makinelerin bir gün düşünüp düşünemeyeceği, ruh ve beden ilişkisi, canlı olmanın ne demek olduğu gibi sorulara da bir anlatı evreni içinden alternatif bir yanıt öneriyor.
Güzelsoy romanının dikkat çekici bir diğer özelliği ise, bunca fantastik ve büyülü gerçekçi tema, yan hikayeler, ilginç ve merak uyandırıcı konularla okuru kendine bağlarken, sürekli ve derinden bir sosyal eleştiriyi devam ettirme azmi ve kararlılığı. Örneğin Değmez’in merkezinde Tan Gazetesi baskını varken, Hatırla’da hikaye bir yanıyla 6-7 Eylül olaylarına tarihleniyor. Hatırla özelinde konuşacak olursak da, kadın cinayetleri, tecavüzler ve tacizlerin ayyuka çıktığı şu dönemde, “Bir kız gönlünce dans edebilsin diye canından vazgeçebilmeli insan” mottosuna sahip bir hikaye anlatıyor oluşu, Güzelsoy’un romanlarını bir vicdan tarihine dönüştürüyor. Hatırla’nın ana karakteri Suzan üzerinden kadınların o uzun ve çileli hikayesi ile doğumun, ölümün, birine can vermenin ve bilgeliğin kadın merkezli ele alınışına şahit oluyoruz. Eduardo Galeano’nun kısa anekdotlarıyla insanı çarpan vicdan dersleri, Güzelsoy’un kaleminde uzun, lezzetli, meraklı ve çarpıcı bir hikayeye dönüşüyor.
Öyleyse haydi söyleyelim, Güzelsoy’un romanlarını sevmek için elimizde çok uzun bir liste var. Bir Güzelsoy romanını ilk kez okuyacakları kıskanmak için de öyle.
DANS farklıydı, bir görevi yerine getirmek için değil zevk için hareket ediyordun. ...Dans dediğin VÜCUTLA ŞİİR YAZMAK gibi. İnsanın hareketleriyle şarkı söylemesi... İçimden gelen ŞARKIYA bedenimin verdiği cevaptı. Evet! Dans ÖLMEDİĞİNİ anlamanın en güzel yolu, hareket etmenin en neşeli şekliydi. VÜCUDUN KAHKAHA atmasıydı. ...SOKAKLARDA dans etmediğimiz zaman oraya kan akıyor, ateş yağıyor.
Anladım, çözdüm senin dilini. Sen ZAMANSIN ve üzerimizden akıp geçensin. bakışlarımızdaki yorgunluklarsın, dans edemeyişimiz, susturulmuş şarkılarımızın içinde kaybolduğu kapkara bir dehlizsin sen. Sen ne yaman savaşçı, ne müşfik bir aşıksın. Dert ve dermansın sen. BEN ki zaman kadar uzaktan geliyorum, kendini yaratan, bitmeyecek bir masalım; zaman kadar insafsız ve sağaltan bir cevherden yapıldım. Zaman kadar hileli ve yürekten. Ateş de benim, su da... Ben ZAMANLA ve SİSLE aynı RÜYADAN yapıldım.
SIĞIRCIKLAR sürekli değişen, birbirine dönüşen şekiller çizerek, sisin içinde dans edip duruyordu. Sarhoş bir aklın bir türlü yolunu bulamayan düşünceleri gibi karmaşık ama kusursuz bir uyumla dalgalanan kuşlar bana ilk ve tek aşkımı hatırlattı.
Aynı anda İKİ ayrı yerdeysen aşıksındır. Aşkın dili, her şeyi söyleyen o aziz SESSİZLİĞİ keşif çabasıdır. Mazereti olmayan, KUTSAL ile HAYASIZ olanı aynı anda sinesine saran, KENDİMİZE MAHKÛM oluşumuzun tek panzehiridir AŞK.
Bir makina her şeyi yapabilir... bir tek şey haricinde: BAŞKALARININ ACILARINI HİSSEDEMEZ; bunu yapabildiğinde artık CAN sahibi olmuş demektir. Başkalarını umursamayan, fark etmeyen insan ise makineye dönüşmüş demektir.
HAYALLER uçup gittikçe insanoğlu kendi benliğinde saklı duran CESETLE yüzleşmek zorunda kalır. Güzelliği aramak için aynaya bakar ve bir kurukafa görür. Biz kendimizi RÜYA CEVHERİNDEN yarattık.
ZULÜM de yorulacak bir gün.
Ne zaman ki bir kızın dansı yarım kalır, dünya kurur, batar ve kararır o gün. Derken yüzyıllarca demlenmiş bir rüya başlar, Bir kız gönlünce dans edebilsin diye...
İsmail Güzelsoy yazınıyla geçen sene Kitap Ağacı Sabit Fikir Kulübü ile okuduğum Gölge isimli kitabıyla tanışmıştım ve yazarın tarzından, kurgusunun orijinalliğinden, karakterlerin çeşit çeşit derinlikte yaratılmasından ve beni araştırma yapmaya sevk etmesinden çok etkilenmiştim. Kendime Gölge'den sonra Değmez'i okuma hedefi koymuştum ama kısmet Hatırla'yaymış.
Hatırla'da kitabın ilk kısmını bitirdiğimde inanılmaz bir edebi haz duymuştum. İkinci kısımda ilkin bir kopuş yaşadım kurgudan. Kitabın büyüsü bozulmuştu sanki. Fenni sihirlerin devreye girmesi ilkin rahatsız bile etti beni. Bunu çok net hatırlıyorum. Esas hatırlayamadığım ikinci kısmın neresinde bu rahatsızlığımın kaybolduğu. Çünkü kitabı yine çok severek, büyük beğeniyle tamamladım. İki kısım arasındaki keskin geçiş okuyucuyu zorlar gibi olsa da romanın bütünselliğinin korunduğunu fark ettim.
Kitaptaki karakterlere gelecek olursak her birinin varlığı ayrı bir sızı bıraktı yüreğimde. Acılar mutluluklar kadar gerçek hayatta. Bu kitapta da sertçe acılar önümüze konsa da önemli olan kafayı çevirmemek, görmek, duyarsız kalmamak. Şimdi benim ödevim yine aynı: Değmez'i okumak. Belki yolda fenni sihirli bir başka çalışma vardır kimbilir 😊 Kaleminize, yüreğinize sağlık İsmail Güzelsoy.
Şiir gibi masal gibi. Romancıların aynı zamanda şair olması işte böyle akıp giden kitaplar çıkarıyor ortaya. İsmail Güzelsoy yine beni fethetti. Şimdi ne okusam yavan gelecek.
Değmez, Gölge ve Hatırla. Bütünleşik bir hikaye. Yer zaman karmakarışık. İçinde 2015’te öldürülen birisi, 6-7 Eylül İstanbul olayları vb. de var Cezeri de, iktidarı zulmetmekle özdeşleşen valiler, emirler de var. Ortaya çok karışık olmuş. Oldum olası distopya sevmem, bu kadarını bilsem okumazdım. Özeti, eh işte.
Ben çok güzel bir roman okudum. Rüya gibi masal gibi, bazen çok hüzünlü, çok düşündürücü, şiir gibi... Bir insanın hatırasına daha güzel bir hikaye yazılamazdı.
Üçlemenin son kitabı gibi de denilebilir bireysel olarak da değerlendirilebilir. İçinde geçen diğer kitaplardan alınma unsurlar var ancak bir devam kitabı değil. Yine gerçek ve gerçek üstü unsurlar iyi harmanlanmış İsmail Guzelsoy tarafından. Bu sefer karşımıza Suzan ve Sametin aşkı çerçevesinde Zakir karakterinin de katılması ile otomaton şeklinde bir robotik kurgu çıkıyor. Eserin distopik bir boyut kazanması diğer kitaplarda olmayan bir durum heveslisine iyi gelebilir ama ben diğer kitaplarda olan ameliyatla gerçek insan uzerinde yapılan deneyimleri daha çok beğenmiştim. İsmail Guzelsoy bu sefer Cebr-i Halik üzerinde duruyor. İnsanı yeniden yaratmak Bunu da yine geçmişe giderek El Cezeri döneminde yapılan otomatonlar uzerinden başlayarak gunumuze kadar getiriyor ve sonuç yine geçmiş ile günümüzde kurulan ve son dönem olaylarına da yer verilen bir bağ olusturulmus oluyor. Bu noktada ozellikle bu kitapta 6-7 Eylül olaylarina da değinilmiş. Cibos Iso ve vali karakterleri ise daha gerçekçi karakterler bu noktada onların hikayeleri kitaba daha gerçek bir boyut kazandırıyor. İlk kitap kadar beğenmedim ama kesinlikle bir şeyler katıyor ve kurgusu güzel. İsmail Guzelsoy bu işi iyi biliyor.
Aslında çok severim İsmail Güzelsoy'u ve romanlarını; ama bir yıldız eksik verdim. Neden? Çünkü güzel, derin, anlamlı, bilgece laflar etmek için ilk yüz sayfasına kıymış kitabın. Bir sürü ağır laf kitabı dibe çekiyor, ayağını vurup su yüzüne çıktığında çok güzel bir kitaba dönüşüyor.
Okumaya başlayıp sıkılırsanız bunu hatırlayın ve azıcık dişinizi sıkın.
İsmail Güzelsoy’un ilk okuduğum kitabı.. Kitabı okurken bir an önce tüm diğer kitaplarını okuma isteği duydum. Kitapta bir yandan Nuh Köklü’yü, hareketsiz kalanları anıp adalet isterken, diğer yandan 800 yıl öncesine gidip bir otomaton dünyası içinde bulabilirsiniz.. Kitabı okurken bazı gerçeküstü olaylar bile gerçekmiş hissine kapıldım birçok kez. Önerilir..
Bu kitapla beraber üçlemeyi bitirmiş oldum. Her kitapta yazara özgü üslup, hikaye, karakterler üçleme boyunca eksilmeden, çizgisini bozmadan devam etti. Yazarın diğer kitaplarına da okumayı ihmal etmeyeceğim. Benim yazarda kendi adıma keşfettiğim en değerli şey küçük, basit gibi görünen insanı duyguların peşine düşmesiydi. Kurgu elbet değişir ama o karakterleri saf kalbi, içinde bulundukları duruma dair geliştirdikleri tutumları arayıp da bulunamayacak cinsten. Kitabın içeriğiyle ilgili bilgilerim silindiğinde yeniden okumak için can atıyor olacağım.
I finished the trilogy with this book. The style, story and characters unique to the author in each book continued throughout the trilogy without diminishing or breaking the line. I will not neglect to read other books by the author. The most valuable thing I discovered for myself in the author was his pursuit of small, seemingly simple human emotions. The fiction of course changes, but those characters are such that they cannot be found by looking for their pure heart and the attitudes they have developed about the situation they are in. I will be looking forward to re-reading the book when my knowledge of its contents is erased.
Çok sevdim Güzelsoy'u. Bilimkurgu'nun kurgusu daha ağır basan bir metin bu. Merakı her daim ayakta tutan, bir solukta okunacak cinsten. Hem çok doyurucu hem de çok güzel sosyal mesajı var kitabın. Kitabı okuduktan sonra Güzelsoy'un röportajlarını da dinledim, daha da çok sevdim hem kendisini, hem de yazdıklarını.
'Bir kız gönlünce dans edebilsin diye canından vazgeçebilmeli insan. Değer'
Çoook beğendim. Yazarın aklına, hayaline hayran kaldım yeniden. Bu yazarın çokça okunmasını çokça bilinmesini istiyorum. Karakterler akılda kalıcı ve üçleme çok naif noktalarda birbirine bağlanıyor . Gerçekten hepsi ince ince düşünülmüş. Çok güzel yedirilmiş kitaba. İyi ki okudum.
Yine tadına doyulamaz bir masal! Değmez'e, Gölge'ye, Çıt Yok'a, Değil Efendi'nin RVKM'ne dokunan, öpüşen yerleriyle beni aşırı mutlu etti. İsmail Güzelsoy'u çok ama çok seviyorum ❤️
Türk edebiyatının en büyülü kalemlerinden Ismail Güzelsoy, yine bilim kurgu, fantastik, masalsı, efsunlu, çok katmanlı, kurguda zirve, dilde şahane bir okuma şöleni yaşatıyor.
İsmail Güzelsoy’un Fenni Sihirler üçlemesindeki romanı diğerleri gibi çok başarılı. Her üçünü de tavsiye ederim. Bu romanda da insanı hüzünlendiren ve duygulandıran karakterler var, Nuh mesela beni çok etkiledi (romandaki yeri çok sınırlı olsa dahi) . İsmail Güzelsoy okuyucuya vermek istediği duyguyu çok iyi anlatabilen ve hissettirebilen bir yazar. Ben bir romanı bitirdikten sonra yazarın vermek istediği ana mesajı anlamaya çalışıyorum. Bu romanda yazar benim kanımca en temelinde insanı anlamaya ve anlatmaya çalışmış. Özellikle insanın zalim yanını (herhangi bir insanın da nasıl sürü psikolojisinden etkilenerek veya eline bir fırsat geçince diğerlerine zulüm edebileceğini) ve şefkatli yanını çok iyi anlatıyor. Bunu anlatırken de hem gerçekleşmiş tarihi olayları irdeliyor hem de fantastik hikayeler kurguluyor. Arka planda daha az baskın da olsa kültürel ögeler ile politik eleştriler de var. İyi okumalar dilerim.
This entire review has been hidden because of spoilers.
Kitap sitelerinde rastgele gezerken övgü dolu yorumlara denk gelip keşfettiğim bir yazar İsmail Güzelsoy. İyi ki keşfetmişim dediğim bir yazar ve iyi ki okumuşum dediğim kitap. Gerçeklikten bir ara kopup bir ara ayaklarımın yere basması; hayat gibi. Yazarın karakterlerin yaşadığı acı anları hayali imgeler ile gerçeklikten koparması farklı bir kurgu yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Ancak tarihsel gidişler dönüşler ve aradaki kopmayan bağ zihni yoran, şaşırtan etkilere sahip. Bazı olayların kitabın ortasında sonuca bağlanıp ve bu sonuçların yeni düğümlere neden olması yeni karşılaştığım bir durumdu. Kurgu dünyama yenilik kattı. Keyifli, insanı yormayan, bol hayal kurduran ve birçok sahnesinde insanı şaşırtan fenni sinir romanı. Sonsuzluk, gerçeklik, cinsiyet rolleri ve insanlık üzerine düşünmek isteyenlere tavsiyemdir.
İsmail Güzelsoy ile tanışma kitabımdı. Fantastik mi ciddi mi karar veremediğim bir hikaye sürükledi gitti fantastik bir hikayeye bazı gerçek karakterler ve tarihi olaylar ustaca yerleştirilmiş. Kitabı elimden bıraktıkça acaba ne olacak diye hevesle geri aldım. Bu tarz kısayolları bitirdiğimde arkasından ne okusam bilemiyorum. Ne olursa aynı hissi vermeyecekmis gibi.
‘’ Bir rüyada yürüyeceksin. Bir rüyada arayacaksın izini. Tabii ki bulamayacaksın, çünkü onu yaratması gereken sensin. Tıpkı içinde büyüdüğün rüyayı yarattığın gibi’’