Nisan, başarılı reklamcılık kariyeri sayesinde kendisine sağlam ve konforlu bir yaşam kurduğunu zannederken, tek bir fiskeyle hayatı darmadağın olur: Onca yıllık emeği hiçe sayılmış, işinden kovulmuştur! Aynı gün, eşininin de kendisini aldattığını öğrenir. “İşte, birisi halıyı çeker gibi, çekivermiştir hayatını ayaklarının altından.”
İstanbul’dan ve yaşadıklarından sıyrılmak ister… Birkaç parça eşyasını bir sırt çantasına sıkıştırıp, Hindistan’a bir uçak bileti alır, bir de seyahat blogu açar: Sırt Çantalı Madonna… “Her zaman merak etmişti Hindistan’ı... O renkler, müzik, yemekler... O, dışarıdan baktığında bir parçası olmak isteyeceğin canlı kaos.” İlk durağı Delhi’den itibaren değişmeye başlar; gezginler, farklı muhabbetler, baştan çıkaran kokular ve uçarı erkekler onu kendisi ile yüzleşmeye zorlar. Nisan, bütün hayatı boyunca -mış gibi- yapmaktan çok sıkıldığını fark etmiştir!
“Onun bir merdivene ihtiyacı yoktu. Asla olmamıştı... Bir kurtarıcıya, yukarıdan sarkıtılacak bir ipe... Onun kim olduğunu hatırlamaya ihtiyacı vardı sadece. Gözlerini kapadığında sezdiği gerçekliği bulup, çıkarmaya... Bir fil gibi, isterse tüm dünyayı kucaklayıp havaya kaldırabileceğini bilmeye...”
Bir solukta okunan harika bir kendini bulma hikayesi... Hayatı altüst olan bir kadının tek başına çıktığı yolculukta, kendi gücünü yeniden nasıl eline aldığına tanıklık ediyoruz okurken. Hayata, ilişkilere, dostluğa, yalnızlığa, korkuya, bilinmeye adım atma cesaretine dair nefis tespitler içeren harika bir roman. En harika yanı da yazarın gerçek hikayesinden ilham almış olması. Hayatında bir biçimde yol ayrımında olan ya da olduğu yeri sorgulayan, ne olursa olsun yola devam edebileceğini duymaya ihtiyacınolan herkes okumalı. Tam bir ilham kaynağı✨🌟💕
Yol arkadaşı arıyorum diyenlere benden bir tavsiye: Ejderhalar, Filler ve Öpücükler. Şölen Yücel'in kaleminden çıkan romanı büyük bir heyecanla, kahramanımız Nisan’ın bir arkadaşıymışım gibi samimi duygular içerisinde okudum. Akıcı bir dili, gezgin ruhlara hitap edecek bir ritmi var. Güneydoğu Asya meraklılarına ve yalnız gezmek isteyip de cesaret edemeyenlere ilham kaynağı olacaktır. 📌Biz modern dünyada, her şeyden fayda sağlamaya çalışıyoruz. Bu yüzden de hiçbir şeyin gerçekten yararı olmuyor. 📌Ancak bir fil gibi güçlü ve bilge olduğunda dünyanın yükü sana hafif gelir. 📌Hayat insanın elinden çok şey alıyordu ama veriyordu da... Önemli olan tek şey bunu fark edip, almasını bilmekti. 📌Mutlu insan olmanın dış dünyayla bir ilgisi olmamalıydı. 📌Onun kim olduğunu hatırlamaya ihtiyacı vardı sadece. Gözlerini kapadığında sezdiği gerçekliği bulup, çıkarmaya... Bir fil gibi, isterse tüm dünyayı kucaklayıp havaya kaldırabileceğini bilmeye...
Bir anda degisen, ozgurlesen bir hayatin kitabi olmus Ejderhalar, Filler ve Opucukler. Su gibi akti, birdenbire bitiverdi... Seyahatin sadece toz pembe kismina degil, potansiyel probremlerine de yer veren bir kitap olmasi cok hosuma gitti.. Gunluk hayatin kisir dongusunden cikmaya cesaret edemeyenlere mutlaka okumalarini oneriyorum. Asya’yi adim adim gezmis biri olarak benim icin ayri bir keyfi vardi kitabin... Anilarim canlandi bol bol...
Yazim dili ve hikaye cok akici, soluksuz keyifle okudum. Gerek kitabindan gerekse eatravels.com blog’undaki yazilariyla, yalniz gezmek isteyen kadinlar icin de motivasyon sagladigini dusunuyorum.
Merkezinde seyahat olan bir kadının kendini ve dünyayı keşfi romanı Ejderhalar, Filler ve Öpücükler kitabını bir solukta büyük bir keyifle okudum. Gezmeyi seven herkesin keyifle okuyacağı bu kitap sadece gezmeyi sevenler değil, bir kadın hikayesi okumak isteyenler için de çok güzel bir seçenek.
Kitabi kitap kulübümüz icin benim sectigim kitapti. Anlatim dili guzeldi, bir gezi yazisi ayni zamanda bir kendini arama ve nihayetinde bulma oykusu. Ancak okudugu kitaplarda bir derinlik arayan okurlar icin hafif kacabilecek bir kitapken bulundugu sartlardan bunalmis bir beyaz yakanin da 3 gunde okuyabilecegi kendinden bir seyler bulabilecegi bir kitap.
Benim sahsi fikrim, eline alip plajda keyifli vakit icin okuyabilecegin ancak kapattiginda altini cizdigin cok seyde olmayacak bir kitap. Benim icin one cikan kisim Irem'in Vietnam civarinda kurdugu cocuk asevi idi. Bu kisinin instagramdan takip ettigim "aynebilim" oldugunu anlamam zaman almadi.
En klasik klişe “Nereye kaçarsan kaç, kendinden kaçamazsın” klişesini anlatsa da anlatımı, güncelliği ve içtenliği ile kesinlikle iyi hissettiren bir kitap.
Arkadaşımın uzun bir seyahate çıkacağımı öğrendiğinde hediye ettiği bir kitap. Sevdiğim bir tarz değildi aslında. Beklentiyi düşük tutunca, edebi derinlik beklemeyince çekirdek gibi bitiveren bir kitap. Biraz Ye, Dua Et, Sev havasında olsa da bu kitabı daha başarılı buldum. Diğerini bitirme sebebim sadece ödevdi, aksi halde yarısında bir kenara atardım. Bu kitap aslında yazarın hayatıyla paralellikler taşıyan bir roman, gezi notlarını bir roman kahramanıyla anlatmış, gezi rehberleri gibi sadece yaptıklarını madde madde anlatıp bırakmaması, okumayı keyifli hale getirdi.
Minimalism isimli bir belgesel var 2015 yapımı. Kitabı okuduktan bir kaç ay sonra izledim. Yazarın bu belgeselden direkt alıntı yaptığını düşünüyorum. Tesadüfse kusura bakmasın.