Sadece hayatta değil, ayakta da kalarak, mutlu olarak, kahkaha atarak yeneriz düşmanlarımızı. En büyük intikam, intikamı bile düşünmemektir. En büyük intikam, bizsizliktir. En büyük intikam, senin aynada gördüğünü onun artık görememesidir...
Nilgün Bodur
Bir sene kadar önce eşyalarımı toplayıp sessiz sedasız giderken biliyordum terk ettiğimin terk edenim olduğunu. Gürültü çıkarmadığım, ağlamadığım, kapıları çarpmadığım, eşyaları kırmadığım için hissediyordum bu gidişin dönüşü olmadığını. Bazı gitmeler, beceriksizce teşebbüs edilmiş intihar gibidir.
Not bırakırsın, anlatırsın, ağlarsın... Geride kalanları acıtmaya çalışırsın. Hâlâ bir umudun olduğunu gösterir bu haber veriş, kendini özetleyiş. İşte böyle ölemezsin. Bağın varsa gidemezsin. Ben not bırakmadım giderken, çıt çıkarmadım. Çıkaracağım tüm seslerin duyulmayacağını anladım. Gitmedim aslında, kabullendim ve vazgeçtim. Kapıyı kaparken, kolundan tutanın olmadığında eyleminin adının terk etmek olmadığını anladım. Terk eden, terk edilmiştir. Ardında bırakacağı gürültü sadece başarısız bir intihar girişimidir.
Yani gitmek bana ait bir eylem gibi görünürken, anladım ki giden sendin.
Bir sene sonra geriye bakıyorum da, sen gittin ya ben çok güzelleştim...
"Her şey size anlamsız göründüğünde evdeki tuvalet kağıtlarını sayın. Ne kadar çoksa, o kadar umutlusunuzdur." (s. 34) Büyük Yunan yazar Nilgün Bodur
Binlerce kişi tarafından satın alınmış, alanların sayesinde 130 baskı yapmış ve 1000kitap sitesi de dahil yine onlarca kişi tarafından 10 puan verilmiş bu kitabın içinde neler yazıyor hadi hep beraber bakalım... İncelemeyi okurken yanınızdan tuvalet kağıtlarını, çay paketlerini ve baklavaları eksik etmezseniz sizin için daha verimli bir süreç olacağını düşünüyorum.
Öncelikle kitabın kapağında kel bir kafayla sağlanan muhteşem gizem unsurundan başlamak istiyorum. Biliyorsunuz ki, edebiyatta gizem unsuru çok önemli bir unsurdur. Hatta eğer bu gizemi çözebilirsek, kimin gitmesinden sonra Nilgün Bodur'un güzelleştiğini de anlayabiliriz.
Photoshop'ta bulanıklılık efekti verilmiş ve gizem üstüne gizem katılmış bu kişinin Jeff Bezos, Dwayne Johnson, Vin Diesel gibi kişiler olma ihtimali var. Eğer sizin de aklınıza başka kel adamlar geliyorsa lütfen belirtmekten çekinmeyiniz. Zira Nilgün Bodur'un güzelleşmesi dediğim gibi bu adamın gidişine bağlı, eğer bu adamın bağlantılarını çözersek Nilgün Bodur'un kitabının da neden binlerce kişi tarafından alındığını komplo teorileri eşliğinde çözme fırsatı yakalayabiliriz.
Yukarıdaki sayfa örneğinde gördüğünüz gibi kitabın da büyük bir kısmında nokta kullanılmamıştır. Bence bu üç nokta edebiyatının kökenleri M.Ö. 3501. yılında yazı ve nokta henüz icat edilmeden önce Homo Nilgünüs Bodurus adlı bir ırkın üç noktayı icat etmesine kadar gidiyor.
Kitap zaten çoğu zaman sayfanın ortasına 3-5 kelimelik özlü sözler yazılarak etrafı boş bir şekilde bırakıldığı için bu kitabı satın almaya devam ederek eminim Türkiye'nin ağaç rezervlerine büyük bir katkı sağlıyorsunuz. Ülkemizdeki ağaçlar Hikmet Anıl Öztekin, Nilgün Bodur ve Miraç Çağrı Aktaş gibi isimler sayesinde eminim ki çok mutlu hissediyordur.
Hatta size Allah'ın varlığını Nilgün Bodur ile ispatlayabilirim. Çünkü aşağıda yazdığım alıntıyı okuduğum sırada ezanın okunmaya başlaması bence buna bir delil oluşturuyor.
"Biri beni 15 Şubat'a ışınlasın..." (s. 32) Nilgün Bodur bu alıntıyla birlikte ne yapmak, nereye varmak istemektedir? Yoksa Doctor Who dizisindeki zaman yolculuğu yapacak sıradaki doktor Nilgün Bodur mudur?
15 Şubat 1564'te bilim insanı Galileo Galilei doğmuştur, acaba Nilgün Bodur onun astronomi çalışmalarına mı katılmak istemişti? Ya da 15 Şubat 1965'te hayatını kaybeden caz piyanisti Nat King Cole'un cenazesinde mi bulunmak istemişti? Gördüğünüz gibi Nilgün Bodur'un bu kitabı gerçekten de hayattaki çok şeyi sorgulatıyor ve kafanızın pek çok şekilde çalışmasını sağlıyor...
Kitabın pek çok yerinde yumurta, omlet, peynir, maydanoz ve baharatla ilgili Nilgün Bodur'un düşüncelerine konuk oluyoruz. Komodo ejderinin bıraktığı zehir gibi uzun sürecek bir zehre sahip olmamanız açısından kitaptan görüntü vermiyorum artık ama muhtemelen Ezhel'in süpermarketten çalarak büyük bir hırsızlık olayına imza attığı sosis ve salam olayının suçlusu da Nilgün Bodur'dur diye tahmin ediyorum.
"Daha da mutlu olmak istiyorsan otur üstüne bir de baklava ye..." (s. 70)
Nilgün Bodur bu alıntıdan 11 sayfa sonra "Instagram'da Şeyma Subaşı'yı takip etme." demiş fakat Şeyma Subaşı da Sadece Şeyma kitabında "Herkesi mutlu edemezsin, çünkü pizza değilsin." demişti. E şimdi biz baklavalı pizza yersek bu mutluluğu çifte katlamış olmuyor muyuz? Vedat Milor bu karşılaştırmalı edebiyat incelemem hakkında ne derdi gerçekten merak ediyorum.
"32'li tuvalet kağıdı indirimdeyken en az iki adet stoklamaktır hayat. (...) Her şey size anlamsız göründüğünde evdeki tuvalet kağıtlarını sayın. Ne kadar çoksa, o kadar umutlusunuzdur." (s. 34)
Evdeki tuvalet kağıtlarını saydığımda maalesef ki sayının 3 çıktığını gördüm. Bu yüzden Hikmet Anıl Öztekin'in çay edebiyatından etkilenerek bütün sermayemi yatırdığım çay hisselerinden paramı çekip, bütün paramı tuvalet kağıdı hisselerine yatırdım. Artık daha umutlu olmak için daha büyük sebeplerim var... Artık marketlerde 32'li tuvalet kağıdı indirimleri kovalamak için yaşayacağım... Artık baklavalı pizza yiyeceğim... Artık ben de cümlelerimi üç noktayla bitirip kitap yazabilecek seviyeye geldim... Artık ben de Nilgün Bodur'un YouTube'daki videolarına ne kadar elim gitmese de "Like" butonunu konduracağım...
Bomboş bir kitap. Hayatınıza hiçbir şey katmayacak, emin olabilirsiniz. Ortada bir emek olduğu için üç yıldız verdim, içeriği ancak bir yıldız hak eder.
Yazarin emegi yuzunden 2 yildiz veriyorum,yoksa 2 yildizi haketmiyor. Kitap kizginikla negatiflikle zorla pozitif olmaya calismakla yazilmis sanki. 256 sayfada kadar hep ayni seyler tekrarlaniyor. Yazarin evini kendi odedigi,kopegi oldugu,avokado yedigini ve yuzune maske yaptigini anladik. Sacma,sacma seyler. Nasil en cok satan grubuna girmis hayretler icersindeyim.
Bazı kısımlar güzel olsada, bazıları çok gereksiz. Küllerinden doğmak isteyen ama öfkesi yüzünden hep mantıklı olmayan bir kadın tarafından yazılmış gibi.
Fakat kulağını kıvırdığım bir sayfa ise çok anlamlı:
Hayat ilginç, gün gelir iç oğlanlar padişah olur, hırsızlar zengin, metresler eş, eşşekler adam olur….
Odundan kapı, taştan saray olur…
Gün gelir kezbanlar destan onları destan yapanlar mestan olur.
Gün gelir hadsizlik özgüven, saygı yalan, sevgi dolan olur.
Gün gelir çivisi çıkar dünyanın: Konuşamayanlar hatip, yazamayanlar katip olur.
Ama yine de öyle bir gün gelir ki verenler alır gidenler uslanır, dönenler yalvarır.
Merdiveni koşarak çıkanların gün gelir ayağı takılır sevgisini vermeyen gün gelir kimsesi kalır.
Piyon deyip geçme gün gelir şah olur, şaha da çok güvenme gün gelir mat olur.
Öyle bir gün gelir ki sen bakmazken her şey hallolur….